28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 İkİnciteşrin 1938 CUMHURİYET A m • • • • • • •• taturkumuz ATAMIZI TAVAF Bir milletin melâlini söyler derin derin Derya önünde çırpınarak Dolmabahçenin. Gönlümde eski hatıralar, eyledim tavaf, Artık o doğmuyor diye muzlimdi her taraf. Çamlar hüzünlü, yollara düşmüç söğüd, çınar, Yaprak döküp huzura kapanmıştı sonbahar. Mermerli methalin ona lâyık vakarı boş, Heyhat o muhteşem kapının intizarı boş. Sessiz nöbetçiler de heyulâ dolaşmada, Her yerde bir kederli muamma dolaşmada. Susmuş bütün saray, nefes almaz o izdiham Son uykusunda tek rahat etsin diyip Atam. Son uykusunda öyle mi bir devir uyandıran, Bir ırka can veren Atatürk adlı kahraman? Düşsün olur mu toprağa göçmüş cihan gibi, Sönsün o mavi gözleri bir asuman gibi. Sussun o mavera konuşan madenî sada Dursun olur mu hilkate bir fahr olan zekâ? Sözler ki çağlayıp köpüren bir pınar gibi, Hisler ki şahlanıp atılan dalgalar gibi, Atiye, hale, geçmişe her anda bir temas, Bin türlü ihtisas ile bin türlü ihtiras. Milyonla halkı cezb ile mihrak olan zekâ, Ifratı, hadesî, vecdi, tezadile bir deha.. Bir meş'aleydi neş'esi her bezme nur olur, Bir harikaydı benliği bir mülkü doldurur. Cismile pek güzeldi ve ruhile devdi o, Bir yıldırımdı, bir mütekâsif alevdi o. Eyvah o varlığın bize kalmış fesanesi Yastıkta bir ışık yele, arslan nişanesi. Karşımda servilik ve gurubun vuran alı Göklerde şimdi Çankayanın şanlı Kartalı.., Ey nam alan, zafer yaratan, inkılâb açan, Ey yol veren hükümleri tarihe bir zaman, Ey eski kahramanları geçmiş asırların! Gaziye ihtiram ile kalkın ve toplanın, Saf bağlayıp selâma durun hep! Odur gelen Türk ırkının muhabbeti üstünde yükselen. • ı0 Yazan : İBRAHÎM ALÂEDDIN , O YAŞIYOR Yazan: ABİDİN DAVER Atatürk gözlerini hayata kapadı; o öldü demiyorum, diyemiyorum, buna dilim varmıyor. Çünkü, o ölmemiştir; çünkü o ölmez. Atatürk, Türkün, yalnız Türkün değil; bütün medeniyet dünyasının ebedî hayata mazhar olan ender büyüklerinden biridir. Böyle büyük insanlar fani değil ebedîdirler. Onların ötnrü, milletlerin, insanhğın, medeniyetin hayatmca devam edip gider. Atatürk de, dünyadaki 57 senelik fani hayatından sonra, tarihin ebedî hayatına intikal etmiştir. O, dünya durdukça, Türk tarihinde ve insanlık tarihinde yaşayacaktır. Atatürk, bu yarım asırlık kısa hayatında, birkaç asrm sinesine sığmıyan ve müstakbel asırlar üzerinde de tesiri görülecek olan büyük işler başarmıştır. O, tarihin seyrini değiştirmek gibi bir mucize yapan büyük adamdır. Ve, Türk tarihine, «Türk milletini maddî ve manevî ölümlerden kurtaran adam» diye geçecektir. O, medeniyet tarihine, «dünyanın en mühim bir parçasında yeni bir medeniyet kuran adam» diye geçecektir. O, insanlık tarihine, «asırlarca ıstırab çeken insanları saadete kavuşturan adam» diye geçecektir. O, askerlik tarihine, «yere serilmiş addedilen bir milletten yaman bir ordu çıkaran ve zaferler kazanan yenilmez kumandan» diye geçecektir. O, siyaset ve idare tarihine, «bir saltanatın perişan enkazı üzerinde yepyeni ve muhteşem bir devlet kuran dâhi devlet adamıj» diye geçecektir. O, inkılâb tarihine, «Türkiyede ve Şarkta geceyi gündüz, cehlUlim, geriliği yenilik, maziyi istikbal yapan emsalsiz müceddid, eşsiz inkılâbcı» diye geçecektir. Bu kadar büyük meziyetleri olan bir «Dehâ» hiç ölür mü? Hiç bir ölüm, onu öldüremez. Artık, Atatürkü göremiyecekleri için gözlerimiz acı gözyaşları dökerken millî şuurumuz, millî vicdanımız, millî varlığımız onunla meşbudur ve onun hatıralarile, onun eserlerile yaşıyor. Türkiyenin sancağında, taşında, toprağında, havasında, güneşinde, onu hissediyor; onun ebedî varIığını duyuyoruz, onunla beraber yaşıyonız ve yaşıyacağız. Atatürkten ayrılmanın büyük acısı yüreklerimizi yakıyor, onu, daha uzun müddet, bize bağışlamadığı, Büyük Şefimizi çok erken aramızdan aldığı icin talih ve mukadderata küskün ve kızgınız. fstırabımız büyüktür; fakat onun yarattığı büyük eser, en büyük Umidimiz, en büyük kuvvetimizdir. O, kurduğu Cumhuriyeti bize emanet etti. Emanetini mukaddes bir bayrak gibi daima yüksek, daima daha yüksek tutacağız. Yurddaş, ağla, acı duy; fakat unutma ki Atatürk, ölmez Türk milletinin ruhunda, ebedî Türk milletinin varhğında ölmez, ebe~ dî hayatmı yaşıyor. AB1DN DAVER Yazan ; PEYAM1 SAFA Türke aid herşeyin içinde o vardı: Onun gölgesi meydanlan dolduruyor, onun karaltısı dağbaşlarmı tutuyor, onun bakışı en uzak dalların ucuna, en geniş ovalann sonuna, içimiz kadar kapalı ve kuytu köşe bucaklara uzanıyordu. Kımıldayan, fırlayan, sıçrayan herşeyde onun şimşeğinden bir çizgi vardı. Her ev, her gün, kendi aile reisinden bir haber bekler gibi ondan bir işaret almaya alışmıştı. Kara haberden sonra, hem de nasıl, herşey birden bire söndü; nasıl, nasıl... Sanki onsuz dağlar karardı, onsuz dallar kurudu, onsuz mesafe bomboş kaldı. Şimdi bütün gözler yaşlı, benizler uçuk, dudaklar kilidli. Sanki her evden bir cenaze çıktı. Onsuz varlıkta, yokluğa sarken birşey var. Fakat, varlıkla yokluk arasındaki tezadm hazımsızlığından doğan bir inanamamak duygusu içindeyiz. Onun kadar var olan ve onun kadar var eden bir insanın yokluğuna inanamamak duygusu büyük bir hakikat saklıyor. Buna dikkat edelim. Onun yokluğuna inanamamakta haksız değiliz: O ölmemiştir, demiyeceğim, fakat onun ölen tarafı her fanide olduğu gibi, zaten en az var olan tarafıydı, gövdesiydi. Zaten o bu kadar işleri bir et ve kemik parçasile, bir mide ve karaciğer parçasile yapmadı. Onun asıl var olan ve bugün yok olduğuna bir türlü inanmadığımız taraf ı, fani altın başına sığmıyarak en aşağı memleket hududları kadar taşan cevherdi. Bu cevher Türktür. Onun güzel gözlerinin elenmiş duru mavisinden fışkırmış, bütün yurdu sarmıştı. Fakat o gözbebeklerin sönmesile, o cevherin zerresi kaybolmamıştır. Biz bütün Türk fezalarını dolduran o seyyaleyi iliklerimize kadar duyarak onun var olduğunu seziyor ve bunun için yok olduğuna inanamıyoruz. Onun zaten fanî vücudünün kaybolmasından duyduğumuz keder sonsuzdur; fakat millî hızımızdan, gücümüzden, güvenimizden zerresini kaybetmis değiliz. Bilâkis, onun sağhğında, ona güvendiğimiz için bizi saran bir sürii ihmallerimizden, onun hepimize dağılan cevherile kendimizi kurtaracağımız günü de idrâk etmiş oluyoruz. Kendisi bir nutkunda, bu memleketin bir değil, birçok Mustafa Kemallerle dohı olduğunu söylememiş miydi? Onun mtnevî varlığı kadar maddî yokluğu da bizim için dağlar deviren bir enerji kaynağı olacaktır. Çünkü maddî yokluğunun manevî varlığma asla mani olamıyacağını ispat edeceğiz; çünkü biz onun gövdesine tapan bir putperest değil, ölmez eserine ve mânasına bağlı bir şuuruz. O, kendi vücudile beraber kaybolacak fanî bir milletin değil, kendi mânasile beraber yaşayacak ebedî bir milletin yaratıcısıdır. Yese kapılmak hem onu, hem kendimizi anlamamak olur. Fakat kederimiz ne sonsuzdur, günümüz ne karadır, gönlümüz ne mahzundur, ne mahzun! Bunu da ancak Türk olan bilir. , Kemal Atatürk 1881 de Selânikte dünyaya geldi. Babası, evvelce gümrük memuru iken bilâhare ticaret hayatına intisab ederek kereste tacirliğile meşgul olan Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanımdır. Babası, ona, kısaca Mustafa adını vermişti. Mustafa, Ali Rıza Efendinin bir tek ve sevgili oğlu idi. Fakat babası, onu çok küçük yaşta yetim bırakarak öldü. Tarihin Atatürkünü, anası Zübeyde Hanım büyütmüş ve yetiştirmiştir. Daha babasının sağhğında, Mustafa mektebe gitmek çağına gelmiştir. Ancak ortaya bir ihtilâf çıkmıştır. Bizzat kendisinin anlattığına göre, annesi onun ilâhilerle mahalle mektebine gitmesine, babası ise, yeni açılan ve yeni usul üzere tedrisat yapan Şemsi Efendi mektebine devam etmesine taraftardır. Nihayet Ali Rıza Efendi bir hal şekli buluyor. Mustafa evvelâ ilâhilerle mahalle mektebine götürülüyor ve oradan da Şemsi Efendi mektebine naklediyor. Ali Rıza Efendi ölünce Mustafa annesi ve kardeşile beraber dayısının yanına yerleşiyor. Atatürk bu devreyi şöyle anlatıyor: «Dayım köy hayatı geçiriyordu, ben de bu hayata karıştım. Bana vazifeler veriyor, ben de bunlan yapıyordum. Kardeşimle birlikte bakla tarlasının ortasmda bir kulübede oturduğumuzu ve kargaları kovalamakla uğraştığımızı unutmam. Çiftlik hayatının diğer işlerine de karışıyordum. Böylece biraz vakit geçince annem, ben mektebsiz kaldığım için endiseye başladı. Nihayet Selânikte bulunan teyzemin evine gitmeme ve mektebe devam etmeme karar verildi. Selânik Mülkiye Rüştiyesine kaydolundum.» Bu mektebde, bir arkadaşile arasında hâdise oluyor ve arabca hocası kendisine fena muamele ettiği için Mustafa burasmı Atatürkün bırakıyor ve Askerî Rüştiyesine giriyor. Mustafa Kemalin zaten ötedenberi askerliğe karşı sevgisi ve üniformaya iştiyakı vardır. Annesinin askerlikten çekinmesine rağmen bir emrivaki yapıyor, gizlice imtihan vererek Askerî Rüştiyeye kaydolunuyor. Bu mektebin ikinci sınıfmda Mustafa, çok yüksek zekâ eserleri göstermeğe başve endişesini çekti, Mustafa Kemal Yılladı. Tahsisen riyaziyede büyük kabilidız sarayına götürülerek günlerce isticyet gösteriyordu. Nihayet bir gün riyavab edildi ve bir vazife ile Sama sürülziye hocası ona şunlan söyledi: dü. « Oğlum, senin adm Mustafa; beSuriyede milletin hayatını daha ya nimki de. Bu böyle olmıyacak, arada bir kından görmeğe, saltanat ve istibdadın fark bulunmalı. Senin ismin bundan sonkahrını daha iyi anlamağa imkân buldu. ra Mustafa Kemal olsun!» Mücadeleye girişmek zamanmın hulul Mustafa Kemal buradaki dört senelik ettiğine karar vererek 1906 da (Vatan tahsil hayatını hep bu kemal tezahürleri ve Hürriyet cemiyeti) ni kurdu. Teşekle geçiriyor, zaman zaman hocasına ve küle, çok yakm bazı arkadaşlarını almışkâleten muallimlik bile ediyor. Mektebi tı, gizli olarak çalışmak ve milleti hazırbitirince Manastır Askerî Idadisine giri ladıktan sonra bir ihtılâl yaparak istibyor. Bir tatil zamanında, gizlice Frerler dadı devirmek gayesini güdüyordu. mektebine devam ederek fransızcasını Kısa bir müddet sonra, Mısıra, oradan kuvvetlendiriyor. Yunanistana gitti, gizlice Selâniğe geçeAtatürk, burada edebiyata merak edi rek fikir ve ideal arkadaşlarile konuştu yor. îyi yazı yazmak, iyi söz söylemek ve cemiyetin orada da faal bir şubesini istidadlarını kuvvetlendiriyor. kurdu. 1907 de kolağalığa terfi edince, Manastır İdadisinden Istanbul Harbi r yesine geçti. 1901 de burasmı, 1905 te Erkânıharbiye mektebini bitirdi ve yüzbaşı rütbesile orduya iltihak etti. Onun Harbiyede hocaları ve arkadaşları arasmda bıraktığı tesir büyüktür. Genc Mustafa Kemal ilim ve fennin, şiir ve edebiyatm, vakar ve haysiyetin bir timsaîi olarak temayüz etti, yükseldi. Harbiyenin 1934 te, yüzüncü yıldönümü kutlulandığı zaman, her yılın bir yıldızla işaretlendiği meshur kütükte, Atatürkün neş'et ettiği 1901 senesi bir ayla temsil olundu. Mustafa Kemal, bilhassa erkânıhar biye sınıflarında iken vatan ve millet işlerile çok alâkadar olmağa ve kalbindeki vatanperverlik duygulan filî sahaya inkılâb etmek feveranmı göstermeğe başlamıstır. Hürriyet taraftarlığı Saraym dikkat PEYAM1 SAFA ölmez evet gönüllere heykel kuran Atam, Lâkin nedir içimdeki payansız inhidam?..r ÎBRAHİM ALÂEDDÎN Büyük Şefin hayatı baştanbaşa muvaffakiytler, zaferler ve mucizelerle doludur Hayatı ran oluyorlardı. Fakat sevenleri kadar düşmanları da vardı. Aleyhine o kadar çok raporlar gönderildi ki nihayet Harbiye Nezareti tehlikeli saydığı kolağasım Istanbul Erkânıharbiyei Umumiye da iresine memur etti. Bir müddet sonra Trablusgarb harbi patlamıştı. Büyük vatan evlâdı yerinde, hareketsiz kalamazdı. Birkaç arkadaşile Trablusa gitti, Tobruk'ta kıt'aları ha zırlıyarak İtalyanlara karşı bir muvaffakiyet kazandı. Oradan Derne'ye geçti ve kumandanlığı ele aldı. Bu sırada rütbesi de binbaşılığa çıkarılmıştı. Balkan Harbinin patladığını orada işitti. Artık Trablusta yapılacak bir iş kalmamıştı. Mısır ve Avrupa yolile lstanbula döndüğü zaman feci mağlubiyet tahakkuk etmiş bulunuyordu. Orduda hizmet istedi. Akdeniz Boğazı Müretteb Kuvvetleri Harekât Şubesi Reisi oldu. Edirnenin istirdadile neticelenen ileri hareket plâmnı hazırladı. Bu arada Bo ğazların müdafaa şartlarım da tetkik ve tesbite imkân buldu. kumandanlığına, bilâhare Yıldırım Or duları Grupu Kumandanlığına tayin olundu. Suriye ve Irakta muharebe kaybediliyor, lâkin dâhi kumandan Mustafa Kemal, noktai nazarını ve tavsiyelerini Başkumandanlığa kabul etriremiyordu. Artık yapılacak bir iş kalmamıştı. Harbi kaybettik ve mütareke oldu. lstanbula dönen Mustafa Kemal, lmparatorluğun yıkılmakta olduğunu görerek milleti kurtarmak için plânlarını hazırladı. Ferid Paşa kabinesi zamanında, Karadeniz kıyılarmdaki Pontos Rum eşkıyalarmı tedib bahanesile, Üçüncü Ordu Müfettişliğini üzerine aldı. 19 mayıs 1919 da Samsuna çıktı. Bu, yeni Türkiyenin kurçuluş tarihinin başlangıcıdır. Erzurum ve Sıvas kongrelerini tophyarak milleti, kurtuluş mücadelesı fikri etrafmda topladı ve Osmanlı ordusu kumandanlığından istifa etti ve bir ferdi millet olarak bu hareketin basına geçti. 23 nisan 1920 de Ankarada Büyük Millet Meclisi ve hükumeti kuruldu. Yavaş yavaş kuvvetli bir ordu teşkil eden Mustafa Kemal, İnönü ve Sakarya zaferlerinden sonra, 1922 de, Dumlupınarda düşmana kat'î darbeyi indirdi ve müstevliyi 9 günde, İzmirde Akdenize döktü. Ayni sene sonbaharda saltanat kaldırıldı, bir sene sonra 29 birinciteşrin 1923 te Cumhuriyet ilân olundu ve Başku mandan Gazi Mustafa Kemal, Reisi cumhurluğa seçildi. Artık bu tarihten sonra, Atatürkün içtimaî hayatımızdaki büyük inkılâblan baslamıstır. Büyük Şefin hayatı baştanbaşa mu vaffakiyetler, zaferler ve mucizelerle doludur. Eğer milletimizin ekseriyeti azimesi çiftçi olmasaydı biz bugün yeryüzünde bulunmıyacaktık. bir yolunu bularak vazifesini Makedonyadaki 3 üncü orduya naklettirmeğe muvaffak oldu. Burada (Vatan ve Hürriyet cemiyeti) ni de içine almış olan (İttihad ve Terakki) cemiyetile çalışmağa başladı. Vatanperver zabitlerle, hürriyet âşıkı genclerle yapılan elbirliği süratle genişledi ve Sultan Hamid tehdid edilerek ikinci Meşrutiyet 1908 temmuzunda ilân ettirildi. 31 mart vak'asını müteakıb Hareket ordusu fikrini ve lstanbula yürüyüş plâmnı Mustafa Kemal hazırladı. Yeni idare sağlamlaştıktan sonra Mustafa Kemal kendisini gene orduya hasretti. Genc kolağası askerî vazifesinde, talim ve terbiye işlerinde, harb oyunları ve manevralarda o kadar yüksek bir kudret gösterdi ki büyük küçük bütün zabitBiraz sonra Sofya ataşemiliterliğine ler, bütün a'kerler Mustafa Kemale hay tayin edildi ve 1914 kânunuevveli sonuna kadar orada kaldı. Büyük Harb patlayınca, kendisine faal bir hizmet verilmesini istedi. Onun yüksek kudretini bilen ve kıskanan Başkumandanlık uzun tereddüdlerden sonra, Tekirdağmda teşekkül edecek bir fırkanın kumandanlığına tayin etti. Mustafa Kemal mevhum fırkayj bir ay zarfmda teşkil etti, yetistirdi ve rmıharebeye hazır hale getirdi. Arıburnu Anafartalar Ece limanını muhtevi Maydos mıntakası kumandanlığı kendisine verildi. 1915 te düşman kuvvetleri Boğazlara yüklenin ce, Arıburnunda askerî dehasının ilk eserini gösterdi ve düşmanı sahile mıhladı. Mustafa Kemal Anafartalar müdafaası ve zaferile düşmanı mağlub etmiş ve memleketi kurtarmıştır. Rütbesi mirlivalığa yükselen Çanakkale kahramanı, evvelâ Yedinci Ordu Atatürk Yalovada bir isitrahat anında Biz Türkler bütün tarihî hayatımızca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle