Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 20 İkincikâmın 1938 Dünün Genci Anlatıyor Sermed Muhiar Alus Cephelerde dünkü durum Yakın maziden maceralar 47 Bayram dolayısile gene gelmişler. Akrabalanndan Ifakat Hanım da berabermiş. O gece kalmıslar. Bunu iki aydır, şeker bayramındanberi görememişlermiş. Görünce tanıyamamışlar; bu kadar bozuluşuna öyle bir şaşmışlar, haline öyle bir acımışlar, öyle bir acımışlar ki. Ayol sen nekadar değişmişsin, ne hale gimıişsin? Hasta mıydın?.. Vah vah, geçmiş olsun! diye şaşakalmışlar. Kocası çok kıskanç, fevkalâde celâlh, aksi, damarsız bir adammış. Haftalar, aylar geçer, bunu kapı dışan çıkarmaz m\ş. Bindebir, akla karayı seçe seçe, sı cağa izin alacak gidecek; yaran saatçi ğin içinde de dönecek. Seyri, seyranı geçelim, ona yirmi adım ötedeki çarşı, kapıkarşı komşu bile yokmuş. Ömrii, günü, karanlık evin içinde, dört duvar arasmda geçiyormuş. Has talıktan kalkmışa benzemez de ne olurmus? Saraylanım, Mızıkalıya enikonu öfkelenmiş: A, ne bu böyle? Bu tazeye acımıyor musun sen?.. Onu da ana doğur muş; evin içinde kukumav gibi otura otura, balmumu gibi erimiş. Mapussa o başka, yok değilse biraz yakasmı bırak. Haftada bir olsun komşuya momşuya gitsin; çarşıya marşıya çıksın... Arkasmdan tutturmuş: Izin ver, bir gececik olsun bize götüreyim. Deniz derya görür, hava alır, yüreği ferahlanır, yiizüne renk gelir. Adamm huyunu husunu biliyor, ilâveyi de unutmamış: Istersen sen de yanımıza katıl, yahud akşama gel. Eğer bugünlerde vazifen sıkı da gelemezsen, yann akşam, şayed bir gece daha müsaaden olursa, öbür gün îfakatle gönderirim. Zerre kadar da merak etme; odamda, yatağımın yanına bir yatak serdireceğim, dizimin dibinde yatıracağım! Mızıkalı, Saraylammın hatınnı çok sayar, sözünden hiç çıkmazmış. Ses çıkaramamış; (peki, sen nasıl arzu edersen yengeciğim!) demiş. Ertesi sabah, erkenden nazırlanmış lar, çarşaflanmışlar, evden çıkmışlar, Populdak, bunlan tramvay caddesine kadar götürmüş; arabalara bindirmiş; (haydi güle güle!) demiş. Necmiden kıskanmak, mıskanmak yok mu?.. Kat'iyyen.. Zira, evvelâ yakın akraba çocuğu. Saniyen hoppa, şımankça ama çok ağır başlı bir genc. Onun derdi günü saz, ahenk, udunu çalmak. Kadınlar öndeki kupada, Necmi Bey arkadaki faytonda, Köprünün yolunu tutmuşlar. Karaköydeki poğçaçı fınnı nı geçerlerken Saraylammın canı poğça istemiş; arabayı durdurmuş. Dükkâna girmişler, yukandaki kadınlar yerine çıkmışlar... Ah, kâşke o nuhuset dükkâna giremez, o yağlı, mundar izbeye çı kamaz olsalarmış. Perde yırtığmdan bir de bakmışlar ki Necmi Bey, dört beş kişi ile hararetli hararetli konuşuyor. Adamların ellerin de sazlar. Kiminde keman, kiminde ud, kiminde kanun, tef. Piyasa çalgıcılan gibi kılıksız kimseler değil, beyden, efen diden kişiler. Delikanh saza fevkalâde meraklı, kendi de güzel ud çalar a, bunlar kalem kâtiblerinden sazende abbablan olacak. Poğçalar, ardından lokmalar yenmiş. Tam izbeden çıkacaklan esnada Necmi perdenin yanına gelmiş, anasına yalvar mağa başlamış: Kuzum anneciğim, canım annecigim, ayağmın altmı üpeyim müsaaade et. Daha vakit çok erken, akşama bir yıl var. Bey arkadaşlarım bu gece Ayas tafanosta bir köşke davetliymişler. İzin ver de ablalarımla beraber biz de gide lim. Ayastafanosta, Mihalakinin kazinosunun bahçesinde hanımlar yeri vardır. Ablalanmı oraya oturturum. Akşama kadar çalıp söyleriz. Sonra, beyler gi decekleri köşke giderler; biz de trene atlar, İstanbula döneriz. Son vapuru kacınrsak, Bebek nekadarcık yer. Araba lara bindik mi, yatsıdan evvel yalıda yız. Oğlan birşeyi aklına koydu mu mut îaka yaparmış. Dediği de.dik, bir türlü dönmezmiş. Anasının da bir tanesi ve kıymetlisi... Uzatmıyalım, Saraylanım müsaadeyi etmiş. Hemen arabalara binmişler. Sir keciye çektirip trene atlamışlar. Ayastafanosa, yani şimdiki Yeşilköye inmişler. Mihalakinin kazinosunda ikindiye kadar pek hoş vakit geçmiş. Mükemmel sazı dinlemişler, gönülleri ferahlamış; deniz derya seyretmişler, içleri bir kat da ha açılmış. Necmi Bey udu almış, fasla girmiş. Iki üç kadeh ya içmiş, ya içmemiş. Aklı başmda, saat te önünde. Annesini me ıakta bırakmamak için şimendifere ye tişmeğe hazır halde. Son trenin kalkış saati de masanın üstündeki sigara paketinde yazıh. Ferah ferah yetismek için bir çeyrek evvel kalkmışlar. Bir de istasyona gel sinler ki son tren çoktan girmiş. Saat tam yirmi dakika geri değilmiymiş? Olmuş mu olanlar? Akşam ezanın dan sonra Ayastafanostan Bebeğe nasıl gidilir? Kalmaktan başka çare yok, fa kat nerede kalırsın? Tek ahbab mevcud değil. Otellerse islâm kadmı almaz. Saz dinleyip, deniz görüp ferahladıklan, biraz avunduklan burunlarından gelmiş. Başlamış mı yüreklerine ığıl ığıl inmeğe... Gene Mihalakinin kazinosuna dönmüşler. Sazende beyler daha oradaymış. Necmi Bey kazinocuyu bir kenara çekmiş. Aman barba, bu gecelik bizi ya tıracak bir yer bul, yahud tanıdıkların dan birine buldur. Bu hanımlarm biri büyük ablam, öbürü de küçük ablam. saatimiz geriymiş, treni kaçırdık! dıye diller döktükten sonra birçok para ada mış. Kazinocu: Aman beyim, demiş, kusurumu affet, başımdan korkanm. Vallahi beni mahvederler, çoluğum çocuğum perişan olur. Şimdiki Makriköy (yani Bakırköy) kaymakâmmın ne zorba bir adam olduğunu bilmezsin. Vallahi dükkânımı a teşe verir de beni de içinde diri diri ya kar!.. Filân derken malum a, paranm yüzü sıcaktır. Görünce dayanamamış. Demiş ki: Bir yol göstereceğim amma ben den öğrendiğinizi hij kimseye duyurmaym!. Buraya bazan serbest hanımlar gelirler, birkaç gece bu taraflarda kalmak isterler. Çarşaflannı çıkanp, başlanna şapka giyip frenk madamalan gibi Ka litaryadaki otellere giderler. Orada gö ren olmaz, istedikleri gibi keyfederler. Necmi Bey: Yaşşa Mihalakiciğim, Kalitarya ya gittik bitti. Şimdi, şapka mapka ne lâzımsa, bulup buluşturup çabuk getir! diyerek herifin avcuna banknotu sıkıştırmış. Sazende beyleri de beraber götür meğe kandırmış. Kazinocu, bunlan kazinonun arka sındaki evine sokmuş; kansile kızının şapkalannı önlerine koymuş. Hemen peçelerini, çarşaflannı çıkarmışlar; şapkalan giymişler; akıl, sır er diremediğim o kokona kılığmı işte böylece takınmışlar. (Arkan var) Cenupta iki taraf ta yeni Artık hayatta onun taarruza hazırlanıyor kendi adı kaybolmuştur (Baştaraft 1 inci sahifede) uğradıkları zayiatı bir türlü bildirmemeleridir. Bu sükutu iki suretle tefsir ede biliriz: 1 ttalyanlar da çok ağır zayiat vermişlerdir, bunu saklamak istıyorlar; 2 Habeşlerin dediği gibi, Dolc mmtakasindeki muharebe küçük bir çarpışmadır ve kendileri o kadar az zayi ata uğramışlardır ki Habeşlere verdir diklerini söyledikleri 5000 kişilik zayia tın yanında gülünc kalacak ve muhare benin ehemmiyetsizliğini gösterecek olan bu zayiat listesini gizliyorlar. ttalyanlann, harice ve bilhassa dahile karşı propaganda yapmak için Dolo civarındaki çarpısmayı büyük bir muha rebe gibi göstermis olmalan ihtimali yok değildir. Yukarıda İtalyan tebliğlerinin tahlıl ettiğimiz iki şüpheli noktası da buna delil adddilebilir. Dolo civanndaki muharebe hakkında bızim edindiğimiz kanaat şudur: îtalyanIar, burada kazandıklan muvaffakiyeti, azamî derecede büyük göstermek isti yorlar, Habeşler de bilâkis küçültmeğe çalışıyorlar. Hakikat, ikisinin ortasında dır. îtalyanlann kazandığı bu muvaffaki yetin, sevkulceyş bakımmdan evvelce de söylediğimiz gibi, cenub cephesinde I talyan sol cenahını, yan ve gerisinden tehdid eden bir tehlikeyi izale etmiş olmaktan fazla bir mahiyet ve ehemmiyeti yoktur. General Graziani bu muvaffakiyeti istismar etmek için Habeş topraklannda bir miktar daha ileriliyebilirse de sonra durmağa mecbur olacaktır. Bu mecburiyet, geri hizmetlerinin tanzimi ve Ras Destaya yardıma koşan imdad kuvvetlerinin müdahalesi yüzünden vaki olacak nr. Cephelerden dün gelen haberleri a şağıya yazıyoruz: Habeşlerin den cenubdaki haberleri muharebeyok göre, Dolo muharebesinde Italyanlar uç kolla harbetmişlerdir. Ganale Doria suyu boyunca hareket eden merkez kolu muhtelif millî îtalyan kuvvetlerinden mürekkebdi. Bu meyanda ecnebi gönüllülerinden mürekkeb olan Tevere fırkası da vardı. Daua Parma suyu boyunu takiben ilerliyen sol cenah kolu Dubatlardan, Somali yerlilerinden mürekkebdi. Veb Gestro suyunu takib eden sağ cenah kolu Dubatlarla onlan takviye eden gayri muntazam Somali kıt'alardan müteşek kildi. En şiddetli musademe Filtu Torbi kervan yolu üstünde vukua gelmiştir. lleri hareket esnasında Torbiden Ringhive giden yoldan istifade edilmiş, burada Habeşlerin şiddetli bir mukavemetine uğranmıştır. Bu köy, tanklann müdahalesile yanm saatlik bir muharebeden sonra iş gal edilmiştir. Siyah gömlekliler Goguru köyünü ve öteki kıt'alar, Afaisi ve Balbi Ghera köyünü zaptetmişlerdir. CUMHURİYET Zikredilen îsimlere göre Dolo civanndaki muharebe, bu şehirden 70 ilâ 100 kilometroluk mesafede vuku bulmuştur. Şu halde, Italyanlar Habeş topraklannda eğer hakikaten 200 kilometro ilerilemişlerse muharebe den sonraki ileri yürüyüşleri 100 kilometrodan fazla değildir. Bu da, binnisbe düz arazide motörlü vasıtalar için hiç te fazla birşey addedilemez. Çünkü 12 kânunusanide başlıyan myharebe üç gün sonra bittiğine ve takib 15 kânunusanide başladığına göre, bu 100 kilometro mesafe motörlü kıt'alar tarafından dört günde alınmıs oluvor. İsmi unutulan adam: Doktor Italyanlar Somali cephesine iki fırka asker daha getiriyorlarmış, Habeşler keşif kollarile yeniden Meslektaşlarım, bu kuru unvanı iyi kullansınlar Erzincan hastanesinde nöbetçiyim: defa sıcak çamurlu banyoya giren bir harekete gectiklerini bildiriyorlar karşıki yüksek karlı dağ zincirini sey zatı muayene ediyorum. : Gece yarısından sonra gelen haberler ta yeniden taarruza hazırlanıyorlar Adisababa 19 (A.A.) Dolo mırtakasındaki askerî harekât hâlâ bütün alâkayı celbetmekte devam ediyor. Cumartesindenberi Italyanlar mukabil taarruzlanna nihayet vermişler ve kıtaatın yeniden tecemmüüne koyulmuşlardır. Haber alındığına göre, yeniden iki fır ka asker îtalyadan Mogadicio limanına getirilecek ve Dolo mmtakasında yapıl ması muhtemel yeni taarruzda kullanıla caktır. Ras Desta da kendi ordusunun te cemmüü ile uğraşmaktadır. Bu ordu Grand de Doria ve Vebs arasmda tahaşşüd etmektedir. îtalyanlan iz'aca devam için keşif kollan gönderilmiştir. İtalyan lar da tank ve zırhh otomobillerle keşif hareketlerinde bulunmaktadırlar. Ital yanlar hava kuvvetlerini de azamî dere cede faaliyete koymuş bulunuyorlar. Danakil cephesinde tam bir sükunet vardır. General Grazianinin emri Roma 19 (A.A.) «Düşmanı durmadan takib ediniz ve mütemadiyen ta arruz ediniz.» Bütün ordu çadırları içerisinde General Grazianinin neşrettiği ordu emri bundan ibarettir. iki taraf Adisababa 19 (A.A.) Habeş hükumeti, Ganale Doriada vukua gelmiş olduğu iddia edilen muharebe hakkında hiç bir malumat almamış olduğunu bildirmektedir. Esasen Italyanlar da bu haberi ne teyid ne de tekzib etmişlerdir. Bu haber yokluğu, Ras Destanın telsiz istasyonunun tahrib edilmiş olmasma atfedil mektedif. ttalyanlar şimalde çekildiler mi? Adisababa 19 (A.A.) Bir şayiaya göre Habeşlerin Tigrede Makallenin cenubu şarkisinde yapmıs olduklan taarruz İtalyanlan Enderta bölgesinden çekilmeğe mecgur etmiştir. En mühim harekât şimdi yaptlıyor Adisababa 19 (A.A.) Havas a j'ansının muhabiri, halihazırda yapılmakta olan hareketlerın muhasamatın baslan gıcındanberi yapılmış olan hareketlerin en ciddisi olduğunu bildirmektedir. Dolo civanndaki muharebeye' giren ttalyan kuvvetleri Beyoğlu gazetesinin verdiği malumata Milletler Cemiyeti ve Habeş davası (Baştarafı 1 inci sahifede) Londrada çıkan Deyli Telgraf gaze lardan müteessir olmasmdan korkuluyor. tesi yazıyor: «Petrol ambargosunun îtalya üzerinSimdiden bilinen birşey varsa o da gerek de müessir olacağı zannedilmiyor. Edenin gerek Lavalin istedikleri kadar konseye vakıtlerini hasredemiyecekleridir. Son alman malumata göre, İtalyada Edenin Cenevreye hareketi 7 aylık her türlü ihtiyaca kifayet ede Londra 19 (A.A.) Eden yanında cek petrol stoku vardır. Halbuki mevDıs Bakanlığı birçok erkânı bulunduğu sim itibarile Habeşistandaki harekâti halde Cenevreye hareket etmiştir. Eden askeriyeye üç ay içinde nihayet vermek lâzımdır. her türlü beyanattan imtina etmiştir. İngiliz kabinesinin müdafaa işlerile aFransız Başbakanı ne diyor? lâkadar komitesinin son toplantısmda Paris 19 (Özel) Auverneden bu akşam Cenevreye hareket eden Başba Akdeniz ve Mısırdaki müdafaa tertiba kan Laval gazetecilere şunlan söyle tını baştanbaşa gözden geçirmiştir. Bu sahalardaki müdafaa hazırlıklarınm hiç miştir: « Cenevreye gidiyorum. Milletler bir suretle gevşetilmemesi kararlaş Cemiyetinin bu seferki toplantısı çok mü tırılmıştır.» him olduğu için, Fransanm Cenevrede bulunması lâzımdır. Fransa beynelmilel meselelerde kendisine düşen vazifeyi ya Istanbul travmay hatlanndan çoğu pacaktır.» çift olduğu halde Kurtuluş tramvayının Krahnın sıhhî (Baştarafı 1 inci sahifede) Veliahd, Başbakan Baldvinle görüşmek üzere Londraya gelmiş ve gece Sandringham sarayına dönmüştür. Kentırburi piskoposu bugün öğleden sonra Londradan Sandringham sarayına gitmiştir. Krala kesbi âfiyet temenni etmek üzer» bugün bütün kiliselerde dualar yapılmıştır. Bir Niyabet Meclisi kuruluyor Londra 19 (A.A.) Veliahdin Başbakanla bugün yaptığı mülâkat, Kralın sıhhat ve bunun neticesinde hasıl olan vaziyet üzerinde cereyan etmiştir. Veliahdin bu münasebetle hastalık uzun müddet devam ederse, bir Niyabet Meclisi kurulması lüzumundan da bahsettiği samlmaktadr Ha&taiığm mahiyeti nedir? Paris | 9 (A.A.) Londradan bildirildiğinç göre Ingiltere Kralının haftalığının sebebi, bir soğukalgınlığıdır. Bu soğukalgınhğı, bronşlarda tahrişat yap vaziyeti mıştır. Bu tahrişatm bugün yarın bir zatürrie doğurması ihtimali vardır. Doktorlar, zatürrie teşevvüşatının ne ticesi olduğu sanılan bir kalb arızası da görmüşlerdir. Londrada büyük bir heyecan var Londra 19 (A.A.) Kralın ahvali sıhhiyesi Londrada büyük bir heyecan uyandırmaktadır. Öğleden sonra geç vakte kadar her smıftan büyük bir halk kütlesi, sıhhat raporlarınm yapıştırıldığı Buckingham sarayınm kapılarında top Ianıp kalmışlardır. Gazetelerin hususî tabılannı halk kapısmıştır. Küçük Prenses Elizabet ve Margiritin Sandringhamdan Londraya getirildikleri haberi halkı bilhassa "heyecana düşürmüştür. Bunda, son sıhhat raporunun da teyid ettiği endise sebebleri gö rülmektedir. Bütün katolik kiliseleri Kralın iadei âfiveti için dua etmek emrini almıslardır. Her taraf ta Kralın 1928 de de ağır hastalandjSı ve fakat doktorlaT tarafmda:: kurtanlmıs olduğu düşünülerek teselîi aranmaktadır. rederken ayni zamanda hatıra defteri Bunalra da doktor olduğumu îzmir min eski yapraklannı karıştırıyor, bazı hastanesinde vaktile askerliğini yapan notlarımı gelişigüzel ve aynen çıkan kaplıca kâtibi söylemiş. İstersen derhal koşma!.. Tefe konur, dillere dolanırsmyorum: «İstanbulun en kalabalık, en Avrupaî Köprü üstünde balık istifi gibi dop caddesinde akşamüstü yorgun bir kafa dalgınlığile yürüyorum. Bir deniz gibi dolu ikinci mevki bir tramvay arabası> dalgalanan insan kalablığınm gerilerin nın ön sahanlığında duruyorum. Hali den sesinin bütün kuvvetile bana < dok cin sırtlarım süsliyen Süleymaniye ca tor! doktor!> dıye hitab eden bir dosta misinin göz kamaştıncı ihtişamma badönüp te bakmadığım için bayağı suç karak uhrevî bir veced içindeyim. Ka luyum. cAmma da sağırsm; üstüste üç labalığı iddialı bir kahraman edasile defa seslendim; hiç aldırış ettiğin yok; yararak ta yanıma kadar sokulan pa galiba duymamazlığa vurdun. Korkma labıyıkh, yakası pembe bir karanfille kendimi muayene ettirecek ve yahut süslü uzunca bir zatla müşerref oluyo j I senden bir istirahat raporu istiyecek rum. değilim...> yolunda bir de azar işiti «Doktor! Beni tanımadınız mı?.. Siz yorum. Bakırköyünde asistanken ben alkolik Ben de bu sırada yol üstünde diğer ler koğuşunda tedavi ediliyordum. Şim yolcular gibi hiçbir meslekî etiket ta di turp gibiyim.> Ağzımı açıp ta biraz şımıyan alelâde bir insandım. Bu ayni yüz versem eminim ki anasının kar yolda belki de benim gibi birkaç yor nmdan çıktığı günden bugüne kadar gun hekim daha geziniyordu. Doktorlu geçen bütün sıhhî sicillini okuyarak bağumu ima eden bir hitabla çağırılacağı na dinletecek... Sustum ve ilk durak mı bu esnada aklımdan geçirmiyordum yerinde tramvaydan indim. bile... Kendi evimde, odamın içinde ve kîMelek sinemasındayım; yan koltuk tablarımm arasmdayım. Tababet hayalardan birine gömülmüş; sabırsızlıkla tımda ilk defa gördüğüm ve serirî şe kafa dinlendirici bir fılim ve galiba killerin hiçbirine benzetemediğim bir cSevginin sesi» filminden «Toska ope hastalık hakkında bilgi edinmeğe çah rası> nı okuyan Jan Kipuranın billur şıyorum. Yemek saatini çoktan geçir ı sesini bekliyorum. Yammdaki koltukta mişim, kitab deryasma dalmışım. Aşaoturan piposu ağzında, fazlasile şişman ğıdan ihtiyar annem bile, beni kucağmve göz aşinası bir zat şişkin cüzdanın da taşır ve sütile emzirirken bana takdan çıkardığı bir kâğıdı ellerime uzat mış olduğu ismimle değil, «doktor! doktı ve «doktorum isabet oldu; bugün şu tor!.^ diye çağınyor. Pek geç farkına idrar raporunu aldım; bizim şeker ne varmışım. Sofraya indiğim zaman da âlemde?.. Bol kavun mezesile kulüb ra «nedir bu dalgınlık doktor!..» diye ge • • kısma başlıyabilir miyim?..> diye be ne azarlanıyorum. nimle sohbet faslma başladı. Bereket versin ki tam o sırada elektrikler söneHikâye faslı burada bitti ve bu hikâ' rek ve bir garib tesadüf olarak bir «Oyeleruı daha yüzlercesini, binlercesini burun akıbeti> ismini taşıyan kısa bir Mikimavs filmine başlandı ve ben de benim kadar ve yaşlan itibarile ben bu dinlenme yerinde bütün gün kulak den de çok fazla olarak bütün görgülü larımı dolduran idrar ve balgam lâkır meslektaşlarımm da nakledebilecekleri dılarmı dinlemekten kurtuldum ve ka pek tabiidir. Şimdi gene karşımda bir ranlıkta usulcacık başka yere atladım. heyulâ gibi duran ayni yüksek karlı dağlara bakarak düşünüyorum. Kaza « da kaymakam, hükumet tabibini; kıt'aGenclik modasına uyarak başımda da kumandan, kıt'a hekimini; vapurda şapka olmadığı ve her iki gözümü de kaptan, gemi doktorunu; hastanede koyu renkli bir gözlük gizlediği halde hasta kendi tabibi müdavisini ve şehirKadıköy stadyomuna <Fener Beşik de herkes, bütün tanıdığ^ hekimleri taş> maçmı seyretmeğe gidiyordum. hep ayni «doktor!» hitabile çağınr. ı Trıbünlerden içlerinde çokları da beEvimizde anamızdan, karımızdan, ninim gibi hekimlik san'atmı ifa eden bir çok dostlann <doktor! doktor! > diye be şanlımızdan, kardeşlerimizden ve hatta çocuklanmızdan bile hep ni yanma çağırdıklarını ve bu hitabı birçok defa bu isimsiz hitabı duyanz. Sokakta, tram senelerin bana alıştırdığı en tabü bir ısmim gibi kabul ederek yanlanna gitti vayda, sinemada, stadyomda, otelde, lokantada ister bayağı bir şehirli gibî ğimi hayretle görüyorum.> bulunalım; ister çıplak kafalarımızda Mevsimin en cehennemî bir sıcak gü proka, çenelerimizde takma sakal, göznünde yüzü tecavüz eden bir talebe gru lerimizde koyu camlı gözlükle hüviye j punu muayene ile kafam davul gibi şiş timizi gizliyerek görürıelim; daima tikten sonra serinleneyim diye Florya «doktor!» etiketini taşırmya ve öz ismiplâjınm kıyısında ve belime kadar su mizle anılmamıya mahkumuz. Anlaşı *' lan bu, bizim her türlü halk sınıflarile' çindeyim. Üstümde hekim olduğumu gösteren yakından olan samimî temasımız do • layısile demokratlığımızı remzeden bir bir tek alâmet veya etiket yoktur. Kızhitabdır. Her gün tedavi ettiğimiz gegın kumlar üstünde tabiatle karşı kar niş halk kütleleri, mühendis, muallim, şıya olmakla beraber dudaklarındaki avukat, zabit gibi meslek adamlanndan ruju bir türlü bırakamıyan isterik bir kaldırmadığı «beylik», «efendilik» un bayan bir nöbet geçirmiş.. Gene «dok vanlarmı bizden kaldırmıştır. Bu ba tor! doktor!> diyerek beni çağıran spor kımdan «şoför» le yanyanayız. Yaşadığımız müddetçe değil mi ki :u bir gencin hitabına uyarak aletsiz, derecesiz, borusuz ve reçetesiz hasta «doktorluk» damgasile yeryüzünde dolaşıyoruz; başkalannm sade gülerek, muayene ediyorum... jöizerek, dans ederek ve doya doya seyîzmirin Balçova kaplıcalarında iki rederek kafa dinlendirdiği bütün yer odalı bir evde hüviyeti ve hatta ismi lerde bile biz ıstırabı daima beraberi * meçhul ve siyatikli bacağmdaki roma mizde taşımak ve onu başkalarından tizma tabiatli sızısını uyuşturmak sev sökerek kendimize mal etmekle mükeldasında olan alelâde bir müşteri bu lefiz. Tabiatin bu ezelî kanunu değişinlunuyorum. Kaynar banyodan yeni çık ciye kadar, hastalarımız gibi bizi do * . mış, bir sedir üstünde buram buram ğuran analarımız ve bize hayat arka • terliyor; sade bir kahve içiyorum. O daşlığım yapan en yakınlar bizi hep bu danın kapısı vurulmadan şiddetle açı basit ve takıntısız «doktor!» hitabile lıyor.. Bir ayağı topallıyan kırkını aş çağıracaklardır. ı kın bir bayan «aman doktor!..> diye Meşru reklâma muhtac veya hevesli rek beni palaspandıras yerimden kal olan aziz meslektaşlarım bu «kuru undırıyor ve bitişik eve zorla götürüyor.. vanı» güzel kullansınlar; bu, onlara taMosmor bir yüz içinde baygmlıklar mamile kâfi olan kıymetli meslek bigeçiren ve damarlarındaki kan tazyiki leziğidir. | yirmiden fazla olduğu halde günde iki Dr. A. RAStM ADASAL Kurtuluş hattı çift olacak Fatsada yavrular İngiliz kabinesinin Edene verdiği talimat Londrda çıkan Morning Post gazetesi yazıyor: «İngiltere, Milletler Cemiyeti konseyinde İtalyaya karşı olan zecrî ted birlerin teşdidi meselesinde hiçbir su retle önayak olmıyacaktır. İngiliz kabinesirin son toplantısmda Edene su talimat verilmiştir: «îngliz hükumeti Milletler Cemiyeti misakının tazammun ettiği mükellefi yetleri ifaya hazır olmakla bera ber her hangi iptidaî bir teşebbüste bulunmaktan imtina edecektir.> tek hatlı olması bu semtte oturan halkı çok müşkül vaziyete sokmuştur. Yaz, kış dakikalarca istasyonlarda beklemeğe mecbur olan halk biran ev vel çift hatta kavuşmak istemektedir. Bunu nazan dikkate alan Belediye Kurtuluşun da çift hat olması için Nafıa Vekâleti nezdinde teşebbüste bulun mustur. Bu teklif, Vekâlet tarafından esas itibarile kabul edilmiştir. Şirket te buna muarız olmadığından çift hattın projesi yapılacak ve hemen inşaata başlana caktır. Fatsa (Özel) Merkez mektebleri muallimlerinin kurdugu Fakir Çocuklan Koruma Kurumu, hayırperver kaza halkının içten gelen yardımile 40 çocuğu daha giydirrneğe muvaffak olmuştur. B u suretle Kurum 928 yılındanberi 495 çocuğu giydırmış bulunmaktadır. Resmi miz son defa giydirilen ya\ruları Kurum üyelerile bir arada göstermektedir.