22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 Dünyanın iki süper gücü olan Amerika ve Rusya arasında soğuk rüzgârlar esiyor C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 2 MART 2007 CUMA Yıldız Savaşları’na doğru Neriman ÖZCAN Uğur KUTLUKAYA olonya ve Çek Cumhuriyeti, Pentagon’un kalkanfüzesavar programına katılmayı kabul etti. Rusya’yla olan ilişkilerinde kendi güvenliklerini garanti altına almayı amaçlayan bu iki ülke, önümüzdeki 5 yıl içinde, Amerika füzesavar kalkanlarını Polonya’nın kuzeydoğusu ve Çek Cumhuriyeti’ne yerleştirmeyi planlıyor. Böylece olası bir saldırıya karşı Amerika, İran gibi kendisine düşman olan ülkelerden kendisini koruyabilecek. Planın başarılı bir şekilde uygulanıp uygulanmayacağı henüz belli olmasa da akıllara Soğuk Savaş döneminde Rusya ve ABD arasında yaşanan Yıldız Savaşları senaryosu geliyor. Birçok uzman, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne, tarihte Rusya ve Almanya gibi pek çok güçlü ülkenin baskılarına hedef olması ve Batı Avrupa’nın bu işgaller sırasında bu ülkeleri koruyamamasının bu programın kabul edilmesinin nedeni olduğunu düşünüyor. Son zamanlarda, dünyanın süper gücü olmak için çaba sarf eden Rusya’nın bu olay karşısında barışçıl, dost ve demokratik bir tavır sergilemesi beklenmiyor. Putin’in olumsuz davranışları da kaygıların artmasına neden oluyor. Emek Kurultayı ve arayışlara kulak tıkanmasa.. ??? DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, kurultayı açış sunumunda, genel sekreter Ahmet Tan da kurultay sonuç değerlendirmesi özetinde, değişim olgusunu yakalayabilmek, geleceği öngörebilmek, buna göre politikalar oluşturabilmek için ilgili örgütlenmeleri bir araya getiren kurultay çalışmalarının süreceğini açıkladılar. Doğrusu benim için öneli olan, bu kurultayların DSP’nin öngörü programının sağlıklı bir zemine oturtulması çabasından çok işlevsel yanı unutulmuş milyonlar, emekçiler, üreticiler penceresinden düzenin sorgulanması. Ekonominin düze çıkması, serbest piyasa adına kutsanan modelin, uygulamaların ülkenin gerçek ekonomisi, insan hakları, emekçiler, kitlelerin çıkarları ile çatışan sonuçlarının, çarpık boyutlarının sergilenmesi. Kurultayda bir kez daha yaşananların özetlenmesi, düzenin ortaya çıkan somut sonuçlarını, iktidara en yakınından en karşıtına bütün sendikal işçikamu çalışanı örgütlerinin başkanlarının, hatta işveren sözcüsünün ağzından, tabii DSP’nin sonuç sunumundan dinlerken nerelerden nerelere geldiğimiz, halkımız, gerçek ekonomimiz, emekçilerimiz için nasıl bir çöküşü yaşadığımız çok çıplak, çok çarpıcı ortaya çıkıyor. Çizilen pembe tabloların içindeki büyük yalanlar da açığa çıkıyor. Asgari ücret, kıdem tazminatı, işçi sağlığı iş güvenliği, vergi adaleti, iş mahkemeleri, sendikal haklar ve yasal düzenlemeler, sosyal güvenlik sistemi, sağlık hakkı, sosyal yardımlar, ulusal istihdam politikaları, işsizlik, kayıt dışı ekonomi ile mücadele, kadınlar ve gençlerin istihdamı, kamu görevlilerinin örgütlenme, sendikal hakları.. hangi kavram, konu başlığını ele alırsanız alın, uygulama, yasal düzenlemeler geriye gidişi, sosyal dampingi, kazanılmış hak gasplarını ortaya koyuyor.. Kamuoyunun karşısına çıkıp iktidar icraatlarını eleştirmek adına örgüt gücünü hiç kullanmamış, hak gasplarında caydırıcı olmaya çalışmamış, dahası el altından AKP hükümetine tam destek olmuş sendikal konfederasyonlar adına durum saptaması yapmak zorunda kalan başkanlar bile baştan sona iktidar icraatlarını eleştirme noktasında oluyorlar. İşveren örgütü, TİSK Genel Sekreteri’nin sunduğu bir tek veri, gerçek gidişata ilişkin tüyler ürpertmeye yetiyor; işsizlik o boyutlarda ki.. 1519 yaş gençlerimizin erkeklerinin yüzde 25’i, kadınların yüzde 44’ü ne okuyor ne de çalışıyorlar.. Sonra da beyaz berelilerin ortaya çıkışı üzerine herkes ahkâm kesiyor.. soner?cumhuriyet.com.tr P roketlerini denediğini kaydetti. Rusya’da yayımlanan RİA Novosti gazetesi; Ukrayna’nın, İran’a 250 nükleer başlık sattığını bildirdi. Die Welt gazetesinde çıkan habere göre; Suriye’nin, Hizbullah’a silah desteği yaptığı iddia edildi. Rusya, bu konudan haberi olmadığını açıkladı. Habere göre 31 Ocak 2007’de, Şam Havaalanı’na bir Rus kargo uçağı indi. 600 konteyner Rus tanksavar sistemi bulunan uçağı, Hizbullah ve İran muhafızları devrim generalinin karşıladığı, ayrıca Suriye subayı talimatı ile 100 tanesinin Lübnan’daki Hizbullah kampına doğru yola çıktığı öne sürüldü. Bu iddiaları kabul etmeyen Suriye, teröristlerin silahları çaldığını açıkladı. DENGELER RUSYA LEHİNE Rus ajanlarının, Hizbullah için çalıştığı iddia edildi. İsrail TV’sinde çıkan habere göre; Suriyeİsrail sınırında bulunan Rus ajanları, Lübnan’daki Hizbullah’a bilgi sızdırıyor. Ayrıca The Jerusalem Post ve Jane’s dergisinde de İsrail’in bu olaydan haberi olduğu kaydedildi. Rusya, 2006’nın Aralık ayında, İran’a yeni roketsavar sistemleri verdi. Aralık 2006 yılında, Suriye Devlet Başkanı Esad, Moskova’yı ziyaret etti. Kapalı kapılar arasında yapılan görüşmelerde, Suriye’ye verilen silahların yanı sıra savaş jetleri, denizaltılar, füze savunma sistemleri gibi birçok savunma aracının bölgedeki tüm dengeleri değiştirebileceği düşünülüyor. Rusya ve Suriye arasındaki askeri ortaklık anlaşması ayrıca bölgede üs kurulmasını da öngörüyor. Anlaşmanın 23 milyar dolarlık miktarı 2007’de gerçekleşecek. Fakat Suriye’nin, bu anlaşma ile üçüncü bir kişiye silah satma hakkı ve araştırma bilgilerini bir başkası ile paylaşma hakkı Rusya tarafından kısıtlandırıldı. Venezüella, Temmuz 2006’da Rusya ile 3 milyar dolarlık silah ve savaş teçhizatı anlaşması yaptı. Rusya’dan Hindistan’a bu ay sonunda 10 milyar dolarlık silah satışı ihalesi gerçekleştirilecek. Ayrıca Rusya, Hindistan’da 4 nükleer santral inşa edeceğini açıkladı. Rusya, Cezayir ile Aralık 2006’da 7 milyar dolarlık bir silah anlaşması yaptı. GÜVEN ÇEMBERI Soğuk Savaş’ın bitmesiyle Orta Avrupa halkı, Rusya baskısından kurtuldu. Fakat Orta Avrupa’da yaşayanların Batı’yla entegre olmak istemesinin Rusya’ya mesafe koymaktan geçiyor olması, Rusya’nın, Avrupa’da AB ve NATO’ya karşı tampon bölge oluşturmaya çalışmasına neden olacağı düşünülüyor. Eski Rus ülkeleri, 1990 yılında NATO’ya, ardından da 2004’te AB’ye girdi. Polonya ve Çek Cumhuriyeti, AB’ye şüpheyle bakan 10 ülkeden 2’si olmalarına rağmen AB’ye girdiler. Polonya ve Çek Cumhuriyeti, Almanlara uzun dönemdir şüpheyle bakıyor. Fransızlar tarafından korunan bu iki ülke, tam anlamıyla Fransızlara da güvenemiyor. Varşova ve Prag’da Amerikan üslerinin olması, onların kendilerini güvende hissetmesini sağlayacak. AB içerisinde yer alan İngilizler ise bu konuda birçok farklı görüşe sahipler. İngilizler, denizaşırı ilişkilerin zorunluluğu, politik te masların minimum olması ve finansal birleşmelerin gereksiz olduğu konusunda fikir ayrılığına düşüyorlar. Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nin hiçbir zaman Almanya ve Fransa’dan güvenlik sağlamaları için garantör olmalarını istemeyeceği biliniyor, zaten güvenlik konusunda bu ülkelere tek kabul veren ülke Amerika. Amerika bu ülkelere kurduğu üsler sayesinde daha önce hiç gelmediği bir konuma yükselecek. Halk ise referandum programına katılmanın olumlu ya da olumsuz sonuçlar getirip getirmeyeceğinden endişeli.Prag’daki Amerika temsilcilerinin baskısından sonra sosyal demokrat partinin lideri Irzhi Paroubek referandum çağrılarına destek vermekten vazgeçti. Polonya’da da Amerikancı Savunma Bakanı Radek Sikorsky makamını bıraktı. Bu istifadan sonra Polonya’nın roket kalkanı yapımına katılıp katılmayacağı sorusu gündeme gelmeye başladı. RUS CEPHESI Irak işgalinden bu yana Ortadoğu’da, ABD’nin etkisinin azaldığı bölgeler genişledi. Rusya bu durumu, böl gede kaybettiği gücü yeniden kazanmak için bir fırsat olarak görüyor. Rusya, bu kapsamda bölgedeki etkinliğini anlaşmalarla sağlama almaya çalışıyor. Rusya’nın son dönemdeki atakları, İran’ın askeri uygulamaları ve ABD’nin bunlara gösterdiği tepkilerden en önemlileri şunlar: 2005 yılında Rusya’ya, 57 İslam ülkesinin temsil edildiği, İslam dünyasındaki en büyük uluslararası kuruluşa, gözlemci sıfatı ile katılma hakkı tanındı. Washington Post gazetesi, Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın, içlerinde üç tane Rus şirketinin de bulunduğu, bazı yabancı şirketlere ceza yaptırımı uygulayacağını bildirdi. ABD kısa bir süre önce, 2005 yılında İran ve Suriye’ye silah satışının yasaklanması çerçevesinde çıkardığı kanun gereği, şahıslar ve kurumlara bu şirketlerle ticaret yapma hakkı kısıtlandı. Rusya Federasyonu Başkan Yardımcısı Sergey İvanov, bu üç şirketin, Rusya’nın kabul ettiği “kitle imha silahlarının ve füze sistemlerinin yaygınlaşmasını engellemeyi” öngören uluslararası antlaşmaları çiğnemediğini açıkladı. Al Manah TV, İran ordusunun Rus Özlem ŞENER Bu yasa kime yarayacak? Ocak ayında Rusya ve Türkiye’de petrolle ilgili yasa değişiklikleri ve yeni yasalar ardı ardına kabul edildi. Amaç, ülkeleri endişelendiren enerji konusunun nasıl stratejik bir silaha dönüştürüleceğinin yollarını aramak. Ancak Rusya’nın konuya bakışı ile Türkiye’nin izlediği tutum birbirinden oldukça farklı. Serbest ekonomiye rahatlıkla geçiş yapmayı başarmış bir ülke olan Rusya, müdahaleci bir tutumdan yanayken Türkiye çareyi özelleştirmede görüyor. Yeterince tartışılmadan görüşülen Türk Petrol Kanunu’nun TBMM’de kabul edilmesiyle petrol ve doğalgaz kaynakları yeni sahiplerini bekliyor. Cumhurbaşkanı’nın yasayı veto etmesine karşın hükümet, Türkiye’nin önemli yeraltı zenginliğinin işletilmesine yönelik köklü kararlar aldı. Devlet hissesinin yüzde 12’ye indirilmesiyle ülkenin kaderinin yabancı şirketler tarafından belirlenmesine olanak sağlanıyor. Buna karşılık enerji devi Rusya, yabancıların enerji kaynaklarını depolaması ve mülkiyeti üzerine yasalarla kısıtlama yoluna gidiyor. Rus hükümeti bu konuya ilişkin iki yasanın değiştirilmesini onayladı bile. Buna göre yeni oluşturduğu yasalar daha sert normlar içerecek ve petrol, doğalgaz, maden cevheri ve mineral maddelerin bulunduğu sahaların mülkiyetine kısıtlama getirilecek. 1. yasa daha çok şirketleri ilgilendiriyor. Böylelikle başta savaş ve uzay endüstrisi olmak üzere diğer endüstrilerde yabancı şirketlerin ortaklık payı en fazla yüzde 50 olarak belirlendi. 2. yasa da yabancı şirketlerin mülkiyet hakkını kısıtlayıcı nitelikte. Bu madde de şirketlere 500 milyon varil petrol, 50 milyar metreküp gaz ve 50 ton altın ya da 500 bin ton bakırdan fazlasına izin vermeyecek. Bu yasalar, ulusal güvenliğin sağlanması yönünde de tutarlı bir duruş sergiliyor. Rus Enerji ve Sanayi Bakanı Victor Hristenko da yeni sistemin şeffaf bir ortam sağladığını söyleyerek yabancı yatırımcıların tahminlerine de yol gösterici olacağını düşünüyor. Federal Güvenlik Servisi böylelikle yatırım yapılmasının mümkün olduğu 40 sektörde yer alan yabancı şirketleri denetleyecek. Kapitalizm evresini geçirmeden özelleştirme ve serbest piyasa rüzgârlarına kendini tamamen kaptıran hükümet, şu sıralar önemli kararlar veriyor. Dünya gündemini oluşturan ülkeler, iş ulusal kaynaklara gelince müdahaleci politikalar izlerken, ekonomisini petrol ve doğalgaz gibi kaynaklar üzerine oturtan ülkeler, karteller oluşturarak varlıklarını millileştirirken, AB yolunda yürüyen Türkiye’de neoliberalizm rüzgârları estiriliyor. azar akşamı televizyon kanallarının haber saatlerinde, sabah gazetelerde boşuna aranıp durdum. İdeolojik sansür öncelikle en tarafsız geçinen haber kanallarında uygulanmıştı. İşveren örgütlerinin tüm etkinliklerini canlı yayında saatlerce veren bu kanallar, Türkiye’de eksiği gediği ile var olan tüm emek örgütlerinin katıldıkları, üstelik işveren sendika konfederasyonun da içinde olduğu, DSP’nin düzenlediği, gerçekten çok geniş katılımlı Emek Kurultayı’nı yok saymayı yeğlediler. Siyasetsermayeiktidar ittifakında gerçekleştirilen projelerin karşıtı bir etkinliğin ilk kez gündeme gelmesinden, emek, sendikal haklar kavramlarının sadaka düzenine karşı anımsanmasından mı çok rahatsız oldular? Yoksa “Zenginlikte sosyal adalet”, “Hak düzenine evet, sadaka düzenine hayır”, “Emek hâlâ en yüce değerdir”,”Önce zenginleşme sonra sosyal adalete hayır”, “Ücret pazarlığı yapılabilir, sağlığın pazarlığı olmaz”.. gibi milyonlara unutturulmak istenen kavramların bir kez olsun haberler içinde yer almasına, gündeme gelmesine mi katlanamadılar? Haber kıtlığı çekilen bir pazar günü yapılan, Türkiye’de emek adına ne kadar örgüt varsa, tüm işçi ve kamu sendikalarının başkanları ile katıldıkları DSP Emek Kurultayı, 12 Eylül sonrası siyasetinde, bir ilk, bilinen ideolojik eğilim, yaklaşımların, örneklerin kalıpları dışında bir arayışın ürünü. Önce var olan tüm işçi ve kamu sendikaları ile işveren sendikalarının uzmanları ile DSP kadroları kafa kafaya vermişler, emek sorunlarının önceliklerini belirlemişler. Ortaya çıkan sonuç metnini de, yine tüm işçimemurişveren sendikal örgütlerinin en üst düzeyde temsil edildikleri kurultaya taşımışlar. Tabii, DSP yönetim kadroları, ülke çapında il yönetimleri ve işçimemur, emek bağlantılı üyeleri de işin içine katmışlar. Ankara Anadolu Büyük Oteli’nde çok kitlesel katılımlı, çok çarpıcı emek sorunlarının ve Türkiye’nin siyasal sorunlarının masaya yatırıldığı coşkulu bir etkinlik ortaya çıkmış. Habercilik olarak yok sayılamayacak bir etkinliğin böylesine yok sayılmasına, medya sansürüne sitemim ondan. Ne olurdu bir kez olsun, kutsanan tek ideolojili dayatmanın, küreselleşmenin, Dünya Bankası, IMF patentli kurtuluş reçetelerinin.. ülkemiz emekçilerini, milyonları giderek daha fakir, işsiz, çaresiz, yoksul, yoksun bırakan; özellikle 12 Eylül sonrası Özalizm olarak simgeleşen, Erdoğan Hükümeti’nin en eksiksiz uyguladığı bu yeni dünya sömürü düzeni çarklarının dayatması modelin dışında görüş P vrupa’yla Derin Bağlar” önüme geldiğinde nedense, biraz içim burkuldu. 297 sayfalık bu son kitapla birlikte beş cilt bitmiş ve tamı tamına toplam 1398 sayfaya ulaşmıştı. Avrupa’yla olan hayatımı (!) bu kadar sayfanın içine sığdırabilmiştim. Bu aynı zamanda benim hayatımdı, sadece Türkiye’nin Avrupa’yla serüveni değildi. Benim hayat serüvenim bunun içindeydi. Hayatımla bütünleşmiş bir yumak gibiydi. İçinde pek çok olay ve insan var. Olayların ve insanların tam ortasındaydım. O insanlarla beraberdim. Bazen omuz omuza verdik, bazen tartıştık.. kimi zaman da karşı karşıya geldik. Ama işin en acı yanı şuydu; birlikte olduğum arkadaşlarımın bazıları bugün karşı tarafa geçmişlerdi. Sadece olaylar ve insanlar değil, çok önemli belgeler de vardı bu kitaplarda. Kimilerinin kamuoyundan sakladıkları belgelerdi... Bunlar açığa çıkarıldı, kamuoyuna sunuldu. Biraz da şansım vardı; olayların hep odak noktasında kaldım. 1970’li yıllarda Brüksel’den ünlü Prof. Ralf Dahrendorf geldiğinde onunla konuştum ve Milliyet’teki makalemde kendisini eleştirdim. Dahrendorf önerilerinde, sanki 2007’de geldiğimiz noktanın resmini sergiliyordu. Vehbi Koç’tan Turgut Özal’a; Emile Noel’den Abdullah Gül’e pek çok siyasetçi, bürokrat, işadamı ve düşünürle yollarımız kesişti. Konuştuk ve tartıştık. Hepsini bir bir yazdım. Kamuoyu bunları bil “A BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI Avrupa’yla Geçen Hayatım olduğunu daha net görebiliyorum”. Siyasette, bürokraside, iş çevrelerinde Avrupa Birliği ile ilişkiler “bir araç olarak kullanıldı ve kullanılmakta”. Kimileri AB’yi, iktidara gelmek için kullandılar. Kimileri, “Avrupa’nın Türkiye üzerindeki kazançlarından pay alabilmek için” onlara yanaştılar. Kimileri onu, Türkiye’yi bölmek için kullanmak istediler. İtiraf etmese bile, “elitimiz Avrupa’ya daha çok Tanzimatçı bir zihniyetle yaklaştı”. Ve nihayet İslamcılar Avrupa’yı bir kaldıraç gibi kullanmaya başladılar. Avrupa’yı kullanan bu çevreler için Brüksel, “Türkiye’deki oligarşinin bağlama limanı oldu”. Avrupa Birliği ile ilişkiler demokrasi, gelişme ve sosyal devletin güçlenmesine yardımcı olmadı. 1961 Anayasası’nın budanması... Sosyal devletin ve sosyal hakların tasfiyesi... Lozan’ın kazanımlarının zayıflatılması, Cumhuriyetin temellerinin çü rütülmesi... Kaldırılan kapitülasyonların ve Batı sömürgeciliğinin yeniden yerleşmeye başlaması AB ile ilişkilerin getirdiği sonuçlardır. Koreli işadamı Türkiye’den Çin’e meydan okuyor BURSA (Cumhuriyet) Bursa’daki Misdos eldiven işletmesini iki yıl önce satın alan ve Tekirdağ’da ikinci fabrikasını açan Koreli işadamı Ji Sub Chung, yaptığı yatırımlarla sektörde kısa sürede söz sahibi oldu. Geçen yıl 1.2 milyon dolarlık yatırım gerçekleştiren ve makine parkuru ile üretimini yedi kat artıran Chung, Çin mallarına karşı mücadele ediyor. Ji Sub Chung, 18 yıl önce Kore merkezli TongKook tekstil firmasının İstanbul temsilcisi olarak Türkiye’ye yerleşti. 1991 yılında Seoul Trading adlı kendi şirketini kuran Chung, tekstil alanında ithalatihracata başladı. Ukrayna ve Kore’de iki ayrı şirketi daha bulunan Chung, Türk işçisine güvendiğini söyledi. Üretim kapasitesini daha da artırmaya kararlı olduğunu vurgulayan Chung, “4 milyon çift eldiven üretme kapasitesine sahibiz. Şirketin cirosu 2005’te 400 bin YTL’yken 2006’da 2.3 milyona ulaştı” dedi. Anadolu kentlerinden birinde daha fabrika açmayı planlayan Chung şöyle konuştu: “10 milyon çift üretim ve 6 milyon YTL ciro hedefliyoruz. Kendi pazarlama ağımızı kuruyoruz. Halen 16 olan bayii sayımızı 40’a çıkaracağız. İstanbul’da bir yer açacağız. Avrupa ve Ortadoğu ülkelerine yönelik ihracat çalışmalarımız son aşamaya geldi.” Türkiye’deki diğer üreticiler gibi Çin tehdidinden yakınan Koreli yatırımcı, sektörün 2006’yı kötü geçirdiğini ve çok sayıda firmanın imalatı durdurduğunu, Çin’e uygulanan kotanın 2008’de kalkmasıyla yerli firmaları daha da zor günlerin beklediğini vurguladı. İHANETİ GÖRDÜM... Hayatım Avrupa’nın beş cildini önüme koyup sayfalarını karıştırırken bütün bunlar bir filmin kareleri gibi diziliyorlar. Daha doğrusu, onun içinde kendimi görüyorum. Gençlik yıllarımdan bugüne kadar hayatım bu olayların ayrılmaz bir parçası olmuş. Soluk alışım, düşüncelerim, konuşmalarım, dostluklarım ve kavgalarım bunun içinde. Omuz omuza mücadele ettiğimiz insanların “karşı cepheye nasıl ilhak ettiklerini” kare kare izledim ve yaşadım. Sevgiyi, ihaneti, yalanı, güveni ve güvensizliği Avrupa aynasında tek tek gördüm. Beş cildin içinde bilim, siyaset, anı, yalan, doğru, sevgi, ihanet hepsi yan yana sıralanmışlar. TürkiyeAB ilişkilerinde, bireysel ilişkiler de bunun bir parçası oldu. “Avrupa’yla Derin Bağlar”ın kapağında Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül AB bayrağını halı yapmışlar, üzerinde uçuyorlar. Abdullah Gül’e ayrı bir bölüm ayırmak ihtiyacını duydum. Onu anladığımız zaman pek çok sorunun da yanıtını bulacağımızı sanıyorum. www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali meliydi. Karartmaları hep delmeye çalıştım. Bugün olduğu gibi dün de engelleyenler vardı. Bunları da yazmak zorundaydım. Türkiye ve Avrupa’ya nasıl baktıklarını anlattım. Kimilerinin “bilinçli ve programlı bir biçimde yaptıkları yanlışları” belgeledim, kanıtladım. Dışişleri’nden TÜSİAD’a, Devlet Planlama Teşkilatı’ndan DİSK’e kadar tutumlarındaki değişimi anlattım. Üniversitelerin “ilgili ve ilgisiz çevrelerinin” tutumlarını sergiledim. Ve tabii basının Avrupa serüvenindeki inanılmaz macerasını belgeleriyle ortaya koydum. Bütün bu olayların tam ortasındaydım. Bir hortumun, bir kasırganın içindeydim sanki. TARAFLAR KİMLERDİ? Beş kitabın tamamlanmasından sonra geriye dönüp baktığımda esas meselenin, “Türkiye’nin emperyalizmle kavgası
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear