23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

12 OCAK 2007 CUMA kitap V A S I Z P E R T A V S I Z P E R KULE CANBAZI SUNAY AKIN C APİSHANE HATIRALARI’ 15 Gülcemal ve Ratip Tahir Enis BATUR Orhan Pamuk Fenomeni rhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandığının açıklanması, Türkiye’de büyük bir hareketliliğe yol açtı. Çok sevinenler, sevinenler, gurur duyanlar, ‘bir şey’ ya da bir ‘başka şey’ adına mutluluk duyanlarla kuduranlar, öfkelenenler, sinirlenenler, şu ya da bu nedenle tepki duyanlar karşı karşıya geldi. Nerede? Elbette medya ortamında: Televizyon kanalları, gazeteler ve dergiler, haberin duyulmasından törenin yapılacağı 12 Aralık 2006 gününe dek konunun her boyutuna açıldılar, görüş aldılar, görüş verdiler. Ne kadar daha sürecek bu ilgi, bilemem; şurası kesin: Bir süre tanımak zor doğan ilgiye. Doğal buluyorum bunu: Orhan Pamuk, "yaşayan en ünlü Türk" olmasını sağlayan, ününe ün katan, en tanınmış edebiyat ödülünü kazanma başarısını gösterdi, Dünya’nın yalnızca sıkıştırdığı, kuşattığı, parmak salladığı ülkesini taçlandırdı. Tabii, bu sonucu, ötekilerle dayanışma içine girerek ülkesini yurtdışında suçladığı için aldığına inananların sayısı yabana atılamaz. Ben öyle düşünmüyorum: Orhan Pamuk, Atatürk’ün hedef gösterdiği "muasır medeniyet seviyesi"ni temsil eden, Batı’nın demokratik değerlerine sahip, aydın bir yazar olduğu ve yapıtları 40’ı aşkın dilde yankı uyandırdığı için Nobel ödülünü aldı; düşüncem bu. yılında, Ubey1893 dullah Efendi, Amerika’da düzenlenen Şikago Sergisi’ne görevli olarak gönderilir. İngiltere’nin Liverpool limanından yola koyulan Ubeydullah Efendi, bindiği gemiye olan hayranlığına “Amerika Hatıraları” adlı kitabında yer verir: ‘‘Vapur yola devam ediyor, saatte 14 mil alıyordu. Vapurun içinde çiçek yetiştirilir bahçesi bile vardı. Yemek masasını donattıkları çiçekler her gün taze taze oradan devşiriliyordu.” Ubeydullah Efendi, yıllar sonra kaleme aldığı anılarında, New York limanının girişindeki “Hürriyet Hanım” heykelinin bir benzerinin Kız Kulesi’ne konulmasını önerir. Okuyalım bakalım, heykelin kime benzetilmesini istemiş Ubeydullah Efendi: ‘‘Gönül isterdi ki, Gazimizin öyle cesim bir heykeli Kız Kulesi’ne dikilsin ve elinde yine bir fanusla Asya’yı aydınlatıyor gibi gösterilsin ve fanus elektrik ziyasıyla hakiki surette Marmara’yı tenvir etsin!” Bir Jön Türk olan Ubeydullah Efendi’nin yolculuk yaptığı geminin adı “Germanic”tir. Yani, Seyri Sefain tarafından satın alındıktan sonraki adıyla Gülcemal!.. O Sartre gibi örneklerde de karşılarına çıkacağını bilmeli ya da anımsamalıdırlar. Üzerinde durulması gereken sonuçların başında, bana öyle geliyor ki, Orhan Pamuk’un gezegen çapında ilgi uyandıran bir yazar olması yer alıyor. Kitapları Çin’de, Hindistan’da, Latin Amerika ülkelerinde de seviliyor, okunuyor artık; her Nobel ödülü sahibinin bu ölçekte yaygınlaştığını söyleyemeyiz. Bu anlamda, gerçekten de bir fenomen var karşımızda. HAKLI MUTLULUK Nobel ödülü, tepkileri ve kutlamalarıyla yer yer arabeskin sınırlarına yaklaşan bir ölçüsüzlük doğurdu Türkiye’de; bir noktada mevsim normallerine herhalde dönülecektir. Orhan Pamuk’un sevincini haklı görmemek tuhafın tuhafı olur; buna karşılık, yazarın, fazla gecikmeden sakinleşeceğini, "kıskanç erkekler" saptamasına saplanmayacağını ummak da bizim hakkımız: Sonuçta, Orhan Pamuk bir yazar. Bütün yazarlar gibi, yazdıklarını beğenmeyecek, farklı gerekçelerle eleştirmeyi sürdürecek okurlar, yazarlar çıkacaktır. Nobel ödülünün, eleştirel bakışa ve söze susturucu takılmasına yol açacağına inanmak hem saflık, hem de tutarsızlık olur. Pamuk’un başarısı, az ya da çok, Edebiyat Dünyası’nın pek çok üyesinde imrenme, gıpta ya da haset duyma, haksızlığa uğramış olma duygularını kabartmıştır sanırım; gene de, bir yazarı beğenmeme, önemli bulmama, abartılı görme hakkı kimsenin elinden alınmamalıdır böylesi, ancak totaliter ortamlarda görülecek tutumdur. Başka bir yazımda dile getirmiştim: Nobel Edebiyat ödülü Türk edebiyatı ve diline verilmedi bence, Orhan Pamuk’a verildi. Bizim edebiyatımız, biriki örnek dışında, ülke sınırlarının ötesinde tanınan bir edebiyat değildir. Bu duruma içerlemeye hiç hakkımız olmadığını düşünüyorum: Bizim edebiyatımızın bizim ülkemizde tanındığı söylenebilir mi?Herkesin, hepimizin Orhan Pamuk fenomeninden çıkaracağı dersler var. yaptığı ilk seferde de, Titanik’in battığı bölgede sis ve buzdağlarıyla karşılaşır. Ama Lütfi Kaptan, ilk kez dümen tuttuğu sularda New York limanına ulaşmakta hiç de zorluk çekmez. Ne var ki, bu seferlerinden birinde Gülcemal’i New York limanında kendisine ayrılan yere biraz sert yanaştırır ve rıhtımda hasara yol açar. Yetkililer gemiye tedbir koymaya kalkışsalar da, Lütfi Kaptan’ın gayretiyle Gülcemal hacizden kurtulur ve gemi İstanbul’da büyük bir törenle karşılanır. Kemanını yanından hiç ayırmayan Lütfi Bey henüz 46 yaşındayken hastalanır ve kaptanlık şapkasını askıda yetim bırakır. Kızına yadigâr kalan gümüş sigara tabakası da, İstanbul’a yaptığı bir seferde yolcusu olan Troçki tarafından armağan edilmiştir. ‘H ŞİİRDEKİ TANIDIK İSİM Orhan Veli’nin “Sakal” adlı şiirinde sıraladığı maharetlerinde tanıdık bir isimle karşılaşırız: Hanginiz bilir, benim kadar, Karpuzdan fener yapmasını; Sedefli hançerle, üstüne, Gülcemal resmi çizmesini; Bırakalım karpuzdan yapılan feneri, bir kâğıt üstüne bile Gülcemal vapurunun resmini çizebilene aşk olsun!.. Kimde vardır böyle maharet?.. Orhan Veli, İstanbul limanındayken, kim bilir, kaç kez resmini yapmıştır Gülcemal’in? Gülcemal, Karadeniz’de de bir çok sefer yapmıştır. Kazım Karabekir Paşa, 12 Nisan 1919’da, İstanbul’dan Trabzon’a Gülcemal ile gitmiştir. O yıllarda Trabzon’daki spor kulüplerinden biri olan İdman Ocağı da Gülcemal ile İstanbul’a gelerek futbol karşılaşmaları yapmıştır. Karadeniz insanı tarafından öylesine sevilir ki Gülcemal, Eser Tutel “Seyri Sefain” adlı kitabında, bölge halkı tarafından bazı hastalıklara iyi geleceği inancıyla, vapur Rize açıklarında demirlediğinde bir kayığa bindirilen hastaların etrafında yedi kez dolaştırıldığını yazar!.. Her kaptan gemisini sever. Ama Lütfi Kaptan’ın Gülcemal’e olan aşkı dillere destandır. Lütfi Kaptan öylesine tutkundur ki gemisine, evini güzelleştirsin diye armağan olarak verilen boyalarla Gülcemal’i boyattırır. Gülcemal ile Amerika’ya EDEBİ ADALET Nobel Edebiyat Ödülü, dünyanın en iyi yazarına verilmiyor. Kendi ülkesinin, dilinin en iyi, güçlü, önemli yazarına da. Hiçbir edebiyat ödülü böylesi bir savı üstlenemez. Jüri üyeleri, aday gösterilen yazarlar arasından her yıl bir seçme yaparlar. Her yıl aynı gerekçelerle verilmez ödül. Bir "edebi adalet" arayışına yönelmek olanaksızdır; çok büyük yanlışa düşmemeye dikkat ederler. Nobel jürisi Proust’a, Joyce’a, Kafka’ya, Borges’e, pek çok büyük şaire ödül vermediği için eleştirilmiş, alay konusu edilmiştir zaman içinde. Buna karşılık, uzun boylu bir ağırlığı, kalıcılığı olmadığı sonradan anlaşılan kimi yazarları seçtiği de bilinen gerçektir. Ne olursa olsun, Thomas Mann’dan Beckett’e, Seferis’ten Montale’ye, XX. yüzyılın pek çok büyük edebiyat adamının Nobel ödülünü almış olması ödülün etki gücünü belirleyen en önemli etmendir. GEZEGEN ÇAPINDA BAŞARI Orhan Pamuk’un, 54 yaşında, Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmış olması, daha önce de dile getirmiştim, olağanüstü bir başarıdır. Bildiğim ve izleyebildiğim kadarıyla, yazarın baştan beri hedefiydi bu ödül; çeyrek yüzyıllık yayın serüveninde, attığı her adımı tartarak, ölçüp biçerek ona ulaşmış olması, gerçek anlamda bir utkudur. Yazarın ün ve para kazanma isteğini yakışıksız bulanlar, aynı isteğin, hem de en net ifadelerle Tolstoy, Balzac, Hayaletlerin Göçü/ Pauline Melville/ Çeviren: Aysun Babacan/ Ayrıntı Yayınları/ 186 s. Pauline Melville, “Hayaletlerin Göçü”nde, Güney Amerika’dan İngiltere ve Afrika’ya uzanan öykülerinde, ilk romanı “Karnından Konuşanın Öyküsü”nde ele aldığı fiziksel ve duygusal aidiyet temasının izini sürmeyi sürdürüyor. Melville’in, sömürgecilik ve sonrası dönemin hayaletlerini uyandıran karakterleri de, “eşya ile münasebetlerini tayin, kâinattaki yerlerini tespit etmek” üzere havada asılı kalmış birer hayalettirler adeta. Yersiz yurtsuzluğun, yabancılaşmanın verdiği burukluğu dengeleyen, öykülerin trajikliğini yumuşatan, yazarın acıtan mizahıdır. Hayal Kırıklığı/ Ian Craib/ Çeviren: Aylin Onacak/ Ayrıntı Yayınları/ 250 s. Yaşanan hayal kırıklıklarının artmasında büyük rolü olan toplumsal gelişmelerin görüldüğü geç modern dünyada bireyler hayal kırıklığıyla nasıl başa çıkıyorlar? Hem bir sosyolog hem de psikanalitik psikoterapist olan Ian Craib, bu iki disiplinin kavrayışlarını “Hayal Kırıklığı”nda bir araya getirerek bu soruya pek çok farklı açıdan yaklaşıyor. Bu soru aracılığıyla, geç modern çağda öne çıkan bazı toplumsal dinamikleri ve bu dinamiklerden etkilenen psikoterapinin edinir göründüğü yeni rol ve işlevleri eleştiriyor. Osmanlı’da Toplumsal Düzen/ Cemal Şener/ Etik Yayınları/ 232 s. Bu kitap, Osmanlı düzeninin bir kısım özelliklerini, özellikle Türkmenlerin merkezi otorite ile ilişkilerini Osmanlı Arşiv Belgeleri ile vermeye çalışıyor. Bu belgelerden sadece bir kısmı okuyucuya sunulmuş. Buna bağlı olarak Osmanlı’daki bazı ilişkiler aktarılmaya çalışılmış. Kitap bir yanıyla da Osmanlı’da taht kavgalarını ve merkezi otoritenin Osmanlı’nın siyasi iktidarını kalıcılaştırması için ne tür yöntemlere başvurduğunun kısa tarihini ele alıyor. Namuslu Kokotlar/ Hüseyin Rahmi Gürpınar/ Dil İçi Çeviri: Kemal Bek/ Özgür Yayınları/ 830 s. “Roman kahramanlarının acıklı güldürülerine ağlamamız mı gülmemiz mi gerektiğini kestiremiyoruz. Ancak gerçek olan bir şey varsa, o da Hüseyin Rahmi’nin bütün yapıtları gibi, Namuslu Kokotlar’ı da, gerek anlatımı gerekse karakterleri bakımından, klasiklerimiz arasındaki yerini çoktan almış olduğudur” diyor kitabı yayına hazırlayanlar. Hüseyin Rahmi Gürpınar, aşkta ve evlilikte eşlerin birbirlerine denk olması konusuna, “Namuslu Kokotlar” romanında bir kez daha dönüyor. Çaresaz/ Halide Edip Adıvar/ Özgür Yayınları/ 106 s. Halide Edip Adıvar’ın aşkmantık, imam nikâhıresmi nikâh gibi kavramları sorguladığı bu yapıtı, Cumhuriyetin getirdiği yeni ve modern bir dünyanın aydınlarından küçük bir grubun yaşamına tutulan ayna... Özgür Yayınları, Halide Edip’in “Kerim Usta’nın Oğlu” adlı kitabını da “Çaresaz”la birlikte okuyucuyla buluşturdu. “Kerim Usta’nın Oğlu”, bir erken Cumhuriyet aydını olan Doktor Kasım’ın özyaşamöyküsü olarak kurgulanmış. Yazarın DoğuBatı kültürlerindeki politika, meslek hayatı, kadınerkek ilişkileri ve evlilik gibi kavramları karşılaştırdığı bir roman. Bir Düğün Gecesi/ Adalet Ağaoğlu/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 340 s. Yayımlandığı yılın belli başlı bütün edebiyat ödüllerine değer görülen “Bir Düğün Gecesi” (1979), Adalet Ağaoğlu’nun geniş tarihsel akışları “dar zamanlar”da keskinleştiren tekniğiyle yazdığı roman dizisinin ikinci kitabı. “İntihar etmeyeceksek içelim bari!” cümlesiyle açılan bu yapıt, bir yandan Anadolu kulübündeki “bir düğün gecesi” boyunca “Ölmeye Yatmak”ın ana karakteri Aysel’in izini çevresiyle sürüyor, diğer yandan da, Türkiye yakın tarihinin bir dönemiyle daha “iktidar” olgusu ekseninde hesaplaşmaya giriyor. Gurbetteki Aydedemiz/ İsmail Polat/ Kora Yayın/ 212 s. Yazar İsmail Polat, bu kitabında 40 yılı aşkın göçmenliğin çoktan unutulmuş öykülerine yaşam soluğu üflüyor. Bugünün Avrupa’sını daha iyi anlamak için o günün serüvenlerinin iyi bilinmesi gerektiğini hissettiren dokunaklı öyküler geçidinden geçiriyor okuru. Çoğu genç, delişmen, saf ve taşra kökenli insanların modernitenin göbeğinde verdikleri varolma mücadelesinin esintisi olan satırlar var “Gurbetteki Aydedemiz”de. Rüzgârın Gölgesinde Saklı Aşkım/ Aşkım Akyıldız/ Cem Yayınevi/ 80 s. “Aşkım Akyıldız, ilk kitabı ‘Kör Mavi’ ile erken göründü şiir dünyamızda. Ressam Mevlut Akyıldız ile evlendikten sonra, uzunca bir birikim sürecine girdi. Bu sürecin verimli geçtiği, bu kitaptaki şiirlerden anlaşılıyor. Günümüz şiirinde doğrudan deyişi seçen değişik, özgün bir ses” diyor kitabı yayına hazırlayanlar. Gülcemal’de görev yapan Ratip Tahir adlı denizci fırsat buldukça resim ve karikatür çizmektedir. Yaptıklarını gören bir yolcu “Çizgi sahasında daha da ilerleyebilirsiniz” diyerek, çalışmalarını Avrupa’ya giderek sürdürmesini önerir. Ratip Tahir’e bu öneriyi getiren, Gülcemal ile Lozan Konferansı’ndan dönmekte olan İsmet Paşa’dır. Ratip Tahir, İsmet Paşa’yla Abdülhak Hamit’in 70. yaş gününde bir kez daha karşılaşır. İnönü’nün “Hani Avrupa’ya gidip resim çalışacaktın?” sözü üzerine de kendisine Paris yolu açılır. Dört yıllık profesyonel kaptanlık hayatına bir nokta koyan Ratip Tahir, ülkeye geri döndüğünde karikatür sanatına emek verir. Demokrat Parti iktidarını çizgileriyle sert bir biçimde eleştirir. Böyle olunca da yargılanır ve Paşakapısı Cezaevi’nde alır soluğu. Ratip Tahir, dört duvar arasındaki gözlemlerini “Hapishane Hatıraları” adlı kitabında bir araya toplar. On altı ay sonunda, sivil polisler tarafından cezaevinden çıkarılan Ratip Tahir, bir otomobille peşlerinde olan gazeteciler atlatılarak Zincirlikuyu Mezarlığı’nın kapısına getirilir. Kendisine burada tahliye emri bildirilir. Emir bildirilirken de “Bir daha iktidara karşı gelirsen yerin burası olur” dercesine göz ucuyla mezarlığa bakılır!.. Karikatür sanatımızın usta imzalarından olan Ratip Tahir, Amerika’dan dönerken bindiği geminin Atlas Okyanusu’nda batmasıyla boğularak ölen ünlü güreşçi Koca Yusuf’un yaşantısını da çizmiştir. Gülcemal unutuldu artık… Ne yazık ki, Ratip Tahir’in gül cemali de!.. 2007’nin ilk turisti Almanya’dan ANTALYA (AA) 2007 yılının ilk turist kafilesi Almanya’nın Düseldorf kentinden havayoluyla Antalya’ya geldi. Almanya’nın Düseldorf kentinden bu gece hareket eden ve içerisinde 150 Alman turisti taşıyan SKY Havayolları’na ait uçak, yeni yılın ilk saatlerinde Antalya Havalimanı’na indi. Uçağın çıkış kapısından ilk çıkan 20 yaşındaki Alman turist Jennifer Rüggeberg, havayolu şirketinin personeli tarafından çiçeklerle karşılandı. Karşılaştığı duruma oldukça şaşırdığını belirten Rüggeberg, Türkiye’ye ikinci kez geldiğini söyledi. Kendisine neden çiçek verildiğini başta anlamadığını da ifade eden Rüggeberg, “aslında sabah yola çıkacaktık ancak bazı sorunlar nedeniyle gece uçmak zorunda kaldık ve yeni yıla uçakta girdik. Ama şimdi kendimi çok iyi hissediyorum. Alanya’da 1 hafta tatil yapacağım için de ayrıca mutluyum’’ diye konuştu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear