22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 Turan Samast, yeğeni O.S’nin 2 arkadaşıyla birlikte ve kırmızı bir BMW otomobil ile geldiğini söyledi C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 18 MAYIS 2007 CUMA Dink’in katilini İstanbul’a kim getirdi? İstanbul Haber Servisi Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen yazıda katil zanlısı O.S’nin olay yerinden kaçarken 5 ayrı kamera tarafından görüntülendiği belirtildi. Olayın ardından ifadesine başvurulan O.S’nin dayısı Turan Samast yeğeninin madde bağımlısı olabileceğini belirtti. Turan Samast, O.S’nin İstanbul’a iki arkadaşı ile kırmızı renkli BMW marka otomobil ile geldiklerini belirterek “Belindeki bakır renkli tabancayı görünce ‘Bu silah ne’ diye sordum. ‘Ne olacak dayı, herkeste var’ dedi. Saat 09.00 gibi dayısı Yaşar Samast’a gideceğini söyleyerek evden ayrıldı. Saat 18.00 sıralarında geldiğinde saç ve sakalını kesmişti. Birkaç dakika sonra dayısı Milyonların Programı li” demokrasinin işlemediğini gördükleri zaman sokağa çıkarlar. Sokak, temsili olandan daha demokratiktir. Milyonların sokaktaki varlığı, bir darbe gerçekleştiğinde yelkenlerini çevirenlerin anlayamayacakları bir durumdur; arkasında yoğunlaşmış, somutlaşmış bir program vardır. ??? Milyonlar, sloganları ve programlarıyla siyasal partileri ürkütüyorlar. Yığınların hiç değilse laiklik için, ülkeyi bir maceraya, karanlığa sürüklemek isteyenleri durdurmak için birleşmeye çağırdığı partiler de programdan pek fazla hoşnut değildirler. Gerçekte onlar iktidar olduklarında yığınların programını uygulamayı pek düşünmüyorlar. ABD ile iyi geçinme, AB yolunda yürüme, IMF ile anlaşma niyetindedirler. İşsizliği yok etmek için radikal kararlar almayı akıllarına bile getirmiyorlar. Sokaktakiler bunun da farkındadır. Onlar şimdilik gündemlerinin birinci maddesini önemsiyorlar. Laiklik vurgusu, gücü elinde tutan tehlikenin bir an önce tehlike olmaktan çıkartılmasını öngörüyor. Sloganların arkasında ise kocaman bir program duruyor. Bu program, kendisini temsil edebilecek, yalan söylemeyecek bir siyasal gücü arıyor. Ne zaman ortaya çıkacak bu siyasal güç? Şimdi değil. Solun aklı başına geldiğinde... Sol seyretmekten vazgeçip yığınları anlamaya, onlarla birlikte olmaya başladığında... Kendi kendine konuşmaktan, jargon paralamaktan vazgeçtiğinde... ??? Program sloganlarla ortaya çıktı. Milyonlar sloganlarla konuşur, ama o sloganların arkasında yoğun ve güçlü bir program vardır. Anlamamakta direnirseniz, sizi de defterden silerler. Kendinize bu konuda fazla güvenmeyin. Onları çantada keklik sanmayın. Pek çoklarını sildiler. Sizi de silerler... guray.oz@cumhuriyet.com.tr Polis muhbiri Erhan Tuncel’in Dink’in öldürülmesinden dört gün önce İstanbul’a geldiği ortaya çıktı. Tutuklu sanıklarından Zeynel Abidin Yavuz’un da cinayetten iki gün önce Gaziantep’ten havayolunu kullanarak İstanbul’a geldiği belirlendi. Yaşar Samast’ın yanına gideceğini söyleyerek evden ayrıldı. Bir saat sonra tekrar geri geldi, birlikte akşam yemeği yedik. Hrant Dink’in öldürülmesi olayını haberlerde izledik ve saat 22.00 sıralarında yattık. Ertesi gün de kahvaltı yaparak Yalova’ya gideceğini söyledi. Sabah 09.00’da silahını beline taktı. ‘İstanbul karışık, silahla mı gideceksin’ diye sordum. O da ‘Bir şey olmaz, gömer ya da çöpe atarım’ dedi. 20 Ocak’ta televizyonda gördüğüm şahsın O.S. olduğunu anladım” dedi. Erhan Tuncel’in de Dink’in öldürülmesinden dört gün önce İstanbul’a geldiği ortaya çıktı. Sanıkların Trabzon dışına çıkıp çıkmadıklarını havayolu şirketleri aracılığıyla araştıran İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, Tuncel’in olay tarihinden 4 gün önce, Ankara’dan İstanbul’a uçakla geldiğini belirledi. Yasin Hayal’in de 20 Aralık tarihinde ADA İstanbul uçuş koduyla seyahat ettiği belirlenirken tutuklu sanıklarından Zeynel Abidin Yavuz’un da cinayetten iki gün önce Gaziantep’ten havayolunu kullanarak İstanbul’a geldiği ortaya çıkarıldı. O.S’nin cinayetten bir gün önce İstanbul Bayrampaşa’daki üç ayrı kontörlü telefon bayiinden Ahmet İskender’i bir kere, O.Ö’yü de dört kere aradığı belirlendi. O.S’nin olay günü ise biri Şişli, diğerleri ise Bayrampaşa’dan olmak üzere üç kontörlü telefon bayisinden İskender’i beş kez aradığı belirlendi. Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen yazıda da Yasin Hayal’in ifadesi özetle şu şekilde yer aldı: “İslami bir görüşü benimsiyorum ve görüşüme yakın Alperen (Nizami Alem) adı altında faaliyetlerini sürdüren grubun içerisinde yer alıyorum. 1988’de Adıyaman Menzil grubu ile tanıştım. ABD patentli McDonald’s’ın ramazan ayı dahil açık olması ve burada verilen her hamburgerin Müslümanlara kurşun olarak geri döndüğü düşüncesiyle bombalı eylemi gerçekleştirdim.” İngiltere Başbakanı Blair parti liderliğinden ayrıldı, 27 Haziran’da da başbakanlığı bırakacak Irak’ta enkaz bırakarak gidiyor Mustafa K. ERDEMOL LONDRA İngiltere Başbakanı ve İşçi Partisi lideri Tony Blair, parti liderliğinden ayrıldığını, başbakanlıktan da 27 Haziran’da Kraliçe 2. Elizabeth’e istifa mektubu vererek ayrılacağını açıkladı. Blair, siyasi hayatının en önemli kararlarından birini, 1983 yılından beri parlamentonun alt kanadı Avam Kamarası’nda temsil ettiği seçim bölgesi Sedgefield’deki Trimdon kasabasında kamuoyuna duyurdu. Konuşmasına, seçim bölgesindeki partililere ve eşine teşekkür ederek başlayan Blair, 10 yıldır ülkesine başbakan olarak hizmet ettiğini hatırlatırken böylesine büyük bir ülkeye hizmet etmekten onur duyduğunu söyledi. Blair, İşçi Partisi yeni liderini seçene kadar görevini sürdürecek. EFLON TONY’, ‘MAGGIE’NİN ÇOCUĞU...’ Blair 10 yıllık iktidarı boyunca partisini geleneksel tabanından uzaklaştırdı, işçi hareketinden doğmuş bir parti olmasına karşın partisinin sendikalarla bağını zayıflattı, işçi sınıfından çok orta sınıflara yakın durdu. Sermaye çevrelerinin sözcülüğünü yaptı. “Üçüncü Yol’’ adını verdiği politikasıyla partiyi tamamen sağa döndürdü. Irak savaşıyla vicdanı kanayan bir de kamuoyu bıraktı. “Artık bu kez herhalde gider’’ denilmesine yol açan bir sürü politik badireyi atlatmasından ötürü, “Teflon Tony’’ diye adlandırılan İngiltere Başbakanı Tony Blair kadar lakap sahibi olan bir politikacı herhalde az bulunur. Sadece lakapların değil, başka tanımlamaların da muhatabı olan Blair için “İngiltere tarihinde iyi başlayıp kötü bitiren ilk başbakan’’ da deniyor. Ama herhalde, partisinin tabanındaki emekçilere, sol aydınlara en ağır gelen sıfatı şudur: “Maggie’nin çocuğu.’’ Haklılık payı var bu tanımlamada. İktidarı boyunca İngiltere’de yapısal değişikliklere imza atan Demir Leydi Mar Blair partisinin sendikalarla bağını zayıflattı, işçi sınıfından çok orta sınıflara yakın durdu. Sermaye çevrelerinin sözcülüğünü yaptı. Üçüncü Yol adını verdiği politikasıyla partiyi tamamen sağa döndürdü. Irak savaşıyla vicdanı kanayan bir de kamuoyu bıraktı. (Fotoğraf: AFP) ‘T garet Thatcher’a hayranlığını dile getirdiği bilinmedik değil Blair’in. Ama onu Thatcher’ın çocuğu yapan sadece bu hayranlık değil elbette. Gözlemciler İşçi Partisi’nin, Blair yönetiminde, Thatcher’ın temsilcisi olduğu neoliberalizmden daha dogmatik, daha mekanik bir araç haline geldiğini söylüyorlar. Blair, İşçi Partisi’nin sendikalarla bağını gittikçe zayıflatan, partiyi geleneksel tabanından uzaklaştırıp orta sınıflara dayanan bir politika izlerken ortaya attığı Üçüncü Yol’la “sağcılaşma’’sını ideolojik bir temele de oturttu. İşçi Partisi ile Muhafazakâr Partinin geleneksel politikaları arasında bir yer olarak adlandırılan bu “yol’’, partinin gittikçe sağa yaklaşmasıyla sonuçlandı. YENİTHATCHER’CILIK Blair’in, Yenithatcher’cılığı öyle bir boyuttaki, Muhafazakâr Parti’nin genç lideri David Cameron için “Yeni İşçi Partisi’’nin kurallarını takip edecek deniyor. Yani Cameron’ın “muhafazakârlığı’’ İşçi Partisi’nden ilham alıyor. Blair’in “ideolojisi’’ deyince akla elbette İşçi Partisi’nin üzerinde yükseldiği emek değerleri gelmiyor artık. Thatcher’ın ABD ile kurduğu “çok çok özel’’ yakınlığı, Blair de sürdürdü. Neobliebralizmin ortaklığı olarak adlandırılan bu tavrın sürdürücüsü durumunda olan Blair’in bu nedenle İşçi Partisi’ne açıkça dile getirilmemiş bir zarar verdiği de ortada. “Harika bir on yılı heba etmekle kalmadı, partisine tamir edilemez bir zarar da verdi.’’ Blair için en çarpıcı belirleme budur. İngiltere’nin önde gelen siyasi dergilerinden Newstatesman’daki bir değerlendirme yazısının giriş cümlesi şu: “Tony Blair şimdi değil, 2003 yılında, Irak’ta var olduğunu iddia ettiği kitle imha silahlarının bulunmadığı ortaya çıktığında bırakıp gitmeliydi.’’ Blair’in en çok iz bırakan mirası Irak’la ilişkili olanıdır çünkü. Irak’ın nükleer planları konusunda çok ama çok abartılı tutumları olduğunu bilmeyen kalmadı Blair’in. Bu amaçla kurulan, “Buttler komisyonu’’ adıyla anılan bir araştırma komisyonunun, “uygulanan yaptırımlar boyunca Irak’ın nükleer silah yapmasına olanak yok. Ama yaptırımlar aşırıya kaçarsa ya da tamamen etkisizleşirse en az beş yıl içerisinde Irak nük leer silah yapabilir’’ uyarısı, sorunun yaptırımlarla çözülebileceğini ortaya koyuyordu. ÜKEMMEL PALAVRA: 3. YOL Ancak Blair’in, buna rağmen, “Irak’ın elinde 45 dakikada hedefini bulacak kitlesel imha silahları var’’ gerekçesine, ABD Başkanı George W. Bush’la birlikte sıkı sıkıya sarılması, politik yaşamının en karanlık dönemine girmesine yol açtı. Üçüncü Yol ideolojisinin aslında bir ideloji değil “mükemmel bir palavra’’ olduğunu söylüyor politik analizci David Marquand. Marquand, elbette kendi sınıfı açısından yaptıklarından ötürü “devrimci’’ olarak nitelediği Thatcher’la kıyasladığı Blair’in bir “simsar’’ olduğunu söylerken Blair’in, Thatcher’ın mirasını sürdürüyor oluşuna vurgu yapıyor. Kısa bir süre sonra İngiltere’nin büyük bir olasılıkla yeni başbakanı olacak olan İskoç asıllı Gordon Brown, aslında perde arkasındaki “iktidarı”nı eğer başbakanlığa gelirse “resmileştirmiş” olacak. M ilyonlar programlarla konuşmazlar. Onlar sloganlarla isteklerini dile getirirler. Öfkeleri, özlemleri sloganlara yansır. Bu sloganların arkasında ise görmek istemeyenlerin görmedikleri, anlamamakta direndikleri programlar vardır. Ankara’da, İstanbul’da, Manisa’da, Çanakkale’de, İzmir’de sokağa çıkan milyonların da sloganları vardı. ??? Milyonların gündeminin birinci maddesi laiklikti. Toplumsal özgürlükleri kendi bireysel özgürlükleriyle sınırlayan kimi aydınların burun kıvırarak dinledikleri bu slogan, ülkenin yaşam tarzını değiştirmek, halkın demokratik haklarını elinden almak isteyen karanlığa karşı atılmıştır. Arkasında kocaman bir program durur. ??? Gündemin ikinci maddesi bağımsızlıktı. Bölgeyi kasıp kavurmuş Amerikan emperyalizmine ve Türkiye’ye emirler yağdıran Avrupa Birliği’ne verilmiş en açık yanıttı. Arkasında derin bir program vardır. ??? Gündemin üçüncü maddesi işsizlikti, yoksulluktu. Meydanlara çıkanlar çalışanlar, işçiler, memurlardı. Henüz işlerini yitirmemiş olsalar da işsizliğin soğuk nefesini sırtlarında hissedenlerdi. İşsizler, yoksullar ise şimdilik yığınsal olarak sokağa çıkacak gücü kendilerinde bulamıyorlar. Ama oradaydılar. Onları yoksulluğun ve aynı zamanda AKP’nin esir kampından kurtaracak program oradaydı. Çünkü yığınlar “IMF’ye hayır” diye bağırdılar. “IMF’ye hayır”ın arkasında yalnızca kendilerini bir matah zannedenlerin anlamak istemedikleri bir program vardır. ??? Kimi aklıevveller milyonları demokrasi düşmanlığıyla, darbecilikle suçluyor. Milyonların sokakta buluşması, sloganlarla programlarını haykırması o çok övdükleri, gerçekte ne olduğunu bilmedikleri demokrasinin kendisidir. Yığınlar, “verdiğin sözleri unut” demokrasisinin, “temsi M ‘Türkiye ile müzakereler kopacak’ Nicolas Sarkozy’nin Avrupa Birliği (AB) danışmanı Alain Lamassoure “Siyasi Avrupa sadece Avrupa ülkeleri içindir. Bu, Küçük Asya’da bulunan Türkiye için geçerli değil. Bu nedenle Türkiye’nin AB’ye girme girişimi olmamalı. Sarkozy seçilirse Türkiye ile müzakereleri koparacağını söyledi. Bunu yapacaktır’’ dedi. Elçin POYRAZLAR BRÜKSEL Fransa’da cumhurbaşkanı seçilen Nicolas Sarkozy’nin Avrupa Birliği (AB) danışmanı Alain Lamassoure’ın, “Sarkozy kampanya sırasında seçilirse Türkiye ile müzakereleri koparacağını söyledi. Bunu yapacaktır’’ dediği ortaya çıktı. Avrupa Parlamentosu üyesi Lamassoure, AB haberleriyle tanınan EurActiv.fr haber sitesinin 27 Nisan’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce kendisiyle yaptığı söyleşide, Fransa’nın, Türkiye’nin AB üyeliğine kesinlikle karşı çıkacağını söyledi. AB’ye yeni üyelerin katılımı konusunda oybirliği ile karar verildiğini belirten Lamassoure, “Bu nedenle Fransa isterse Türkiye’nin tam üyeliğine karşı çıkabilir. Siyasi Avrupa sadece Avrupa ülkeleri içindir. Bu, küçük Asya’da bulunan Türkiye için geçerli değil. Bu nedenle Türkiye’nin AB’ye girme girişimi olmamalı” diye konuştu. Türkiye ile müzakere sürecine başlanmış olmasını “büyük bir hata” olarak değerlendiren Lamassoure, 1999’da Avrupalı politikacıların Türkiye’ye tutamayacakları bir söz verdiklerini söyledi. “Bugün Avrupalıların bu fikre ne derece karşı çıktığını görüyorlar” diyen Lamassoure, bu karşı çıkışın Fransa ve Hollanda’da yapılan referandumlarda anayasa metninin reddedilmesinde tek neden olduğunu savundu. Şimdi diğer AB ülkelerinin de giderek daha fazla bu yönde düşündüğünü öne süren. Lamassoure sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu arada müzakerelerin başlamış olduğu doğru. Kopma her zaman zordur. Ancak bunun gibi durumlarda deneyimler gösteriyor ki nişandansa flört döneminde ayrılmak, evliliktense nişanlıyken ayrılmak, çocuklu bir evliliktense çocuksuz bir evlilikten ayrılmak daha kolay. Sarkozy seçilirse Türkiye ile müzakereleri koparacağını söyledi. Bunu yapacaktır.” apı yoldaşım Mümtaz Arıkan 11 Mayıs’taki “Tarihte Bugün” köşesini doğum günü nedeniyle ünlü gazeteci Burhan Felek’e (18891982) ayırmıştı. 116’ncı doğum gününde Burhan Bey’e rastlamakla kendisiyle hem Cumhuriyet’te hem de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde 19 yıl çalışma talihimi bir kez daha anımsadım. Çok eskilerde gazete yazılarına makale, genellikle patronların birinci sayfada yayımladıkları yazılara da “başmakale” denirdi. Burhan Bey, makalelerine küçük hikâyeler ve fıkralar eklediği için yazılarına “fıkra” denildiğini, bu türü kendisinin başlattığını anlatırdı. Gazeteciliği için kullandığı sıfat da “fıkra yazarı”ydı ve bundan çok mutlu olurdu. Şimdilerde “köşe yazısı” diyoruz, ama kimi zaman kimi yazarların köşelerinin kaç köşeli olduğunu anlamakta zorlanıyoruz. Burhan Felek “Hadiseler Arasında Felek” köşesinde zaman zaman birkaç fıkraya yer verir, yazının başlığını da “Mücerret (Yalın) Fıkralar” olarak belirtirdi. Zaman ve zemine uygun fıkralarla demek istediğini anlatırdı. Ben de bugün Burhan Felek’i saygıyla, sevgiyle anarak ama çizmeyi aşmadan ona öykünmeye niyetlendim ve köşemi Evliya Çelebi’ye (16111682) bırakmak istedim. ??? Kırk senede bir, cümle resenbazlar (ip cambazları) alelittifak (söz birliği ile) cem olup (toplanıp) birbirini yola çekip imtihan etmek için bu İstanoz deresinde kârhane (işyeri) ku K GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Ankara Cambazları lik) başına varıp bir gülbankı Muhammedi çektirip ol kayalar içre sadayi Allah Allah evci asumane peyveste olup (gökyüzüne erişip) dağlar raadvar (gök gürlercesine) güm güm sada verirken, tabıllara turralar (davullara tokmaklar) kurulup Koca Mahmut Çelebi o incecik “imtihan habli” (sınama ipi) dedikleri resen (ip) üzre berkhatıf (göz kamaştırıcı şimşek) gibi seğirterek şakıyıp giderken hemen kârhane reseninin (işlik ipinin) ortasında tarfetül ayn içre (göz açıp kapayana kadar) bir güne (şekilde) geri döndü kim (ki) güya bir tazı önünden tavşan döner gibi bir sihri helal (büyücülüğün helal olanı) edip döndükte cemiyeti âşıkanı sadıkan (gerçek âşıklar topluluğu) sıdkı derun ile (içlerinden gelerek) “Aleyke Avrullah (Allah yardımcın olsun) ya pehlivan” deyip cümle ehli teferrüç (seyre gelmiş olanlar) engüşt ber dehen edip (parmaklarını ısırıp) âlemi hayrette (şaşkın) kaldılar. Meğer cemi (bütün) pehlivanlar mabey rup resenbazlık ederler. (......) Yalçın kayalı darboğazda, kayaların ta zirvei bâlâsına (yüksek tepesine) bir kayadan bir kayaya Frengi habli metinleri (sağlam Frenk iplerini) kaydü bend edip (bağlayıp) kayalar kesmesin diye resenlerin (iplerin) başlarına postlar bağlayıp mutemet (güvenilir) adamları silahlarıyla koymuşlar kim (ki) üstat icrai marifet ederken (usta marifetini yaparken) bir hasım (düşman) ipi kesmeye diye nigehbanlar (gözcüler) koymuşlar. (......) Ve tarafeynde (iki yanda) Engürü (Ankara) paşasının mehterhanesi (mehter takımı) kütür kütür dövülüp dua ve senadan (övmelerden) sonra iptida (önce) pehlivanlar birbirlerini meydanı muhabbete davet edip serçeşmeleri (yöneticileri) Üsküdarlı cambaz sipah Mahmut Çelebi bismillah ile kocavarice eline terazisin (denge sopasını) alıp kârhane (iş ninde (arasında) yıldırım gibi giderken ip üzre geri dönmek makdurı beşer (insanın yapabileceği şey) değil imiş. Netice üç kere bu güne (buna benzer) arzı marifet edip (ustalık gösterip) duai hayr ü sena ile gıjılayıp nüzul edip (inip) cergesine gidip karar etti (çadırına gidip oturdu). Hüddamları (görevli adamları) parsayı Muhammediye çıkıp akçe devşirmeye (para toplamaya) başladılar. (......) Andan serçeşme şâkirdi (öğrencisi) Galatalı kızkapan pehlivan Süleyman, kıspetiyle serçeşme önüne gelip çarkuşe (dört köşe) bir sandık getirip cümle halka gösterdi. İçinde asla bir şey yok. Bir tahta, içi kâğıt kaplı küçücük bir sandık idi. Ol sandığı bir demir halka ile kârhane ipine asıp kendisi sandık içine girip kaybolup sandık ipte muallak (asılı) kaldı. Onu gördük ki berki hatıf (göz kamaştırıcı şimşek) gibi bir karşı cihete varıp geldi ve pehlivan Süleyman taşra (dışarı) çıkıp serçeşme huzurunda temanna etti (selam verdi). Bu kâra (işe) dahi kimsenin idraki ermedi (aklı yatmadı). Not: Canbaz, Farsça canıyla oynayan demektir, ama Türkçede cambaz olarak yaygınlaşmıştır. Kaynak: Evliya Çelebi/GördüklerimSeçen ve Açıklamalar Yapan: Mustafa Nihat Özön / İnkılap ve AKA1976. oerinc?cumhuriyet.com.tr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear