Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
17 MART 2006 CUMA dizi TÜRKİYE’YE GELEN SICAK PARADAN HEM GETİRENLER HEM DE KISA VADELİ BORÇLANANLAR FAZLASIYLA HOŞNUT Dünyada çılgın para hareketleri oplumdaki birikimlerin (ticari ve sanayi kuruluşlarında işletme zorunluluğu dolayısıyla biriken amortismanlar, ihtiyat akçeleri, dağıtılmayan kâr ve temettüler de dahil) teorik olarak yine mal ve hizmet üreten işletmelere gittiği kabul edilir. Ancak bu, hesap kolaylıkları için yapılmış bir soyutlamadır. Ama birikimlerin tamamıyla üretim birimlerine gitmediği de bu soyutlama ile birlikte iktisatçılarca hesaba katılır, kabul olunur. Keynes üretim birimlerine gitmeyen fonları tasarruf (saving) kabul etmez ve bunalımların bir sebebi olarak da bu birikimleri görür. Ama ondan daha önce Karl Marx işletmelere yatırılan sermaye dışında bir de faiz getiren Ulusal sermayeyi tahlil etmiştir (Kapital Cilt III). Ne ekonomi var ki işletmeci kapitalistin artı değer yaratma gücü vardır. Bu gücüyle ekonomide her kategoriye egemen olur. İşletmelere gitmeyen bu tefeci kapitalin sistemi frenleme olanağı kalmaz. İşte kapitalist sistem yıprana yıprana Schumpeter’in ‘‘müteşebbis giriUluslararası sıcak para şimci’’ dediği bu işletici akımlarının kapitalistin ekonomiye akışkanlığındaki artışın bir olan hâkimiyeti zayıfladiğer önemli sonucu, mış, kapitalizmin yaşaulusal ekonomide ması için kol kanat gekamunun ve parasal ren devlet korumaları da gelişmelerin yönetimiyle yeterli ölçüde etkili olagörevli merkez mayınca para sahipleri bankalarının para politikası ve onlar adına hareket ve ülke ekonomisi edenler, kapitalist sisteüzerindeki etkinliğini kabul min kumandasını sanaettirmesidir. yici ve müteşebbislerBunu değerli ekonomist den almışlardır. Erinç Yeldan şöyle anlatıyor: ‘‘Uluslararası ‘PARA KAPİTALİZMİ’ finansal sermayenin kısa vadeci akışkanlığının bir Kapitalizmin bu evrediğer sonucu da, Merkez sine ‘‘para kapitalizmi’’ Bankası açısından adı verilmesini öneriyobağımsız bir para, rum. Bu evrede her şey faiz ve döviz kuru politikası serseri para akımlarının izleme olanağı egemenliğine geçmiştir. bırakmamasıdır. Eskiden 20. yüzyılın baUluslararası sermaye şında dünyaya birbirinhareketlerinin denetimsiz den değerli Marksist ikolarak tamamıyla tisatçılar gelmişti. Bunlar açık olan stratejik yatırım (Lenin, Rosa Luxembove ticaret hadlerini içeren urg, Hilferding, Mehring bağımsız bir kalkınma vb.) o zamanki kapitalizstratejisi kalmamaktadır.’’ me finans kapitalizm Sayın Yeldan, ABD’li bir derlerdi. Bazıları bu çılmeslektaşı, Adelman ile birlikte yazdığı bir gın para hareketleri için makalede bu olguyu sermaye akımları diyor‘‘kalkınmacı devletin lar. Bu doğru değil. Geideolojik sonu’’ olarak lenler sermaye değil değerlendirmektedir. ‘‘para’’dır. Yani kısa vadeli nakitlerdir. O neKısa vadeli fon akışının denle evreye ‘‘para kapitalizmi’’ demek daolabilir yıkımını hafifletmek ha doğru. Bir ülkenin para kambiyo değeriçin Merkez Bankası leri, dış ticaretleri, ithalat ve ihracatlarını, dış rezervleri görülmedik ticaret ve cari işlem açıklarını belirleyen, bu boyutlara sıcak para akımlarıdır. Bazı özellikleri için yükseltilmektedir. sözü değerli bilim insanı Erinç Yeldan’a bıÖrneğin bugünlerde rakalım: TC Merkez Bankası ‘‘İlginç olan husus, sermaye (para) akımrezervleri 40 milyar doları larının sadece ‘doğru’ makro iktisadi politiaşmıştır. Basında bunun kalar uygulayan birkaç ‘gözde ülkeye de70 milyar dolar düzeyine ğil’, yapıları ve iktisadi politikalarında son çıkarılması için uluslararası derece farklı ekonomiye aynı kararlılık ve kurumun (IMF) talepte hızda ilgi göstermesidir. bulunduğu, ortada dolaşan bir konudur. SICAK PARA FONLARI Böylesi bir birikim, ulusal birikimin böylesi yüksek Bir yandan uluslararası finans kapitalin bir oranda atıl kalmasıdır. yatırım kararlarında sergilediği küreselleşBu parmak bastığımız menin boyutlarını, bir yandan da dünya finokta çok önemlidir. nans piyasalarının eklemlenmesini içeren Çünkü sıcak para bu süreç, iletişim teknolojisindeki baş dönmikrobuna alışmış bir dürücü gelişmeleri de arkasına alarak, uluiktidarı ‘‘daha fazla sal piyasaları birer birer spekülatif çıkar alayatırım’’ için zorlamanın nına çekmektedir.’’ hiçbir olumlu sonuç verme Sıcak para fonları eğer kendi hallerine bıolanağı yoktur. Bir ülkenin rakılsaydı, böylesi bir hız ve genişlikte yabu hastalığa yakalanmış yılma olanağı bulamazlardı. Fakat ekonomiolup olmadığı nasıl anlaşılır? YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY C 7 T cağına, daha ucuza gelen Yunan ya da Amerikan pamuğu kullanıldı. Bunun gibi yerli kumaş kullanan bir konfeksiyoncu daha ucuza gelen ithal kumaş kullandı. Kaybımız büyük ve yıllar geçtikçe daha büyük hale geldi. ENFLASYONDAN BETER Bu suretle ülkede zaten var olan üretimden kaçma hastalığı daha da ciddi bir hal aldı. Aslında bu hastalık enflasyondan daha ciddi bir hastalıktır. Türkiye ekonomisini bu hastalık bitirmektedir. Dışarıdan mal ithali ve faizi ve koşulları ne olursa olsun kredi almakla ayakta kalıp iş yönetme hastalığı, önceleri devletin yüksek faizle para alması şeklinde yürürken, daha sonra bankalar ve daha sonra da özel firmalar aynı yolu cazip bulurlar. Eskiden sadece bankaların döviz pozisyonu açığından söz edilirdi, şimdi firmaların pozisyon açığı da ekonominin gündemine gelmiştir. Türkiye gitgide bu çukurda daha derine çekilmektedir. Bu gidişle Türkiye’ye giren dövizle Türkiye’den çıkan döviz arasındaki fark demek olan cari açık, her yıl daha da artarak sürecektir. Çünkü yabancılar, Türkiye’ye getirdikleri para ile hiçbir ülkede rastlanmadık faiz ve rantlar alıyor. Türkiye’ye verilen bir döviz kredisi önce girerken Türk Lirası aşırı değerlendiği için daha adımını atarken, Türk Lirası’na çevrilirken kâr elde ediyor. Şöyle anlatalım: TÜRKİYE’YE GELEN SICAK PARALAR 2003 yılı başında Türkiye’ye borç verilen 100.000 dolar; o yıl bir dolar, 1.500.000 lira kambiyo değeri değerinde olduğundan 150 milyar Türk Lirası eder. Bu paranın 6 ay süreyle yüzde 40 yıllık faizle (o zamanlar faiz buydu) borç verildiğini düşünelim. Vade sonunda değeri 180 milyar lira olacaktır. Bu para dışarıya çıkarken doların kambiyo değeri (1 dolar: 1.400.000 liraya düştüğünden) 128 bin dolar olarak transfer edilecektir. Elde edilen rant, 6 ayda yüzde 28 ve yılık hesapla yüzde 56’dır. Böylesi bir nemayı Türkiye dışında elde etmek zordur. Türkiye’den faiz yolu dışında İstanbul Menkul Kıymetleri’nde oynamak yoluyla da büyük rantlar çekiliyor. Basında çıkan bilgilere göre, 2005 yılında yükseliş açısından birinci yüzde 80 ile Güney Kore Borsası, ikinci ise açık ara ile yüzde 68 oranıyla İMKB’dir. Borsada oyunlara giren yabancı fonlar hakkında basında dolaşan yabancı fonların oranı hakkında medyada ürkütücü bilgiler dolaşmaktadır. Uzmanlarına göre Türk parasına çevrilen dövizlerle birçok tüzel ve özel kişi bir yılda yüzde 100’ün de üstünde gelir elde etmişlerdir. Yani sözün kısası Türkiye’ye gelen sıcak paradan hem getirenler ve hem de kısa vadeli borç alanlar fazlasıyla hoşnuttur. Bu karşılıklı hoşnutluk nedeniyle yurdumuza gelen sıcak paraların azalması ve hele kesilmesi düşünülemez. BİTTİ Bir ‘Mesaj’ Olarak Miloseviç nsanın şaşkınlıktan bazen ağzı açık kalıyor. Yine öyle oldu. Slobodan Miloşeviç’in hücresinde ölü bulunmasından sonra gazetelerin attığı başlıklara baktığımızda, insanlığın üzerine düşen ‘‘çağdaş karanlığı’’ bir kez daha hatırlamış olduk: ‘‘Kasap’’ ölmüş, hatta ölmemiş, sırf kötülük olsun diye kendini zehirlemişti... O kadar kötüydü ki, akla gelebilecek her aksaklıktan birinci derecede sorumlu tutulabiliyordu. Bu, eski ortaçağın engizisyonlarını andıran bir zihniyet aslında. Ebette şu yeni ortaçağın da bir ürünü olduğu düşünülebilir. Fakat, açıkça söylemek gerek: Eğer Miloşeviç’e geçmişteki ifadeleri ve yaptıklarından ötürü bütün bunlar layık görülüyorsa, doğrusu, yakın bir gelecekte Türk siyasetine, 1923’ten başlayarak çok ağır faturalar çıkarılacak demektir. Böyle bakınca, ‘‘Miloşeviç, başka ülkelerle birlikte, Türkiye’ye de çıkarılmış bir faturanın ortak adıdır’’ denebilir. Yani, Miloşeviç’e yönelik gerekçeleri ciddiye alırsak, Türkiye Cumhuriyeti gibi bir oluşumun doğmaması gerektiğini de kabul etmemiz gerekir. Olur mu? Yugoslavya’yı 1999’da bombalayanlar, aslında hemen ardından Irak’ı parçalayacaklarını da ilan etmiş oluyorlardı. Ya Türkiye’yi? İ Direksiyon elden gitti si bozulan her ülke, sıcak para denilen (ekonomi yazınında genel kabul gören kesin bir tanımı olmamasına karşın kısa dönemli spekülatif para demektir) fonlara çağrı çıkarmaktadır. Bu çağrı, yüksek faizle hem kamu ve hem de özel kesimde borçlanma girişimiyle ortaya çıkar. 1994 yılında, Türk parasının dış değeri aşağı inen bir asansör hızıyla düşüyordu. O yılların başbakanı Çiller bu ANLATILAN BİZİM HİKAYEMİZDİR... Türkiye’yi bırakalım, Bulgaristan, Yunanistan ve hatta birçok Batı Avrupa ülkesini, bütün bu gerekçelerle haritadan silmek hiç mümkün değil mi gerçekten? Slobodan Miloşeviç’i 15 yılda her taşın altından çıkan bir şeytan olarak kabul ettirebilmiş bu ruh hali, hadi ABD başta olmak üzere son yıllarda art arda saldırı savaşları çıkaran Batı ülkeleri bir yana, ama Türk siyasetinden hiç kimseyi rahat bırakmaz. Türk medyası ve siyaseti, bindiği dalı kestiğinin farkında bile değil. Gerçi, bir savaş suçlusu olarak adeta arenadaki vahşi hayvanların önüne atılan Miyoşeviç idi ve gerek kendi halkı gerekse dünya kamuoyu öylece izliyordu. Ancak, her safhası ayrı bir skandal sayılması gereken yargı sürecinde dile getirilen gerekçeler, Türkiye’de taş üzerinde taş bırakmayacaktı. Bunu anlamak isteyen var mıydı? Yoktu. Oysa, anlatılan bizim hikayemizdi. Anlatılan bizim hikayemizdir. Marx’ın Kapital’de çok rahat formüle ettiği, İngiltere örneğinden hareketle, gelişmiş ülkelerin geçmişinin daha az gelişmişlerin bugününü yansıtabileceği yolundaki vurgusu, burada bir kez daha karşımıza çıkıyor. Gelişmiş ülkenin geçmişi, gelişmemişlerin içinde bulunduğu güncel durumu belki bire bir yansıtmaz, çünkü eşitsiz gelişme yasası buna izin vermez, ama bu kolay saptama, bazen yine de anlamlıdır: Yugoslavya üzerindeki oyunlar, herhalde en çok Türkiye’ye yönelik bir sinyaldi. Anlatılan, gerçekten de, Türkiye’nin hikayesiydi. Özellikle de ‘‘Büyük Ortadoğu Projesi’’ (BOP) çerçevesinde. Kısacası, Miloşeviç’e yapılanlar, sadece Türk muhalefetine ve soluna değil, yönetenlerine de bir gözdağı idi. Öyle görülebilir. Ama Türk yönetenlerinin veya yönetilenlerinin, sahnedeki oyunu ne kadar anladığını bilemiyoruz. 1989’dan beri, kimsenin bu korkunç işareti çözemediğini söyleme hakkımız var. Miloşeviç ve onun Yugoslavya’sına reva görülenler, Ankara’daki tüm iktidarların ve iktidar adaylarının tüylerini diken diken edecek şeylerdi. Kimsenin gıkı bile çıkmadı. Bazıları, gazeteci kimliğiyle ellerine silah alıp ‘‘Sırp avına’’ bile çıkabildi ve bunlar gazetelerin ilk sayfalarına girdi. İHTİRASLARIN ESİRİ OLDULAR Yugoslavya’yı değil Türkiye’yi vuruyorlardı. Türkiye’yi bombalıyorlardı. Sadece Miloşeviç’i değil, çağdaş Türkiye’nin kurucularını ve takipçilerini, o siyaseti bir tarihsel hak olarak görenleri de vuruyorlardı. Yani, Yugoslavya ve Miloşeviç’i değil, Türkiye’nin haklılığını da öldürdüler. Türk siyaseti bu rezalete alkış tutabilecek kadar çürümüştü. Türkiye’nin çözülmesine alkış tutuyorlardı; alkışçılar, belki bu nedenle iyi paralar kazandılar, ama çocuklarına bir Türkiye kalmayacağını göremeyecek kadar kısa vadeli ihtirasların esiri olduklarını da kanıtladılar. Ya Miloşeviç? Kabul edilsin ki, bu korkunç senaryonun yazıcılarının karşısında eğilmedi. Belki sosyalizm adına eleştirilebilecek hatalar yaptı, ama doğrusu ömrünün finalinde, kendisini yargılayanların eline hiçbir koz vermedi ve başı dimdik ölümün karşısına çıkabildi. Kasapmış? Bu, Türkiye’yi, tıpkı Sovyetler Birliği, Yugoslavya, Afganistan, Irak gibi bir ‘‘tarihsel anomali’’ olarak gören ve gösterenlerin yapıştırdığı ucuz etiketlerden biridir. Kabul eden, kendi ölüm fermanını da imzalamış sayılabilir. Miloşeviç, gerçekten de bir mesajdı. Anlamak giderek kolaylaşıyor. değer erozyonunu önlemek için kamu kesiminde akıllara durgunluk veren yıllık faiz oranlarıyla devleti borçlandırdı. Hesabı şuydu: Bu yüksek faiz oranlarına tamah ederek gelecek olan dövizler (sıcak para) sayesinde döviz arzı (sunumu) bollaşacak, böylece dövizler bu bollaşma ile ucuzlayınca Türk parasındaki düşüş duracaktı. Hesabın bu kısmı tuttu. Ama bu kez de ülkenin borç ödeme olanaklarının çok üstünde borç yüklenildi. Gelen bu aşırı döviz (sıcak para) ile dövizler dünya piyasalarında alım değerleri aynen kaldığı halde Türk parasına göre değiştirme değeri düştü. O zaman ithal mallar aşırı ucuzlayınca, milli ürünlerin yerini aldı. Hem tüketimde bazı yerli malların yerine yabancı mal tüketildi hem de bazı sanayide ilk ya da ara madde olarak aranan metaların yerini yabancı girdiler aldı. Örneğin iplik üretmek için yerli pamuk kullanıla S ıcak para fonları eğer kendi hallerine bırakılsaydı, böylesi bir hız ve genişlikte yayılma olanağı bulamazlardı. Fakat ekonomisi bozulan her ülke, sıcak para denilen (ekonomi yazınında genel kabul gören kesin bir tanımı olmamasına karşın kısa dönemli spekülatif para demektir) fonlara çağrı çıkarmaktadır. Türkiye’nin yağmadan kurtulması zor EN YÜKSEK REEL FAİZ TÜRKİYE’NİN Y üksek faiz oranının bir ülke ekonomisine verdiği zarar, ünlü İngiliz ekonomisti Keynes’in ‘‘Genel Teori’’ kitabının yayımlandığı yıldan beri bilinir. Yüksek ulusal birikim, reel yani üretimi arttıracak yatırımlara gitmesini yavaşlatır. Ancak onun zamanında sermaye bugünkü ölçüde akışkan değildi. Bugün yüksek faizin bir milli ekonomiye verdiği zarar, o günlerle kıyas edilmeyecek derecede fazladır. PARANIN DIŞ DEĞERİ Yüksek faiz kısa vadeci spekülatif para akımlarına çağrı çıkarınca, ülke parası, (satınalma gücü içerde yükselmediği ve hatta düştüğü halde) dışarda aşırı değer kazanır. Ve dışarıda gerçek değerinin çok üstünde değerlenince de ithalat artışı ihracat artışını çok geride bırakmaktadır. Örneğin 2002 2005 yıllarında Türkiye’de böyle olmuştur. Sıcak para akımlarıyla ulusal paranın dış değeri eskiden olduğu gibi dışarıdan alınıp verilen mal ve hizmetlerin karşılıklı değerlerine gö sek faiz’’ demek ‘‘yüksek reel ya da net faiz’’ demektir. Türkiye’den bir örnek vererek anlatalım. Ülke Devlet borçlanmalarında son haftalarda Çin yıllık faiz yuvarlak hesap yüzde 18. Yıllık Güney Kore enflasyon ise bir endekse göre yüzde 8, diğer bir endekse göre ise yüzde 5’tir. DaAlmanya ha yüksek olan yüzde 8 esas alınırsa ‘‘net Fransa ya da reel faiz’’ yüzde 10’dur ve bu net faJaponya iz, dünyada en yükseklerden biridir. Kaldı ki diğer endeksi esas alarak (yüzde 4) net ABD faiz yüzde 14’tür de denebilir. Ve işte bu İsveç yüksek net faiz dolasıyla TL gerçek pariArjantin tesinin üzerine çıkmıştır. Bu da TL’yi son Macaristan derece aşırı bir değerlendirme düzeyine sürüklemiştir. 2004 yılında bazı ülkelerde Rusya net faizi gösteren yandaki tablo bu konuBrezilya da daha açık fikir verecektir. Türkiye Seçtiğimiz ülkeler farklı özellikli. Görüldüğü gibi paraya en yüksek reel faizi TürNot: Sayılar, Türkiye dışındaki ülkeler için The Econokiye veriyor. Bize en çok yaklaşan, yüzde mist dergisinin 23 Ekim sayısından alındı. Türkiye veri9.5 ile Brezilya ve yüzde 6.5 ile Macarisleri, 2004 Ekim ayı verileridir. tan. Durum bu oldukça, Türkiye kısa vadeci para tacirlerinin yağmasından kurture değil, kısa vadeci fon giriş ve çıkışları aralamayacaktır. Çare devrim derecesinde ve faiz, dış ticaret, vergi, Merkez Bankası, borçlanma ve sındaki orana bağlı olarak yükselir ya da düşer. yatırım politikalarının toptan değiştirilmesinden Bu nedenle ülkedeki faiz düzeyleri ekonominin geçiyor. güdümünde anahtar duruma gelmiştir. ‘‘YükTüketim Endeksi artışı (%) Brüt Faiz (% ) Net Faiz (%) 5,3 3,2 2,1 3,2 3,5 +0,3 1,3 4,9 +3,6 2,2 3,5 +1,3 0 0 0 4,8 4,0 0,8 0,6 2,1 +1,5 5,8 5,1 0,7 4,0 10,5 +6,5 11,5 13,0 +1,5 6,7 16,2 +9,5 12,0 23,0 +11.0