Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
DOĞU ANADOLU 9 valtıyı öğle yemeğiyle birleştirdik. Evet, gerçekten de sadece ıslanıp, kuruyup ve beslenerek yaşanan bir tatil anlayışı var. Ve bunu yapanlar da o kadar haksız değillermiş. Ayrıca mezar taşları kaç yüzyıldır orada duruyorlardı birkaç saat daha bekleyebilirlerdi. Akşamın yumuşayan ışığında güç bela yola çıktık. Taşlar son gördüğümden beri hiç değişmemişlerdi. Ertesi sabah erkenden yola çıkıp Erciş’e geri döndük. Muradiye şelalelerini ziyaret edip, Tendürek yanardağının yanından ve İran sınırının bir taş atımı uzağından geçip Doğu’nun Paris’i Doğu Beyazıt’a geldik. Birileri böyle demişti. Tamam teşbihte hata olmaz ama bu kadarı da olmaz ki! Yöreyi gayet iyi bilen dostlar sayesinde yer ayırttığımız otele gittik. Turist aklı işte, yöneticiden “yattığımız yerden Ağrı dağı manzarası görünen bir oda” istedik. On beş dakika sonra yatağımıza uzanmış dağı seyrediyorduk. Daha yapılacak çok işimiz vardı. Fırlayıp İshak Paşa Sarayı’nın yeniden inşasını, pardon restorasyonunu görmemiz gerekiyordu. Kent merkezinden bakıldığında dağın yamacına tünemiş bir martıyı andıran yere doğru arabamızı sürdük. Akşam otelimize döndükten sonra terasa çıkıp Ağrı dağını seyrettik. Sabah saat 4 gibi, neden bu özel odayı istediğimizin cevabını bulduk. Dağın üzerine sabahın ilk ışıkları İran’dan düşmeye başlamıştı. Her dakika değişen renkleri soluksuz izledik. Tam aydınlanınca da Van’a geri dönmek için yola düştük. ödün vermemiş başka bir otel görmedim. Bu sefer kalacağımız yer çok daha lükstü, 80’li yıllarda hızla gelişmeye başlayan turizm sektörüne adanmış eski bir anıt gibi duruyordu ayrıca denizin de kenarındaydı. Aslında ilk yapıldığında sudan biraz uzağa konmuştu ama 90’lı yıllar boyunca yükselmeye devam eden Van gölü plajının tamamını yutmuş, bahçenin istinat duvarına kadar dayanmıştı. Büyük bir keyifle suya girdik. Urartu kazılarında piknik Van kentindeki günlerimizden birini de çevrede yapılan Urartu kazılarına ayırmıştık. Sabahtan Prof. Drb Veli Sevin’in, Erçek gölü kıyısındaki Karagündüz Höyüğü’nü, öğleden sonra da Prof. Dr. Oktay Belli’nin Aşağı ve Yukarı Anzaf Kalelerini ziyaret ettik. Normalde kazılar için bile tatil olan Pazar günü ise Van gölü kıyısındaki Prof. Dr. Altan Çilingiroğlu’nun Ayanis’teki kazı evini ve yeni bulduğu Urartu yazıtlarını görmeye gittik. Ardından da sahilde kazılarda çalışan hocalar, öğrenciler ve bizim gibi ziyaretçilerle birlikte geniş bir pikniğe katıldık. Bu ziyaretler başlı başına birer yazı konusu olacak kadar ilginç ve bilgi yüklüydüler. Ancak anlatmadan geçemeyeceğim bence en ilginç nokta kazı başkanlarının günümüzden 25003000 yıl önce yaşamış Urartulardan söz ederken fiillerinde “geçmiş zaman” değil de “şimdiki zaman” kipini kullanmalarıydı. Ömürlerinin 30’ar yılını verdikleri bu uygarlık onlar için “ölü” değil, capcanlı, hala yaşayan bir varlıktı. Bir haftanın ardından uçağımız Van havaalanından yükselirken sıradan bir Antalya haftasına oranla belki 10, belki de 20 kat daha fazla anıyla yüklendiğimizi fark ediyorduk. Çok sık yapılırsa ağır gelebilecek bu yük dozunda bırakıldığında büyük bir zenginlik hissi yaratıyordu. Sırası gelince oralara gene gideceğiz. Size de öneririz. h?aydingun.com Doğubeyazıt’ta egemen bir tepe üzerindeki İshakpaşa Sarayı’nın özelliği; yörede Ağrı dağının görülemediği tek noktaya kurulmuş olması. 99 yılda yapılan sarayın temelini 1685’te Doğubeyazıt sancak beyi Çolak Abdi Paşa atmış, oğlu Çıldır Valisi İshak Paşa inşaatı sürmüşmüş, torunu Mehmet Paşa tamamlamış. Gölün sodalı suyu içilmez Van gölünün sodalı olduğunu çoğumuz biliriz. Ancak bu sodanın cinsi hakkında çoğumuzun şüpheleri var; öğrenciyken geldiğimizde, ağır bir kebap seansının ardından arkadaşlarımızdan biri sudaki sodanın maden sodası olması gerektiğine karar vermiş olacak ki kana kana içmeye kalkmıştı. Böğürürken çıkardığı ses hala kulaklarımda. Aslına bakılırsa girdiğimiz “deniz”de iyice seyreltilmiş çamaşır sodasının içinde yüzüyorduk. Çıkınca da deride alışılmadık bir temizlik hissi ve hafif bir kayganlık kalıyordu. Gündüz hava koşulları Antalya’daki herhangi bir deniz kıyısındaymışız duygusunu yaratmasına rağmen akşam olurken bulunduğumuz bin 700 metrelik yüksekliğin keyfi hemen geliyor ve gündüzün ezici sıcağı yerini tatlı bir dağ soğuğuna bırakıyordu. Gerçek bir “tatil köycüsü” gibi otel sınırlarından dışarı çıkmadan bahçedeki masalardan birine çöküvermiştik. Servis ve gelen yiyeceklerin lezzetlerinin kusursuz olduğuna eminim, birada günün yorgunluğunu almakta eşsiz gibi duruyordu. Onca yolu geldikten sonra kendisine saygısı olan her fotoğrafçı ertesi gün sabahın köründe kalkıp koştura koştura Selçuklu mezarlarına gideceğimizi sanabilir ama biz yatakta miskinlik yapıp, ardından bahçede hiç bitmeyeceğe benzeyen bir kah Ve Nuh’un gemisi... Hani takvimlerde görülen bir İshak Paşa Sarayı görüntüsü vardır ya, işte tam oraya bir kafeterya yapılmış, çaylarımızı içerken üç boyutlu takvimimizin keyfini çıkarıyorduk. Gün hala bitmemişti. Bir de “Nuh’un gemisi”ni görecektik. Gürbulak sınırına yukardan bakan bir tepenin üzerinde altıgen bir binanın önünde durduk. Bekçi fırlayarak ve büyük bir sevinçle geldi. Vadinin karşı yamacında gerçekten gemiye benzeyen ilginç bir jeolojik oluşum vardı. Beceriksizce inanmaya çalışarak oluşumu seyrettim, başarılı olamadım.