Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
12 OCAK 2007 CUMA bilim/vaziyet 2006’nın bilim olayları İ M O N O ASTR Reyhan OKSAY Yağmur Ekim C Ekip her dönemde göstermişlerdir. Biz de onlara hep şunu söylüyoruz: O zaman, şu anda Harbiye Askeri Müzesi’nde sergilenen, işgalcilerin İzmir Hükümet Konağı’na çektikleri Yunan Bayrağı müzede mi olacaktı yoksa İzmir’de çekildiği yerde asılı mı kalacaktı? Lozan’daki zafere inanmayanların, onun getirdiklerinin bir ‘hezimet’ olduğunu öne süren ve yıllarca bu teraneleri savunanların, Mustafa Kemal’den tıpkı Batılı efendileri gibi nefret edenlerin ‘gömlek değiştirince’ bu görüşlerinin de değiştiğine inanalım mı? Lozan konusunda bunların ‘ufuklarını açan’ Kadir Mısırlıoğlu’dur. Onun 1979’da yayımladığı iki ciltlik kitabını ABD’nin Irak politikası: Irakınız yapsınlar, Irakınız geçsinler! 17 Arınç: “367’yi aramam!” O, her şeyde sadece kendini arar! Plüton’a rütbei tenzil 2006’ın en şaşırtıcı bilim olaylarından biri, dünyanın önde gelen astronomlarının Plüton’un artık gezegen sınıfına dahil olmadığı kararına varmasıdır. Bu kolay bir karar değildi. Bu kararın alınmasına yol açan olaylar dizisi geçen yıl Xena adı verilen gökcisminin keşfi ile başladı. Xena’nın Plüton’dan büyük olması nedeniyle astronomlar yıllardır ilk kez bir gezegen daha bulduklarını sandılar. Bu yıl Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’da toplanan Uluslar arası Astronomi Geçen yıl bu iki grup, Bullet kümesi konusunda yine birbirlerine ters düştüler. Bu çarpışmada kümelerin normal maddesinin yüzde 90’ı, aralarında gaz havuzcukları oluşturacak şekilde gaz çıkartır. Clowe’un ekibi gazı tükenmiş kümelerin arkalarındaki nesnelerden gelen ışığı nasıl eğdiklerini inceleyince, bunların içinde hala büyük miktarlarda görülmeyen madde olduğuna karar verdiler. Bunlara göre bu büyük miktarlardaki madde CDM olabilirdi. İlk bakışta bu iddia ile değiştirilmiş kütleçekimi kuramının ölümcül bir darbe aldığı düşünülse de, değiştirilmiş kütleçekimi kuramını geliştirenler, bazı kümelerin kütlelerinin nötrinolardan, başka bir deyişle sıcak kara maddeden oluşabileceğini ileri sürüyorlar. Sonuçta, taraflardan biri Bullet’ı, kütleçekimini güçlendiren yeni bir kuvvetten yararlanarak soğuk kara madde ile açıklamaya çalışırken, diğer taraf kütleçekimini değiştirmeye çabalıyor. Bu iki grubun mücadelesini izleyenler bu ikisinin her geçen gün biraz daha ateşkese yaklaştığını düşünüyor. gün ışığına çıktı. Şimdi artık bizim ortak atamızın 3.000 kişiden oluşan bir nüfusun içinde yaşadığını, Neanderthal ile aramazdaki kopuşun 60.000 yıl önce başladığı biliniyor. Bunu, 6 milyon yıl önce insanların şempanzelerden ayrıldığı dönem ile karşılaştırın. Göreceksiniz ki Neanderthal’lerle daha yakın akraba olduğumuz anlaşılıyor. Neanderthal’ler eskiden bizler gibi ölülerini gömüyorlardı. Oysa böyle bir şey şempanzelerde söz konusu bile değildir. Cebelitarık’ta ortaya çıkartılan eski eserler Neanderthal’lerin 28.000 yıl öncesine kadar hayatta olduklarını gösteriyor. Bu da Neanderthal’lerle bizlerin binyıllarca birlikte yaşadığımız anlamına geliyor. Neandrethaller artık aramızda değil; büyük bir olasılıkla binin nedeni değişen çevre koşullarına uyum sağlayamamaları. Bir başka çalışma da bazı Neanderthal’lerin açlıkla baş edemeyip ölülerini yediklerini gösteriyor. ARAŞTIRMACI yazar dostlarımızdan Muzaffer Ayhan Kara, Lozan ile Çankaya arasında çok önemli bir ilişki kuruyor ve bakın neler anlatıyor: “Çankaya heveslilerinin Lozan’ın neresinde olduklarını hiç düşündünüz mü? Lozan Antlaşması’nı en başından beri içlerine sindiremeyen başta ABD, İngiltere, Fransa, İtalya olmak üzere emperyalist koalisyon bloku ile işgal maşası Yunanlar ve Ermeniler bu antlaşmayı delmek ve Sevr’i hortlatmak için ellerinden geleni artlarına bırakmıyor. Sevr’e razı olan işbirlikçi müflislerin; Vahdettinlerin, Damat Feritlerin izini sürenler de Lozan’ı bir hezimet olarak sunmaya gayret ediyor. Özellikle her zaman emperyalizme teşne olan ve her fırsatta Kemalizmden rövanş almak isteyen siyasi İslamcılar Lozan’ı içlerine sindiremediklerini hatmetmeyen siyasi İslam neferi varsa şaşarım! Onlar, Lozan’ı Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’den öğrenmiş olsalar, zaten emperyalist koalisyonla birlikte Lozan’a saldıran koroda yıllardır yer almazlar, Lozan’ı Mısırlıoğlu’nun gözüyle görmezlerdi. Mısırlıoğlu’nun kitabının takdim yazısını tanıdık bir isim yazmış. Bu kişi, Recep Tayyip Erdoğan’in ‘belediye ekibi’nden İSKİ Genel Müdürü ve ‘başbakanlık ekibi’nden DSİ Genel Müdürü Veysel Eroğlu. Kadir Mısırlıoğlu biliyorsunuz, Atatürk’e hakaretten mahkum olmuştu. Yanılmıyorsam hem de bir kereden fazla. Ne dersiniz; Mısırlıoğlu hapishanede ‘çile çekerken’ kendisini kimler ziyaret etmiştir? O listeyi bir gözünüzde canlandırın ve birkaç ay sonra o kişilerin Çankaya Köşkü’nde Cumhurbaşkanı danışmanı olarak görev yaptığını düşünün!” Zamanlama Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Parola İSTANBUL Müftülüğü’nün camilerde okutacağı “selamlaşma” hutbesini biliyorsunuz: “Dinimizde selam verme kısaca ‘Esselamü Aleyküm’ veya ‘Selamün Aleyküm’ şeklindedir. Kendisine selam verilen kişi de ‘Ve aleykümüsselam’ şeklinde karşılık verir. Bunun anlamı ‘Allah’ın emniyet ve güveni sizinle olsun’ demektir. Müminlerin birbirleriyle karşılaştıklarında selamlaşmaları dinimize göre sünnettir... Kültürümüzde mevcut olan iyi günler, merhaba, günaydın gibi cümlelerle de insanlar birbirleriyle ilgi kurmaktadırlar. Ancak kişinin esenlik ve mutluluk temennisini ‘Esselamü Aleyküm’ veya ‘Selamün Aleyküm’ şeklinde ifade etmesi en güzel ve sünnete en uygun olanıdır...” Bazı münafıklar diyor ki; yakında sokakta insanların selamlaşmasına bakılarak dine uygun davranıp davranmadıkları anlaşılacak. Hangi yakında? Hangi sokakta? Bir polis merkezine gidin; kapıdan girerken “iyi günler” deyin nasıl muamele görüyorsunuz bir bakın; bir de “selamünaleyküm” deyin nasıl muamele görüyorsunuz ona da bakın. Devlet hastanesine gidin. Devletin okuluna gidin. Vergi dairesine gidin. Postaneye gidin. Elektrik idaresine gidin. Kütüphaneye gidin. Vilayete gidin. Kaymakamlığa gidin. Belediyeye gidin. Gidilebildiğiniz kadar gidin; Başbakanlık’a gidin! Kapıcısından müdürüne, müsteşarından başbakanına kadar kime giderseniz gidin “parola” belli: “Selamünaleyküm.” Hele bir de sağ elinizi sol göğsünüze doğru götürüp başınızı da hafifçe öne eğerseniz; bundan böyle tokalaşmaya da gerek kalmaz. Karşınızdakinden “aleykümselam” yanıtını aldınız mı “parola” doğrulandı demektir. Bu bakımdan münafıklığın âlemi yok; İstanbul Müftülüğü, ulustan ümmete dönüşüm sürecine biraz olsun katkı sağlamaya çalışıyor; hepsi bu. Ama yakında “selamünaleyküm” demek de yetmeyecek. Bir sonraki parolayı şimdiden öğrenmeye başlayın: “Esselamüaleyküm ve rahmetullah.” Ahmet Önen: “Saddam’ın Kurban Bayramı arifesinde idamını yadırgamayın. Irak, Kürt bayramı ‘Newroz’da işgal edilmemiş miydi?” Kaşarlı Gülhan Elmas: “Önceki dönemlerde yapılan kadrolaşma kaşarlıysa, son dönemlerde yapılan çifte kaşarlı!” birliği ilk başta Xena, Ceres ve hatta Plüton’un uydusu Charon’u gezegen sınıfına dahil etmeye hazırlanıyordu. Birliğe göre bir gökcisminin gezegen sınıfına dahil edilmesi için • Yuvarlak olması • Güneşin çevresinde dönmesi • Komşularına oranla kütleçekimsel olarak başat olması gerekiyordu. Ne yazık ki Plüton, Charon, Xena ve Ceres bu üçüncü kriteri yerine getiremedikleri için cüce gezegen tanımlamasına mahkum oldular. Plüton’un dışlanmasına bazı bilim adamları şiddetli tepki gösterdiler. Bunların başında Colorado, Boulder’daki Southwest Araştırma Enstitüsü’nden Alan Stern geliyor. NASA’nın Plüton’a gönderdiği New Horizons (yeni Ufuklar) projesinin lideri olan Stern, birdenbire kendisini gezegen olmayan bir asteroitin keşif çalışmaları içinde buldu. Bu arada kamuoyu da yıllardır gezegen belledikleri bir gökcisminin rütbei tenzilinden pek de hoşnut değil. Evrimin önemli kayıp halkaları Neandert bulundu hal’lere özür borçluyuz Biz insanlar, tarih boyunca ayırımcılıktan kurtulamıyoruz. Öyle ki bu ayırımcılığımızı yalnızca çağdaşlarımıza karşı değil, bugün izi bile kalmamış türlere karşı da uyguluyoruz. bizim kardeş türümüz olan Neanderthal’lere karşı yıllardır büyük haksızlık yaptığımızı düşünen Avanta Akif Kökçe: “Cumhurbaşkanını halk seçsin! Vatandaşın başbakan seçerken kazandığı patates, soğan, kömür miktarı iki katına çıksın!” Toptancı Gülhan Elmas: “İngiltere açıklarındaki dünyanın en küçük devleti Sealand satışa çıkarılmış. Ülkesini ‘toptan’ pazarlamakla mükellef başbakanlar da var demek ki!” Kanada’nın Nunavut bölgesindeki ağaçsız, otsuz , topraksız Ellesmere Adası’nda Andımız sürdürülen kazılarda 375 milyon yaşında, pullu, yüzgeç ayaklı, düz kafalı, döner boyunlu Tiktaalik roseae adın verilen bir balık fosili bulundu. Inuit dilinde "büyük sığ su balığı" anlamına gelen Tiktaalik evrim tarihindeki önemli bir kayıp halkanın bulunması anlamına geliyor. Bu kayıp halka yüzen balıklarla karaya ilk çıkan hayvanlar arasındaki boşluktu. Chicago Üniversitesi’nden paleontolog Neil Shubin ve meslektaşı Philadelphia Doğa Bilimleri Akademisi’nden Ted Daeschler, uzun süren hesaplamalar sonucunda karaya ilk ayak basan hayvanın büyük bir olasılıkla bu bölgede bulunacağına karar vermişlerdi. 1.2 m ile 2.7 m uzunluğunda olan yaratığın yüzgeçleri, kol ve bacak kemiklerine benzer yapıda kemikler içerdiği için omuz, dirsek ve bilek kısımlarından oluşuyordu. Bu kemik yapısı sayesinde yaratık kafasını sudan çıkartıp oksijen soluyabiliyordu. Daeschler bu konuda şu açıklamayı yapıyor: "Kafatası sıkı sıkıya omuza bağlı değildi. Böyle bir yapıyı balıktan bekleyemezsiniz. Bize kalırsa bu yaratık sığ sularda yaşayıp, karada avlanabiliyordu." Kara madde üzerinde kopartılan fırtına 2006 yılı Tucson’daki Arizona Üniversitesi’nden kara madde uzmanı Doug Clowe, Bullet Kümesi adını verdiği iki galaksinin çarpışmasını inceledikten sonra kara maddenin varlığına ilişkin kuşkularının tümüyle yok olduğunu bildirdi. Clowe ve ekibi, kara maddenin kütleye ve dolayısıyla evrenin küleçekimine ilave olduğuna inanıyor. Bu da galaksilerin nasıl oluştuğunu ve döndüğünü, galaksi kümelerinin dağılımını açıklıyor. Fizikçilerin pek çoğu kara maddenin soğuk kara madde (Cold Dark MatterCDM) şeklinde varolduğunu düşünüyor. Ancak bu konuda şimdiye dek somut bir kanıt ortaya konulmuş değil. Ancak bir başka astronom grubu CDM’yi bütünüyle reddediyor. Bunlar gözlemlerini açıklarken, kütleçekim kuramını değiştiriyorlar. Bu görüşe göre kütleçekimsel alanın belirgin bir eşik değerini geçmesiyle ortaya çıkan hızlanma, kütleçekimini güçlendiriyor. Şevket Çorbacıoğlu, “Bordrolu Mahkum Andı” hazırlamış: “İşçiyim, memurum; doğruyum, çalışkanım. İlkem; yoksulluğumu korumak, zenginlerimi saymak, parti liderlerini kendimden çok sevmektir. Ülküm; alçalıp geri gitmemektir. Ey büyük siyasetçi! Varlığım senin varlığına armağan olsun!” Doğu: “Merhaba Merhaba Halil yerine selamünaleyküm denmesini öneren İstanbul Müftüsü, Süleyman Çelebi’nin Mevlit’ini de yasaklarsa şaşmayın. Çünkü Mevlit’in en güzel bölümü peygamberin doğumunu anlatan Merhaba bölümüdür.” Jİ O L O T N PALEO Tiyatro mu, sinema mı? Ahmet Cevdet Bey üstadımızın gazetesinde “sinemalara değil tiyatrolara gidin ki, fikren müstefid (yararlanan) olasınız, sinemalara gitmeyin, sinemalara gitmeyin!” diye her gün muntazaman kopardığı feryatlara rağmen halk, tiyatrolara nazaran sinemalara büyük bir rağbet gösteriyor. Hele cuma günleri dörder matine ve bir de suare ile aynı filmi beş defa çevirdikleri halde sinemaların kapıları önünde birikip toplanan ve nöbet bekleyen halk, caddelerde mürur ü uburu (gelip geçmeyi) men edecek kadar kesif kitleler teşkil ediyor. Ahmet Cevdet Bey’in “gitmeyin, gitmeyin, gitmeyin!” feryatları halk üzerinde aksi tesir husule getiriyor. Hele “sinemalara değil tiyatrolara hemen daima gidin ki, fikren müstefid olasınız” ihtarı, hafif ve boş vodviller oynayan sahnelerimiz için ne kadar doğrudur ya! Tiyatrolarımızda gülmekten, katılmaktan başka hiçbir istifade temin edilemez. Sinemalarda ise, manasız cinai filmler müstesna olmak üzere, zannederiz ki hayli seyredecek bilim adamları, geçen yıl bunları yine aileye dahil etmeye karar verdiler. Davranışlarımızdaki bu değişikliğin nedeni Nearderhal genomunun bir milyon baz çiftinin çözümlenmesinin bir sonucudur. Bir hücre çekirdeğinden eski bir DNA’nın çıkartılıp diziliminin tamamlanması birkaç yıl önce düşünülmesi bile olanaksız bir olaydı. Anvak geçen yıl son derece iyi korunmuş iki adet fosile ve ileri dizilim yöntemlerine bağlı olarak Homo Neanderthalis’in genomu “Volga Mahkumları” filminden bir sahne... şey vardır. Son günlerde şehrimizde gösterilen filmlerin en güzeli olan Volga Mahkumları pek güzel bir eserdir. Opera Sineması'nın gösterdiği bu film son Rus ihtilalinden alınmıştır ve ekseri vodvillere nazaran, fikren de istifade edilebilecek bir filmdir. Ne yazık ki, Victor Varconi, Elinor Fair, William Boyd gibi güzide artistlerin vücuda getirdikleri Volga Mahkumları filmi ayarında güzel eserlere her zaman ve her sinemada tesadüf etmek mümkün olamıyor. 21 Aralık 1926 Salı