Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 TİM Başkanı Oğuz Satıcı, Merkez Bankası’nın faiz lobisinin etkisi altında olduğu görüşünü savundu C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 5 EKİM 2007 CUMA ‘Türkiye sıcak parayla satılıyor’ TİM Başkanı Satıcı, “Uluslararası finans piyasasından Türkiye’ye girerek yüksek faiz alanlar, Türk insanının emeğini, tarımdaki, üretimdeki, hizmetlerdeki gelirlerini kullanıyorlar. Birilerinin artık buna bir ‘dur’ demesi gerekiyor” dedi. ANKARA (ANKA) Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı, Türkiye’de “faiz lobisi”nin hırslarının aklın önüne geçtiğini ve oluşan bu ihtirasın sonucunda Türk sermayesinin sıcak parayla “satıldığı”nı söyledi. Satıcı, ekonominin “sıcak para” üzerine kurulu bir sistemden hemen çıkarılarak Türkiye’nin önünün açılması gerektiğini ifade etti. Türkiye’nin ekonomisindeki son dönemdeki gelişmeleri değerlendiren Satıcı, kurlardaki düşüşün faiz lobisinin kontrolündeki sıcak para gelişine dayalı ekonomik modellemenin sonucu olduğunu açıkladı. Faiz lobisinin artık kontrol edilemeyen hırslarının büyük bir ihtirasa dönüştüğünü ve ekonomik sistemin “faiz ve rant” kazancı üzerine kurulmaya başladığını söyleyen Satıcı, “Merkez Bankası da bu ‘faiz lobisi’nin etkisi altındadır. Önce Merkez Bankası’nın bu lobiden kurtulması gerekiyor. Ekonominin önünün açılması için artık kontrol edilemeyen bir ihtiras mekanizması haline gelen bu lobinin önünün kesilmesi gerekiyor” dedi. Yüksek faiz nedeniyle Türkiye’deki üretim mekanizmalarının tıkandığını, yeni yatırımlar yapılmadığını vurgulayan Satıcı, ihracat ve büyüme rakamlarını göstererek ekonomi için olumlu görüş bildirenlerin, bu büyümeye rağmen neden istihdamın artmadığına, ithalattaki artışın büyüklüğünü de düşünmesi gerektiğine işaret etti. Satıcı, “Bankacılık sektöründe büyüyen rakamlar ve uluslararası finans piyasasından Türkiye’ye girerek yüksek faiz alanlar, Türk insanının emeğini, tarımdaki, üretimdeki, hizmetlerdeki gelirlerini kullanıyorlar. Birilerinin artık buna bir ‘dur’ demesi gerekiyor” dedi. Yoklama talıkta görünmeyen türbanlı eş ise, kamu alanına önce Kıbrıs ziyareti, sonra da şehitler için verilen iftar yemeği ile sempatik ataklarla sokulmuş bulunuyor. Kamu alanlarında türbanlı eşlerle karşılaşmamak için özen gösteren askerler ise kamuoyunda gerilim, sorun yaratan rolünde sunulmuş oluyorlar. Tıpkı anayasa değişikliği metinlerinde oynanan büyük oyun gibi, laikliğin yeni yorumları ile tartışılamayacak, laikliğin özünün ortadan kaldırılması çabaları gibi... (Ki sayısız kez bizzat Cumhurbaşkanı Gül’ün kendisi, eski Meclis Başkanı başta pek çok AKP’li, anayasa taslaklarında da örnekleri görüldüğü üzere laikliğin yeniden tanımlanması kavramı üzerinde bile durdular. Laikliğin özünden korunması için, bir tek tartışılmaz tanımı olduğu, anayasanın kimi maddelerinin de değiştirilemeyeceği gerçekleri ortada dururken...) Ne hazin bir rastlantıdır ki; Türkiye’nin PKK terörüne karşı önlem almak üzere uluslararası hukuktan gelen Irak’a girme hakkından bir tür vazgeçmesi anlamına gelen AKP’nin çiçeği burnunda yeni hükümetinin attığı imza kurumadan, PKK terörünün bu kez doğrudan sivilleri hedef alan kanlı terör eylemi yaşandı. Bölgeye su verme işinde çalışan emekçilerin evlerine dönerken katledilmeleri üzerine söylenecek söz olabilir mi? Oluyor; medya pazarlamaları sunumlarında saatlerle Başbakan Erdoğan’ın tam da bu konuya ilişkin ABD gezisindeki önemli ataklarından söz ediliyor. Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında teröre karşı kararlı savaşımın vurgulaması yapılabiliyor. Dış politikada otorite, büyük katkıları olmuş Cumhurbaşkanı, her işin altından beceri ile kalkan Başbakan imajları yerli yerinde durabiliyor.. Çok ayrıntı gibi gözükebilir; Ama Erdoğan Hükümeti’nin bir tek Hrant Dink cinayetinde kollanan polis olayı ile bile sabıkalı icraata göz yumma konumu, iradesi söz konusudur. Uluslararası hukuktan gelmiş Türkiye Cumhuriyeti’ne ait bir hakkı Irak ile yapılan sözleşmeye attığı imza ile tartışılır hale getirmesi ise önemli bir zafiyetin, iktidarın dış politikada ülke çıkarlarına aykırı kullanılması suçunun kanıtı sayılabilir...Peşrevde kusur etmeme, gerçekleri saklamada başarılı taktikler, bizleri aldatma, zaman kazanmadan, geri dönüşü, onarımı kolay olmayan büyük kayıplardan öte bir anlam taşımıyor... Ne yazık ki paranoyaklıkla suçlandığımız kaygılarımız giderek haklılık, yeni tehdit boyutları kazanıyor... SICAK PARAYA SÜPER GETİRİ ANKARA (ANKA) Bir yıl önce yurtdışından döviz getirerek İMKB’ye yatıran “carry trade”ciler ve diğer yatırımcıların her bin doları 1819 dolar oldu. Yabancı yatırımcıların İMKB portföyü ikiye katlandı. İMKB Endeksi, son bir yılda yüzde 46.4 artış gösterdi. Geçen yıl eylül sonunda 36 bin 925 olan endeks, bu yıl artan yabancı alımlarının da etkisiyle temmuz sonunda 53 bin sınırına yaklaşırken ağustos ayında dış piyasalardaki dalgalanmanın etkisiyle 50 bin dolayına geriledi. Eylülde ise özellikle FED’in faiz indirimi kararının dünyada yol açtığı rahatlamanın etkisiyle başlayan hızla artış trendi sonunda endeks, ay sonu itibarıyla 54 bin 44 düzeyinde oluştu. Dolar kuru ise bir yıl önceki düzeyinin yüzde 19.5 altına indi. Son bir yıllık dönemde yabancılar para getirerek İMKB’ye yatırdıkça endeks hızla artarken yüklü döviz girişlerinin kuru aşağı çekmesi, yabancı portföylerinin dolar cinsinden değerinin çok daha hızlı artmasını sağladı. AKP iktidarında Batı ile Güney ve Doğu Anadolu arasındaki gelir uçurumu gittikçe arttı ‘Büyüme’nin öte yüzü sefalet İktisatçı Mustafa Sönmez’in araştırmasına göre, 2001 krizinden sonra yaşandığı iddia edilen büyüme, rantiyelerin daha da zenginleşmesine yol açtı ama Türkiye’nin temel sorunlarını çözemedi. Bölgeler arası dengesizlik arttı, işsizlik kol geziyor. Ekonomi Servisi Türkiye tarihinin en derin krizi olan 2001 daralmasının ardından üst üste yaşadığı “büyüme başarısı öyküleri” ve kişi başına 5 bin 500 dolara yükseldiği iddia edilen gelir pastasının, gerçekte sınıflar ve bölgeler arası farklılığı daha da artırdığı ortaya çıktı. İktisatçı Mustafa Sönmez’in araştırmasına göre, 2001 krizinden sonra yaşandığı iddia edilen büyüme, rantiyelerin daha da zenginleşmesine yol açtı ama Türkiye’nin temel sorunlarını çözemedi. Bölgeler arası dengesizlik arttı, işsizlik kol geziyor. Sönmez, teşvikli yatırımlardan mevduatın dağılımına kadar bütün verileri değerlendirerek gerçekleştirdiği araştırmasında özetle şu noktaları vurguluyor: AKP iktidarının ilk icraat yılı olan 2003’te, toplam nüfusta yüzde 17.8’lik payı olan kârfaizrant geliri sahiplerinin gelir pastasından aldığı pay yüzde 53.1’den 2006’da yüzde 56.1’e çıktı. Yani büyüyen gelir pastasından esas olarak bu kesim faydalandı. Buna karşılık nüfustaki payı yüzde 33’ü geçen tarım kesiminin payı aynı dönemde yüzde 12.7’den yüzde 9.5’e geriledi. Gelirin aileler arasındaki adaletsiz bölüşüm biçimi, bölgesel düzeydeki geleneksel çarpıklıkta da sürüyor. Buna, yatırımların bölgesel dağılımına bakarak ulaşmak mümkün. Yatırımlar 2006’da milli gelirin yüzde 30’una yaklaştı. Ancak, artan yatırımların bölgesel dağılımı, bölgeler arası uçurumu bir nebze olsun daraltamadı. 20022006 döneminde teşvikli yatırımlarının yüzde 39’undan Marmara Bölgesi tek başına pay alırken, nüfusun yüzde 18’inin yaşadığı Doğu ve Güneydoğu’nun aldığı toplam pay yüzde 9’da kaldı. Ancak, G.Antep’in tek başına aldığı yüzde 4.5’lik pay ayrı tutulduğunda, 21 ili kapsayan Doğu ve G.Doğu’nun yatırımlardan aldığı pay sadece yüzde 4.5’te kalıyor. AKP iktidarı döneminde Türkiye bütçesinden bu 21 ile aktarılmış görünen kaynaklar, sivil nüfusun iş ve aş beklentilerinden çok, bölgede güvenli harcamalarına ayrılıyor. Doğu ve Güneydoğu’da 21 ilin net göçü 10 yılda 426 bini geçti. 2001’de, 2146 dolar olan 2001 Türkiye ortalama kişi başına geliri, en yoksul Ağrı’nın 568 dolarlık kişi başına gelirinin yüzde 277 üstüne çıkarken, en yakın Elazığ’ınkinin (1704 dolar) bile yüzde 26 üstünde gerçekleşti. İşsizlik 21 Doğu ve Güneydoğu ilinde, ortalamanın daha da üstünde seyrediyor Bölgenin tümünde genel işsizlik oranı 2006’da yüzde 10.1 ve yüzde 9.9 olan Türkiye ortalamasının üstünde. 2006’da “resmi işsiz” olarak saptanan bölge işgücünün sayısı da 278 bin. IMF Başkanı’nın maaşı dudak uçuklatıyor Ekonomi Servisi Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) yeni başkanı olarak seçilen Fransa’nın eski ekonomi bakanı sosyalist Dominique StraussKahn, yılda vergiden muaf 495 bin dolar kazanacak. Böylece, StraussKahn’ın maaşı, Amerikan Merkez Bankası (FED) Başkanı’nın yıllık kazancından 2.5 kattan yüksek olacak. Avrupa Birliği (AB) ve ABD’den de güçlü destek alarak ekim sonunda görevinden ayrılacak olan İspanya’nın eski Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi Bakanı Rodrigo Rato’nun yerine geçen StraussKahn’ın, 185 ülkenin üyesi olduğu IMF Başkanı olarak, Washington’un en yüksek maaş alan memuru olacağı belirtiliyor. StraussKahn, görevden ayrıldıktan sonra yılda 80 bin dolar tutarında bir emekli maaşı da alacak. StraussKahn, koşulları Rodrigo Rato tarafından müzakere edildiği belirtilen emekli maaşına, üç ay hizmetinden sonra hak kazanmış olacak. Bir Lincoln araç ve şoför tahsis edilecek olan StraussKahn, buna karşın göreve başlarken kurumdaki geleneğe uyarak dışarıdan hiçbir yardımcı işe alamayacak. nadolu uygarlıklarının birikimine, dünyanın göbeğinde yaşanan büyük siyasal dalgalanmaların deneyimleri, Cumhuriyet tarihinin siyasal, sosyal kazanımlarından.. İyi ya da kötü niyetli pay almış bir toplum düzeni içindeyiz... Var ya da yok etmek üzerine çatışan güçlerin bile kendi çizgilerinde yol almak üzere güçlerini yoklamalarında, güreş terminolojisi ile peşrev faslı çok dikkatli yürütülüyor.. Geçmişten alınmış dersler dönüşü olmayan, bedeli çok ağır olabilecek yanlış adımlar için fren oluyor. Bir yanı ile çok yararlı bu birikim, diğer yanı ile ülkemize, geleceğimize zarar vermek isteyen adımlar, çıkışlar, yol alışların, oyunların saklanması anlamına da gelebiliyor... Örneğin anayasa değişikliğinde AKP ve Erdoğan’ın izlediği yol için Cumhurbaşkanı’ndan gelen “çıkmaz sokak” uyarısı ne kadarı ile dürüst, ne kadarı ile bizleri oyalamaya yönelik? Kendilerinin Cumhurbaşkanı seçilmeleri günlerinde, ikiliden birinin “partiyi merkeze oturtma, uzlaşma” sloganı, diğerinin “Halk meydanlarda benim cumhurbaşkanlığım için oy verdi, oylarına ihanet edemem” zıt gibi görünen söylemleri ile mutlak zafere ulaştıkları ortada, belleklerde çok taze.. “Sivil anayasa” operasyonu ile Atatürk devrimleri, Cumhuriyet, laiklik kazanımlarının özünü kaybetmek istemiyorsak, anayasa tartışmaları üzerinden AKP’den çıkıyormuş gibi görünen çok farklı seslerin ortak sonucunu, sivil darbe ile ülkenin rejim ve yapısını değiştirme amacını görmek zorundayız. Meclis’in açış konuşmasında Cumhurbaşkanı Gül, Meclis’teki önemli kadın milletvekili sayısı artışına, olumlu gelişmeye değindi. AKP’de parti yönetiminin bilinçli, hesaplı seçiminin katkısı olduğu tartışılmaz bir sonuç. Ama nasıl? Şimdilik laikliğin olmazsa olmazı, kamu alanında şeriatın belirlediği örtünmenin gündeme getirilemeyeceği ile bağlantılı AKP’nin yaptığı çok başarılı bir takıyye, taktik ve seçim. AKP’nin hemen hemen hepsinin eşleri türbanlı erkek milletvekilleri gerçeğine karşılık, başı açık, modern giysili kadınlardan oluşturulmuş vitrininde partinin bugüne gelişinde rol oynamış kadınların yeri yok. Birkaçı istisna, gerisi ne partiyle ilişkileri olmuş, ne de doğrudan siyaset yapmışlardan, dışardan bire bir seçilmiş iğreti mankenler gibiler. Seçilerek listeye alınmış AKP kadın milletvekillerinin önemli bir çoğunluğunun varlığı doğrudan takıyye. Seçilmesinin ilk günlerinde, askerlerle bire bir olan ilişkilerde or A soner?cumhuriyet.com.tr ugün birçok üniversitede açılış töreni var. Üniversitelerin ilk kez kapılarından geçecek olanların beklentileri yüksek.! Beklentilerin ön sırasında çağdaş teknolojiyle donanmış, oturma alanları rahat sınıflar, spor salonları, temiz tuvaletler ve de dünyanın önde gelen üniversiteleriyle aynı eğitimi verebilecek öğretim üyeleri geliyor. Üniversite kapısına ulaşmak için yüklendikleri maliyetin karşılığını istemekte doğrusu yerden göğe kadar haklılar. Ne var ki, beklentilerinin karşılanması artık sistemin üniversitelere biçtiği role bağlı.! Sistem üniversiteleri sadece piyasanın taleplerine göre “işgücü” yetiştiren kurumlar olarak gördüğü için: Üniversiteler de öğrenci beklentilerini teknoloji makyajlı yüzleriyle karşılamaya çalışan birer işletme! Çünkü artık üniversiteler kendi kaynaklarını kendileri yaratmak zorunda.! Kaynak deyince devletinde de, özelinde de ilk akla gelen öğrenci harçları. Sonra da özel sektör finansörlüğü. İşin içine özel sektör girince de şirketlerin kârlarını en çoğa çıkaracak insan tipi yaratmak birincil hedef olmakta! B GÖZ UCUYLA TÜRKEL MİNİBAŞ Yurttaş Müşteri... Müşteri Üniversite Öğrencisi... timi krize çözüm üretici şekilde değişti. Teknolojideki hızlı gelişme emeğin niteliğini yükseltirken emeğe esnek çalışma koşullarını da dayatmakta!. Bu da eğtimi kârlı bir yatırım alanı haline dönüştürmekte. Düne kadar devletin düzenlediği eğitim alanının piyasa ekonomisine devredilmesi de zaten bu nedenle değil mi? Birçok üniversite bilerek bilmeyerek bu yeni tanımlamaya göre kurumsallaşmaya başlamadı mı?. Buraya kadarının kimseyi şaşırttığını sanmıyorum. Çünkü, bu noktaya 25 senedir 1982 Anayasası ve YÖK’le adım adım hep birlikte geldik. Şimdi de “yeni anayasa” aldatmasıyla son noktayı koymaya hazırlanıyoruz. Yeni anayasamızda(!) “sporun geliştirilmesi” ve “gençliğin korunması” gibi bölümler kalkmak Yani? Yanisi filan yok. Sadece yaptığı işte uzmanlaşmış, verimliliği yüksek, şirketin risklerine ortak ama... Yaptığı işin ülke kalkınmasındaki yerini merak etmeyen, sorgulamayan, dolayısıyla kendi anayasal hak ve özgürlüklerini devretmiş insan tipi birincil hedef haline gelmekte! Malum, özgürlükleri kullanma yetkisi içinde bulunduğumuz toplumun gelişmişlik düzeyiyle doğru orantılı olarak değişir. Ama, ülkenin gelişmişlik düzeyini açıklamaz.! Önemli olan, özgürlükleri kullanma yetkisinin çıkar grupları arasındaki dağılımı ve kullanış biçimidir. Eğitim, sağlıklı yaşam, çalışma, örgütlenmenin doğal haklar haline dönüşüp dönüşmediğidir. Gelin görün ki kapitalizm, tarihinin en uzun krizini yaşıyor. Üretim teknikleri, üretim biçimi ve yöne ta... “Annenin ve çocuğun korunması ve aile planlaması” gibi hükümler de yer bulmamakta! Aksi olsa şaşırır, nasıl bir makyajdır bu diye araştırırdım. Eğitimden sağlığa, istihdamdan spora kadar gençlikle ilgili birimler özelleştirilerek piyasa ekonomisine devredilmişse bu bölümlerin anayasadan çıkarılmasına gerçekten şaşırmamak gerekir. Artık herkesin, piyasa ekonomisinin devletin hantallaştığı alanların özel sektörce işletilmesi olmadığını anlamasının zamanı geldi. Adı ister eğitim isterse sağlık olsun faaliyet gösterilen alan başka bir ekonomik faaliyet için kârlı ise o alana kayar. Bu yüzden de hizmet sunulan kesimin adı “yurttaş” değil “müşteri”dir. Yurttaşın müşteri olduğu ülkelerin öğrencileri de “müşteri öğrenci”dir. Tüm öğrencilerimin kendilerini “müşteri” gibi hissetmeyecekleri, gerçekten çağdaş teknolojiyle donanmış, ülkesinin dünyanın neresinde olduğu bilincini edinecekleri bir yıl diliyorum. Aklım hep onlarla olacak... turkmini@superonline.com www.turkelminibas.net Çetin Nuhoğlu. TIRSAN yurtdışında iddialı Ekonomi Servisi Sektörde 30. yılını dolduran TIRSAN 2010’a kadar toplam treyler pazarında Avrupa’nın en büyük beş üreticisinden biri, tank ve silo pazarında ise en büyük iki üreticiden biri olmayı hedefliyor. TIRSAN’ın 30. yıl dolayısıyla düzenlediği basın toplantısında konuşan Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Nuhoğlu, piyasalardaki düşüş yüzünden bir otuz yıl daha ayakta kalma yönünde çekinceleri olduğunu belirterek Türk piyasasına güçlü yabancı şirketlerin girmesiyle iç pazar paylarını kaybettiklerini ve tek çözüm yolunun yurtdışında büyüme olarak gördüklerini dile getirdi. Devlet desteğinin gerektiğini de sözlerine ekleyen Nuhoğlu, “Birileri gelip bizi satın alırken biz de gidip onları satın alıyoruz” dedi. 30 ülkeye ihracat yapan TIRSAN, yurtdışında bir Türk markası olarak ilerlemenin sınırlı olduğunu ileri sürerek yabancı firmaları isimleriyle satın alma yolunu seçiyor ve böylece satışlarını daha da artırıyor. TIRSAN, Kaessbohrer, Talson, DAF ve Hendricks markalarını bünyesinde bulunduruyor. 65 milyon Avro’su yurtdışı olmak üzere toplam 250 milyon Avro ciroya sahip şirket bünyesinde 1100 çalışan bulunuyor.