Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26 TEMMUZ 1982 Kö LTÖR Y A Ş A M Cumhuriyet 5 Ülkemizde îlk kez uluslararası seramik sempozyumu yapıldı Türkân SEZGİN Ülkemizde ım Kez yapıları «Uluslararası Scramik Sempozyumu», yurtiçinden ve yurt dışından gelen pek çok, seramiK sanatçı ve teknoloğunun katılmasıyla dün Çanakkale'de toplandı. 25. Kuruluş yıidönümünü kut Jayan «Çanakkale Seramik Fab rikası»nın girişimiyle gerçekleşen sempozyum, yann sanatsaJ gösterilerle son bulacak. Geçen ay seramik daimda «Devlet Ödiilii» kazanan, Uluslararası sanatçımız Hamiye Çolakoğlu'nun yönettiği sempozyumun ılk gününde 9 bildıri okundu. Bu bildirilerin dör dünü, vurtdışmdan sempozyuma katılanlar sundu 1968 yılında îstanbul'da açı lan Uluslararası niteliğe sahip seramik sergisinden sonra ilk kez yapılan bu seramik sempozyumu basın mensuplan ile radyo ve televizyon muhabirieri tarafından ilgiyle izlendi. Sempozyumun başkanlığıni Ustlenln seramık sanatçımız Hamiye Çolakoğlu soruiarımızı söyle yanıtladı. « Sempozyuma yurt içüıden kaç sanatçı. kaç seramik teknoloşu çafnldı?» Yurt dışından 6U, yurt ıçınden 70 sanatçı ve teknoloğu sempozyuma davet ettik Almanya'dan, Italya'dan, Çeuoslovakya'dan, îngiltere'den çağn çıkardığımız bütün sanatçı ve teknoloğlar sempozyuma geldiier. Ülkemizrten de davet ettiğimız sanatçı ve teknologlar dan büyük bir bfiliimii sfempo» yuma ftnnldı. « Senıpo/yııma sunulan biltttriler haruri konularda frii ve kimler taratından nkundu?» Sempozyumda 9 bildiri okun du. Bu bildirilerin 4'ünü yurt dışından gelen konuklarırm?. okudu. Geri kalanlan da Türk sanatçı ve teknologîan okudu. Sunuluş sırasına göre bildın leri okuyan'ar ıle hildiri konuları şöyle idi: Erdinç Bakla, «Iznik Çınileri» Zdeneck Engltanier (Çekoslavak) «Seramik Hammad deleri» Dr. Oktay Orhun «Seramık Sanayiinde enerji tasarrufu» Herta Marganite (İngiliz) •Fibre Refrather». Prof. Dr. Gönül Öney «Çanakkale'nın tarüıi seramikleri». Aykut Bulut «Seramikte şekillendırme». Dr. Kaether Heimsoth (Alman) (Seramik pişirınunde hızlı pişirim.» Yüksel Ergen «Seramikte Black Core». Aldo Saino (İtalyan) «Seramik pişirimi yöntemleri». Gerekenleri ve seramik sanayıindeki gelişmelerle ilgili, seramik hammaddesinin sorun larını tartışmak. bu sempozyumun amacıdır Beklentilerimıze gelınce: Ayn dünyalardan, ayrı iilkelerden gelen seramik sanatçı larıntn dostluk bağı kurmalannı, bu sanatın sorunlarını tar tışmalarını, çözüm.'er aramalan, akla ilk geliveren beklentıler. Ayrıca sempozyumda karşılıklı olarak yeni görüşlerin açıklanması. yeni tekniklerden sanatçıların haberdar edilmesi, her sanatçının kendi ülkesini tanıtması a Seramik sanatımn sorunlarımn tartışılması dediniz. Nc. dlr bu sanatın sorunları?» Öteki sanat daUarının hangi sorunları varsa seramiğin de onlarla ortaklaşa sorunları var. Ben bunlar iizerinde durmak istemiyorum. Yalmzca seramigi ilgilendiren sortınlan içıklamakta yarar görtiyorum. Seramik sanatcısının ilk snrunu «malzemesyi çok zor temin etmesidir. Malzeme konusıtnda da aynntıya girmek istemiyorum. Seramikle ilgili yayın organlarının azlığı, ki tiikemizde hiç yok. bizim bir başka sorunumuzdur. Örgiitsel noksanlıgımız devlet seramik sergl ve müzesinin oJmayışı okullarımı? da seramiğm adınm bile anıl maması, hele hfi!e dpviptin bıı sanat daima hıç ilgi göstermeyişi bu sanat dalının belli baş!ı sorunlandır. . Günümüz seramik sanatçısı na, bilim adamlanmız seramik tarihi konusunda araştırmalar yapıp gerekli belgeleri vermiyorlar. Bu da bir başka sorunumuzdur. Aydmlanmız arasında bile seramik sanatına duyulan ilgi giderek azalıyormuş gibı gelıyor bana. Sanırım en önemli sorunumuz da bu. « Seramik pahalı bir kullanım aracı değil mi? Bu sorudan çıkarak seramiğin halka yönelik bir sanat dalı olduğunu söyliyebilir miyiz?» (Keramoz), yani pişmiş toprak anlamına gelen seramik, eski çağlardan beri en ükel bıçimleriyie de olsa insanımızın hayatına girmiştir. Lambadan şarap tasına, tabaktan testiye değin insanımız. Orta Asya'dan bu yamı seramikle ilgilenmiştir. üeramıği iç ve dış mimaride kul lanmıştır. Bu yüzden geleneksel sanatlarımız içinde seramik en eski sanat dallarından bindir diyebilirim. Bu durum seramiğin halka dönük bir sanat dalı olduğunu göstermektedir Pahalı oluşu ise doğrudur. Pra tikte, halkm seramikten yapılmış ev eşyalarını sanatsal üretimlen edinmesi ve evinde buiundurması, bugün için oldukça zordur. Ama halkın çok pahalı olan temeı yiyecek maddelerini bile ne büyük güçlüklerle temin ettigini düşünürseniz, seramiğin pahalı oluşuna belki hak verirsiniz. « Uluslararası seramik sem pozyumlarının tarlhçeslnden söz eder misinlz?.» Seramik sempozyumlan, îkinci Dünya savaşınırj bitimın den hemen sonra İtalya'da Faenza'da yapıldı. Sonradan Almanya, Japonya, Sovyetler Birliği, Çekoslovakya. İsrail. Ingil tere'de sempozyumlar düzenlendi. Bu sempozyumlar periodik aralıklarla yapılan sempoz yumlar değil. Yalnızca Macarlar. her yıl temmuz ve agustos aylannda düzenli bir biçimde seramik sempozyumu toplarlar. Ülkemizde de seramik sem pozyumlannm periodik bir biçimde diUenlenmesi en büyük temenn.'mizdir. Sylvester Stallone: 10 milyon dolar kazanırken 10 kilo verdim Dış Haberier Servisi Yapımcı, Senaıyocu ve Oyuncu Amerikalı Sylvester Stallone kendisiyle görüşen Paris Match muhabirine, on kilo verdiği filminden on milyon doları nasıl kazandığını anlattı. «Size yeni bir Rocky çevirten kazanma tutku su değil mi?> Sonuncusu ıçın on milyon dolar (yaklaşık 1.5 milyar lira) verdilor. Gerçekten beklenmedık bir para. Doğrusu bu tek liften önce yeni bir Rocky yapmak konusunda karanm kesin değildil Sadece yapımcılan caydırmak için bu rakamı attım ortaya ve kabul et tiler. Şimdi daha fazla istemediğime yanıyorum. Bu parayı kazanırken de 10 kilo verdiğimi söylemeliyim. «Yıldız olmak denildiği kadar harika mı?> Elbette. Ama o nok taya ulaşabilmek için aylar gerekli. Benim açımdan korkunç bir şeydi. Söhret baijimı döndürmüş. herkes taral'ından beğenılmek, bir numara olmak çılgına çevirmişti beni. Başan uyuşturuculann en kötüsüdür, saf eroin gibidir. • Ve o arada karınızı terkettiniz.. Evet. Ancak eve döndüğümde sıkılmaya onun yokluğunu duymaya başlamıştım Sasha'yı terkedene dek ne yaptıgımı bilmiyordum. Bunlan tekrar düşündüğüm de utanıyordum •Sasha'yla 23 yıl önce karşılaşmıştınız. ne yapı yordunuz o sıralarda?» Hayvanat bahçesinde kafes temızliyordum, ay sonlannı getirebilmek ı; çin de bir^baiıkçının ya, nında çahşıyordum.Sastericiydi. «Hangi rejimi uyguluyorsunuz?» Sabahlan dört yumurta, öğleyin iki tavuk budu, akşam da bol bol karpuz yiyorum •Sonuç olarak sağlıklı bir insansınız?. Evet. kesinlikle öyle. Belling'in înönü heykeli onun güclü üslııbunıı yansıtır Sezer TANSÜĞ kademlde 193647 yılları arasmda I,e opold Levy, reslm atölyfclerinin bfiş hocası olarab pörev yapmış, Türk resmirm yogun renk çi egilimlerinı blraz körelt tlği gibi, eşitime sıradan bir katkı ola'hk öneml sınırh sayılabüfcfck bir yardımda bulun;uuştu. Sanat eğitiminde Dlr reform aşaması olarak bilinen bu sü renin yabancı uyruklu asıl önemli lıocnsı, 20. Yüzyıl heykel sanai.ıtıda da önde gelen islmle.den birl olan Rudolph Be'lir.g idi. L6opold Levy pıîk birinci sınıf sanatçı savılmıyacak bir Fransız Y">>ı:disi oldugu halde. Belliııs Yahudi olmadıgı lıald^ Alman nazllerinin lıaz/etnıedlkleri önemli ftirer sanatçıydılar. Belling Turktye'de güçlü bir heykel üslun'iiı& sahip çıkma eğilimler?rı! anladığı ve bunun ver«ı geleneklerde de temellenan bir yamnın bulundugunu keşefttiği oranda heykeMraş Hüseyin A tı. Gezer'ln, Beüjng'in bir öğrencisi olaraii belirttigi gibi bu alana değerli bazı modern tekcJk bilgiler aktarmaktan ^erî kalmamış Rudolph Beüıng'in etkln öğretim faallyttlerinin yani sıra kendi güçlü üslubunu yansıtan Mr yapıtı, rahmetli Îkinci Curahurbaşkanımız Ismet tnönü nün atlı heykeliydi. Yabancı uyruklu sa natçıların «Krippel, Canonica y.d. gibv Türkiye'dekl anıt faaliyefıerinin sonuncusunu da B^s'.ing'in bu yapıtı oluşturtıycrdu; ve doğrusu kabul ptmek gereklidir ki. üslüo degerlerl yönünden »iiğerlerini aşan bir sanatçının r'nıden çıkmıştır. Diyeceginı sudur ki. rah metli Ismet Paşa'nın Belling'e mutlaKa bir de Atatürk heykeli yaptırması, ya da daha lyist uzun süre Tak sim gezi alanmın yüksek plâtformu Ü7<^rinde duran o muazzam boyutlu kaidenln üstüne konmak üzere yapılan atlı heykelin bir Atatürk heykeli olmasını sağlaması ve kaidenln ön kısmmda bi'lunan küçük oval platforrodaki allegorlk çıplak figürün yerine kendi sivil eibıseli bir hey kelinin Konmasını istemek le yetinmesi gerekirdi. Böy lece sanınm, anıt Taksim alanındaki y*vini de yitirmemiş olaca'ît<. (Bu arada Hüseyin Gezec'in lş Banka sının yayınladıgı 50 yılın Türk Resim Ve Heykeli ad h kltabın sonundaki anıt ve diğer heyfeel faaliyetleriyle ilgili kronolojik llsteye bir söz atmak llginç ohır. Bu listeüe görülen, 1938 50 yılları arasında nadir bir iki istisna dışında Atatürk heykeli yaptınlmadığı ve bu «sürecin» 195060 ara sında da sürüp gittiğidir. 1960'larda yeniden başlayan Atatürk anıtları faaliyetinin 1964*de bir gazete aracıhğı kampanyasıyla yo ğunlaştınlmaya çalışüdığı ve Atatürk heykeli bulunmaj'an 10'dan fazla il'e bu manevl hlzmetin götürülmesi için çaba harcandığıdır..) Belling'in atlı înönü anı tı bilindiği gibi, Maçka'da ki Taşlık parki alanı düzenlenerek. Inönü'nün evl önündeki küoük meydana dikilmiştir. Anıtın bu küçük alanda kazandıgı hey betse olaganüstüdür. Oysa bu heykei. Taksim gezisindeki yerine ri'kilmiş olsaydı, bu denli heybeti o geniş alan çevresinda yansıtamaz dı. Belki «ilgiRc» bir anlam yaratırdı, ama devamlı tar tışma ve spekülasyonlara konu olurdu. înönü'nün at h heykeli Taşlık parkında ki kendi evi önünde hem bu spekülasyonlardan azade kalmak. hem de Belling gibi çok büyük bir ustanm elinden çıkma bir yapıt o)manın cifte şansına sahip bulunmaktadır. Biz çocuklugumuzda da olsa Atatürk dönemini ya şadık. Giderek idrak ettigl miz olgu. cagdaş cumhuriyet devletimizi Gazi'nin ki yas kabul etmez dehasma borçlu bulunduğumuz ve bu hu&usun da tartışma kabul etmeyecegidir. Atatürk'ü Atatürk inancı ve ruhuyla sürdürmek de bambaşka bir sorundur. kahramanı: Emel Gözne Marciniec Hâmi KARSLI gi bir oyunda oynamak îstediğini söylemiş. Mulısın Hoca da «Ofelia» rolünden bir tiradi, ertesi gün içm haztrlanmasını istemiş. Emel, ertesi gün, titriyerek eski Dram Tiyatrosunun sahnesiude tiradi ezbere verdikten sonra, arka sıralardan bir all«ş sesi duyınuş. Alkışlayan Mulısın Hoca'ymış. Sayın Ertuğrut'un ı961 yılmda Cumhuriyet*te çıkan bir yazısını çoğaltmış, tüm dostlarına göndermişti. Tıyatro, Muhsin Ertuğrul gibi. Emel için de: «Bir şehrin ocakbasıydı.» «Bir toplumun kültürü. tiyatro ile ölçülür. însanlık tluygusu orada uşılanır. Oturnıayı kalknıajı, tlinlpmeyi, anlamayı, inceliği, birbirimizi sevıncyi orada öğreniriz. Tiyatrosuz kalan bir top luın önce dillnj yitirir, geleneğiııi unutur. soa la tüm bağları çözülür. sııkaga düşor. Kıı büyük kütülük birblrimizden ayrıidığuniz gün başlar» diyen Munsin Ertuğrul'a yürekten katıhrdı. Son dönemde İstanbul Şehîr Tiyatrolanna gırmişti. Ama sanatçı kadrosu olmadıgı için ışçi kaürosuyla (!) görev yapıyordu. «Olnunayan, hicbirşeye karı<traayan, kunseyi ienkit etmeyen, rolunü ezberleyip oynayan» kişileri sanatçı kabul eden <1) Gene! Sanat Yönetmeni Vasfi Hıza Zobu, Emele «i|k önce iyi bir suflör olacaksııı, sonra belki birgün de sanatçı oiursıuı» demişti. Yıl 1980'âi Va Emel, o gıiiM kaöar, «Ayak Bacak Fabrikası», «Tahta Çanaklar», «Hirosima Sevgilim», «Kırmızı Fenerler», «Nasıl Milyoner Olunur?» gibi otuza yakın oyun da başrol oynamış. kendini Zobu'nun dışında Jıerkese kabul ettirmiş bir sanatçı idi. Genel Sanat Yönetmeniyle taban tabana zıt dü şünmesi en büyük huzursuzluk kaynağıydı. 1981 yılınm şubat ayında on sekiz sanatçının görevıne son verildiğinde gözleri dolu dolu «yazıklar olsun» demişti. Yüreği sımsıcak insan ve doğa sevgisiyle dolu Emel'cik bir yıldır aramızda yok. O çeşltli oyumardaki rolleriyle, söyleşileriyle, olum ]u ilişkileriyle geriye unutulmaz anılar bıraktı. Ayak Bacak Fabrikası'nın «Kız»ını ölümünün birinci yüdönümünde sevgi ve saygıyla anıyoruz. fl) Milliyet Aktüalite, 27. Eylül. 1981, «Vasfi Bıza Zobu Konuşuyor» Z. Oral. akan zaman.duran zaman melih cevdet anday İstimlâk Konusu lllî Egitim BaKaıu Hasan ÂliYücel, Neşriyat Müdürlügüne sık sık gelir, orada saatlerce eajjgugi ctfurdu. Bir yandan çalışır, Dlr yandan da bizlerle konuşurdu. Konuşmaşl içtendi. politikaya, sanata, Kültüre ilişKln düşüncelerini doğruıukla açıklamak kaygısmdan olacak, dura dura konuşurdu. O zaman solcu partiler de kurulmuştu, onun bu partiler üstüne kanıları nesneldi. başka türltJ olmasına aydm kişiligi engeldi eıbet. Ancak, solda ulusal nitelik bulunmasından yana olduğunu da belirtmekten geri kalmazdı. Bunun dışında solcu Hydmıara hep saygılı davranmış, onlardan icültür alanın da yararlanmağı saianeaıı görmemiştlr. Diyelim. solcu bir yazarın Tercü me Bürosu'nca da oeğeniten bir çevirisi geldiyse. bunu basmaktan kaçın manın saçmalık olacağını çok İyi nilirdi. Zeki Baştumar'ın «Savaş ve Banş» çevirisini buna ">*r öınek olarak gösterebilirim. Bu hoşgörünün geienegl vardı top lumumuzda: Nazım Hikrnet İle Peyami Safa eskfden dost Idiler; Necip Fazıl Kısakürek'in çiKardıâı Agaç rlprei sınde Sabahattin ^H 1e .»azardı... Sa£ cı solcu dargınlığı. ^anırim blzim kuşakla basladj: denıek jepheleşrnenin koşulları belirglnleşıyordu. Bu belirgin leşme. Demokrat Parti ile bilinçli bir tutuma dönüştü. öözgellşi, Nesrlyat Müdürlügünde birükte çalıştıgımız Ba hadır Dülger, bu partlden milletvekill olduktan sonra, bir gün Bâbıâlide bana. «Solcuları istimlâk edeceğiz» demiştlr. Ama ben ona, ıdâmdan kurtulup bagışlandıktan sonraki karşıiaşmamızda, tam da sırası gelmişken, «Sizl istimlâk ettiler» demedim. YakışiK almazdı. Insanın istimlâk edilme yecegi anlaşılsın, yeterdi. M EMEL GÖZNE MARCtNİEC Tiyatroya emek verdi, yaygmlaşması için çaba harcadı.. undan bir yıl önce, tüm yaşamını tlyatroya adamış. namuslu ve yetenekli bir sanatçıyı kaybettik. O'nu ilk kez 1971 yılında tanımıştım. Adapazî.n Halk Eğitim; Başkanlığı tiyatro çalîşmalarını yürütüyordum. İstanbul Sanat Tiyatrosu Müdürü Eser Günal ile, çalıştığımu salona gelmiş, oyunumuzun provasım izlemiş, son ra amatör oyuncu gençlerle birer birer konuşmuş, çahşmalanmızla ilgili diişüncelerini söyiemişti. Daha sonra İstanbuPda devam eden dostluğumuz ölümüne dek sürmüştü. İlk çalışmalarına Gençlik Tiyatrosu'nda baş layan Emel, l96.Tte İstanbul Belediye Konservatuarını bitirdi. Bu okulda Melih Cevdet Anday. Ercüment Behzat Lâv, Max Meicnecke gibi çok değerli öğretmenler tar8i'mdan egitildi. Daha son ra Amerika'da «Philadelphla Hedgerow Actin Sclıool»da öğrenim görerek okulun yüksek bölü münü bitirdi. (Grace Kelly, Clark Gable gibı sa natçılar da bu okulun mezunlan arasındadır. i Wat,hington'da Actor's Company'ye katılan Emej «Murder în The Cathedral» ad!ı oyunda oynamış, Canterbury'li Kadın rolüyle kendinden öv güyle söz ettirmişti. Emei çok çalışkan ve yurtseverdi. Gerek özel yaşamında gerekse sanat yaşammda tüm uğraşt tcplumsal sorunlardı. AJnerika'da rahattı, isi iyiydi. Ama o yurdunu ve yurdunun msanlarım öylesine seviyordu ki, oralarda duramadı. Sanatını kendi yurdunda yapmak için Türkiye'ye geldi. Çok yönlü idi. Güzel sanatların her dalında engin bir kültürü vardı. Gitar çalardı. (Konservatuordan yakın arkcdaşı Piyanist Arın Karamürsel. Emel'in ölümünden sonra İstanbul ve Ankara'da verdiği iki dinletide «Emel Jçln çalıyorum» demiştı.) Çok okurdu. Ana dili Türkçe'nin dışında ingilizce, îtalyanoa ve îspanyolca biliıdi. Po'onyalı bir sanatsever olan eşi Tony ile beraber birçok ülkeyi dolaşmıştı. Dolaştığı ülkeierin sanat yaşamı özellikle tiyatrolan iizerinde inceiemeleri vardı. Büyük tiyatro ustası Mühsin Ertuğrul'a hay randı. Ögrenciyken bir gün O'na giderek herhan B MA/MUN SlLAHLÛNMIS VAY Neşriyat Müdürlügünde akşam ye dilere, seklzlere deu çaiışırdık. Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra btzim dairede çalısmaya başlayan, rahmetll İlk eşim Sabahat ;le o günlerde nişanlanmıştım Bir nkşam geç saatlerde Bakan ociarna glrdi. Sanatıat de orada Idt. Daire bosalmıştı 'isrdeyse. Hasan Âli Yiioel, o saatte oenı bir kızla baş başa oturdugumu gorünce gözatarak. Maşallah, dedi. Ben de «Nlşanlım» dlye tanıttım Sabahat'l. Haberim yoktu, dedi Bakan. Nikâha dâvet edecegimi söylemem üzerine Sa'bahat'e löndü. hangi lisede okudugunu sordu. liseyi bitirdim «rfendlm, dedi nişanlım. Bakan: Masallata, dedi. fîanR) fakülte yl seçeceksiniz? Hukuku seçtün afendim. • Kaçıncı sınıftasınız? Bitirdim efendim. Bakan gene, Maşailah, dedi. Nikâh günü yaKtaşırken Balıkeslr' in Ömerköyü'ne sürüldüm. Bunu daha sonra arılatacağım. Şahap Sıtkı, «SKİ yazı billr ve makinede hızlı yazardı. Hasan Ali Yücel, arada bir evine çagırırdı onu, yazılarını dikte etmek İçin. Şahap da eski yazı ile yazar, sonra dalreye gelip daktilo ederdi dakan'm yazısım. Ama çağrı akşama rastlarsa Şahap ın durumu güçleşirdi: çünkü akşam saatleri onun dlnlenme saatlerlydl, dlnlenme ise, Şükran lokantasına çö küp rakıya basiama anıamına geli { yordu. Ne yapsm Şahap Sıtkı, ya Bakan'ın evine gltmeden ıçtcek, ya Bakan'ın evlnden döndükten sonra. B1rlncisi btraz erken. ılcinclsi İse çok geç olurdu. tşte Şahap'm çıkmazı burada idi. Bir gün gene akşam saatlnde çagırıhnca. Şahap Sıtkı rakıyı öne alır, Şükran lokantasına girıp arka arkaya bir kaç kadeh Içtikten sonra yollanır Hastn Ali Yücel'ln Yenişehir, tsmet Paşa' Caddesindeki evine. Şahap'tan diniemiştlm, salona glrerken sallanmış biraz. Bunu fark eden Yücel, Ulan burası kerbane tui içip içip geliyorsun, demlş. Paylama degildi bu, biraz uyan, daha çok da şaka. Işimiz biteyazdığı kiml akşam üstleri, yukarı kata, fallnı ve Terbiye Oairesine, Sabahattin tyüboglu'ya telefon eder, yambaşımızda Şükran lokantası diye bir yer bulundugunu haber vertrdim. O da «ya!» derdi, bilmiyormuş gibi. Eşi Neriman'ın gözetiminde sürekii perhiz yapan Nusret Hızır da bulunursa, soframızın tadına doyum olmazdı. Çünkü Nusret Hızır dekl perhiz yemeklerlni sayardı. Eşi, durumu çakmasın dlye, evdekl yemek te şöyle yaparmış: Diyelim, Nerlman Hızır, ona acıdı da tabağına bir kaşık kurufasulye koydu, değil ml, Nusret, Ben bir kasık daba alacagım, dermlş. Bunu söylemese, eşl buşkulanacak... Perhizin böyle güçlükleri vardır işte. Ama o buluşmalann hlç blrl yaloızca şaka ile, yaüuzca eglencell fconularla geçmezdi; oütün sanatsaJ. feJ sefî, siyasal sorunlar ıcığına cıcıgına dek eşelenirdi. Oradan kalkma zamanı geldiyse. başka öir yere gidillr, gerekirse sabahlara dek sürdürülürdü söyleşl. KİMKİME Bi/ı'yor mıoun P Babama gört TârlUye'de artık. KÖTÜ İNSAN Yalmzca İYİ İN6ANLAP UAR bannamayacafelar yqşqyqbi(ecek... BehicAK feim, nasıi i. İYİ İNSANLARLA , KOTÜ JNS/İNLAR arasındafei farfej ? babama t>ormayt Bunu. Babam, senin KÖTÜ BİR tt İNSAN olducjnnu