12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 TEMMUZ 1983 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURÎYET/5 Avusturya Fihnleri (iösterisi 1821 temmuz tarihleri arasında htanbul Atatürk Kultiir Merkezi'nde Ktiltür ve Turiznt Bakanlığı'nca "Avusturya Filmleri Gösterisi" düzenlenecek. Dört gün sürecek gösteriler boyunca 18 temmuz pazartesi günii saat 18.00'de "Oğrenci Gerber", 19 temmuz salı günü saat 18.00'de "Kafa Yaptsı", 20 temmuz çarşamba günü saat 15.00'de "Bizim Coni", saat 18.00'de "Viyana Ormanı Öyküsü", 21 temmuz perşembe günü saat 18.00'de '•Zaferin Bedeli Nedir?" adlı filmler sunulacak. Ozetle Alpay Izer: Bir zamanlar en ünlü artist, fok balığı Artist \aşar'dı Son zamanlarda hangi taşı kaldırsam altından Alpay Izer çıkıyor. Tiyatroda çalışıyor, televizyon programlarına çıkıyor, radyoda skeçleri oynanıyor. Ara sıra cidiyet sayfamızda yayınlanan fotoromanlara hem yazar, hem oyuncu olarak misafır oluyor. Bu çabaları sonucu son zamanlarda " a s " oyuncular arasına girdi ve girmek üzere. Alpay İzer'i işte tam bu noktada yakalamak ve bir aktörün sorunlan üzerine konuşmak istedim. Alpay lzer'e konuşma nedenini yukarıda yazdığım biçimde açıklayınca şunu sordu Neden tam bu noktada? Belki sonradan daha hazırlıklı konuşursunuz. Başımıza geliyor çünktt. Klise laflar, ezberlenmiş ciimleler. Ben sizi böyle bir konuşmaya hazır olmadığınız sırada yakalamak istedim. Tamam konuşahm. Ve konuşmamız başladı: Bıı noktaya gelmek zor oldu mu? Tiyatro ve tiyatroculuğa lise yıllarında gönül verdim. Sanırım böyle olacağını bilmiyordum. Yani gönül verdiğim tiyatro bu değildi. Tabii bir mesleği seçince ve uzun yıllarını verince o mesleği sürdürmek için bazı kurallara uymak zorundasın. Otuz sekiz yaşında artık yeni bir meslek seçmem çok zor. Bir bakkal bile bu yaştan sonra kolacı dükkânı açmaya cesaret edemez herhalde GORDUK KONUSTUK Yalçm Pek$en 2 milyon clolara Mondriaıı 27hazirangünü Londra'daki Sotheby's salonlarmda Piet Mondrian 'ın bir tablosu 2 milyon 150.000 dolara alıcı buldu. 1930 yılında yapılan, "kırınızı, ınavi ve san kompozisyon " adlı ve 50x50 santim boyutlarındaki sanatçının olgunluk çağınm ürünü olan bu tablo, New Yorklu mimar Marthos'un koleksiyonundan çıkma. Bir Japon taraftndan satın alınan tablodan başka, aynı koleksiyondan çıkma Jııan Miro'nun "Linıan" adlı tablosu da 1 milyon 480.000 dolara satıldı. Aynı satış sırasında, Sadreddin Han 'ın Afrika Sanatı Koleksiyonu da 743.800 dolara alıcı buldu. "A.aaa, Alpay İzer" BOŞA GİDEN YDLLARIN ÜRÜNÜ Federal Alman ekonomisinin gelişmesine Türk işçisi de büyük katkıda bulundu. Ama şimdi, gece gündiiz tiiten bacaları, ışıl ışıl lâmbaları seyrediyor ve her an yurduna gönderilmeyi bekliyor. Neyse ki, onun emek ve kültür olarak toplumlanna katkıda bulundugunu kabul edenler de var.. (Fotoğraf: Ara GÜLER) Bugünkü durumdan pek memnıın değilmişsiniz gibi konuşuyorsunuz. Memnun olunmayacak tarafları var.. Şimdi yoldan geçenler Aaa Alpay İzer" diyorlar. Beni taruyorlar... Halbuki ben bu tanınmayı oyunculuğumda yeni bir olay yaratarak, yeni bir arayış içine girerek elde etmedim. Tersine çok iyi şeyler yaparken bu sonucu elde etmedim de, çok az şey yaparak... Daha doğrusu fazladan bir şey yapmadan şöhretimin artması... Bu beni memnun etmedi tabii. Şöhretin artmasını neye bağlıyorsunuz siz? Bunlan gördükten sonra.. Zaten daha önce de biliyordum. Bütün şöhret olaylan biraz yanlış anlaşılma... Biraz tesadüf gibi geliyor bana. Bir zamanlar Türkiye'nin en ünlü artisti köprü altındaki fok balığı "Artist Yaşar"dı. Tahta havuzundan çıkma imkânı bulupda Beyoğlu'nda yürüseydi onbinlerce kişi tarafından izlenirdi eminim. Köyün delisi, mahallenin delisi gibi tipler vardır. En tanınmış kişilerdir. Bütün köy, mahalle onlardan söz eder. Bu şekilde şöhret olma bana bu duyguyu veriyor. Köyün delisi gibi oldum. Oysa ben isterdim ki farklı ve olumlu şeyler yaparak bu şöhrete ulaşayım. Biraz fazla alçakgönüllülük gösteriyorsunuz galiba... Devlet Tiyatrolarmda Devlet Tiyatrolarmda pek çok genç sanatçı yıllardır kadro beklerken hiçbir oyunda görev almadan bu kuruluştan maaş alan sanatçılar da var. Tiyatroyaancak aybaşından aybaşına maaş almak için uğrayan bu sanatçılar arasında, beş yıldır kadroda görünüp hiçbir iş yapmayan Kartal Tibet, Mediha Gökçer ve Muazzez Kurtoğlu gibi ünlü sanatçılar bulunuyor. Devlet 77yatroları htanbul Müdürü Can Gürzap, "Bu durumdaki sanatçtlara önümüzdeki tiyatro döneminde kesinlikte görev verilecektir," diyerek dunıma açıklık getirdi. \abancı uygarlıkların kültürel kimliğe katkısı Kültür Servisi 2. Dünya Savaşı sırasında Alman işgalini yaşamış ülkelerin çoğunda hâlâ alttan alta bir Alman düşmanlığı, bir Alman ürküntüsü surer. Bu düşmanlığın temelinde Hitler ve yandaşlarının büyük payları olduğu kuşkusuzdur. Ancak Alman halkı içinde, en güç anlarda bile her türlü ırkçı kıpırdanışa karşı dikilenlerin de önemli bir sayı oluşturduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Hıristiyan Demokrat Parti'nin Federal Almanya'da iktidara gelmesi, üstelik bu partinin ırkçı eğilimleri içinde barındırması, yabancı işçilerin durumunu iyice güçleştirdi. Bu arada en zor durumda bulunan da kuşkusuz Türk işçileri. Iktidardaki Hıristiyan Demokrat ağırlıklı koalisyon olabildiğince çok sayıda Türkü geri göndermek için olağanüstü bir çaba harcıyor ve bunu her fırsatta söylüyor. Ancak, geçenlerde Werner Strodhoff imzasıyla " K ö l n e r StadtAnzeiger" gazetesinde çıkan bir yazı, bu tür eğilimlerin sahiplerinin suratına indirilmiş bir şamardı ve Alman ulusunun yalnızca ırkçı eğilimlerden yana olmadığını açıkca ortaya koyuyordu. pek çok Alman'nın içini rahatîatıyor. Ve böylelerinin sayısı pek çok. Bu açıklama eski saplantıları canlandırma tehlikesini taşıyor. Kuşkulu bir sözcük seçimi! Ancak içten içe süren tedirginliği giderek yabancı düşmanlığını kışkırtabilir. ZENGİNLEŞTİRİCİ ULUSLAR Alfred Bregger'in siyasal dostları açıklamalarını "sürekli alkışlarla" karşılaşmışlar. Ayrıca konuşmacı onlara yabancıların özel bir sıralamasını da sunmuş. Bu sıralamaya göre, Federal Almanya'ya yerleşen Avusturyalılar, Jsviçreliler, Guney Tirol kökenliler "zenginleştirici"ymiş. Alman halkı içinde erimeyi kabul etmeleri koşuluyla, îtalyanlar, Ispanyollar, Polonyalılar ve Fransızlar da kabul edilebilirmiş. Ama müslumanlar, yani "Batılı olmayanlar", "topluma ayak uyduramamış ya da toplum içinde sindirilememişlerse" yerleri bu ülke değildir. "Halkımızın kültürel kimliği" sözüyle ne demek istiyordu. Fulda kenti Belediye Başkanı? Din, dil, görenekler, sanat ve felsefe, günlük yaşam ve pazar günkü yaşam... yani tüm Orta Avrupa uygarhğı mı? Bu noktada "kimlik" sözcüğu ne anlama geliyor? Uişkiler, doğurganhklar ve kültürel olaylar düşünüldüğünde, insan kimliğin sabit "büyüklüğünü" aşırı milliyetçikültürel düşlerin yanıltıcı dünyasına göndermekten kendini alamıyor. Buradaki "kültürel kimlik'le oradaki "yabancı uygarlık" arasındaki yapay düşmanlık, Almanya'daki kültüre olduğu kadar öbür Avrupa ya da Avrupa dışı ülkelerin kültürune de uygulanamaz. Açıklık her zaman en iyi kültürel gerçekleşmeleri doğurmuştur. Himayecilik ve kapalılık iki zayıflık belirtisi her zaman yalnızlığa, en yakınlar arası birleşmeye ve sonunda yok olmaya götürür. "Hiç kuşkusuz bu kadar çok sayıda müslümanın Almanya'ya gelmesiyle sorunlar ortaya çık ALPAY İZER 22 yıldır tiyatro ve gösteri dünyasında yaşıyor. Geçinme koşulları yani kazanç çok iyidir. Allah bana "yürü ya kulum" dedi herhalde. Hâlâ bir araba alamadım. Yürüyorurn. Şaka bir yana on yıldır büyük bir bankanın reklam müşavirliğini yapıyorum. on üç yıldır evliyim. tki oğlum var. Ancak evliliğimin dördüncü yılında çocuk sahibi olmaya karar verdim. Çünkü aktörlükten sonra bu işi bulmuştum. Yani tiyatro geçindirmiyordu diyorsunuz. Şimdi haksızlık etmeyelim. Geçindiriyordu da çocuk sahibi olma cesaretini vermiyordu. Eşim de çalıştığı halde... Sosyal bir gü,vencesi kesinlikle yoktur ve hâlâ da yoktur. Maaşlar ne kadar? Maaşlar aktörüne bağlı olarak değişir. Asgari ucretten yüzbin liraya kadar. Ama bugün birkaç tiyatro dışında oniki ay maaş veren tiyatro yok. Mevsim kapandı mı maaş alamaz birçok aktör veya oyun tutmamışsa veya yeni oyunda size rol verilmemişse kapının önündesiniz. iyi bir aktör için seçeceği tiyatro kapısı üçdördü geçmez. Tiyatro sayısı fazla görunüyorsa da bunların birçoğu belli kişilerin inhisarındadır veya amatör oyuncularla kadro doldurulur. Ucuz olsun diye... mıştır. Ama, 'halkımızın kültürel kimliği' üzerinde diretilirse bu sorunlar yalnızca artırılabilir. Bir takım tahta perdeler dikildi mi insanlar arasında ilişki kurulmasına katkıda bulunulmaz. Canlı bir karşılıklı yaşama, tersine, engelleri ortadan kaldırabilir ve de uzun vadede Alman kültur yaşamına verimlilik getirebiIir. Bu aynı zamanda ve de özellikle, Türk olsun Alman olsun, ülkelerinin kültürel "seçkinlerini" oluşturmayanlar için daha çok geçerlidir. Kültür her düzeyde vardır, yalnızca " ü s t " katlarda değil. "Laikleşmiş" Alman sanayi toplumuyla göçmen Turkler arasındaki birlikteliğin, karşılaşmaların birinin ya da öbürünün, hatta her ikisinin "kimliği" için ne gibi sonuçlar vereceğini kestirmek için henuz çok erken. Bu aslmda otuzkırk yıl sonra belli olacak bir şey. Ama kesin olan bir nokta var: Sınırlar kondu ve "yabancı" çekici bir şey değil de bir tedirginlik nedeni olarak görüldü mü? kültür solar. Gotlar Batı'ya göçtuler, Cermenler Güney'e, Romalılar (jepeçevre Akdeniz'e yerleşmişlerdi, Yunanlılar da; Araplar Ispanya'yı ye İtalya'yı yarattılar, Türkler bir zamanlar Viyana kapılarındaydılar ve şimdi Ruhr Havzası'ndalar. Halklann tarihi onların birbirlerine kanşmalarının tarihidir. Örneğin Renanyalılar bunu çok iyi bileceklerdir. Carl Zuckmayer, bir gün onlardan söz ederken şöyle demişti. "Butılar en iyileriydi, dostum! Dünyanın en iyileri! Neden mi? Orada halklar birbirine karıştı da ondan. Sonunda büyük bir canlı nehir oluşturan kaynakların, derelerin, ırmakların suyu gibi karıştı." Ancak böyle bir karışımdan yola çıkılarak "kimlikler" oluşur. "Yeryüzünün ruhu bizi ne zincire vurmak, ne de bogmak istiyor. Bizi derece derece yükseltmek, geliştirmek istiyor", diyordu Hermann Hesse yüzyıl sonra. EN BÜYÜK KATKI DOĞU'DAN Bin yıldır Batı'nın dolayısıyla da Almanya'nın kültürel gelişmesine en fazla katkıda bulunan Doğu değil midir? Ex oriente lux. "Yönümüzü" bulalım. Örneğin, hıristiyan dini hiç kuşkusuz Doğu'dan geliyor. Tütsü, yağ ve şarap, kısaca "tapınma''yı oluşturan şeyler nereden çıktı? Ortaçağ Aşk Şarkılarının " s a r a y " uygarlığının, kuşbazlığın, tıbbın, şiirin kaynakları nerede? Doğu'da. Kağıt bize nereden geldi? Çin'den, Doğu yoluyla. Saymak için hâlâ Arap sayılarını kullanıyoruz. Venedik ve olağanustü güzelliği Doğu olmadan duşünulemez. Mimarlık yönünden de Doğu'ya ne çok şey borçluyuz! Granada, tüm 19. yüzyıl, "bizde"de. Çeşmeleri, iç avluları, gülleri ve nergisleriyle süs bahçesi sanatı. YüzyıIIar önce haçlılar kadifeyi, ipeği ve mücevherleri getirdiler. Torbalarında, ÇJkınlarında kumaşlar, baharat, hoş kokular vardı, zencefili, baharatlı çavdar ekmeğini, badem ezmesini, şerbeti ve nöbet şekerini seviyorlardı. Saygıdeğer "Alman" imparatorluk kartalı bile "yabancı" uygarhklardan geliyor. Çinli şapkası, kahve, simya, bilim, peri masalları ve Binbirgece Masallan gibi. Doğu olmasaydı "kültürel kimliğimizle" nerede olurduk acaba? Cennet fikrinin bugün hâlâ Doğu'nun düşleri ve mitleriyle yakından bağıntılı olması rastlantı değildir. Halkımızın kültürel kimliği mi? Ne kadar açılırsak, sınırlarımızı ne kadar kaldırırsak, yabancılara kapımızı ne kadar açarsak ve birbirimizin içinde ne kadar erirsek, uygarlığın ve dünyanın aynı şey olduğunu daha çabuk anlarız. Alçakgönüllülük değil Hayır alçakgönüllülük değil, Sadece kendimden söz etmiyorum çünkü.. Bizde şöhrete kavuşan herkesin başındaki sorun bu... Bütün şöhret olaylan biraz yanlış anlaşılma.. Biraz tesadüf gibi geliyor bana. Halbuki ben, halk beğendiği için tanısın istiyorum. Tanıdığı için beğenmesin. Şunu demek istiyorum; Şöhret, yaptığınız şeylerin iyi sayılmasından kaynaklanmıyorsa, peşinize takılan ve biraz da alayla "artist geçiyor" diye üçbeş çocuğun bağırmasından ya da geçenlerde olduğu gibi, beni yolumdan çevirip "abim" diye alnımdan öpen delinin tezahüratından ibaret kalabilir. Ben bu tür şöhrete karşıyım. Bir anım var. Hiç unutmam. Yıllar önce daha az tanınıyorken, Adana'dan Antalya'ya turneye gitmek için otel lobisinde bekliyoruz. Cama burnunu dayamış sevimli bir Adanalı çocuk beni gösfererek yanındaki arkadaşına şöyle dedi: "Len o eli şakağındaki inek de artist" dedi. Şöhret bu mu şimdi... Peki siz lise çağlarından beri uğraştığınız tiyatroda hep böyle memnun olmadan mı yaşadınız? Memnunsuzluk değil bu... Halk beni beğendiği için tanısın istiyorum. Tanıdığı için beğenmesin. Söylemek istediğim bu. Yoksa yaptığımız iş, yani tiyatro ve genel olarak aktörlük manevi açıdan duyurucu birçok yönüyle... Siz kaç yıldır tiyatrodasınız? Yirmi iki yıl oluyor bu yıl. Bu sözünü ettikleriniz amatörce duygular. Yirmi iki yıl sonra bunlar hâlâ kalıyor mu insanda? Bir aktörün yaşamı Şimdi biraz özel yaşama geçmek istiyorum. Bir aktör nasıl yaşar? Siz nasıl yaşıyorsunuz örneğin? Benim yaşamım bir aktörün yaşamı için örnek olacak nitelikte değil. Ben şöyle yaşıyorum çünkü: Gunde dört veya beş saat uyurum en fazla. Saat ononiki arasında bankada olma zorunluğum var. Günde ikiüç saat orada müşavir olarak çalışırım. Televizyona skeçler yazarım boş zamanlarımda. Eşime son derece yardımcıyımdır. Oniki yıldan beri evin bütün yemeklerini ben yaparım. Neden siz? Özel bir yemek pişirme zevkim olduğu için ve yemek pişirirken düşünme yeteneğimin artığına inandığım için. Ben de başka bir nedenden... Hanımın korkusundan sanmıştım. VVERNER STRODHOFÎF~ Köln'de yapılan Hıristiyan Demokrat Parti kongresinde, Parti'nin parlamento grup başkanı Alfred Bregger, Almanların "ulusal ve kültürel" kimliklerini yitirebilecekleri gözdağını savurdu. Hiç kuşkusuz, en başta ülkemizdeki bir milyondan fazla Türkü düşünüyordu. Alfred Bregger, için, "halkımızın ulusal ve kültürel kimliğinin, bizimkinden çok farklı uygarlıklardan gelen yabancı akınının sınırlandırılmasıvla kurtarılması" en azından tutucu bir politikanın "başlıca görevlerinden biri"ni oluşturuyor. İşte tartışılabilir, hatta talihsiz bir açıklama biçimi. Üstelik "yabancı" ve "memleket" gibi basmakalıp, sözcüklere sıftnan Rudolf Nureyev yaşlandı mı? 1961 yılında Leningrad Kirov Balesi'yle birlikte Fransa turnesindeyken Batı 'da yaşamayı seçen ünlü dansçı Rudolf Nureyev, 45 yaşına gelmesine karşın dans etmeyi sürdürüyor. Ancak geçenlerde, Boston Balesi'yle birlikte "Don Kişof'ta sahneye çıkan sanatçı, Londralı izleyici ve eleştirmenlerden olumsuz tepki aldı. ' 'Daily Mail 'in yazarlarm dan Paul Vallely, "Nureyev artık sahnede yaşmı iyice belli ediyor," derken, son temsillerde kimi Izleyicilerin yuhaladığı, kimilerinin de alkışlamadan çıkıp gittiği gö'ze çarptı. Nureyev, önümüzdeki sonbahar Paris Opera Balesi'nin sanat yönetmenliğini üstlenecek. Tad alarak vapmak Kalması lazım. Konuşmaya başlarken "sonunun böyle olacağını bilmiyordum" derken bunu kasdediyordum. Çok sıcak ve sevimli bir amatörlüğüm oldu. Fakat şuna inanıyorum ki amatörlük salt para kazanmamak veya profesyonellik salt para kazanmak değildi. Para durumu ne olursa olsun işi çok özel bir tad alarak yapmak... Bunun hiçbir zaman tükenmemesi gerektiğine inanıyorum. Size, as olmanın, şöhrete giden son basamağm nasıl bir yer olduğunu sormuştum. As olmanın koşulları da bizde değişik. Salt oyunculuk gücüne bağlanmaz. Hatta oyunculuk gücü hiç olmayanlar tiyatro açıp "aslar" kadrosuna geçmişlerdir. Dahasını da söyleyeyim. Adına tiyatro açmış bazı kişiler yetenekleriyle başka tiyatrolarda iş bulamadıkları için tiyatro açmışlardır. Çok boldur böyleleri. Bizde star olmak. Hep önde gözükmek.. "Herşeyi ben yapayım. Hazır bir at bulmuşken hep ben bineyim.." Böyle. Halbuki halk tiyatrodan neden soğudu veya tiyatro neden on yıl, onbeş yıl öncesinden daha geride? Nedenlerden biri de bu. Bir de şu var: Bir tiyatroda 8 kişilik oyunda sekizi de iyi oyuncu olmalı diyorum ben. O zaman en ilkel ve kötü oyun bile ayakta durabilir. Halbuki ne oluyor? Sekiz kişilik oyunda dört oyuncu var. Dört tane de oyuncu olmayan adam var ve oynuyor. Yıllar önce daha az tanınıyorken Adana'dan Antalya'ya turneye gitmek için otel lobisinde bekliyoruz. Cama burnunu dayamış sevimli bir Adanalı çocuk beni göstererek arkadaşına şöyle dedi: "Len, o eli şakağındaki inek de artist" Şöhret bu mu şimdi?.. Kılıbıkhk demek istiyorsunuz. Hayır bundan kılıbık olduğum sonucunu çıkarmayın lütfen. Hangi yemeği pişireceğime kendim karar veririm. Karımın bu noktada hiç sözu geçmez. TV üzerine birkaç söz Alpay Bey, siz sık sık TV'de de görünüyorsunuz. Ramazan boyunca Ali Poyrazoğlu ile sunduğunuz programları izledik. Bunlar para kazandırmıyor mu? TV'de ceşitli kıstaslar var. Biz daha ziyade komedimizah turünde şeyler yapıyoruz ve nedense mizah daha az para getiriyor. Müzik eğlence programlarına on dakikaiık bir skeç yazsanız dört bin lira birşey alırsınız. Halbuki on dakikaiık bir drama, teatral birşey için bu rakam birden bire yirmibin liraya yükselir. Oyunculuk için de aynı şey söz konusu. Komedyenlere daha az para, dram oyuncularına daha çok... Televizyon da pek para getirmiyor yani. Bunlan getiriyor işte. Bu yüzden komik şeyler oluyor. Mesela çok küçük bir evim var. İki oğlum ranzada yatıyor. Yavaş yavaş büyüyorlar ve ranzaya sığamayacaklar bir gun. Yeni bir ev alma hayali peşindeyim. Büyük oğlum TV'dekı programları seyredince "artık evi alabiliriz" dedi. Elime geçen parayı hesabettim. Bununla ancak alacağımız evin badanasını yaptırabileceğiz. 16 Temmuz "Allah yürü ya kulum dedi" Alpay bey anlaşıldı. Siz bu konuda çok dertlisiniz. Bizim yerimiz ölçülerinde ben diğer sorularıma geçmek istiyorum.Klasik bir sonımuz var. Para kazanma durumları, geçinme koşulları nasıl tiyatroda? Bursa Belediye Konservatuarı Bursa Belediye Konservatuarı, Yeşil Türklslam Eserleri Müzesi'nde bugün veyartn ikiKlasik Türk Müziği konseri verecek. Altun Altun ve Erdinç Çelikkol yönetimindeki konserlerin ilki dün gerçeklesti. Saat 21.30'da başlayacak olan konserlerin programında Acemkürdi ve Nihavent makamında yapıtlar yer alıyor. 110 kişilik Bursa Belediye Konservatuarı Topluluğu, ilk konserini geçtiğimiz 26ve27 nisan günleri vermişti. TARIHTE BUGUN Mümtaz Arıkan KISAAMA VERİMLİBİ/? YAŞANTL. f89f'DE BUGÛN,ÜNLU ruRK MU2İ6İ BESTECÎSİ ŞBVK.İ BEy,31 YAŞtNDA fCALP ££KTESİNPEN ÖLOÜ. I'STANBUL'DA POĞMUŞ, SARAY M1ZIKASINDA BĞlTıM 6ÖRMU$TU. OĞRETMENİ BESTECİ HACl AfllP S£Y ÖLDÜSUNDE HENUZ Z4 YAŞINDAYDI.AMA B££T£ yAPMAYA gAŞLlYALt BlRMAÇ YIL OLMUfTU. İLK YAPITLARlH. DA HACl ABİP BEY ETfa'Sİ GORÜLEM ŞEVKİ BEY, ÇoK. GEÇMEOEN KtŞİLt'ğlMI OKTAVA KOYMUÇTV. HÜZUN. LU.KARAMSAR, KADERCİ AMA DELİCBSİNE AŞIK SİR. GENCIN YAPlTLARlO/f? BUNLAR. VuM BESTECİLIK YAŞAMI 10 Y/L KADAZ SÜeEN ÇEVKİ SBY, B/NDEM ÇOK $ARKI g£Sr£L£Mİ£ BUNLAROAN 200 r/iMESİ ZAMANIMIZA ULAÇABıLMİÇTİR.İŞTE ONIARDAN BlRI: "DİL YÂRESİNİ ANDlRACAK YÂRE 8ULUNMAZ DU.MYAPA &ONUL YÂRESfME ÇAKE BULUA1MA2" Sinema Günleri 83'ün şanslüarı "FilmMarket" dergisinin son sayıstnda, ' 'Sinema Günleri 83'' boyunca gösterilen filmler içinde ticari şansı yüksek olanlar vurgulanıyor. Bir meslek dergisi tarafından verildiği için ilginç bulunan bu habere göre, fllm dışalımcılarımn dikkatine sunulan filmlerşunlar: "Danton", "Kadınlar Kenti", "Son Metro", "Yapımalar", "tşte Eğlence" ve Yusuf Şahin'in "Niçintskenderiye", "Toprak", "Bellek"ve "Merkez Garı" adlı yapıtları. 50 YIL ÖNCE Cumhuriyet Dörtler tnisakı imzalandı Garbi A vrupa 'nın dört büyük devleti olan îngiltere, Fransa, ttalya ve Almanya arasında metni kararlaştırılarak sah çekilen on senelik sulh misakı, dün Roma'da imzalandı. Dörtler misakı Garbi Avrupa'da on sene müddetle sulhü temin edecek bir vasıtadır. Bu misaka göre sulhü tehdit edecek meseleler çıktığı zaman derhal silaha müracaat usülü tatbik olunmayacak, dört büyük devlet meselenin kendi aralarında dostane müzakerelerle halli için teşriki mesaide bulunacaklardır. 16 Temmuz 1933 bankası heyetı umumiyesinde, şu sözleri söylemiştir: "Türkiye'de ecnebi sermayesi için bir emniyet garantisi mevcut olduğunu çekinmeden söyleyebıtiriz." Mutarekenın ilk senesinde tngiliz ricali Türkiye'yi olmüş addederek, mirasını taksim ediyorlardı, fakat, beş sene sonra, Lozan muahedesile genç, dinç ve muzaffer Türkiye karşısında boyun eğmeye mecbur oldular. Şimdi aynı şey tekerrur ediyor: Beş sene içinde mali ve iktisadi cephede de bir Dumlupınar kazanıyoruz. 19331983 Bir zafer daha Harp zamanında zaferler, muharabe meydanlarmda ve meydan muharebelerınde, sulh zamanında ise medentyetin muhtelif sahalannda kazanıltr. Beş sene evvel, bir tngiliz iktisatçısı, bir kitap yazmış ve Türkiye için şu hükmü vermişti: "Türkiye'de ecnebi sermayesi için, imüyaziı işler olmadıkça, ümit yoktur." Bir hafta evvel, başka bir Ingiliz maliyecisi, Osmanlı Halk Bankası Çocuk Tiyatrosu Türkiye Halk Bankası Çocuk Tiyatrosu, "Cimri ile Oğlu" adlı lyunu Doğu Karadeniz 'de sahteleyecek. "Cimriile Oğlu" 20 emmuz çarsamba günü Tmbon Atapark Kültür Merkezi'\de iki kez sergilenecek. İstanbul Festivali sona erdi 11. tstanbul Festivali dün akşam Beaumarchais'nin Figaro'nun DUğünü adlı eseriyle sona erdi. fstanbui Festivali 20 haziranda Adnan Saygun'un "Atatürk'e ve Anadolu'ya Destan" yapıttyla açılmıştı, Festivali bu yıl yaklaşık 250 bin kişinin izlcdiği bildirildi. 1215 temmuz günleri arasında AKM'de sahnelenen Figaro'nun düğünü 1631 tarihleri arasında Rumelihisarı'nda sürecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle