02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUJUÜLKİYET 4 İkinciteşrin 1938 Duymadıklarımız ve | bilmediklerimiz C Çehrelerimiz bir aynadır însan vücudile ahlâkı arasında mevcud münasebeti görmek ve bir yabancının hakkımızdaki düşün cesini öğrenmek imkânma malik bulunuyoruz Bu hafta yapılacak lik maçları En mühim maç Galatasaray Vefa karşılaşması olacak T. S. K. İstanbul bölgesi futbol ajan lığından: 5/11/938 cumartesi yapılacak maçlar Şeref stadı: Süleymaniye Beykoz B takımlar: saat 14,30 hakem Halid Özbaykal. Taksim stadı: Galatasaray Vefa B takımları saat 13,30 hakem Bahaeddin Uluöz. 6/11/938 pazar günü yapılacak maçlar Şeref stadı: Ortaköy Boğaziçispor A takımları saat 12 hakem Necdet Gezen. Taksim stadı: İstanbulspor Beykoz A takımları saat 13 hakem Ahmed Adem Göğdün. Yan hakemleri Ziya Kuyumlu ve Fik ret Kayral. Galatasaray Vefa A takımları saat 14.45 hakem Tarık Özerengin. Yan hakemleri Halid Özbaykal ve Bahaeddin Uluöz. Fenerbahçe stadı: Topkapı Hilâl A takımları saat 13 hakem İ. M. Apak. Yan hakemleri Neşet ve Bekir. Fenerbahçe Süleymaniye A takım ları saat 14,45 hakem Şazi Tezcan. Yan hakemleri Ekrem Ersoy ve Ruşen Süleymaniye stadı: Davudpaşa Feneryılmaz B takımları saat 11 hakem Şevki Çanga. Davudpaşa Feneryılmaz A takımları saat 13 hakem Refik Osman Top. Galata Gencler Eyüb A takımları saat 14,45 hakem Refik Osman Top. Aşk üniversitesi Insanların, birbirlerinin ahlâkını, sathî de olsa öğrenmeğe çalışmaları, içinde yaşadıkları muhitin tesirlerinden kaçıp uzaklaşmak, yahud bunlara uymak endişesinden başka bir sebebe müstenid bulunmadığı muhakkaktır. İnsiyakî olan bu endişe, medenî hayatın terakkilerile, ilmin ve içtimaî taazzuvun inkişafile mütenasib olarak tedricen tabiatten uzaklaşan insanlar için, o uzaklaşma ile beraber artan bir ruhî hâlet olmuştur. Taştan baltasını bir savuruşta cana varlann kafasını ezen tarihten önceki insan, kendi gibi eli baltalı ırkdaşının bu hareket hakkmdaki mütaleasını merak bile etmezdi. Yegâne düşüncesi, mağarasım vahsi hayvanların savletinden korumak, vurduğu hayvanın etini midesine indirdikten sonra oostunu sırtına geçirmekten ibaret olan Âdem neslinin ilk ahfadı yaşayışı, dü'ünüşü, görüşü kendisinin tıpkısı olan komşusu hakkında iyi veya kötü bir fıkir edinmeğe lüzum görmemişti. Fakat, vahşet medeniyete döndükçe birbirimizi öğrenmek ihtiyacı da kendini göstermeğe başlamıştır. Yaşamak için sırf bileğinin kuvvetine, bazusunun sertliğine, bacaklarının çevilüğine, yüreğinin pekliğine güvenemez olan ve hayatını, mutlaka hemcinsinin hayatına bağlamağa mecbur kalan Adetn oğlu, cemiyet halinde yaşamağa koyulduğu günden itibaren hemcinsleri üzerinde bir nevi kontrol tesıs etmistır. İşsizin, kendisinden is istediği kimse karşısında, ecirin patron karşısında duyduğu endişe bu kontrol arzusunun ifadesidir. Issiz ve ecir patronun kendi haklarında ne düşündüğünü yakinen bildikleri dakikada bu endişeden kurtulurlar. Sa tıcı ile alıcı, talebe ile muallim, kadınla erkek, hatta kan ve koca hep bu hissin esiridirler. Birbirlerinin huyunu düşüncesıri, maksadını anlamak başlıca hedefleridir. Medeniyetle beraber yürüyen ve iler Iiyen ilim, insanlann bu endişesini, tamamen değilse de kısmen izale etmenin çaresini bulmuştur. Kâinatın her tarafında 1 üküm süren ahenk sayesinde, insan vücudile insan ahlâkı arasında mevcud münasebeti sörmek, ahlâkını, hakkımızdaki düşüncesini öğrenmek istediğimiz kimseyi, hakikaten oldukça yakm bir derecede tartıp ona paha biçmek imkânına malik bulunuyoruz. Bize bu imkânı veren çehre lerdir. Nazariyemizin doğru olup olmadığını anlamak için işe, tanımadıklarımızın çehrelerinden başlıyalım. Hepimizin, hemen her gün başımızdan geçen pek basit bir hâdise vardır. Yolda, tramvayda, vapurda, yahud işimizin başında birtakım ya bancı simalarla karşılaşırız. Bunlann bazısını hiçbir his duymadan görüp geçer, bazısmı sevimli, bazısını sevimsiz bulu ruz. Hatta, ilk bakışta nefret hissi uyandıran, tiksindiren, içimizde düşmanca duygular yaratan yüzler vardır. Bazı çehrede de aptallık manasını bulduğumuz olur. ' 1914 senesmden çok zaman evvel, J. Leclerq'in «Fizyonomi» adlı eserinde, Alman imparatoru İkinci Guillaume hak kında intişar eden şu mütalea, sabık Kayzerin bir fotografına bakılarak yürütül müş bir muhakeme olmak itibarile dikkate çok şayandır. Guillaume'un simasında su manaları okunmuş görüyoruz: «ikinci Guillaume hakikî bir irade sahibi değildir. Zalimdir, mağrurdur ve şahsiyetine hürmet ettirmek ister; kendisine? azim ve irade süsü vermektedir. O, akılla da hareket etmez. Tasavvurlarını iyice pişirmeden, aklına geleni derhal yapar. Guillaume, anî ve şiddetli hareket eden, bununla beraber, açıktan açığa hareket etmek merakını kabalığa kadar götürmesine rağmen, hileye ve yalana baş vurur. İkinci Guillaume, herşeye kadir olduğunu zanneden ve kendisini dünyanın en büyük dâhisi yerine koyan büyük bir mağrurdur. Bu huyda bir insan, hem kendini, hem başkalarını mahva sürükliyebilir. Meğerki kuvvetli bir şahsiyetin muhalefetile karsılaşsm. Almanya imparatoru sulhu sever bir insan değildir.» Bu, çehrelerden seciyeyi okuma ilmU nin en parlak misallerinden biridir. Mo dern bilgiler arasında yer tutan bu hünerin, pek eski tarihlerde görülmüş nümuneleri de vardır. Her memlekette, saçların rengine, burnun şekline, ağzm biçimine, vücudün muhtelif sakatlıklarına telmihan söylenmiş olan ata sözlerini, sathî görüş neticesi telâkki etsek bile, kaybolmuş medeniyetlerin, asırlar uzunluğunca toplayıp biriktirdikleri, belki de bizlerce meçhul kalmış bilgiler meyanmda, bu ilmin de mevcud bulunmadığına hükmedemeyiz. Yunan Lâtin filozoflarına kadar geriliyelim. Göreceğiz kî, Adamantius, ağız sussa bile, tabiatin nasiye ile ve gözlerle kendisini belli ettiğini söylemiş; Kleante, seciyelerin çehrelerden anlaşıldığı fikrıni müdafaa etmiş; Fisagor'cular, ilim öğrenmeğe gelen şakirdleri, yüzlerini tetkik edip ilimde muvaffak olacaklarına kat'iyyetle kanaat getirmedikçe derslerine kabul etmemişlerdir. Eflâtun, Sokrat'ın, felsefeye müstaid ve lâyık insanları yüzlerinden tanıdığmı söyler. Plütark, «Alsibyad'm çehresi, onun Cumhuriyette en yüksek rütbeye yükseleceğini gösteriyordu» der. Eflâtun ve onu takiben Aristo, tabiatin, vücudleri ruhların faaliyetile mütenasib olarak yarattığını söylemişlerdir. Fılıakika, muayyen bir maksadla vücude geirilmiş olan bir aletin, o maksada uygun >!ması icab eder. Vücudün bütün aksamı da, ayrı ayrı, birer maksadla yaratıldığ:na ve maksadm da bir fiil olduğuna göre, bütün vücudün, tabiat tarafından mükemmel bir fiil için yaratıldığı açıkça anlaşıhyor. Milâddan üç yüz bu kadar yıl önce yaşamış ve tabiî ilimlerin ilk banisi diye tanınmış olan Aristo, insanları hayvan ara kıyas ederdi. Aslanın yürüyüşündeki ihtisamı, bütün harekâtmdaki vakarı be dnindeki kuvvete ve ruhundaki asalete Her bilginin mektebi bulunduğu §u devirde, mahiyetçe öteki ilimlerden aşağı kalmak şöyle dursun, belki üstün olan aşkın neden bir üniversitesi bulunmasın? Londrada aşk üniversitesi açıldı. On konferansta aşkın bütün sırnnı, hem de pek ucuz bir fiatla öğretiyor. Ismine bakıp aldanmıyalım. Üniversitenin gayesi âşıklara ders vermek değil, aile hayatında saadet bulamıyan evli erkeklere ve kadmlara evlilikten bekledikleri bu saadeti verecek yollan göstrmek. ilk konferans pek kalabalık bir dinleyici kütlesi huzurunda verilmiş, pek parlak olmuş. O kadar ki, üniversite, îngilterenin her tarafında şubeler açmıya, mes'ud olamıyan evli kadmlara ve erkeklere dersIer, nasihatler vermiye, kitab dağıtmıya karar vermiş. îsmi üniversite olduğu, derslerinin ilmî mahiyet taşıdığı, konferansların, içlerinde ruhiyat âlimleri de bulunan, meşhur profesörler tarafından verildiği için mi, yoksa, üniversite kelimesine bitiştirilse dahi hususî bir çeşni taşıyan aşk mefhumunun cazibesinden mi bilinmez, dinleyici kalabalıgının yüzde mühim bir kısmım papazlarla, îngilterede pek mebzul bulunan ihtiyar kızlar teşkil ediyormuş. Pek de şaşılacak şey değil. Aşkı ilimden saydığrmızı söylemiştik. Aşk üniversitesinin gedikli talebesi, elbette o ilmi hayat mektebinde öğrenemiyenlerden ibaret olur. Avrupanın bayat, kurtlu çocuk gıdalarından sakmmız! Yavrularınızın midesini abur cuburla doldurmayınız! Tabiî, saf, lezzetli Tvrunta^a HASAte ÖZLÜ Hasan özlü ımları na çocuklar bayılıyor. Çok istahlı ve severek büyürler. Bu saf özlü unlarm vitamini bol, gıdası çok ve kalorisi yüksektir. Bütün çocuk doktorları buna şahadet eder. Avrupada daima diplomalarla musaddak birinciliği kazanmıgtır. Bu kadar yüVsek evsafa malik tabiî gıda ancak HASAN ÖZLÜ U N L A R I D I R . Kulüb murahhaslarıni davet T. S. K. İstanbul bölgesi başkanlığından: Birinci kümeye dahil kulüb muraH haslarının bir husus hakkında görüşmek üzere 10/11/938 perşembe günü akşamı saat 18 de bölge merkezinde hazır bu lunmaları tebliğ olunur. işaret sayan Aristo, aslan yürüyüşlü in sanlarda da ayni cesaretin ve ayni vakarm vücudünü kabul ediyordu. Ayni hüküm, öküze benziyenlerin ihmalkâr, bati, tembel olduklarını, domuza benziyenlerin üzünde boğazına düskünlüğün ve pis tabiatliliğin manasını okumak lâzımgeldiğini, karsa suratlılann küstah, hilekâr kimeler olduklannı söyler. Bu ilk hükümleri takib eden daha başca nazariyeler vardır. Meselâ, hekimlike tesis ettiği akideler, asırlarca körü köüne takib edilen Gallien, kalın ve kısa >oyunlu, adalî vücudlü, kanlı insanlann aaî, nefsine düskün, neş'eli şahsiyeti kuv»retli kimseler olduğunu, safravî mizaclıların tahakkümü sevdiklerini, haris, alıngan olduklarını; bodur, şişman, beyaz :ildli, sarı saçlı, uykuya düşkün adamlam sabırlı, intizamperver, hulyacı; asabierin, hassas, hayalperest, müstehzî ve sücutî olduklarını söyler. Lâkin, yenilerin ve eskilerin vazettikleri bu ve buna benzer birçok metodlara rağmen, her insan hakkında tatbik edilebi'eek muayyen bir ölçü yoktur. Çehre vaıflarından birkaçını bir arada toplıyan nsanlar bulunduğu gibi, çehresinde, malum va^ıflardan hicbirisine tesadüf edil miyen kimseler de vardır. Fakat, simalardan ruha nüfuz etmesini bilen tecrübeli ve tidad'ı gözler, müteaddid vasıflar aramdan en barizini görüp seçmesini nas^ ilirse, vasıfsız cehrelerde mana okumaını da öylece bilir. Izmir sürat postasında değişiklik Denizbankm Izmir sürat postalannda yaptığı tarife değişikliğinin tatbikı na geçildiğinden şimdiye kadar çarşamba günleri limanımıza gelen Izmir sürat postası, dün saat 12 de gelmiştir. Pirinc, Yulaf, Mercimek, Buğday, İrmik, Patates, Mısır, Türlü, Bezelya, Badem, Çavdar Özü Unlarını Çocuklarınıza Yediriniz. Emden mekteb gemisi Karadenize geçti Almanyanın Emden mekteb gemisi, dün sabah saat 7 de Çanakkaleden geçmiş ve şehri topla selâmlamıştır. Em den, akşam geç vakit limanımızdan ayılmış, transit olarak Karadenize geç miştir. Alman mekteb gemisi. Karadenizde Varna ve Köstence limanlannı ziyareten sonra dönüşte limanımızda tevakkuf edecektir. Bu seyahat, Alman denız taebesini hâmil bulunan Emdenin mutad ;eyahatlerinden biridir. Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma, nevralji, kırıklık ve bütün ağnlannızı derhal keser. icabında günde 3 kaşe alınabilir. Birbirini yaralıyanlar Son yirmi dört saat zarfmda şehirde u varalama vak'aları olmuştur: Galatada 23 numaralı ahçı dükkânında çalışan Aris, seyyar satıcı Alehmedle kavgaya tutuşmuş, Mehmed, Arisı sol iol ve kalçasmdan, Aris de Mehmedi ol böğründen bıçakla yaralamışlardır. Yaralılar, Beyoğlu hastanesine kaldırılmışlardır. *** Kadıköyünde Söğüdlüçeşme cadde inde 73 sayılı dükkânda çıraklık yapan Hamdi ile ayni yerde çalışan Abdullah irbirlerile şakalaşırken bunlardan Hamdi, eline geçirdiği bıçakla Abdullahı kolundan yaralamıştır. Yeniçeşmede sinema karşısında kareşi Ahmedin kahvehanesinde yatan Vlehmed, bir müddettenberi kendisın en ayrı yaşıyan Dürriyenin Pazarbaşı Muhkuyusu caddesinde 149 numaralı eine gitmiş, kavgaya başlamış, bu sıraa eline geçirdiği bir bıçakla karısını sol :olundan, annesi Cemileyi de elinden aralamıştır. Mehmed, yakalanmıştır. Sizin kamaranızın sağmdakiler, solundakiler hep sofrada da bir arada yemek yediğiniz yolcular... Eğer bu mektubu yazan, onlardan biri ise, kapınuı altından kâğıdı bıraktıktan sonra, gene kimseye görünmeden kendi kamarasına girmiş olabilir!. Onun için, kamarotlann, o aralık, koridorda kimseyi görmemiş oltnalarına hiç de şaşmayınız!... Yalnız ben, şimdi emir vereceğim: Kamarotlardan birisi, gece gündüz, oradan aynlmasm; sizin yattığınız kamaraya gözkulak olsun!. Siz de yatarken kapınızı kilitlemeyi unutmazsınız. İçeride bir sürme var. Onu da sürersınız. Ben de öyle yapıyorum, dedim... Sonra, şu yazdığınız defere gelince... Nasıl şey bu?... Ben de merak ettim, doğrusu... Adnan dediğimiz herifin bu kadar işkillendiğine bakılırsa, içindekiler pek mühim olacak!... Vallahi, bu defterin lâkırdısı açıldıkça ne yalan söyliyeyim, adeta utanıyorum. Bu kadar duyulması bile doğru değildi... Ben bunu, senelerden beri, kendimi bildim bileli yazarım. Vapura bindikten sonra da, ne gördümse, ne duydumsa, hepsini olduğu gibi yazdım. Başka işim yok da ondan olacak, ilk bakışta, insana pek lüzumsuz gibi görünen ufak tefek hâ istanbul Limanı Sahil Sıhhiye Merkezi Satmalma Komisyonundan: Merkezimize aid Kavak tahaffuzhanesi beton iskelesi açık eksiltme suretile tamir edilecektir. A Tahmin bedeli 610 lira 72 kuruştur. B Buna aid fennî ve idarî şartnameler Merkezimiz Levazımın'dan « 4 > kuruş mukabilinde alınır. C Eksiltme 8 ikinciteşrin 1938 salı günü saat 14,30 da Galatada Karamustafapaşa sokağmda mezkur Merkez Satmalma Komisyonunda yapılacaktır. D Muvakkat teminat parası 45 lira 82 kuruştur. E Eksiltmiye gireceklerin bu gibi tamirat yaptıklarma dair resm! bir vesika göstermesi şarttır. ( 7811) REKTA P ATI BASUR MEMELERiNi CERAHATLANMIŞ FiSTULLER ve HER TÜRLÜ İLTİHABLARI TEDAVi EDER. diseleri bile yazdığım oluyor. Bunlann arasında, birden bire gözden kaçabilecek belki öyle parçalar vardır ki, Adnan eğer bu defteri okumuşsa, yahud da okuyanlardan işitmişse, günün birinde, bunlann bir ipucu olabileceğini, düşünmüş, ondan korkmuştur. Bir başkası için ehemmiyetsiz gibi görünen, hatta ben yazdığım halde, benim bile pek o kadar gözüme çarpmıyan bir satır yazı, hatta bir kelime onun için pek mânalı görünebilir!.. Kendisi işin içinde olduğu için, bu mânayi, ancak o anlıyabilir. Bu kadar telâş etmesi de ondan olacak!... Biraz durdum, sonra: Yalnız, dedim, benim böyle bir defter tuttuğumu vapurun içinde kaç kişi biliyor?.. Ben bunu, öyle önüme gelene göstermedim ki... Olsa olsa birkaç kişi, yazarken gördü... Onlar da.., Cemal Kaptan gülümsedi : Onlar da, ya kamara komşulannız, yahud da Hacı Hüsameddinin zehirlendiği gece sizinle beraber salonda oturan birkaç kişi değil mi?... Hepsi değil amma, içlerinden bir kaçı... îyi ya işte, Adnan da onlardan birisi olacak!... O zaman ben birden bire komiser Galib Fehmiye döndüm. Gözlerinin içine baktım: Geçenlerde, dedim; geldiniz, Bedriye Satvet seni çağırıyor, dediniz. Ben de yazı yazıyordum. Telâşla defteri ortada bıraktım, gittim. Sonra geldim, baktım ki: Kanştırmışlar.., Hem de.., Hem de içinden bazı yerlerini kopye etmişlerj. Buna ne dersiniz?.r, Komiserin yüzüne pembe bir renk dağıldı. Sesini çıkarmacu, yalnız kaşlanni kaldırdı. Ara yerde Cemal Kaptanla da biribirlerine bakıştılar. Cemal Kaptan, sözü değiştirmek istiyormuş gibi : Ola bilir, dedi, belki birisi kariştırmıştır; belki de size öyle gelmiştir. Demek ki sizin bu defter bir fotograf makinesi gibi, bir sinema şeridi gibi, vapurda ne olup bittiyse hepsini tespit etmiş oluyor!... Fena değil!... Şunu biz de görelim, derdim amma, bilmem ki, içinde gizli birşey varsa... Kıpkırmızı oldum. Gene kızlann pek çoğu buna benzer birer defter tutar; sevdikleri bir adam filân varsa, bu defterin içinde de hep onu sayıklarlar ya, Cemal Kaptan da benim yazdıklarımı böyle bir şey mi sandı, nedir; a kh sıra benimle eğlenecek!.., (Arkan var) H. Bileiç disinden... Bakalım, ikisini yanyana getirelim, belki böylelikle bir ipucu buluruz. Korıdorlan geçtik. Kaptan köprüsüne çıkan merdiveni tırmandık. Komiser Fehmi, kamarotla haber gönderdi. Bizi, birkaç dakika dışarıda beklettiler. Ondan sonra içeriye aldılar. Ben de Cemal Kaptanın yanında birisi var, sandım. İçeriden doğru başka sesler de geliyor gibiydi. Yanılmışım. Cemal Kaptanı yalnız bulduk. Beni görünce ayağa kalktı, yer gösterdi. Komiser Fehmi, mektubu uzattı. Cemal Kaptan da tıpkı benim gibi, üst üste birkaç defa okudu. Sonra büyük bir zarf cıkardı. İçindeki kâğıdlan masanın üstüne döktü. Onların arasından küçük bir kâğıd ayırdı. Bu da Ferihanın çantasında bulunan mektubmuş. Ikisi de vapurun damgalı kâğtdlanna yazılmış, ikisinin yazısı da bir kalemden çıkmış!. Cemal Kaptan, beni uzun uzun sorguya cekti. Bildiklerimi anlattım. En sonunda dedi ki : İş gittikçe karışıyor!... Fakat ne de olsa bu adam, bizim aramızda... Onun için günün birinde, bugün olmazsa yarm, mutlaka ele geçireceğiz!... Denizin ortasında kaçıp gidecek değil ya... Gelelim, bu mektuba... Kimseye görünmeden, bu kâğıdı kapmın altından nasıl soktu?... Tefrika No.33 Bütün bunları anya arıya, öyle zannediyorum ki, günün birinde, Adnanın kim olduğunu da gene ben bulup ortaya çıkarac^ğım! Aklıma birşey daha geliyor: O gün, ben defteri yazarken komiser Fehmi, bir koşu yanıma geldi: «Bedriye Satvet, seni istiyor.» dedi. Ben de pek acele birşey var, sand'm. Yazılarımı öylece bıraktım, gittim. Sonra, Bedriye Satvetîe konustugum zaman anladım ki hiç 6z öyle mühim bir iş için değilmiş!.. Ferihaya arkadaslık edscekmişim de onun içinmis!. Komiser Fehmi, neden sanki ıki ayağımı bir papuca soktu?.. Başımıza gelenleri günü sününe bir deftere yazdığımı bilenlerden birisi de o... Geldiği za g Ndkleden: "•" KEMAL RAGIB man gördü de... Bunları ele geçirmek, içirdekileri okuyup anlamak için yoksa bu da bir düzen miydi?... Vapurun komiserine varıncıya kadar herkesten şüphe ettiğim için ben de artık, biraz ileriye gidiyorum, denilebilir amma işin doğrusunu bulmak isteyince bir insan, hiç kimseye güvenmemeli imiş!... * * * Gelen mektubu cebime koydum. Defteri çantama kilitledim. Anahtarını aldım. Kacnaranın kapısmı da iyice kilitledim. Komiserin oturduğu kamaraya gittim. Mektubu gösterdim. O da yerinden fırladı: Hemen gidip kumandana gösterelim, dedi. Ferihaya gelen mektub da ken
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle