23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 Toskana yeniden doğacak Bölgede 11 kilometrekarelik arazi satın alan Avrupa’nın turizm devi TUI, tarihi dokuyu koruyacak büyük bir projeye hazırlanıyor İtalya’nın Toskana Eyaleti’nde 11 kilometrekarelik Castelfalfi arazisini satın alan Avrupa’nın turizm devi TUI Group, tarihi bölgeyi kültürel dokusunu koruyarak yeniden inşa edecek. Bölgede, zeytin ve üzüm ekimi dahil tarımsal özelliklerin muhafaza edilmesi de hedef1eniyor. TUI Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Michael Frenzel, şirketin Almanya’nın Hannover kentindeki olağan büyük kurultayında yaptığı konuşmada, projeyi şirket tarihinin en büyük projesi olarak niteledi. TUI, bölgedeki kilise ve kaleyi yeniden düzenleyip turizm amaçlı eklemelerle hizmete açacak. Bu doğrultuda, yeni lokantalar, butikler ve bir wellness merkezi kurulacak. Yerel yönetimin izniyle, üç ayrı konseptte oteller inşa edilecek. Villalar ve konutların yanı sıra mevcut golf alanının büyütülüp genişletilmesi de planlanıyor. Yatırımın mali boyutu konusunda üç haneli milyon Avro rakamları telaffuz ediliyor. Projeyle, yenilenebilen enerji kullanımı ile kendi kendine yeterlilik hedefleniyor. TUI Group, 11 adet Boeing 787 Dreamliner ve 50 adet YeniNesil Boeing 737 siparişi de verdi. Yaklaşık 4.7 milyar dolar tutarındaki anlaşma kapsamında alınan uçaklar, TUI Group’a bağlı Hollandalı Arkefly, Belçikalı Jetairfly, İngiliz Thomsonfly, Alman TUIfly ve İskandinav Nordic TUIfly şirketlerinde kullanılacak. C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 25 MAYIS 2007 CUMA Vitrinde Kadın sokak eylemlerinde, nükleer santral nöbetlerinde baş rollerde. İsrail’in, Hizbullah’ın, Hamas’ın kadınlarının yükü, ödedikleri insanlık dışı bedellerin ağırlığının, akılla, insanlıkla bağdaşır yanı yok. Irak’ta kadın ve çocukları aynı din, aynı Allah adına öldürmekte sınır tanımayan, bu yoldan cennete gitmeyi düşleyen kör karanlık inancın açıklaması, bilimsel teknolojik devrim çağı adına yapılabilir mi ki? Olsa olsa emperyalizmin, en kirli oyunlarının ürünü, insanlık tarihinin en vahşi sömürüsünün eseri olarak, insanlık tarihinin utanç müzesine yerleştirilebilir. ??? Biz yine bize dönelim. 1980’li yıllar sonrası kadın uyanışının, ikinci büyük atağının, ülkemiz kadınlarındaki değişimini, kadın gücünü, siyasi toplumsal örgütlerimiz, görmüş olsalar da ancak bir 25 yıl sonra değerlendirmeye alma noktasına gelebildiler. Biraz matbaanın keşfinin Anadolu topraklarına çok rötarlı ulaşması gibi bir durum yani. Gerçi 1980’ler sonrası kadınlara yönelik siyaset dünyaya paralel, söylem ağırlıklı gündemde hep kaldı sayılabilir. Hele de örgütlenmelerde, eylemlerde kadın gücünün, dinamiğinin kullanılması hiç atlanmadı... Cezaevi anaları, eylemlerin önde itici gücünün kadınlardan oluşturulması, türbanlılar, çarşaflılar, papatyalar, cumartesi anaları, Kürt analar, kurt kızlar, evlerden oy toplayacak partili kadınlar... 25 yılın örgütsel, toplumsal yaşamında etkin, itici, lokomotif güç olarak bol bol kullanıldılar. Nedense ne siyasal yaşam ne de örgütlerin yönetim kadrolarında yer buldular. Yine de kadın örgütlülüğü sayesinde yasal düzenlemelerde etkin haklar kazanımında başarılı oldular. Kitlesel haklar kullanımında ise yoksullaşma, yoksunlaşma, kuralsızlaştırmaya paralel geriye püskürtüldüler. Sanki töre cinayetleri başta, kadına yönelik şiddette bile patlama yaşandı. Acaba neden? Türkiye, Cumhuriyet kazanımları, laiklik, Atatürk devrimleri kulvarından, ılımlı İslam adına da olsa siyasal İslam kulvarına çekilirken, ABD’nin yeni BOP projesinde, AB’nin arka bahçe yaklaşımında uygun görülen yapılanmaya, düzene hızla sürüklenirken başka ne olabilirdi ki? Kimse kimseyi kandırmasın; Irak’a götürülmek istenen demokrasi, insan hakları ne kadar sahte ise Türkiye için öngörülen BOP projesi, arka bahçe rollerinde, insan hakları, demokrasi açılımları o ölçülerde yapay, sanal olacaktı.. Bu yapay, ülkenin çıkarları ile çatışan projelerin, büyük oyunların bütününde, AKP’nin takıyye yapabilmesi adına, vitrinde kullanılmayı kabul eden giysileri ile modern(!) kadınlar, nasıl bir rol üstlendiklerinin algılamasındalar mı? Dr. Michael Frenzel İşsiz sayısı yılın ilk ayına göre şubatta 94 bin kişi artarak 4 milyon 894 binden 4 milyon 988 bine çıktı Milyonlarca seçmen işsiz Seçimlere pek az kala işsizlik oranı yükseliyor. Türkiye İstatistik Kurumu, ocak, şubat ve mart aylarını kapsayan “2007 Şubat Dönemi Hanehalkı İşgücü Araştırması Sonuçları”nı açıkladı. İşgücü şubat döneminde, ocak dönemine göre 266 bin kişi azalarak 24 milyon 158 bine düştü. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, geçen ay yüzde 11 olan resmi işsizlik oranı yüzde 11.4’e çıktı. “İş aramayıp çalışmaya hazır olanlar da eklendiğinde” işsizlik oranı yüzde 18.6’dan yüzde 21.1’e yükseldi. İşsiz sayısı bir ayda 94 bin kişi artarak 4 milyon 988 bine çıktı. TÜİK, ocak, şubat ve mart aylarını kapsayan “2007 Şubat Dönemi Hanehalkı İşgücü Araştırması Sonuçları”nı açıkladı. İşgücü şubat döneminde, ocak dönemine göre 266 bin kişi azalarak 24 milyon 158 bine düştü. Şubatta istihdam edilenlerin sayısı 351 bin kişi azalırken işsizlerin sayısı ise 85 bin kişi arttı. Böylece işsizlik oranı yüzde 11.4 olarak gerçekleşti. Ocak ayında işsizlik rakamı yüzde 11 idi. Aynı dönemlerde tarım dışı işsizlik oranı yüzde 13.7’den 14.2’ye, genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 20.6’dan 21.7’ye çıktı. Bir önceki aya göre şubatta işgücüne dahil olmayanların sayısı da 27 milyon 727 binden 318 bin kişi artarak 28 milyon 45 bine yükseldi. Şubatta işgücüne dahil olmayanların içinde 2 milyon 228 bin kişiyi “iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar” oluşturdu. NKETİN ORTAYA KOYDUKLARI TÜİK’in şubat ayı anketin A de ortaya çıkan bazı sonuçlar şunlar: Tarım dışı işsizlik oranı yüzde 14.2 oldu. Kentte tarım dışı işsizlik oranı yüzde 13.3 olarak gerçekleşirken kırda ise yüzde 17 olarak sabit kaldı. Kentte genç nüfus işsizliği yüzde 22.6 olarak gerçekleşti. Kırda genç nüfus işsizliği yüzde 19.8 oldu. İşgücüne dahil olmayanların sayısı kentte 18 milyon 410 bin, kırda 9 milyon 636 bin olarak gerçekleşti. Üniversiteliler iş dünyası ile buluşuyor Fuat ATEŞ KÖLN Geçtiğimiz yıl Köln’de kurulan TürkAlman Üniversiteliler ve Akademisyenler Birliği (TDPlatform) gençleri iş dünyası ile buluşturmak amacıyla bir dizi etkinlik düzenliyor. Yapılacak olan etkinlikler hakkında bilgi vermek için Türk Alman Akademisyen Birliği Başkan Vekili Davut Karapınar ve Deutsche Post AG Kuzey Almanya Bölgesi Müşteri Hizmetleri Başkanı Werner Scheller bir basın toplantısı düzenlediler. Almanya’da eğitim gören Türk gençleri ile Alman iş dünyası arasındaki ilişkilerini geliştirmek amacıyla “kariyer günleri” düzenlemeye karar verdiklerini söyleyen Davut Karapınar, etkinliğin Almanya ve Türkiye olarak iki boyutta gerçekleştirileceğini ifade etti. 31 Mayıs Perşembe günü Berlin Freie Üniversi TürkAlman Akademisyenler Birliği, 31 Mayıs’ta Berlin Freie Üniversitesi ve 22 Ekim’de İstanbul Marmara Üniversitesi’nde ‘kariyer günleri’ düzenleyecek. Deutsche Post AG’nin ana sponsorluğunu üstlendiği etkinliklerde, üniversite öğrencileri ile iş dünyasının önde gelen isimleri bir araya gelecek. tesi bir numaralı salonunda yapılacak olan kariyer gününde, Berlin Başkonsolosu Ahmet Nazif Alpman, Freie Üniversitesi Rektörü Prof. Dr Dieter Lenzen, Berlin Belediye Başkanı Klaus Wowereit ve TürkAlman Akademisyenler Birliği Başkanı Seda Temiz bir konuşma yapacak. Deutsche Post AG adına Kuzey Almanya Bölgesi Müşteri Hizmetleri Başkanı Werner Scheller, Deutsche Post AG’nin etnik pazarlama yöntemleri hakkında bilgi verecek. Scheller dışında iş dünyasından TDIHK Kurucu Başkanı ve Şahinler Holding Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Şahin, (COO) KPMG Yönetim Kurulu Sözcüsü Dr. Bernd Erle, TDU Berlin(Berlin Türk Alman İşadamları Birliği) Başkanı Bahattin Kaya ve Berlin IHK(Berlin Ticaret Odaları Birliği) Başkanı Dr. Eric Schweizer etkinliğe katılacak. 22 Ekim tarihinde İstanbul’da yapılacak olan “Türk Alman Akademisyenler Birliği Kariyer Günleri” ile ilgili programın da önümüzdeki günlerde kesinleşmesi bekleniyor. rada 25 yılcık kadar bir gecikme var. Olsun. Sonunda bizim siyaset de kadın gücünü keşfetti(!) gibi. Zengin kuzey ülkelerinde, Batı dünyasında siyaset, tek ideolojili, kutuplu dünyaya, küreselleşmeye teslim olurken bu işi becermişti. Merkez sağ ve merkez solda, ideolojik programlarında farklılık kalmayan siyasi partiler, değişim rüzgârları adı altında lider yüzlerini sıkça değiştirmeyi becerseler de seçmende heyecan yaratacak söylem, slogan üretemez olduklarında, ikinci sınıf vatandaş gördükleri kadın kimliği, gücünü keşfettiler. Daha doğrusu kadınlar, 1980’li yıllarda hakları için ikinci büyük ataklarını, evrensel ölçekte, örgütlülükte de önemli başarılarla yapınca uyandılar. İnsan hakları, demokrasi ölçeğinde ihanet ettikleri eşitlik kavramından sapmayı gizlemeye yönelik, kadınlar üzerinden ‘eşitlik’ sözcüğünü bol bol kullanıp gündeme getirmiş göründüler.. Kadınların uyanışı, örgütlülükteki atakları bağlantılı elbette, kimi önemli kazanımlar gündeme geldi. Ayrımcılığı ortada kaldırmaya yönelik uluslararası, ulusal hukuklarda değişiklikler yaşandı. Kadınlar her tür örgütlenmenin, toplumsal yaşamın içinde etkin roller aldılar. Dahası siyaset, hak savaşımlarında, önde, belirleyici güç, taze kan olarak sonuç alınmasında etkin rol oynadılar. Kadın gücünden etkin yararlanabilen siyasi partiler, ideolojiler, en kötüsü de savaşan güçler kazançlı çıktılar... Ne yazık ki kadın uyanışının bu gelişim süreci, insan hakları ve demokraside geriye gidiş süreci ile çakışınca, doğal olarak ezen düzen en çok ezilenleri ezdiğinden, vitrinde gelişen kadın hakları, dünya kadınlarının çoğunluğu için hak kayıplarını getirdi.. Özetle İngiltere’nin İşçi Partisi, işçiler, sendikalar, sosyal devlet ile ilişkisini kesip, ABD’nin yanında emperyal işgalin baş destekçisi rolünü üstlendiğinde, Blair’i iktidara getiren yeni sol rüzgârların da kadınların siyasete taşınmalarının vitrinde kullanılmaları ötesinde kitlesel bir anlamı olamadı. Sendikalı işçi sayısı hızla düşerken, ücretler aşağı çekilir, sosyal devletten sapma yaşanırken, işsizlik artarken.. kayıt dışı ekonomide, ucuz emek olarak çalıştırılan ötekilerin (yabancı kadınların) ev eksenli ekonomideki sömürüsünde patlama yaşandı. Kadın üzerinden moda siyasetin savaşlar ayağında durum elbette çok daha vahim olacaktı. Slav, yani aynı ırktan Ortodoks Sırplar, dinlerine, kültürlerine ihanet ettiklerini düşündükleri Müslüman Boşnak kadınlara tecavüz ederek kendi din ve kültürlerinden çocuklar doğurtmaya baktılar. İran’da, mollaların iktidar gücünde kadınlar erkeklerden çok önde; kendilerini ikinci sınıf insan olarak gören ideolojinin lokomotif gücü olarak tüm A soner?cumhuriyet.com.tr ‘Türkiye’nin yeri Avrupa’ Hasan ERİŞ HONG KONG İzmir Limanı’nın özelleştirilmesi ihalesini kazanan Hutchison Holding’in Avrupa Finans Direktörü Clemence Cheng, ihalenin en yüksek fiyatını verdiklerini, ancak sürecin daha bitmemesine karşın özelleştirmede herhangi bir problemin yaşanmayacağına inandıklarını söyledi. Dünyanın en büyük limanlarından Hong Kong Limanı’nın Türk basın mensuplarına tanıtıldığı toplantıda bilgi veren Cheng, şirket olarak dünyanın en büyük 10 limanından 5’inde hâkim olduklarını ve buraların işletmesini yaptıklarını söyledi. “Çok yakında Türkiye’de olacağız” diyen Cheng, özelleştirmenin tamamlanması halinde parayı peşin ödeyeceklerini ifade etti. Türkiye’de yıllık yüzde 18 konteyner elleçlemesinin büyüdüğü bilgisini veren Cheng, Türkiye’yi 2003 yılından bu yana takip ettiklerini, ülkenin nüfus ve potansiyeline rağmen konteyner elleçlemesinin yetersiz olduğunu kaydetti. Türkiye’deki işletmecilerin kendilerine “Türkiye’deki liman kapasitesinin konteyner işletmeciliğine uygun olmadığını” söylediğini belirterek “Yapmak istediğimiz, gerekli yatırımları yapıp Türkiye’deki liman işletmeciliğinin bir sonraki nesle ayak uydurmasını sağlamak. Yatırımdan bahsederken teknik altyapıyı da hesaba katıyoruz” diye konuştu. üzü Batı’ya dönük olmak”, medyamızda sıkça kullanılan bir deyim. Siyasiler ya da aydınlar için bol bol söylenir. “Onun yüzü Batı’ya dönüktür” türünden ifadeler duyarız. Bunun anlamı nedir? Amerika’yı çok seven, onsuz yapamayan bir anlayış mı? Özel bağları olan, onlardan vazgeçemeyen bir durum mu? Tanzimatçı bir zihniyetle Batı’nın taleplerini bir bir yerine getirmek mi? Ya da “aşırı liberal ve dışa açık iktisat politikalarını uygulamayı” Batı’ya dönüklük olarak düşünmek mi? Türkiye’de “yüzü Batı’ya dönük olanlar”, ABD ve AB’nin Türkiye ve bölge üzerindeki niyet ve uygulamalarını herhalde görüyorlar ve biliyorlar. Bunları anlamayacak kadar yetersiz olamazlar. Buna rağmen yüzleri yine de Batı’ya dönükse acaba bu ne anlama gelir? Olasılıkları sıralayalım; 1 “Ne yapalım, onlarla bozuşmamak bizim esas hedefimiz. Niyetlerini ve yaptıklarını bilsek de, bağrımız yansa da, sömürülsek de yine vazgeçmeyiz.” Biz Batı’nın arka bahçesi bile oluruz. Hatta “henüz dönmemiş Abdullah Gül’ün” 3 Ağustos 1995’te TBMM kürsüsünden haykırırcasına eleştirdi “Y BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI Yüzü Nereye Dönük Olsun?Halka mı? Batı’ya mı? perişanlığına. “Yüzü Batı’ya dönükler” için acaba Batı’nın uşaklığını mı kastediyorlar? “Yüzü en dönük olan en iyi hizmet sunandır” anlayışıyla kendilerini beğendirmeye mi çalışıyorlar? Bunlar küçük bir azınlık aslında, “içimizdeki oligarşi”; Batı sömürgeciliğinin içimizdeki uzantıları durumundaki işbirlikçiler. Köktendincisi, büyük sermayesi ve bölücüsü... Bugün Irak’ta yüzü Batı’ya en dönük olanlar Talabani ve Barzani değil mi? Bizdeki yüzü dönüklerin onlardan hiçbir farkları yok. Zaten “Irak’taki yüzü dönüklerle” yakın işbirliği yapmıyorlar mı? Siyasetçinin yüzü halkına dönük olmalı; ne Batı’ya ne Doğu’ya. Yüzünü halkına dönmeyip Batı’ya dönenler ve Washington’dan, Brüksel’den ve oligarşiden icazet alanlardır. ği gibi; “Arka bahçedeki köpek kulübesine girmeye bile razıyız” türünden bir anlayışı “yüzü Batı’ya dönük olmak” biçiminde sunanlar... 2 Bence “Türkiye’yi Batı’ya pazarladıklarını” söyleyen AKP’li siyasileri de “yüzü Batı’ya dönükler grubuna katmamız” gerekir. Bunlar, “Bizi deliğe süpürmeyin, tepe tepe kullanın” diyecek kadar dönüktürler. Tek sorun, bunların “değişir olmalarıdır”. Arkalarını Batı’ya çevirmişken birdenbire dönüvermişlerdir. Bugün yüzleri mi yoksa arkaları mı dönük; anlamakta hâlâ zorlanıyorum!.. 3 Batı gibi olmayı, “yüz dönüklüğü” olarak düşünenler varsa bunların Batı ile kapışmaları gerekir. Batı sömürgeci ve saldırgan: Askerlerini, şirketlerini, papazlarını kullanarak sömürgecilik yapıyor. Bakın Irak’ın, Afganistan’ın, Lübnan’ın durumuna; bakın “Batı’nın tüketip bitirdiği” Afrika’nın Kimi medya çevreleri “onun yüzü Batı’ya dönük, bunun yüzü Doğu’ya dönük” diye utanmadan halkı aşağılıyorlar. Siyasetçi, sendika, sivil toplum örgütü, her kimse yüzünün döneceği tek bir yön vardır, kendi halkı... Halkının refahı, halkının özgürlüğü, halkının yararı siyasetçinin bakacağı tek yöndür. Dev mitinglerden yüzünüzün nereye döneceğini daha anlamadınız mı? Halkın taleplerini daha göremediniz mi? Oligarşi sizi bu kadar mı kör etti? Halk ne dedi; “Ne ABD ne AB, bağımsız Türkiye” diye milyonlar meydanları inletti. “Yüzünüz AB’ye, ABD’ye değil bana dönecek” dedi. “Satılık medya istemiyorum”, yüzü Batı’ya dönük yüzsüzleri ve işbirlikçileri ezer geçerim dedi, daha anlamadınız mı? “Laiklik” dedi, yani halkın egemenliğini haykırdı... Washington’ın, Brüksel’in, oligarşinin egemenliğini artık istemiyorum diye halk yumruğunu havaya kaldırdı. Yüzü Batı’ya dönükler artık ılımlı İslamcılardır; Büyük Ortadoğu Projesi’nin ortaklarıdır. Sömürgecilerin içimizdeki uşaklarıdır... Daha anlayamadınız mı? www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali Yeni yatırım olabilir ürkiye’ye farklı alanlarda da yatırım yapıp yapmayacaklarının sorulması T üzerineyse Cheng, “Türkiye’de perakende sektöründe varız. Yatırım ortamı uygun olursa grubumuz diğer alanlara da bakacaktır” diye yanıtladı. Cheng dünya ticaretinin yüzde 15’ini yaptıklarını ve piyasa payı itibarıyla dünya birincisi olduklarını da söyledi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear