Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 ‘AKP’nin amacı eğitimi dinselleştirmek’ ... Leyla TAVŞANOĞLU Bu hükümetin milli eğitimden neyi anladığı, neyi hedeflediği ortada: Kendi düşünce biçimlerine uygun genç kuşaklar yetiştirmek. CHP Denizli Milletvekili ve TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyesi, yılların eğitimcisi Mustafa Gazalcı feryat ediyor. Milli eğitimde her şeyin altüst edildiğini söylüyor. Ama dinleyen kim? Belki yeri gelmişken bu kez bir dinleyeni olur umudu içinde Gazalcı’yla konuşuyorum. Bakın Milli Eğitimde neler neler oluyor: Sizce AKP hükümeti milli eğitim politikasında neyi hedefliyor, neyi amaçlıyor? GAZALCI Türkiye Cumhuriyeti’nin yerleşmiş bir eğitim politikası var. Anayasanın 42. maddesi milli eğitimin çağdaş eğitim esaslarına göre olmasını öngörür. 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Yasası var. Bu yasada da eğitimin laik, bilimsel öğretim birliği içinde olması gerektiği belirtilir. AKP anayasanın ve yasaların ortaya koyduğu Türkiye’nin benimsediği öğretim birliği içindeki laik, bilimsel eğitimden rahatsızdır. Dört yıllık uygulamalarına bakarak AKP’nin temel eğitim politikası, eğitimin bilimsel özünden çıkarılarak dinselleştiril C haberler Milli eğitimde her şeyin altüst edildiğini söyleyen CHP’li Gazalcı, özelleştirme çabalarına, yönetmelik değişikliklerine ve kadrolaşmaya dikkat çekiyor 2 MART 2007 CUMA SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ Kavramlar Labirentinde Yurtseverliğin Yeri manın bile yeterli olmadığını, sonrasında da bağımsızlık için titizlenmek gerektiğini bize iyi anlatır. Bugün de şoven Türk milliyetçiliği ile Kürt milliyetçiliği, ABD’nin Ortadoğu için öngördüğü parçalama planlarına cuk oturmaktadır. Bunu anlamak için stadyumlarda cinayete sahip çıkanlarla, “alışacaksınız” diyen Barzani’ye kulak vermek yeterlidir. ??? Günümüzün Türkiyesi’nde kavramların biraz daha karıştığını kabul etmeliyiz. Tartışma zorunluluğu da buradan doğuyor. Sol, kendi kavramlarını küreselciliğin kavramlarına neden hızla terk ettiğini sorgulamadan günümüzü anlayamaz, ona uygun politikalar geliştiremez. Peki, sol neden yıllar boyu emek verdiği milli, ulusal, demokratik programları kolayca bırakıyor? Neden ulusalcılıktan kurtulmaya çalışırken, küreselciliğe teslim oluyor? ??? Nedeni, geçmişte bu kavramları sömürüye karşı mücadeleyle, solun kendi karakterini oluşturan kavramlarla birleştirme çabasına ağırlık vermemesidir. Bunun bedeli ağır oldu. Bugün de bu kavramlara soldan bakmamanın bedeli ağır olur. Bugün sol, ulusalcılıktan kendini kurtarmak isterken, şovenmilliyetçi mukaddesatçılıkla küreselciliğin tuzağına düşüyorsa, iki cephede birden savaşmanın erdemini keşfedemiyorsa, vay halimize! Çağımızın kavramı yurtseverliktir. Yurtseverlik, bulunduğunuz toprakları insanlarıyla birlikte sevmektir. İnsanları sevmek, farklılıkların zenginliğine inanmakla olur. Eğer farklılıkları görmezden gelirseniz, emperyalistin sizden daha iyi göreceğinden ve bölmek, parçalamak için kullanacağından emin olabilirsiniz. Irak’ta olan budur. Türkiye için hazırlanan planın özü de budur. Harita mı? Haritayı zaten biliyorsunuz. guray.oz@cumhuriyet.com.tr M D USTAFA GAZALCI enizli/Güney 1945 doğumlu. Balıkesir Necati Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nü bitirdikten sonra çeşitli okullarda öğretmenlik, öğretmen örgütlerinde yöneticilik yaptı. 1977’de CHP’den Denizli milletvekili seçildi. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Ordu Dil İstihbarat Okulu’nda gözaltına alındı. 1982’de Barış Derneği davasından bir yıl tutuklu kaldı. 1990’da seçildiği Eğitimciler Derneği (EğitDer) Başkanlığı’nı bugün de sürdürüyor. 199193 arasında SHP Genel Sekreter Yardımcısı oldu. Daha sonra CHP PM’ye seçildi. Yayımlanmış yedi kitabı var. 2002 seçimlerinde Denizli’den CHP milletvekili seçildi. Aynı zamanda TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyesi. larını benimseyen kişiler gelmişlerdir. Yönetmelikler, yasa değiştirilmiştir. Eğitim yöneticilerinin nasıl atanacağı belliyken bunları kaldırmak için yüzün üzerinde yönetmeliği değiştirmiştir. Yönetmeliklerle dinselleştirme ve özelleştirmeye ortam hazırlamıştır. Bunlara somut örnek verebilir misiniz? Yurtlarda dinsel propaganda yapılmaması hükmü kaldırılmıştır. İlköğretim yönetmeliğinde parasız hükmü çıkarılmıştır. Okul aile birlikleri eskiden para işleriyle uğraşmazlardı. Bunlar şimdi para toplayan kuruluşlar haline mesi ve paralı hale getirilmesidir; özelleştirilmesidir. Sıkı bir kadrolaşmayla bu politikaları hayata geçirmedi mi? Bu politikaları uygulayabilmek için kadrolaştı. Yani en uçtaki okul müdüründen en üstteki müsteşara kadar kadrolaştı. Milli eğitimin önemli genel müdürlükleri, birimleri var. Bunlar Talim Terbiye Kurulu, Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü, illerde il milli eğitim müdürlükleri, ilçelerde ilçe milli eğitim müdürlükleri, 60 binin üzerindeki okullarda okul müdürleri, müdür yardımcıları gibi, buralara kendi politika getirilmiştir. Ders kitaplarına bilimsel öğeler yerine dinsel öğeler sokmuştur. Evrim kuramı yerine yaratılış inancını sokuşturması gibi mi? Aynen öyle. Bunu sadece ders değil, fen ve bilim kitaplarına, biyoloji kitaplarına koymuştur. Cumhuriyetin en temel değeri, öğretim birliği içinde verilen eğitimdi. Atatürk döneminde okul yapma seferberliği olmuştur. AKP hükümeti ise okul satıyor. Bu iki dönemi karşılaştırdığınız zaman hem felsefe hem uygulama olarak nasıl çelişkili olduğunu anlıyorsunuz. Peki, Atatürk döneminde, eğitim yılının tam ortasında, bir il milli eğitim müdürü ve yardımcısının işi gücü bırakıp hacca gidebilmesi düşünülebilir miydi? Öyle bir şey düşünülemezdi. Çünkü din bir inançtır. Ama ne yazık ki bu hac olayı bu dönemde teşvik edildi. Hemen aklıma geliyor; Gümüşhane’nin Arzular köyü’nde müdür ve müdür yardımcısı işi gücü bırakıp hacca gitti. Başka gidenler olduğunu duyuyoruz. N PLANA İMAM HATİPLER ÇIKARILDI Milli Eğitim Şurası skandalına ne diyorsunuz? Bu dönemde şura, AKP kongresine dönmüştür ve katsayı tartışmalarına boğulmuştur. Eğitimin sorunları yoğun olarak tartışılmamıştır, ne yazık ki ön plana imam hatipler konusu çıkmıştır. Buna Bakan Hüseyin Çelik’in tutumunun yol açtığı söyleniyor. Sizce bu doğru mu? Bakan oylamaları yaptırdı, önergelerden istediklerini geçirdi; istemediklerini, bürokratları ve danışmanları aracılığıyla geri çevirtti. Bu da Talim Terbiye Kurulu’nun işlevinin değiştirilmesi sonucunu doğurdu. Ö Okulla cami birbirine karıştırılmamalı Bu milli eğitim politikasıyla bundan sonraki kuşağın beyni dini dogmalarla yıkanmış mı olacak? GAZALCI Eğitim öyle bir süreçtir ki eğer insan bilimsel bir eğitimden geçerse yaşamı boyunca davranışları bilimsel olur. Din bir inançtır. Kuralları değişmez. Kişi böyle bir eğitimden geçerse tamamıyla dini inanca dayalı olarak yetişir. Bütün eğitimi dinselleştirmek, “Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin öğretim birliği sistemi içinde verilen eğitimi istemiyorum” demekle eşanlamlıdır. KADINA YER YOK AKP işbaşına geldikten sonra Milli Eğitim’i ele geçirebilmek için kimi yerlere özel bazı yöntemler uyguladı. Örneğin bakanlık üst biriminde AKP’nin onaylamadığı hiç kimse şu anda eğitim yöneticisi değildir. AKP’nin bu eğitim anlayışında kadınlar neredeyse yok gibidir. Talim Terbiye Kurulu’na, yani milli eğitim politikalarını şuralar düzenleyerek belirleyen, ders kitaplarını yazdırtan, ders programlarını yapan kuruma toplu kıyımlar uygulandı. Bir gecede 167 uzman orada görevinden uzaklaştırıldı. Ders kitaplarının incelenmesi Talim Terbiye Kurulu’nun elinden adım adım alındı. Peki, bu sorumluluk kime verildi? Yerine hiçbir şey konmadı. Okullara dini propaganda yapan birçok broşür ve kitap serbestçe girebiliyor. umhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken, Türkiye’de tartışmanın zirvesindeki iki kavram dincilikmukaddesatçılık ile milliyetçilik oldu. Her iki kavramın da sahipleri var. Sol ise etkin olmadığı, ortalıkta görünmediği için kendi geçmişinde ciddi bir yer tutmuş olan ulusalcılıktan bucak bucak kaçıyor. Yurtsever olduğunu bile yarım ağız söylüyor. Neden? Kavramlar da tarihseldir, zamana ve zaman içindeki yorucu yolculuğa tabidirler de ondan. ??? Milliyetçilik burjuvazinin yükselme dönemine aittir. Milli devletler kuracaksın, pazarını koruyacak, ötekilerle savaşacak, halkla birleşebiliyorsan ulusal demokratik devrimler gerçekleştirecek, işgalcilerle kapışacaksın. Küreselleşme ise çürüme döneminin kavramıdır. Bu dönemin burjuvası ötekiyle birleşerek, asli karakteri olan sömürüden uluslararası planda daha çok pay almanın peşine düştü. Bir zamanlar emperyalist sömürge imparatorluklarından ayrılmanın kendi ulusal devletini kurmanın ideolojisi olan milliyetçilik, bugün emperyalist parçalamanın ideolojisine dönüşme aşamasındadır. Irak o nedenle parçalanıyor. Yugoslavya o nedenle parçalandı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının somut sonucu aynıdır. Şimdinin “milli” devlet kurma niyetlileri, örneğin Barzani, bulundukları coğrafyayı emperyalistlerin desteğiyle parçalayarak amaçlarına ulaşmayı deniyorlar. Olamaz mı? Olabililir. Emperyalistlerle birlikte “ulusal devlet” ne kadar olabiliyorsa o kadar olabilir. Bizim ülkemizin tarihine bakanlar, emperyalistlerle işbirliğinin sonuçlarını kolayca kavrayabilirler. Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla kavuştuğumuz bağımsızlığımızı, ABD ve AB’ye karşı zaman içinde nasıl kaybettiğimizi enine boyuna düşünmek, ulusal devleti kurarken emperyalistlerle kapış C CHP Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı, Leyla Tavşanoğlu’nun sorularını yanıtladı. KADROLAŞMA AKP’nin Milli Eğitim Bakanlığı’nda yaptığı, normal bir kadro değişikliği değildir. Eğitimi rayından çıkarmıştır. Milli Eğitim Temel Kanunu’nu, Teşkilat Yasası’nı değiştirmiştir. Size Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü’nden söz edeceğim. Bütün ilk ve orta açık öğretim diplomalarını bu genel müdürlük verir. Onların kitaplarını yazar. Televizyonlarda ders programları düzenler. Böylesine önemli bir kuruluş altüst edilmiştir. Açıköğretim gören çocuklar mağdur olmakta, diplomaları zamanında verilmemekte, kayıtları zamanında yapılmamaktadır. Buralarda türban olayı daha serbesttir. Ulusalcı anlayış reddediliyor Okullara giren hakaret ve küfür ibareleri bulunan 100 Temel Eser adlı rezalet var. Bu nasıl yapılabildi? GAZALCI Din propagandaları her vesileyle kitaplara yerleştirilmiştir. Üstelik o kitapların üzerine Milli Eğitim Bakanlığı damgası vurulmuştur. Üstelik ana ders kitaplarının incelenmesi de Milli Eğitim Bakanlığı birimlerine verildi. Talim Terbiye Kurulu da bunu onaylayacak. Talim Terbiye Kurulu 15 kişiden oluşuyor. Bir kişi dışında bunların tümü değiştirildi. Bir kısmı mahkeme kararıyla görevlerine iade edilmedi mi? İade edildiler, ama bekletiliyorlar. Talim Terbiye Kurulu sadece ders kitaplarında, yardımcı kitaplarda, şurada değil bazı ders araç ve gereçlerinin alınmasında da birtakım usulsüzlüklere yol açan yönetmelik değişiklikleri yapmıştır. Bakanlık, neredeyse “dini eğitim bakanlığı” oldu. Çünkü Milli Eğitim Bakanlığı bugün birçok konuda Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan bile geridedir. Milli Eğitim Bakanı ulusalcı bir anlayışı reddediyor. Bilimsel anlayışı laf olsun diye kabul ediyor. Yani Cumhuriyetin temel eğitim anlayışından ayrı bir milli eğitim anlayışı sergilenmektedir. Bunları yaparken “Eğitimde devrim yaptık” diyorlar. İnsan en çok da ona üzülüyor. “Nedir bu devrim? Eğitimi altüst ederek mi devrim yaptınız” diye soruyorsunuz. ‘CIA, terörü besliyor’ LONDRA (ANKA) İngiliz The Sunday Telegraph gazetesi, CIA’nın İran’da kaos yaratmak amacıyla aralarında PKK’nin İran’da kolu olarak bilinen PJAK örgütünün de bulunduğu etnik ayrılıkçı grupları finanse ederek yardım sağladığını öne sürdü. İngiltere’de pazar günleri yayımlanan gazete, “ABD, İran’da kaos yaratmak için terör gruplarını finanse ediyor” başlıklı haberinde “Amerika, nükleer programından vazgeçmesi için İslami rejim üzerine baskı oluşturmak amacıyla İran’daki etnik ayrılıkçı grupları gizlice finanse ediyor” iddiasında bulundu. İran yönetiminin azınlık haklarını ve kültürlerini baskılamakla suçlandığını belirten gazete, CIA’nın destek verdiği gruplar arasında bulunduğu iddia edilen PKK’nin İran’daki kolu PJAK’ın son zamanlarda eylemlerini artırdığına dikkat çekti. ELİKOPTERE SALDIRDIK’ “Ayrılıkçı hedeflere yönelik kaynaklar, doğrudan CIA’nın gizli bütçesinden geliyor” ifadesini kullanan gazete, adının açıklanmasını istemeyen eski bir üst düzey CIA yetkilisini kaynak gösterdi. Gazete, söz konusu eski CIA yetkilisinin anlattıklarının ABD Dışişleri Bakanlığı’nın eski terörle mücadele ajanı Fred Burton tarafından doğrulandığını belirtti. Öte yandan PJAK örgütü, önceki gün bir İran askeri helikopterine saldırı düzenlediğini ve helikopterdeki askerlerden birisini ele geçirdiğini iddia etti. ‘H ürk Ceza Yasası’nın 301’inci maddesi gündemin ön sıralarındaki yerini koruyor. Böyle olduğu için televizyon programlarının da maddeyi her yönüyle irdeleyen bir yaklaşım içinde oldukları görülüyor. Televizyonlarda şimdiye kadar izlediğimiz programların katılımcıları genelde gazeteci, yazar ve hukukçulardı. Önceki geceden itibaren, maddenin esas sahiplerinin de katılmaya başladığını gördük ve doğrusu sevindik. Tartışmaların sevindirici bir başka yönü de çoksesliliğin geçerli olmasıydı. Maddenin kaldırılmasını isteyenler, zorunluluk nedeniyle değiştirilmesine fit olanlar ve virgülüne bile dokunulmasına karşı olanlar, böylece görüşlerini savunma olanağını buluyorlardı. Gelişmeleri ve söylenenleri değerlendirebilmek için, bir kez daha ama bu kez maddenin gerekçesini tam olarak anımsayalım: “Maddenin birinci fıkrasında, Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni alenen aşağılamak, suç olarak tanımlanmıştır. Maddede geçen Türklük deyiminden maksat, dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar Türklere has müşterek kültürün ortaya çıkardığı ortak varlık anlaşılır. T GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ ‘Bu varlık Türk milleti kavramından geniştir’ ve Türkiye dışında yaşayan ve ortak kültürün iştirakçileri olan toplumları da kapsar. Cumhuriyet deyiminden Türkiye Cumhuriyeti Devleti anlaşılmalıdır. Suçun maddi unsuru, aşağılamaktır. Bu aşağılamanın alenen gerçekleşmesi gerekir. Aşağılamak, suçun konusunu oluşturan değerlere duyulan saygınlığı azaltmaya yönelik davranışlardan ibarettir. Maddenin ikinci fıkrasında, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni, devletin yargı organlarını, askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılamak ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu hüküm karşısında, örneğin iktidarın tahkir ve tezyifi halinde hükümete yönelik bulunduğu hususunda duraksanmayacak işaret ve alametler varsa, fiilin hükümete yönelik olduğu kabul edilecektir. Üçüncü fıkrada bu suçun konusu, işlendiği yer ve faili bakımından daha ağır cezayı gerektiren bir nitelik hali kabul Mavraya Devam edilmiştir. Buna göre Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde, ceza artırılacaktır.” Tartışmalara katılan yetkili kişi, maddede geçen “Türklük tanımının madde” gerekçesinde “Bu varlık Türk milleti kavramından geniştir” diye yapılmasına yargı tarafından “Türk milleti” olarak algılandığını ve uyguladığını söyledi. Bu durumun, ta 159’uncu maddeden beri geçerli olduğu da vurgulandı. Mavra kapsamında soralım. Yargının bu gelenekselleşen yaklaşımını yok sayarak gerekçede yapılan tanımlama, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin saygınlığını azaltmaya yönelik bir yaklaşım değil midir? En azından tasarıya son şeklini veren bilim insanları açısından (çünkü onların dokunulmazlığı yok) 301 kapsamına giren bir suçu oluşturmaz mı? ??? Değişiklik isteyenleri eleştirirken kulla nılan “159’a dönülmesi isteniliyor” suçlamasının yersizliği de bu arada ortaya çıktı. Verilen bilgiye göre tartışmalara neden olan iki karar da 159’a göre açılan davalarda 159’uncu madde kapsamında gerçekleştirilmişti. Yani 301’inci madde ile ilgisi yoktu. İki tutuklama isteğini de içeren üç iddianameyle mahkeme karşısına çıkan bir profesyonel 159 sanığı olarak anlamakta zorlandığımı itiraf etmeliyim. Bildiğim kadarıyla, suçun işlendiği tarihten sonra yasalarda yapılan değişiklik, sanığın lehine ise yeni madde, değilse suç tarihindeki madde uygulanır. Örnek gösterilen iki dava sırasında 159’uncu madde 301’le değiştirilmiş. Ama yargı, bütün katlarıyla 301’in değil de 159’un uygulanmasını uygun görmüş. Bunun tercümesi, 301’in 159’dan kötü, ifade özgürlüğünü daha da sınırlayan bir yapıda olduğunun göstergesi değil midir? Anlaşılan tartışmalar sürdükçe, mavra için yeni konular da ortaya dökülecektir. Tanrı eksikliğini gösterse daha iyi olur ama, nedense bir türlü olmuyor. Dolmabahçe 150 yaşında İstanbul Haber Servisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Dolmabahçe Sarayı’nın 150. yılı etkinlikleri kapsamında, “Boğaziçi’ndeki Mücevher Dolmabahçe Sarayı’’ adlı bir kitap yayımladı. Prof. Dr. İskender Pala tarafından metinleri yazılan eserde; şiirler, anılar, fotoğraflar ve tarihsel bilgiler veriliyor. Saraydan fotoğrafların yer aldığı kuşe kâğıda basılı kitapta sarayın yüz elli yıllık tarihi, anılarla zenginleştirilerek anlatılıyor. “Gümüş parmakta pırlanta taş’’, “Rengârenk hatıralar arasında’’, “Bir ömür boyu Dolmabahçe’de’’ gibi bölümlerden oluşan kitapta sarayın Mayıs 1843’te Sultan Abdülmecid tarafından inşaatına başlanmasından itibaren tarihçesi anlatılıyor. oerinc?cumhuriyet.com.tr