22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 İkincikânun 1936 CUMHURÎYET Musiki tenkidi Son Orkestra konseri RASPUTİN NASIL ÖLDÜRÜLDÜ? Çocuk bakımı Bulamaçlar Sekizinci aydan itibaren ekseri çocuklara anne sütii kâfi gelmemege başlar. O zamana kadar yalnız mayi ile iktifa etmek tabiatinde olan yavrunun midesi başka şeyler de istemeğe başlar. Bu hissi hafif bulamaçlarla tatmin ebnek lâzım dır. Bulamaçlann yapılacaklan unlann bir kısmı diğerlerinden daha hafiftir. Evvelâ bunlardan başlamak, sonra diğerlerini vermek icab eder. Sekizinci aydan on beşinci aya kadar yavruya şu unlardan bulamaçlar vermelidir: Buğday unu, pirinç unu, sagu unu, aravrut unu. On beşinci aydan sonra bu unlar büsbütün terkedilmemekle beraber nöbetleşe şu unlardan da bulamaçlar verilir: Yulaf unu, çavdar unu, arpa unu, Mısır unu, biraz ekmek, bisküvi. 24 üncü aydan sonra ise çocuk, mercimek, fasulye, patates püresi de yiyebilir: Yani alelâde bir insan gıdası almağa başlar. Bulamaçlar şu suretle hazırlanmalı dır. Birkaç kahve kaşığı un evvelce kaynatılıp soğutulmuş pek az suyun içine atıhp hamur haline getirilir. Bu hamur 120 gram kadar kaynar süte katılır. 510 dakika pişirilir. Bu miktar süte kat'iyyen üç dört kaşıktan fazla un koymamalıdır. Çünkü fazla koyulacak olursa çocuk yemez. Yaşma göre çocuğa günde üç dört Svün bulamaç verilebilir. 8 ilâ 12 aylıklara arada emzik te verilir. Bundan sonra arada verilecek şeyler çorba ve yumurta sansına da tahavvül edebiiir. Fakat iki yaşmdan evvel yağlı çorba, balık ve et vermemelidir. Gece ve gündüz elbiseleri Şık bir ceketetek, zarif bir süvare kıyafeti Senelerdir Avrupada ve Amerikada bulunuyordum. Henüz vatanıma dön müştüm ve kulaklanm hâlâ onların or kotr&larilc çınlıyordu. Bizdeki musiki inkılâbı ne derecelere irişti, diye kendi kendime soruyor ve cevabmı bulamıyarak konser gününü sabırsızlıkla bekliyordum. O gün Saray sinemasına sevine sevine gittim. Güçlükle bir galeri bileti bularak ve benim gibi koşa koşa gelen ve geri dön mek felâketine maruz kalmıyan bahtiyarların arasına sıkıştım. Programa göz gezdirdiğim zaman Beethovenin birinci senfonisi gözüme çarptı. Beethoven 1800 senesinde yazdığı bu ilk senfonisinde Mozart ve Haydenin tesiri altında kalmış ve bunlara rağmen eserine kendi heybet ve ihtişamını da koymaktan geri kalmamıştır. Bu güç parçayı orkestranın nasıl çalacağını düşünerek sabırsızlanıyordum. Diyebilirim ki Seyfeddin Asaf bu san'atkârı bize bütün heybetile ve derinlığile nakletmekte güçlük çekmedi. Ikinci numarada Beethovenden ayni mış ve hassas, ince ruhlu, romantik bir san'atkânn eserine girmiştik. Seyfeddin Asaf ve orkestra bu eserde de çok mu vaffak oldu. Schubertin temiz, sade ve ince eserini bize ayni safıyet ve incelikle dinletti. Üçüncü numara Mendelsshonun Iskoç senfonisi idi. Mendelsshon bu sen foniyi 1829 da İskocyayı ziyareti esnasında topladığı intıbalar üzerinde 1842 de, Berlinde yazmıştır. Seyahatten on üç sene sonra yazılan bu eserın ancak ikinci movementında Iskoç tempolan belirir ve Mendelsshonun en yüksek sanfonik kabiliyetini, dehasmın en derin inceliklerini ihtiva eder. Orkestra bunu gipta edilecek derecede güzel ve bütün oynaklığile, yüksekliğile çaldı. Konserin her ne bakıştan tetkik edile cek olursa, büyük bir muvaffakiyet oldugu saklanamaz ve zannetmem ki bu kadar az bir zamanda herhangi bir millette musiki sahasında bu kadar geniş adımlar a Korkunc papaza olum getiren son aşk! Prenses Yusupofla sevişiyor ve bizim evde buluşuyorlardı. Bu aşk nihayet malum cinayeti doğurdu Üç gün sonra Neva nehrinin köprüsü[ altında papazın ölüsünü buldular. İlk muayeneyı yapan doktorlar peK garib h aoKtorıar pek bir şey söylemişlerdi: Rasputin zehir den, demir ve kurşun yaralarmdan sonra bir müddet te suyun içinde yaşamış! Mide tamamen zehirle dolu imiş. Bu pis papaz, yalnız İmparatoriçeyi değil, bütün Aristokrasi kadınlannı kenl dine esir etmiş ve birçokları onu şid ı detle sevmişti. Garibdir ki Prens Yusupofun karısı da, papazın ölümünü haber aldıktan sonra, ga\Tiihtiyarî ağlamağa başlamış ve kederlerini kocasının gözünden bile saklıyamamış' Zaten Prenses evvelce de birçok defalar. kocasına Rasputini sevdiğini söylemişmiş. Yusupofu bu katle teşvik eden en büyük sebeb de, karısım son derecede sevmesi ve bun dan da doğan kıskanclıktı.> Angelika hikâyeyi bitirdikten sonra, her zamanki gibi bir kahkaha attı: Papazın dehset veren bir resmi Prenses Yusupofla Rasputinin âşikane maceralannı da yarın akşam din başlamıştık. Bu güzel Prenses, vaktile Grandüşes îrendi. Mevzun endamı, gülersiniz. zel sarı saçlan, lâciverde yakın mavi Dedi. gözleri, tebessüm ettiği zaman pembe Ve eline kitarasını alarak, rahibin en . , ,..,•• ıi J , « ı,:: ı yanaklarmm zarif çukurlarını gosterırVI zıvade sevdıgı kov şarkılarından bırı f ,ü. . . . , •,•.••••,• s llan • u ' ken a açılan k kucuk ağzında bir inci dizisini ruhunu şad icin! taganniye baş ™ ? ^ k agzında bir mcı dızıladı. Lâtife tarzında: f?f.. benzıyen beyaz dışlerıle velhasıl Lâtife tarzında: Görüyorum ki onu siz de sevmiş butun güzellıklerın sahıbesı olan bu siniz, dedim. Çünkü hâlâ kulaklarınızda kadın da, benim tahsil ettiğim pansi yondan çıkmış, diplomasmı oradan al» onun şarkısı çmlıyor!. mıştı. Hâlâ o mekteb hayatile enterese Güldü: Böyle bir şey olduysa bile size ken oluyor, mektebden hatıralar goruyor, di maceramı anlatacak değilim ya?.. neler geçtiğini bilmek ve öğrenmek isYalnız Prenses Yusupofunkini anlata tiyordu. Yekdiğerimize pek çabuk ısınıver cağım, onu da yarm akşam... miştik. Tıpkı genc mektebliler gibi birAnjelika Nıkolayova anlatıyordu: « Bir zamanlar yıkılacağını hiç ü birimizin hakikî sırdaşı olmuştuk. O mid etmediğimiz, Rus Çarlığı aristok nun tekmil esrarma vâkıf olmuştum. rasisinin sefahet hayatı, Petrogradm Yusupofla nasıl evlendiğini ve bu zenbütün yüksek tabakasını istılâ etmiş; gin Prensi niçin sevmedığini biliyor hakikî bir tabirle burada en büyük bir dum. Fakat Yusupof şiddetle sevdiği saray, en büyük bir randevu evi kesil güzel karısını çok kıskanır ve onu bir mişti. Dostlarının kadınlannı iğf alden,' d a k i k a y a l m z bırakmak istemezdi. h i b b l i i kocalanna göz dik ö ve muhibbelerinin k l , m u t a d z a m a n d a n mekten bafka hıçbır şey duşunmıyen , ldi aristokrasi, her gun yuzlerce macera vakitsiz ziyareti anlamamaktan müte lara sebeb oluyor, sefahet gecelerinin vellid bir hayretle yüzüne bakıyordum. sabahını, kıskanclık kavgalarınm pa O beni bir kenara çekerek: tırtıları, gürültülerıle tes"ıd ediyorlardı. Biliyor musun? dedi. şimdi size Bu hayata, içinde doğup büyüdüğüm bir misafir gelecek. benim evim de sahne oldu. Validem be Kim? nim gözümden mümkün mertebe bu Rasputin! hayatı saklamak ve gızlemek isterdi. Hiç bir şey duyulmıyacağı zannedi Fakat buna imkân var mıydı? Yalnız len pansiyonumuzda, bu köylü papazın asıl kızların tahsil ve terbiyelerine tahsis edilmiş pansiyondan çıkıp ta tekrar maceralannı çoktan işitmiş ve öğren . evime avdet ettiğim zaman, zaten bu 1 x§ : • Hatta arkadaşlarımızdan bir sefahet hayatının her türlü esrarına vâ çoklannın onun gözlerine âşık olduk lannı da biliyorduk. Şimdi Raputinle kıf bulunuyordum. İkinci Aleksandrın vücude getirdıği İren arasında ne gibi bir münasebet bu parlsiyon, asil kızlara, aşk ve aşkın bulunduğunu anlamak için yanıyor facialarından başka bir şey öğretmi dum. Zaten Prenses bu merakımı an yordu. Fılhakıka bız burada erkek yü layıvermişti: zü görmezdik. Fakat birbirlerini delice Anlıyorum ki merak ediyorsun! seven genc kızlar ve onlarm aşk mek Dur anlatayım, dedi. tubları, ellerden ellere dolaşır, bize aşBir papazın karşısmda günah çıkar kın öğrenemediğimiz sırlarını öğre tıyormuş gibi serbestçe anlatmağa baştirdi. ladı: Küçük yaşımızda bizden daha büyük Onu evvelki gün İvanovada gör olan genc prenseslerin mektublarını düm. Orada Vasilişkova da vardı. İlk birbirlerine vermekle bir vasıta, bir defa ehemmiyet vermediğim süpürge posta hizmeti görürdük. Bundan sonra sakallı bu köy papazı yanıma oturup ta onlar gibi bir aşk taklidine başlar, da ellerimi elleri içerisine aldığı ve iri ha sonra ateşin bir âşık kesilirdik. gözlerile gözlerime baktığı zaman, ta Hele bazan yüksek bir prensin, bir mamüe kendunden geçtim. Eğer beni grandükün, bu gece asilzadeler arasın fena halde kıskanan İvanova ile Vasi da, müdire ile dolaştıktan sonra, içimiz lişkova orada olmasaydı yeminle söy den en güzelinin bir iki saat kaybol • lüyorum birdenbire kolları arasma atıması meselesi, bize neler neler öğret lacaktım. Fakat onların yanında ken mezdi ve birçok gecelerimiz, bu kay , , ,. , » ,., , . yekdıgerı I,dımı metın b gostermeğe % , oirj;in.: bolmaktan doğan hıkavelerı , . . „ . calışıvordum. , Maahaza kurnaz Rasputm bunu anla mize anlatmakla geçerdi. Bu mukaddemeyi yapmaktan mak makta gecıkmedi. Diğer salondaki tab sadım, pansiyondan evime avdet etti lolan göstermek bahanesile elimden tuğim'"zaman", "burada başhyacak s e f a h e t , t a r a k b e n i ö b ü r s a l o n a gotürdü. Artık hayatma, tam hazırlanmış bulunduğu burada yalnızdık. Dışarıda bıraktığı mız kıskanc maşukalar, Rasputini ta mu anlatmaktır. Eve döndüğümün üçüncü günü idi. ciz edebilmek cesaretini gösteremiyor Prenses Yusupof bize geldi ve validem lardı. Serbestçe görüşüyorduk. O bana bizi tamştırdı. Bu genc ve güzel Pren tekrar bu evde buluşmamızı söyledi. sesle birdenbire anlaşmış ve sevişmeğe (Arkası var) ve orkestraya uygun.. Yalnız çok forte larda yayın çok basılmasından mütevellid gıcırtı oluyordu. Davullarm seslerinde orkestraya uygunluk yoktu. Akordlan hafif düsük ve derisinin gevşekliğinden ve yahud da başka bir sebebden instru mentların sesleri gevşek çıkıyor ve orkestra haricinde bir ses tevlid ediyorlardı. Kemanlar ve viyolonseller nekadar takdir edilse çok azdır. Orkestranın hakikî ruhunu onlar teşkil ettıler. Konser için çok çahştıkları ve çok zevkle çaldıkları belliydi. Aralarında sarsılmaz bir birlik görülüyordu. Bazan tempodan kaçar gibi oldularsa da derhal kendilerini toplıyarak şefin idaresine girdiler ve çok muvaffak oldular. Son olarak Seyfeddin Asafı takdirle yadetmekten kendimi alamıyorum. O hakikî bir orkestra şefi, san'ahnı hakkile ± Prenses Angelika anlatıyor Solda hergün gezebileceğimiz kıyafetten mükemmel bir nümune: Kalınca yünlüden ceketetek. Kemerin şıklığma dikkat ediniz. Boyundaki karışık ve büyük fiyango tarzmdaki tezyinatla, kollann tezyinatınin kumaşı aynidir. Gerek iyi vücude yapışması ve gerekse eteklik kısmmın iyice düşmesi için intihab edilecek kumaşm ağırca olmasına dikkat lâzımdır. Bu kostümün kahverenği yünlüden yapılacak olan küçük siyah şapka ve siyah ayakkabı ile çok iyi gider. Sağda ağır ipekliden çok gösterişli bir »kşam elbisesi: Bilhassa dekoltesinde güzellik ve onu örten omuzdan atılmış kı sımlar pek zarif duruyor. Arka kısmın drapesinin mükemmeliyeti ve eteğin va ziyeti elbisenin gösterişini artırıyor. Boyunda modern bir gerdanlık.. Mücevher merakı Baş ve vücud tezyinatı Eskiden yalnız kraliçelere ve asilza idelere mahsus olduğu zannedilen taclar şimdi her şık ve zarif kadmm başmda. Bu ış, mevsim başmda bazı Fransız bayanlannm başlannda Yunan usulü, ssğ yanaklarından sol yanaklanna kadar uzanan altın yaldızh birer bandla saçlannı sıkmalarile başladı. Sonra taşlı taraklar SIHHAT VE TUVALET Yüz vücudün en nazik yeridir Nüktedan bir Fransız muharriri kadın yüzünü biraz garib ve işitilmemiş bir teşbihle bir «yaldızh hap» a benzetiyor. Nasıl yaldızh hap erbabma yutturulmak için gayet itina ile süslenip boyamyorsa yüz de b'yle makyaj yapıhyormuş. Hiç şüphesiz Fransız muharriri bunu bir nükte yapmak için söylemiştir, yoksa hakikat olduğuna inandığı için değıl.. Çünkü bugün sade kadınlar mı yüzlerine itina ediyorlar; erkekler de tıraş olduktan sonra pudralar, kremler ve saire kullanmıyorlar mı? Asrî bir insan bütün viıcudünün azasma ihtimam göstermek mecburiyetindedir. Hususile yüz ki hepimi zin sade maddî değil, manevî mevcudiyetinin aynasıdır. Kadın yüzünde makyajdan evvel düşünülecek bazı hususlar daha vardır. O da yüz cildinin güzelli ğini tehdid eden bazı tehhkeler, bunlar dan birincisi «siyah noktalar» dır. Bazan siyah noktalar o kadar fazlalaşır ki yüzün ekseri tarafını kaplar ve göze çok fena görünür. Bu takdirde muk tedir bir mütehassısa elektrik tedavısi yaptırmak icab eder. Yok eğer yalnız ufak bir çevre dahilinde kalırlarsa bunlan iki tırnak arasmda, yahud sırf bunun için yapılmış hususî cımbızlarla çıkarmak koIaydır. Fakat bu ameliyeden sonra mutlaka derhal orayı deriyi kuvvetlendirici ve menfezi temizleyici antiseptik bir su ile silmelidir. Orkestranın iki kardeş unsuru: Yüz kızılı Siyah noktalar moiîası çıktı. En nîhayet tacda karar kılındı. Tacı ilk ortaya atan Paris moda krallanndan Chocarne oldu. Bu taclar kesme kristal taşlarla süsleniyor. Onun İçin kimsenin: Acaba bu taşlar hakikî elmas mı pırlanta mı? Diye telâşa düşmesme ve bir kıskanclık duymasma imkân kalmıyor. Diğer taraftan böyle iri kesme kristal taşlar, bi îeziklerde, bir kemeri rutturan, drapeleri birleştiren yerlerde, hatta şapkalarda kullanılıyor. Göz alıcı parlaklıklarile pek hoş bir manzara teşkil ediyorlar. Oyl ya sivah bir tuvalet giymiş güzel bir ka Bir kısım doktorlar yüzlerdeki bu si yah noktalann cildin menfezlerine giren bir cins mikrob tarafından vücude getirildiğini zannediyorlardı. Bu nazariyenin yanlış oldufu anlaşıldı. Siyah noktalar ekseriya harab olmuş bir kılın boş kalmış mecrasında husule gelmiş bir rahat sızlıktır. Bilhassa esmerlerde daha kolaylıkla hâsıl olur. Çünkü onlann teni daha yağlıdır. Siyah noktalar yağlı çehrelere musal lattır, yüz kızılı ise bilhassa kuru cildli yüzlerin hastalığıdır. Lâkin çok defa da kanın deveranında hasıl olan değişiklik neticesi de vücude gelebilir. Onun için kemale ermiş bayanların buhranlı devreye girdıkleri vakit yüz kızılına da tutul mamağa dikkat etmeleri gerektir. Yüz kızılı azarsa yüzü tanınmıyacak bir hale getirir. Buna karşı hususî yapılmış kremler çok iyidir. Fazla soğuktan, rüzgâr dan, fazla sıcak sudan yüzü muhafaza etmek lâzımdır. Yüz kızılı ekseriya yüz leri ateşe maruz ahçı ve ütücü kadınlarda olur. Şef Seyfeddin Asaf ve Viyolonselist Sezai Asaf Şapkalarda fazla tüy kullanılıyor tılabilmiş olsun. Bu muvaffakiyette iki mühim amil göze çarpıyor. Öyle iki amil ki karşılarındaki en müşkülpesendleri bile ikna etmeğe kâfi. Birisi müzisyenlerin, bilhassa viyolonistlerın damarlarına kadar işlemiş olduğu bariz olan büyük azim ve kınlmaz zevk ve heves... Diğeri bu zevk ve hevesi onlara aşılıyan, eserini itina ile yetistiren, olduran bir şahsiyet... Sey feddin Asaf. îşte bu iki amildir ki bizi geçen gece hayretlere boğdu ve bize Avrupayı arattırmıyacak derecede mükemmel bir konser dinletti. İşte bu muvaffakiyetin verdiği cesaretle bazı ufak kusurYüz kızılı muntazam kirlenmiyen ları kaydetmeden geçemiyeceğim. Umid genc kızlarda da husule gelip bin ederim ki pek yakm zamanda bu kusurnetice yarım baş ağnlan, damar şişkin lann telâfisi sayesinde birinci sınıf bir orkestra kazanır ve onunla iftihar edebililikleri tevlid eder. riz. Orkestranın kısımlan arasında, zor geçidlerde bazan tempo irtibatı bozulu yordu. Basslar sololannda şefin değne ğine dikkat edecekleri yerde kendilerini dinliyorlar, tempo harici çıkarak bütün orkestrayı kendilerile sürüklemek istiyorlar. Tabiî kemanlar şefe yakm bulunduklan ve onun değneğinden aynlamadıklan için bu iki kısım arasmda tempo mücadeîesi başlıyor. Bu aksakhk şefin müdahalesile doğruluyorsa da bittabi dinliyenlerin kulağından kaçmıyor. Ayni hal birkaç defa bariz bir surette kemanlar ve nefesîi instrumentlar arasında da vukua geldi ve nefesli instrumentlann muannidane ısrarlan üzerine daha güç düzeltilebildi. Nefesli instrumentlar arasında göze çarpan noksanlıklar vardır. Hornların uzun bir notaya başlayışları biraz tered düdle oluyor ve bunları kesmeleri de ayni tereddüdle bitiyor. Hornlar bu notalara gayet emin başlamalı ve mütereddid ol mamalıdır. Trumpetler çok iyi; yalnız foztelar instrumentların hakikî sesini kaybederek biraz zorlanmış gibi seda çıkartıyorlardı. Clarinetlerde ses dolgunluğu yoktu, dolgun olmıyan bu ses orkes tranm ahengine uymuyordu. Oboelar çok mükemmel ve kusursuz çaldılar. Flutelerin ses zayıflığı da tıpkı clarinetlerinki gibiydi. Ağızlanndan hava sızar gibi oluyordu. Obonelann başladıklan soloları takib ettikleri vakit ona akarcasına geçecekleri yerde ahenkte bir sarsıntı hasıl ediyorlardı. Basslann sesleri çok dolgun Bazan bu tüyler başın hareketine bile mâni oluyor Bu sene şapka larda tüyler p&"« fazla kullamlmiTi başladı. Moda, ev velâ tüylerin tepeck' yanda birer tezyiıı vasıtası olmasmı emretti. Fransız süvar oeferlerinin serpuş{an ve saire gibı şapkalar bu yüzdeı meydana çıktı. Şimdi ise bu tüyler, koyduğumuz resimdek! gibi aşağı doğru inj • yor ve o kadar uzanıyor ki ucu göğüj hizasmı bile bulu yor. Şapkanm ku maşı fötrdendir Tüyler ise sert cinstendir. Fakat siz d« pekâlâ hissediyor sunuz ki bu sert tüy başın serbest hare kâtma mâni olabi lecek bir tarzdadır. Moda yüzünden birçoklarımız bu çeşid sayısız fedakârlıkla j kümdarlarmkini gölgede bırakacak bir ra katlandığımız gibi bazıları da hiç şüp kuvvet ve kudrettedir. Şık ve zarif gö hesiz bu rahatsızlığı hoş göreceklerdir. rünmek istiyen kadınlar onun tahtı önünÇünkü asnmızda moda en müstebid hü de baş iğip diz çökmekte devam ediyerlar. dının kollarında kesme krıstallerden bi leziklerin pml pınl parladığım bir tasav vur edin. Bu ne haşmetli bir temaşadır. Resmî ve çok tekellüflü ziyafetler için ayni kadmm başında gene pırıl pml par lryan hafif bir tac taşıdığını gözönüne getirirseniz deminki tasavvur ettiğiniz manzara bir kat ilâhileşir. Ayni zaman da massif madenden küçük küçük hal kalarla süslenmiş bilezikler ve sair süs, eşyası da fazla rağbettedir. Otekileri fazla şatafata düşkün, berikileri daha ciddî olanlar tercih ediyorlar. Resimlerimizden birinde 1936 mo dası tanzım olunmuş bir baş tuvaletinin üstüne oturrulmuş güzel bir taşlı tarağı, diğerinde de massif maden halka tezyinatlı bir bileziği ve diğer bir süsü görü yorsunuz! hazmetmiş, ve ne yaphğını bilir bir müzisyenimizdir. Orkestrasmın yalnız şefliğini deruhde etmiş değıl, onu kıskanarak ıhtimamla yetiştirmiş ve halka mükemmel bir eser olarak takdim etmiştir. Bir kelime ile hulâsa edecek olursak gerek Seyfeddin Asaf, gerekse orkestra çok muvaffak olmuştur. Birinci parçayı dinlerken bunun ilk kısım olduğu için çok çalışma neticesi iyi çalındığını zannettim. Fakat Schubert, ondan iyi ve Mendelsshon fevkalâde idi. Tiyatrodan çıkarken bu Türk san'atkârlarını doya doya alkışladığımdan dolayı bahtiyardım ve müteakıb konserler için sabırsızlanıyordum. Bizde bu büyük inkılâb yaratan ve teşvik eden hamilere, ve bu inkılâbı doğurmağa alet olan müzisyenlere tesekkür borcumuzdur. AHMET) RATIB ÇANGA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle