23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

HAFTA C Redaksiyon/Redaktion: Starkenburg Str. 5, 64546 MörfeldenWalldorf. email:cumhuriyet@gmx.net Tel: 0610598174446 İmtiyaz Sahibi/Inhaber: İlhan Selçuk (Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.’yi temsilen, Cumhuriyet Vakfı adına) Genel Yayın Yönetmeni/ Chefredakteur: İbrahim Yıldız Yazı İşleri Müdürü/ Redaktionsleiter: Osman Çutsay Editör/ Redakteur: Gonca Kanber Yayın Koordinatörü/ Koordinator: Hayri Arslan Reklam/Anzeigen: Ömer Aktaş Yayın Kurulu/Redaktionsbeirat: İlhan Selçuk (Başkan/ Vorsitzender), Prof. Dr. Emre Kongar (Berater), Orhan Erinç, Hikmet Çetinkaya, Şükran Soner, İbrahim Yıldız, Orhan Bursalı, Mustafa Balbay, Hakan Kara Baskı/Druck: Hürriyet A.Ş Zweigniederlassung Deutschland, An der Brücke 2022 D64546 MörfeldenWalldorf. Dağıtım/ Vertrieb: ASV Vertriebs GmbH (Der Verlag übernimmt keine Haftung für den Inhalt der erscheinenden Anzeigen) Londra’da yaşayan yazar, yayıncı ve çevirmen Orhan Suda, ‘Yaşasın edebiyat ve Türkçe’ diyor Umursamazlık karamsarlığa dönüşüyorsa... Suzan BEYAZIT LONDRA Yayıncılığı, yazarlığı, çevirmenliği ve edebiyatımıza kazandırdığı eserlerin yanı sıra edebiyatımızın ustalarının yol arkadaşı olmasıyla da ünlü Orhan Suda, yıllardır İngiltere’de yaşıyor. Birçok yazar, düşünür ve sanat insanına dar edilen bir siyasi dönemin bizzat mağduru ve tanığı olan bu dil üstadının, edebiyatla geçen yıllarına, etkilenimlerine ve çevirmenliğine dair bir söyleşi gerçekleştirdik. S. BEYAZIT Şiir, roman, anı, politik, mitolojik, felsefi ve sözlük çalışmaları gibi farklı alanlarda eserleri çoğunlukla Fransızcadan çevirdiniz. Toplam olarak kaç kitap yayınlandı? Çevirdiğiniz kitaplar arasında hangileri üzerinde çalışmaktan daha fazla haz aldınız? O. SUDA Marksist eserlerin çevirileri (Marx, Engels, Lenin, Kautsky ve Troçki’den), yanı sıra şiir, roman, öykü, destan çevirileri olmak üzere toplam on bin sayfadan oluşuyor çevirdiğim kitaplar. Aralarında İngilizce aslından çevirdiğim H. E. Carr’ın Bolşevik Devrimi (I. ve II. cilt, Metis Yayınları) bin sayfayı buluyor. Ernest Mandel’den Marksist Ekonomi El Kitabı (3 cilt, Suda Yayınları) 1200 sayfa. Robert Sabatier’nin İsveç Kibritleri (roman), Jacques Prévert’in Sözler’i (şiirler), Balthus’ün Anıları çevirirken bana büyük bir coşkunluk vermiş, beni tam anlamıyla büyülemiştir. S. BEYAZIT 1940’lı yıllarda Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde, evrensel, hümanist yaklaşımların gözetildiği baş yapıtlar “Dünya Edebiyatından Tercümeler” adıyla yayınlandı. “Bir Ömrün Kıyılarında” adlı kitabınızda, bu dönemde Türk edebiyatının büyük ustalarıyla karşılaştığınız “Tercüme Bürosu”ndan bahseRomantizmi her diyorsunuz. Edebi eserlerin Türkçeye çevrildiği bu zaman sevdim tercüme bürosunda kimler vardı? Ve nasıl bir edebi atmosfer hakimdi? ama romantik O. SUDA “Bir Ömrün Kıyılarında” da belirttideğilimdir. ğim gibi, Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu 40’lı yılların kalbur üstü yazarlarının, şairlerinin, felİnsanı sefecilerinin birlikte çalıştıkları bir kültür yuvasıydı: metalaştıran, Şair Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat, bilgisayarda öykücü Oktay Akbal, eleştirmen Nurullah Ataç, şabir veriler iryazar Yaşar Nabi Nayır, kültür kumkuması ve beş yabancı dili sular seller gibi bilen Erol Güney, Bultoplamına garcadan, Rusçadan çeviriler yapan Oğuz Peltek, indirgeyen, felsefeci Nusret Hızır, Yunanca ve Latince çevirmeonu ni Azra Erhat, tiyatro eleştirmeni ve Voltaire’in Felhiçleştiren, sefe Sözlüğü’nün çevirmeni Lütfi Ay, çevirmen Vahheyecanlarını, di Hatay, Suut Kemal Yetkin ilk ağızda aklıma gelen isimler. Hep birlikte, büyük bir dostluk havası içinhayallerini de çalışırlar, sanat ve edebiyatın çeşitli konularında körelten, birbirleriyle bilgi alış verişinde bulunurlardı. Bugün dünyasını bile hasretini çektiğim eşsiz insanlardı onlar. yük bir ilgi gördü. Temelde troçkist eserlere öncelik tanıyan yayınevi Cağaloğlu’ndaki yayıncılarla yazarların hemen her gün bir uğrak yeri ve politikasanat ağırlıklı konuşmaların merkezlerinden biriydi. Elli metre karelik terası Marmara’ya, mutfağı Boğaza bakıyor, semaver sabahtan akşama fokurduyordu. Demli çaylarıyla da ünlüydü yayınevim. Troçkist eserler yayınladım diye zorluklarla karşılaşmadım. O dönemde yayınevlerinin ortak sorunu paraydı. Yayıncılık henüz tekelleşmediği için, irili ufaklı yayınevlerinin her biri kendi meşrebince kitaplar yayınlıyordu. Sol eserlerin toplatılmasından, savcılığa çağrılmaktan, açılan davalardan Suda yayınları da nasibini alıyordu. Ama aşılmaz değildi bu engeller. Devrimci hareket en hızlı, en umut verici yıllarını yaşıyordu. Kitap toplatmalar, baskılar vız geliyordu. Geriye dönüp baktığımda Suda Yayınları’nın önemli bir geçit olduğunu düşünüyorum. Güzel bir dönemdi yetmişli yıllar. S. BEYAZIT Yine bu dönemde ‘Yeni Adımlar’ dergisini yönettiniz. Burada ilk defa olarak ‘Sabahattin Ali’ ödülünü gerçekleştirdiniz. Biraz bahseder misiniz? O. SUDA Sabahattin Ali Yarışması’nı sahibi ve yönetmeni olduğum Yeni Adımlar Dergisi düzenlemişti ilk defa. Ödül kurulu öykücüromancı Leyla Erbil, Fakir Baykurt, Bekir Yıldız, Cemalettin Aykın, Metin İlkin, deneme yazarı Vedat Günyol ve benden oluşuyordu. Birincilik ödülü 3000, ikincilik ödülü 2000 TL idi. O yıllarda çok önemli bir miktardı bu. TL’nin altın yıllarıydı. Aynı dönemde Yunus Nadi ödülünü kazanana 5000 TL’sı ödendiğini de belirteyim. Kısacası, maddi bakımdan hatırı sayılır bir ödüldü Sabahattin Ali Yarışması ödülleri. Yeni Adımlar Dergisi çok okunan bir edebiyat ve kültür dergisiydi. Lenin’in Stalin hakkındaki vasiyeti ilk defa bu dergide yayınlandı. Brecht’in “Gerçeği yazmanın beş güçlüğü” adlı ünlü yazısı da Yeni Adımlar’da yer almıştı. S. BEYAZIT 1978 yılında Türkiye’deki hararetli edebiyat ortamını bırakıp, Fransa’ya yerleştiniz. Böyle bir kararı vermenizde neler etkili oldu? O. SUDA 1978’de Türkiye’deki hararetli edebiyat ortamını bırakıp Fransa’ya gitmemin asıl nedeni hazırlamakta olduğum FransızcaTürkçe Genel Sözlük’ü oradaki zengin sözlükler ortamında daha da geliştirmekti. İki yıllığına gitmiştik. Sonra dönecek yeniden yayın hayatına atılacaktım. Ama 1980 darbesi dönüşümüzü sekteye uğrattı. Biraz daha kalalım dedik. Bu bekleyiş beşinci yılını doldurdu. 1983’te BBC Türkçe Bölümü’nde çalışmam önerilince Londra’ya yerleştik. S. BEYAZIT Çevirilerinizi Fransızcadan yaptığınızı düşündüğümde, neden bir Akdeniz ülkesi değil de, insanların bir meta haline getirildiği bu toprak parçasını (İngiltere) seçtiğinizi doğrusu merak ediyorum? O. SUDA Romantizmi her zaman sevdim ama romantik değilimdir. İnsanı metalaştıran, bilgisayarda bir veriler toplamına indirgeyen, onu hiçleştiren, heyecanlarını, hayallerini körelten, dünyasını karartan Londra’daki hayat tarzını hiçbir zaman içime sindiremedim. Bununla birlikte, burada uzun zaman yaşamak zorunda kalmamızın sebebi şu: BBC’de bir süre çalıştıktan sonra İstanbul’a dönerim diyordum. Fakat umduğum gibi olmadı. Troçki’nin “Lenin” adlı eserini çevirip yayınlamaktan 1976’da hakkımda 142. maddeden sivil mahkemede açılan dava 1983’te gene sivil mahkemede 5 yıl hapisle sonuçlandı. Derhal tutuklanmama karar verildi ve bu ceza Yargıtay tarafından da onaylandı. Bu durumda Türkiye’ye dönme umudum kalmadığı için siyasi sığınmacı oldum. O gün bugündür, yani 24 yıldır Londra’da yaşıyoruz çifte vatandaş olarak. ScoobyDoo babasını yitirdi Çeviri Servisi “ScoobyDoo ve Muttley’’nin yaratıcısı olan “Jetgiller’’ ve “Çakmaktaşlar’’ gibi birçok çizgi film karakterinin de oluşumuna katkısı olan Japon asıllı ABD’li sanatçı Iwao Takamato kalp yetmezliği sonucu öldü. 81 yaşında ölen Takamato ileri yaşına karşın Warner Bros çizgi film bölümünün başkan yardımcılığı görevini yürütüyordu. 60 yıllık sanat yaşamına “101 Dalmaçyalı ve Sindirella’’, “Peter Pan’’ filmlerine danışmanlık gibi pek çok projeyi sığdıran Takamato ScoobyDoo adlı köpek karakterine Frank Sinatra’nın “Strangers in the Night’’ şarkısındaki “doobydoo’’ ifadesinden esinlenerek isim vermişti. Takamato okullu bir sanatçı değildi. Sanatını, 2. Dünya Savaşı sırasında ABD’nin Japon asıllı yurttaşları için kurduğu toplama kampında bir arada olduğu arkadaşlarından öğrenmişti. (REUTERS) karartan Londra’daki hayat tarzını hiçbir zaman içime sindiremedim. “SANSARYAN SORUŞTURMALARI” yüzündeki bu bezirgân saltanatı bir gün mutlaka sona erecektir. Yeter ki, herkes kararlı, inançlı bir yurttaş olarak kendi üzerine düşeni mutlaka yerine getirsin. S. BEYAZIT Son dönemde “eski solcu” diye bir tanım sıkça kullanılmaya başlandı. Böyle bir tanımlama sağ kesimde görülmüyor. Sol çizgide düşünceleri olan ve onlarca ürün veren biri olarak, böyle bir tanımlamayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Çıkış sebebi ne olabilir? O. SUDA “Eski solcu”, “dinozor”, asıl kendilerinin imbikten süzülmüş görüşlere sahip olduklarını sananların yakıştırmasıdır. Aslında bir hayli haksız yakıştırma bu. “Bir Dinozorun Anıları”nı okumalarını söylemek onlara verilebilecek en iyi cevaptır. “Siyaset sahnesinde su üstünde kalanlara itibar etmeyin. Gerçekte, hafif oldukları için su üstünde kalmışlardır” der Balzac. S. BEYAZIT Geniş bir alanı kapsayan bu eserlerin tercümeleri sayesinde düşünsel, felsefi ve siyasi konularda daha sorgulayıcı bir genç kuşak oluştu zannediyorum. Bu tercümelerin sizin şekillenmenize de bir katkısı oldu mu? O. SUDA Olmaz olur mu! Beni ben yapan çok değerli eserlerdi onlar. Bu eserlerin çevirmenleri öz kardeşleriymişim gibi ilgilenirlerdi benimle. Kültür mayam onlar ve bu eserler sayesinde karıldı. S. BEYAZIT Köy, kent burjuvazisinin ve dini çevrelerin desteği ile başa gelen Demokrat Parti döneminde; Amerikan bağımlılığının ilk çekirdeklerinin atıldığı politikalara karşı duran edebiyatçı ve sanatçılardan oluşan aydın kesimin, muhalif seslerini, soluklarını kesmek için içeri alındıkları yasaklarla dolu 50’li yılları bizzat yaşayarak tanık oldunuz. İnsanlık dışı uygulamaların yapıldığı “Sansaryan Soruşturmaları”na siz de maruz kaldınız. Tarihimizde unutulmaması gereken bu dönem nedense gözden ırak ediliyor! Sizin de 5 yılınıza mal olan bu döneme dair neler söylemek istersiniz? O. SUDA 50’li yıllar Amerika’ya bağımlılığın, Marshall Planı’nın temellerinin atıldığı, mevcut düzeni sorgulayan aydınların komünistlikle suçlandığı, Türkiye Gizli Komünist Partisi üyelerinin (168 kişi) Harbiye askeri cezaevine tıkıldığı, beş on yıl içerde yatırıldığı, hapisten çıkanların işsiz bırakıldıkları, özgür düşüncenin kökünü kazımaya yönelik bir dönemdi. Bütün sonuçlarıyla yaşadım bu yılları. Korku dağları bekliyordu. Beni canı gibi seven dayım, devlet memuru olduğu için, korkusundan tam on altı yıl be ilan renkli TÜRKÇE BENİM CENNET ÜLKEM S. BEYAZIT Şu anda, Türkiye’de olmuş olsaydınız çok daha yoğun edebi, siyasal, sanatsal bağlar ve dostluklar içerisinde olacaktınız. Zaman zaman Türkiye’den ve anadilinizin konuşulduğu entelektüel ortamdan uzak oluşunuzun eksikliğini duyuyor musunuz? O. SUDA Yurtdışında hep Türkiye’yi yaşadım ve yaşamaktayım. Türkçe benim cennet ülkem. Dünyanın en güzel dillerinden biri. Yurdumdan ve anadilimden uzak kalmanın burukluğunu hep duyumsuyorum. Londra’da gerçekten değerli Türk dostlarımız var. Sevenimiz, sayanımız çok. Ama yetmiyor bütün bunlar. Günün birinde Türkiye’de mekân tutarsak dünyalar benim olacak. S. BEYAZIT Biraz klasik bir soru olacak ama dünya görüşünüzü etkileyen yazar ve düşünürler kimler oldu, bu akıcı ve şiirsel dilinizin oluşmasında hangi edebiyatçılar ya da eserler sizi heyecanlandırdı ve etkiledi? O. SUDA Bu klasik soru kaçınılmaz oluyor galiba. Daha 13 yaşında Gogol’ün Ölü Canları’nı okuyan, sonraki yıllarda Rus ve Fransız yazarların eserleriyle beslenen, her zaman ve her yerde “Yaışasın Edebiyat” diyen Orhan Suda’nın Dostoyevski’den, Tolstoy’dan, Turgenyev’den, Puşkin’den, Çehov’dan, Victor Hugo’dan, Stendhal’den, Balzac’tan, Ferdinand Céline’in “Gecenin Sonuna Yolculuk”undan etkilenmemesi mümkün mü? Bugün bile dönüp dönüp okuduğum yazarların başında Çehov, Dostoyevski, Rosa Luxembourg, Ferdinand Céline, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Haşim gelir. S. BEYAZIT Son yıllarda Amerika, İngiltere ve İsrail’in başını çektiği ve diğer batılı ülkelerin ise utanç verici bir sessizlikle onayladığı savaşlar ve işgallerle karşı karşıyayız. Bütün bu yaşananlara dair söylemek istediğiniz bir şeyler var mı, sizce herkes üzerine düşen görevi yapıyor mu? O. SUDA Bu konuda bütün ülkelerde genel bir umursamazlık, bir boşvermişlik var. Giderek yılgınlığa dönüşen bir karamsarlık çöküyor insanların üzerine. Sabahattin Ali’nin “Sırça Köşk” adlı öyküsünü hatırlatmak isterim. Herkesin bu kahrolası yönetimden kurtulmamız artık hiçbir zaman mümkün olmayacaktır diye düşünmeye başladığı anda, yetti be, ne olursa olsun diyen bir çobanın fırlattığı tek bir öküz kemiği koca bir yöneticiler sırça sarayını, şangır şungur yıkıverir. Yer nimle görüşmekten kaçınmıştı. Bir cadı kazanı kaynatılıyor, Köy Enstitülerinin, M. E. Bakanlığı Klasikler Dizisi’nin dibine darı ekiliyordu. S. BEYAZIT Birçok yazarın, şairin cezaevinde gece gündüz aynı mekanı paylaşmış olmaları, beraberinde birçok unutulmayacak anıya da vesile olmuştur sanırım. Kimler vardı ve nelere tanık oldunuz? O. SUDA O kadar çok anı var ki o döneme ait. Kimler yoktu ki içlerinde: şair Ahmet Arif, Enver Gökçe, Arif Damar (Barikat), Dr. Şefik Hüsnü, Mihri Belli, Sevim Tarı, Ruhi Su, sosyolog Mübeccel Kıray, Dr. İbrahim Kıray, mimar Şaban Ormanlar, Reşat Fuat, romancı ve senaryo yazarı Vedat Türkali (Abdülkadir Pirhasan), Halim Spatar. Gene de birlikte göğüsledik o zor yılları, ömür boyu devam eden bir kardeşliğin temelini attık o hapishane yıllarında. Videoda görüntüleyebilmek, her biri bir tarih olmuş arkadaşlarımın seslerini, konuşmalarını, şakalaşmalarını kaydedebilmek isterdim bugünlere aktarmak için. Ancak o zaman tastamam anlaşılabilirdi yaşadıklarımız. S. BEYAZIT 1973 yılında Suda Yayınları’nı kurdunuz. Özellikle Troçkist eserlerin çoğunlukta olduğu sosyalist düşünceye ait kitaplar yayınladınız. Bu dönemde, yayıncı olarak zorluklar yaşadınız mı? O. SUDA Suda Yayınları (19731978) okurlardan bü
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear