Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 Saddam Hüseyin’in idamı ile ABD’nin Sünni politikası çöktü C strateji ATİNA’DAN MURAT İLEM 12 OCAK 2007 CUMA Barış ve istikrar ‘ırak’ta kaldı Bahadır Selim DİLEK Talat ve KKTC pıyor? Genelkurmay’dan çıkar çıkmaz, TSK’yı karalamak için çarpıtılmış, sızma haber yaptırmak için harekete geçiyor. O ve arkasındakiler! Bu konuda başarılı olduklarını düşündükleri anda “tekzip”i yiyorlar. Sadece Talat değil, ona bu konuda yardımcı olan çevrelere de mesajlar gönderen TSK, “Lokmacı” sınır kapısının açılmasının sakıncalarını başlıklar altında sıralıyor. Böyle bir durum KKTC’de çözülmeyi başlatır. Asker çekmeyi ısıtır. İç güvenlik tehdidini artırıp sorun haline getirir. Bayrak vb. Sembollerin olmaması adanın tamamını temsil etme emeli olan Rum Kesimi’nin işini kolaylaştırır. Ulusal iradeyi yok eden tek taraflı politik yaklaşımlar tüm ülkeyi sıkıntıya sokabilir. Türkiye KKTC’nin uluslararası doğrudan ticaret konusunda büyük uğraş verirken, böyle bir hamle Rum Kesimi’nin eline koz geçmesini sağlar. Rumlar, Lokmacı’dan doğrudan ticaret yapıldığını savunabilir. TSK tüm bu başlıkları Talat ile onun akıl hocaları da anlasın diyerek detaylandırıyor. Yukarıdaki uyarılar Türk dışişleri tarafından gündeme getirilseydi “derslerini iyi çalışmışlar” derdim. Ancak Türkiye’yi ilgilendiren sakıncalar dizisinin sivil otorite yerine bir kez daha TSK tarafından gündeme getirilmesi ilginçtir. Yunanistan’da hükümete yakın önemli yazarlar “son dönemdeki” yorumlarında kamuoyuna genellikle şu mesajı verirler: “Türkiye ile iyi dost olunmak isteniyorsa, önce bu devletin önemli kuruluşu olan TSK ve onun yönetim organı Genelkurmay yetkilileri ile dost olmalısınız. Bunu yaparken açık, samimi ve dürüst olmanız şarttır. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri yetkilileri tüm konulara hakim olup, her alanda sivil otoriteden çok daha fazla bilgilidir.” Yunan yazarların haklı olup almadıkları konusunu (yukarıdaki sakıncalar dizisini dile getirenler ve diğer gelişmeler dikkate alındığında) size bırakıyorum. murilem@otenet.gr 2006 yılının son günleri, Ortadoğu’nun siyasi tarihine önemli bir kırılma noktası olarak geçti. 31 Aralık’’ta Türkiye saati ile sabaha karşı 04:55’te, Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin, Bağdat’ta Şiilerin yaşadığı Kazımiye Mahallesi’ndeki askeri cezaevinde asılarak idam edildi. Uluslararası haber ajansları hiç zaman yitirmeden, bu gelişmeyi dünyaya duyurdu. Atlantik’in ötesinde idamın siyasi kararını verenler uykularını bölme zahmetine katlanmasalar da, sabahın ilk saatlerinden itibaren Ortadoğu ile ilgilenen hemen herkes, "Irak’ta bundan sonra ne olacak?" sorusunun yanıtını aramaya başladı. Ancak, gerek kıta Avrupası’nın başkentlerinden gerek Washington’dan gelen (Geogle W. Bush’un yatağına gitmeden önce okuyup onay verdiği metin) açıklamalar, gerekse Arap dünyasının önemli merkezleri ile Tahran ve İsrail’den yapılan yorumlar, infazın gerçekleştirilmesine hemen herkesin kendi gündemi çerçevesinde baktığını gösterdi. Peki, Irak’ı 24 yıl demir yumrukla yöneten Saddam Hüseyin’in idam edilmesi Irak, Ortadoğu ve dünya için ne anlama geliyor, tarihte nasıl bir kırılma noktası yaratıyor? Bunu anlayabilmek için öncelikle Saddam Hüseyin’i ortaya çıkaran koşulları, Saddam Hüseyin ile küresel güçlerin ilişkilerini, ortaya koyup değerlendirmek gerekiyor. başlatıldı. 1965'te Arif esrarengiz bir uçak kazasında öldü. Yerine kardeşi Abdurrahman Arif geçti. Saddam Hüseyin eğitim sürecinden sonra 1964 yılında Irak’a gönderildi. Irak’ta cezaevine girdi, buradan 1967’de çıkabildi. Hemen ardından Baas partisinde denetimini eline aldı ve 17 Kasım 1968'de bir darbe ile iktidarı ele geçirdi. General Ahmed Hasan ElBekir Cumhurbaşkanı oldu. Temmuz 1979'da ise Saddam Hüseyin, ElBekir'i devirdi. Devlet Başkanlığı, Başbakanlık, Ordu Komutanlığı, Baas Partisi Genel Sekreterliği ve Devrim Komuta Konseyi Başkanlığı’nı birleştirip başına geçti ve Irak’ın yeni lideri oldu. IRAKİRAN SAVAŞI 1969 Nisan ayında, ABD’nin desteğini alan İran Şahı, önemli su yolu olan ve 1937 yılı Irakİran sınır antlaşması ile Irak’a bırakılan Şattül Arap’ı geri almak istedi. 1975’te bir antlaşma imzalandı. Buna göre iki ülke arasındaki sınır, su yolunun en derin noktasından geçecekti. Ayrıca İran, Irak’taki Kürtleri merkezi hükümete karşı desteklemeyeceğini güvencesini veriyordu. Fakat 1971 yılındaki silahlı çatışmalar sırasında İran’ın ele geçirdiği Körfez adalarından çekilmemesi, iki ülke arasındaki sıkıntı yarattı. Sıkıntı, 1979’daki İslam Devrimi’nin ardından daha da arttı. Saddam Hüseyin, Tahran’ın Irak’taki Şii çoğunluğu Sünni iktidara karşı kışkırtmasından kaygı duyuyordu. İran, ABD Büyükelçiliği’nin basılması ile ortaya çıkan rehineler olayı nedeniyle, İran’ı zaten gözden çıkarmış, Humeyni de ABD’yi, "Büyük Şeytan" ilan etmişti. Yani, 1980 yılının sonlarına doğru, Ortadoğu’da saflar netleşmişti. ABD’nin desteğini almış olan Saddam Hüseyin İran’a karşı savaşa hazırlanıyordu. 22 Eylül 1980’de Irak ordusu sınırı geçti. Savaşın ilk günleri, baskın avantajını koruyan Irak’ın üstünlüğü ile geçti. Fakat, zamanla İran’ın direnişinin artması ile savaş karşılıklı yıpratma sürecine girdi. Savaş nedeniyle körfez petrol ticaretinin zarar görmesi, ABD’nin devreye girmesine neden oldu. ABD körfez petrol yolunu açık tutmak için bölgeye bir filo gönderdi ve ABD bayrağı çekmiş Kuveyt tankerlerini korumaya başladı. Sekiz yıl süren savaş 1988 Ağustos ayında yapılan ateşkes ile sonlandı. ABD’nin bir süre önce görevinden alınan Savunma Bakanı Donald Rumsfeld o dönemde ‘elçi’ olarak görüştüğü Saddam Hüseyin’e büyük destek verdi. 1967 yılında kesilen diplomatik ilişkiler yeniden canlandırıldı. ABD, çeşitli kanallardan Irak’a silah yardımı yaptı ve büyük miktarda borç para sağladı. Irak’ın biyolojik ve kimyasal silahlar üretmesine yardımcı oldu. 5 Kasım 2006'da Saddam Hüseyin, Duceyl'deki ölümlerle ilgili olarak insanlığa karşı suç işlediği gerekçesiyle ölüm cezasına çarptırıldı. Devrim Mahkemesi Başyargıcı Bender ve Barzan İbrahim El Tikriti de ölüm cezası alırken, eski Devlet Başkanı Yardımcısı Taha Yasin Ramazan'a ömür boyu hapis cezası verildi. 3 Aralık 2006'da Saddam Hüseyin ile Bender ve El Tikriti için temyize başvuruldu. 26 Aralık 2006'da Irak'ta temyiz mahkemesi konumundaki Yüksek Mahkeme, Duceyl davasındaki kararı onadı ve idamın 30 gün içinde uygulanması gerektiğini bildirdi. Enfal davasının sonuçlanması beklenmedi, Saddam Hüseyin, 30 Aralık’ta sabahın erken saatlerinde idam edildi. BUNDAN SONRA NE OLACAK? Yapılan ilk değerlendirmeler, Irak’ta işgalin ardından başlayan sıkıntının giderek artacağı yönünde. İnfazın gerçekleştirilmesi ile siyasi sürecin içine çekilmeye çalışılan Sünnilerin yeniden şiddet eylemlerine yönelmesine zemin hazırlandı. Siyasi açıdan Kürtlerin ve Şiilerin eli önemli ölçüde güçlendi. Saddam Hüseyin, Ortadoğu'nun yakın tarihinde, siyasi bir dava sonucu idam edilen ilk Arap lider olması, Ortadoğu’daki rejimlerin bundan sonra güvende olmayacağını gösterdi. Saddam Hüseyin'i idama götüren süreç Irak Anayasası'na aykırı olarak işledi. Irak Anayasa'nın, cumhurbaşkanının görevlerini sıralayan 73. maddesinin, "İlgili mahkemelerin verdiği idam cezalarını onaylamak" yönündeki 8. fıkrası uygulanmadı. İdam kararı ne Cumhurbaşkanı Celal Talabani ne de yardımcıları Adil Abdülmehdi ve Tarık Haşimi tarafından onaylandı. Anayasada öngörülmemesine karşın idam kararını, Başbakan Nuri El Maliki imzaladı. Talabani, bu manevrası ile idamın siyasi sorumluluğundan kendisini kurtarmış oldu. Sünni kesimde, ABD taraftarı olmakla da suçlanan Haşimi de, karara imza atmayıp siyasi açıdan sıkıntıya düşmekten kurtuldu. Saddam Hüseyin'in idam edilmesi Kürt gruplar için bir "zafer" olarak gösterildi. İnfaz ile birlikte, özellikle Mesut Barzani'nin Saddam Hüseyin ile olan ilişkisi tartışma konusu olmaktan çıktı. Baas rejimi döneminde başbakan yardımcılığı görevi yürütmüş olan Tarık Aziz'in, ABD askerlerince tutuklanmasından sonra, "Halepçe'de operasyon yapılacağından Talabani'nin haberi vardı. Koordinatlarını bile Talabani verdi" yönündeki açıklaması, 1996 yılında Barzani'nin, Talabani'ye karşı Saddam Hüseyin ile anlaşma yapması ve Erbil'i Talabani'nin elinden alması dikkate alındığında, Saddam Hüseyin'in ortadan kaldırılması, Kürt grupların geçmişe yönelik dosyalarını gündemden kaldırdı. Saddam Hüseyin, Duceyl Davası'ndan idam edildi. Enfal ve Halepçe davaları ise sürüyor. Eğer Halepçe ve Enfal gündemde tutulsaydı, Kürtler aleyhine olabilecek bazı raporlar da gündeme gelebilecekti. Diğer açıdan, Irak'taki Şii gurupların Sünniler ile pazarlık yapma şansları ortadan kalktı. Böylece, "neden infaz için bu kadar acele edildi" sorusu yanıtlanabiliyor. Saddam Hüseyin cezaevindeyken, Sünniler, Saddam Hüseyin'in kurtulması ya da cezaevi koşullarının iyileştirilmesi karşılığında Şiiler ile pazarlık yapabiliyordu. İnfazın gerçekleşmesi ile pazarlık şansı da ortadan kalktı. Saddam Hüseyin'in idam edilmesi, HamiltonBaker raporunda yer alan ve eski Baasçıların sistem içine çekilmesi önerisini de boşa çıkardı. Saddam Hüseyin'in apar topar idam edilmesi, Irak'ta 30 yıldan fazla hüküm sürmüş biri ile yakın tarihin önemli bilgilerinin yok olması anlamını da taşıyor. Körfez Savaşı öncesinde ABD'nin Bağdat'taki Büyükelçisi April Glaspie'nin "Kuveyt'le sınır sorunlarından" bahseden Saddam Hüseyin’e "bu Araplar arası mesele. ABD'yi ilgilendirmez" deyip demediğine ilişkin kesin bilgiler de Saddam'la birlikte toprağa karıştı. Saddam Hüseyin’in Iraklı Kürtlere ya da Şiilere yönelik giriştiği katliamlarda "yabancı ülkelerin parmağı ya da desteği" olup olmadığı da bundan sonra hiçbir zaman ortaya çıkamayacak. ORTADOĞU’DA KANLI SATRANÇ Saddam Hüseyin’in bir Arap lideri olarak ortaya çıkmasındaki en büyük etken Soğuk Savaş’ın sıcaklığını koruduğu dönemdeki koşulları oldu. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan boşluk, ABD ve SSCB tarafından dolduruldu. Irak, SSCB’nin yanında yer aldı. 14 Temmuz 1958’de bir darbe ile krallık devrildi ve cumhuriyet ilan edildi. Darbenin lideri General Abdülkerim Kasım eçtiğimiz hafta KKTC’nin çok bilmişi M. Ali Talat ile TSK arasında tuhaf bir sorun yaşandı. Tuhaf diyoruz çünkü, anlaşmazlığın TSK ile Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül ikilisi arasında olduğunu biliyoruz. M.Ali Talat ise bu oyunda her zaman olduğu gibi kukla rolünde. Ona böyle bir rol biçiyoruz, çünkü kariyeri, yapmak istedikleri, geçmişi, karakteri belli! Başta TSK olmak üzere Ada Türklerine sahip çıkmak isteyen her çevreyi karalayıp, yıpratmak üzere ısmarlanmış ucuz bir kumaş. Ama Allah için sevenleri de yok değil! Örneklemek gerekirse AKP hükümeti kendisini çok seviyor. AB’nin Türkiye karşıtı ülkelerinin liderleri de çok seviyor. Atina ve Lefkoşe’deki bazı çevrelerde (kızıyor görünseler de) çok seviyorlar bu kişiyi. İşte bu kadar seveni olan Talat yeni yılın ilk günlerinde TSK tarafından bir kez daha uyarıldı. Tabii bu uyarının “kızım sana söylüyorum, AKP sen anla” demek olduğunu herkes biliyor. Talat’ın kafasının almamakta direndiği, ya da almayı bir türlü hazmedemediği bölümüne “ada gerçekleri” bir kere daha kazınmaya çalışıldı. Sözde Cumhurbaşkanı ya, “Lokmacı sınır kapısını açarak” aklı sıra jest yapıyor görünerek Rumları zor durumda bırakacak, AB’nin bilinen çevrelerine samimi olduğunu gösterecek, ya da başka bir deyimle AKP’nin şu meşhur “Kıbrıs’ta bir adım önde olacağız” politikasını uygulayacak. ??? Bu olayda sadece M. Ali Talat değil, ona bu aklı veren AKP çevreleri de zararları hesaplayamadı. Genelkurmay önce GülTalat ikilisi çağırıp durumu anlatıyor. Yetmiyor, Talat’ı 5 Ocak günü Genelkurmay’a çağırıp ikinci bir brifing daha veriyorlar. “Lokmacı” sınır kapısının karşılıksız açılması durumunda, Türkiye’nin uğrayacağı stratejik kayıpları bir bir sıralıyorlar. Hem de kafası alsın diye net ve açık olarak dile getirip “aman dikkatli olalım” uyarısı da yapıyorlar. O ne ya G SONUN BAŞLANGICI Saddam Hüseyin için sonun başlangıcı, 1990 yılında Kuveyt’i işgal etmesi oldu. Saddam Hüseyin, Washington yönetimi için bundan sonra "Ortadoğu’da ABD’nin bulunması için gerekçe hazırlayan biri" olacaktı. Körfez Savaşı’nı Kürt isyanı izledi. ABD, Saddam Hüseyin’e Irak’ın kuzeyini yasaklayıp, önce Çekiç Güç’ü ardından Keşif Gücü’ü devreye soktu. 11 Eylül saldırılarının ardından da ABD, kitle imha silahlarına sahip olduğu gerekçesine –ki daha sonra dönemin Dışişleri Bakanı Colin Powel, kitle imha silahı bulunmadığını itiraf etmişti dayanarak Irak’ı işgal etti. 9 Nisan 2003’te Bağdat düştü ve Saddam Hüseyin kaçtı. 14 Aralık’ta ise Tıkrit’te ‘Hollywood filmlerini aratmayan bir operasyon’ ile ele geçirildi! Irak’ın ABD destekli hükümeti hemen bir savaş mahkemesi kurdu. Ancak mahkeme süreci sıkıntılı geçti. 7 Aralık 2005'te, bir gün önceki duruşmada mahkeme heyetine "cehenneme gidin" diyen Saddam Hüseyin, duruşmaya gelmedi. 23 Ocak 2006'da hükümetin kendisine yaptığı baskıları gerekçe göstererek istifa eden Başyargıç Rizgar Amin'in yerine geçici olarak yargıç Rauf Abdulrahman atandı. 29 Ocak 2006'da Saddam Hüseyin ve avukatları mahkemeyi terk ederek, davanın yurt dışında görülmesini talep etti. 1 Mart 2006'da Saddam Hüseyin, Duceyl'de öldürülen Şiilerin yargılanması emrini verdiğini kabul ederek, mahkeme heyetine "Yasalara göre hareket ettim, bunun neresi suç" diye sordu. 15 Mayıs 2006'da Saddam Hüseyin, Duceyl'deki Şiilerin işkence edilerek öldürülmesi emrini verdiği gerekçesiyle suçlanmasının ardından kendini savunmayı reddetti ve "Ben hala Irak'ın devlet başkanıyım" dedi. 19 Haziran 2006'da savcılar Saddam Hüseyin ve üç yardımcısı için hakkında idam cezası talep etti. 21 Haziran 2006'da silahlı kişiler Saddam Hüseyin'in savunma ekibinin iki numaralı ismi Hamis Ey Ubeydi'yi öldürdü. 21 Ağustos 2006'da Saddam Hüseyin'in kuzey Irak'taki Kürtlere karşı işlediği suçlarla ilgili Enfal davası başladı. 19 Eylül 2006'da Duceyl davasının 14 Eylülde görülen duruşmasında Saddam Hüseyin'e "Siz bir diktatör değilsiniz" diyen Başyargıç Abdullah El Amiri görevden alındı, yerine Muhammed El Ureybi atandı. Saddam Hüseyin’in idam edilmesiyle birlikte Irak’taki şiddetin önemli kaynaklarından biri olarak görülen Sünniler yeniden oyunun dışına itilmiş oldu. Bu aşamadan sonra Sünnilerin Şiilerle pazarlık yapmaları olanaklı görünmüyor. Cumhurbaşkanı oldu. Irak darbenin ardından Bağdat Paktı'ndan çekildi. Bu gelişme domino taşı etkisi yarattı. Moskova, Suriye’de de askeri bir darbe ile yönetimi değiştirdi. Ortadoğu yavaş yavaş SSCB’nin denetimi altına giriyordu. ABD ve İngiltere duruma seyirci kalmadı. ABD Lübnan'a askeri müdahale yaptı, İngiltere Ürdün'deki karışıklığı gerekçe gösterip burayı işgal etti. Avrupa’nın gözü ‘enerjimizde’ Uğur KUTLUKAYA ünümüzde var olan enerji kayG naklarının çoğaltılması, yenilenmesi ve verimliğinin arttırılması konusunda tüm dünya ölçeğinde çalışmalar sürerken Türkiye’nin henüz uzun ömürlü bir enerji stratejisi belirleyememesi diğer ülkelerin de dikkatini çekiyor. Çek Cumhuriyeti Sanayi Bakanlığı Ticaret Direktörü Miroslav Kelnar 2009 yılından sonra Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılayamayacağını, bu sebeple günlük çözümleri bir yana bırakıp, 20 yıllık uzun dönemli stratejiEKLERLE ORTAK HES’LER lere yönelmesi gerektiğini vurguladı. Dünya üzerinde çoğu santralın ömrünü tamamladığını ve Avrupa’nın kenTüm Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye di enerji kaynaklarını tükettiğine dikyapılan yatırımları desteklemeye çakat çeken Kelnar özellikle Türkiye’delıştığını söyleyen Kelnar, ülkemizde ki hidroelektenerji politikalarik, güneş ve rının belirginleşrüzgâr enerjimesi halinde AvÇ ek Cumhuriyeti Sanayi lerindeki ilerrupa’nın kendi lemelerin AvBakanlığı Ticaret Direktörü ihracatçılarını rupa’yı yakınTürkiye’ye yönMiroslav Kelnar, 2009 dan ilgilendirlendirmek zoyılından sonra Türkiye’nin diğini kaydetrunda kalacağını enerji ihtiyacını ti. dile getirdi. karşılayamayacağını, bu Türkiye’nin Kendilerinin enerji konude bu sebepten sebeple uzun dönemli sunda gayret ‘Czech Trade’ stratejilere yönelmesi gösterdiğini olarak, İTO’nun gerektiğini vurguladı. ancak mutlaka desteği ile birlikdiğer ülkelerin te bir çalıştay tecrübesinden düzenlediklerini faydalanılması gerektiğini dile getiren kaydeden Kelnar hidroelektrik santKelnar, diğer ülkelerin bu konuda rallar konusunda Çek Cumhuriyeüzerine düşeni yapmaya hazır olduti’nin en prestijli enerji şirketlerini ğunu belirtti. Kelnar, hedeflerinin Türkiye’ye davet ettiklerini sözlerine Türkiye’ye yapılacak enerji yatırımlaekledi. Kelnar: “Hedefimiz Çek Cumrından en büyük payı almak olduğuhuriyeti olarak Türk enerji pastasınnu söyledi. dan büyük bölümü almak. TürkiÇevre ile uyumlu doğru yatırım poye’deki yatırımlara destek vermek litikalarının gerçekleştirilmesini savuiçin yatırımcılar ile birlikte çalışıyonan Kelnar “Türkiye’nin elinde güçruz. Şu an elimizde somut hidroelektlü bir santral ağı bulunmakta ancak rik santralları projeleri var. Görüşmebunlardan bazıları kullanılmamaktaler sürüyor’’ dedi. dır. Şimdiki nükleer ve hidroelektrik santrallar (HES) projelerinin kurulması 45 yılı bulacaktır. Benim önerim var olan termik santralların rehabilite edilmesi. Türkiye’de sürekli elektrik kesintileri yaşanıyor, Çek Cumhuriyeti’nde son otuz yıldır böyle bir şey olmadı. Türkiye doğalgaz kullanımına adapte olmuş durumda, ancak doğalgazın ve diğer enerji kaynaklarının fiyatı giderek artmakta, Türkiye de bundan olumsuz etkilenmektedir. Çek Cumhuriyeti ise doğalgazı bugün sadece ısınmak için kullanıyor” dedi. CIA EĞİTTİ Saddam Hüseyin ilk kez, bu dengeler arasında kendisini gösterdi. Arapça’da "diriliş" anlamına gelen Baas (1940 yılında Suriye'de kurulan bu hareketin ilk teorisyenleri Ekrem Havrani ile Suriyeli bir Hıristiyan olan ve bu ideolojinin efsanevi lideri olarak görülen Michel Eflak oldu. Baas ideolojisi, amaç olarak Ortadoğu'da tek bir Arap devleti kurulmasını benimsemişti. Partinin sloganı ‘Birlik, özgürlük ve Sosyalizm idi. Parti ideolojisi Parti birliğine ve dış baskılara karşı durmaya dayanıyordu. Baas hareketi Suriye'de ortaya çıkmışsa da, Irak'ta da taraftar buldu) hareketine üye olan Saddam Hüseyin’in adı, 1959 yılında Devlet Başkanı General Abdülkerim Kasım suikastına karıştı. Bu olay Saddam Hüseyin’i gelecekte Irak lideri yapacak sürecin başlangıcı oldu. Çıkan karmaşada Saddam Hüseyin ayağından vuruldu, CIA’nin yardımıyla kaçtı. Saddam Hüseyin önce memleketi Tıkrit’e, ardından Suriye’ye ve Lübnan’a geçti. Beyrut’ta kaldığı dönem Saddam Hüseyin’in bundan sonra atacağı adımlar için belirleyici oldu. CIA’nin ‘rahlei tedrisinden geçti. CIA’nin Ortadoğu’daki anti komünist uzmanları tarafından eğitildi. Daha sonra ise Mısır macerası başladı. Burada Hukuk okudu, ABD’nin Kahire Büyükelçiliği ile ilişkilerini geliştirdi. 19591963 yıları arasına ise komünist akımlar ve etnik milliyetçilik damgasını vurdu. Kerkük ve Musul'da katliamlar oldu. Daha önce SSCB’ye kaçan Kürt lider Molla Mustafa Barzani Irak’a döndü. KDP'nin faaliyetleri serbest bırakıldı. Geniş haklar tanınmasına karşın, Kürtler 1961'de yine ayaklandı. Bu kez 1963'te, Baas Partisi ile ittifak yapan General Abdülselam Arif, Devlet Başkanı Kasım'ı devirdi. Ülkede komünist avı Ç