Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 ‘Zengin ve fakir çatışması’ ULB PROFESÖRÜ ROBERT ANCIAUX: BATI’NIN İSLAMA BAKIŞ AÇISI ÇOK YAPAY dır. Batı, tüm Müslümanları aynı kefeye koyarak İslam dünyasındaki farklılıkları göz ardı ediyor. Türkiye’deki Müslüman toplumla Mısır’dakini ya da Yemen’dekini karşılaştıramayız. Batı başta ABD’yi yöneten yeni muhafazakârlar olmak üzere İslam dünyasına yönelik yapay bir görüş şekillendiriyor. ‘EŞİTSİZLİĞİN YANSIMASI’ İslam dünyası neye tepkili? Müslümanların tepkisi, aslında başka bir düzeyde şekilleniyor. Bu Müslümanların karikatürlere tepkisini açıklayabilir. İslamın azgelişmiş bir din olduğunu söylemek doğru olmaz, ancak İslam çoğunlukla azgelişmiş üçüncü dünya ülkelerinde temsil ediliyor. Yani İslam dünyasının Batı’ya karşıtlığı daha çok yoksul üçüncü dünya ile küreselleşmiş, gelişmiş, varsıl dünya arasındaki bölünmenin yansıması olarak görülmeli. Çoğunun üçüncü dünya ülkeleri arasında kabul edildiği Müslüman ülkelerin toplumları yoksul halkların özlemleri, tatminsizlikleri ve beklentilerini taşıyor. Bu da uluslararası ilişkileri yöneten ve iki dünya arasında giderek derinleşen eşitsizliği elinde tutan Batı’nın karşıtını yani ‘‘ötekisini’’ temsil ediyor. Bu toplumların memnuniyetsizliklerinin ifadesi aslında bu eşitsizliğin bir yansıması. İslam bu ülkelerin dini olduğu için bu toplumlar İslamı dünyada kapladığı yer ve temsili çerçevesinde yaşıyorlar. Bu noktada Türkiye’nin Müslüman bir ülke olarak Batı’yla birleşme hedeflerine bakarsak Batı’nın İslam dünyasına yönelik görüşlerinin ne kadar yapay olduğunu anlayabiliriz. C dünya’dan EKONOMİYE BAKIŞ ERGİN YILDIZOĞLU 17 MART 2006 CUMA Birlik mi Dediniz? ya devam edeceğini açıkladı (Bloomberg, 06/03). Sorun şu ki Anatol Keletksy’nin dikkat çektiği gibi, ihracata dayalı büyüme esas olarak Almanya’dan kaynaklanıyor, çoğunlukla da diğer AB ülkelerine yönelik... Bu, AB içi rekabetin ve gerginliklerin artması demek. Kaletsky, Avrupa Merkez Bankası’nın faizleri arttırma kararını eleştirirken yazısında petrol fiyatlarındaki artışların, genelde ekonomiye 18 ay gecikmeyle yansıdığına dikkat çekiyor, bu yüzden AB ekonomilerinin geçen yılın son çeyreğinden bu yana yavaşlamaya başladığını, bankanın faizleri bu konjonktürde arttırmasının daralmayı hızlandıracağını savunuyordu. Kaletsky, özellikle yüksek faizlerin İtalya ve İspanya üzerindeki olumsuz etkilerinden kaygı duyuyor (The Times, 06/03). Aslında bu iki ülke bir süredir çok zorlanıyor. İtalya ekonomisi uluslararası rekabet (Çin ve Avrupa ülkeleri), devasa bütçe açıkları, şimdi de yüksek faizlerin basıncı altında adeta çatırdamaya başladı. Maliye Bakanı’nın, Davos’ta bir panelde, İtalya’yı Arjantin ile karşılaştırarak Avro’dan ayrılma olasılığına değindiği için, Türkiye doğumlu ekonomist Roubini’ye hakaret ettikten sonra ‘‘Sen Türkiye’ye dön’’ diye bağırması da İtalya’da sinirlerin ne kadar gerildiğini gösteriyordu (Corriere della Sera, 02/03). Financial Times’tan Wolfgang Munchau da ‘‘Bir İtalyan politikacı bana İtalya’da ulusal birliğin dağılması olasılığının Avro’dan çıkmasından daha büyük olduğunu söyledi’’ dedikten sonra İspanya’ya dikkat çekiyordu (19/02). Avro’ya geçildiğinden beri İspanya’nın ihracat gücü sürekli zayıflamış. Ekonomik büyüme esas olarak, 1997’den bu yana yüzde 300 şişen gayrimenkul fiyatlarına dayanıyormuş. Faizler yükselmeye başlayınca, İspanya ekonomisinin ayakta kalma koşulları da hızla ortadan kalkacak. Buna karşılık, Munchau’ya göre İspanya’nın mali yapısı, örneğin borç/GSMH oranı İtalya’dan iyi, dolayısıyla Avro’dan, fazla zarar görmeden çıkmaya daha elverişli. ‘EKONOMİK YURTSEVERLİK’ 1990’lardaki tartışmalarımızda, ekonomik koşullar ağırlaştıkça, hükümetlerin kendi sermaye gruplarının çıkarlarını, iç piyasalarını korumaya öncelik vereceklerini, halkın tepkisini yatıştırmak için ulusalcı retoriğe daha fazla gereksinim duyacaklarını savunuyorduk. Geçen ay Avrupa Parlamentosu’nun, hizmetlerin serbest dolaşımına ilişkin Bolkestein Direktifi’ni fiilen öldürmesi, arkasından da Fransız hükümetinin, enerji sektöründe İtalyan şirketi Enel’in Suez’i satın almasını engellemek için hisselerinin yüzde 70’ini devletin kontrol ettiği Gaz de France’ı devreye sokması, ‘‘Fransa’nın enerji sektöründe küresel çapta ulusal oyunculara sahip olmaya kararlı olduğunu’’, ‘‘yurtsever ekonomi politikası’’ bağlamında vurgulaması bu beklentimize uygun. Geçen yıl, savunma, biyoteknoloji, uzay teknolojisi, telekomünikasyon, şifreleme, kumarhane gibi 11 sektörü stratejik ilan ederek korumaya alan Fransız devleti (The Economist, 01/03), 28 Şubat’ta da Hindistan şirketi Mittal Steel’in Fransız şirketi Arcelor’a yaptığı birleşme önerisini ‘‘yetersiz’’ gerekçesiyle engelledi. Fransa daha önce de PepsiCo’nun Danone’yi almasını engellemişti. Ulusal sanayideki liderleri yabancılardan koruma eğilimi salt Fransa’ya ait değil. İspanya, Alman şirketi E. On’un almasını engellemek için Endesa’yı Gaz Nature ile birleşmeye zorluyor. Almanya VolksWagen’ı yabancı sermayeye karşı koruyor, Polonya PHB bankasının Unicredit tarafından alınmasını engellemeye çalışıyor (The Economist). İtalyan banka piyasası da yabancı sermayeye hâlâ kapalı. Bu uçağın pilotları Fransa ile Almanya arasında bir kavga çıkma olasılığı da var. Financial Times’ın aktardığına göre, Almanya bu hafta yapılacak Avrupa Komisyonu toplantısında, korumacı eğilimleri eleştirerek korumacılığı engellemeye yönelik çabalara destek verecekmiş (11/02). B içinde yaşanmakta olan gelişmeler hem Türkiye’nin birliğe girmesinin hem de birliğin bugünkü haliyle devam etmesinin olanaksızlığını gösteriyor. A MOTORLARDAN BİRİ DURDU, ÖBÜRÜ TEKLİYOR Avrupa Birliği sürecini, biri siyasi, diğeri ekonomik, iki motorlu bir uçağa benzetebiliriz. Uçağın havada kalmaya devam edebilmesi için siyasi ve ekonomik bütünleşme süreçlerinin birlikte işlemeye devam etmesi gerekiyor. Siyasi bütünleşme süreci tümüyle durdu. Önce AB ülkeleri Irak savaşında ortak bir dış politika belirleyemediler. Sonra geçen yıl, ekonomik birlik sürecinin neoliberal prensipler yönünde şekillenmesini garanti etmeyi, siyasi bütünleşmeyi derinleştirmeyi, merkezileşmeyi geliştirmeyi amaçlayan anayasa taslağı Fransa ve Hollanda halkları tarafından reddedildi; diğer ülkelerde de benzer bir ruh halinin egemen olması, taslağın gündemden kaldırılmasına yol açtı. Nihayet, Chirac’ın yerine en güçlü aday, Nicolas Sarkozy, geçen ay Berlin’de Konrad Adenauer Vakfı’nda yaptığı konuşmada anayasanın yırtılıp atılarak işe yeniden başlanması, bu kez yerel hükümetlerin veto yetkilerinin arttırılması, Avrupa çevresinde, özel statülü devletleri içeren bir ‘‘Ortak Refah Alanı’’ oluşturulması gerektiğine inandığını açıkladı. Böylece anayasanın bu haliyle yeniden gündeme alınması olasılığı kadar, Türkiye’nin üyeliğe kabul edilme olasılığı da fiilen ortadan kalktı. Zaten bir süredir Avrupa Birliği Başkanı Barroso da ‘‘birlik süreci’’ yerine ‘‘Projelerin Avrupası’’ kavramını kullanıyor (International Herald Tribune, 02/03). Uçağın siyasi birlik süreci motorunun tümüyle durduğunu düşündüren iki tür gelişme daha söz konusu. Birincisi; anayasa oylaması, Almanya seçimleri, Fransa’da gettolardan başlayan ayaklanma, son olarak geçen hafta öğrencilerin, sendikaların ve sol siyasi partilerin geniş katılımıyla gerçekleşen büyük protesto gösterisi toplumsal muhalefetin neoliberal projeye tepkilerinin yükselmeye devam ettiğini gösteriyor. İkincisi; yeni katılan ülkelerin ulusal çıkara öncelik verme eğilimleri. Örneğin Polonya Devlet Başkanı, Paris ziyareti sırasında Le Figaro’ya ‘‘Polonyalıları en çok Polonya’ya ne olacağı ilgilendiriyor’’ derken ‘‘daha derin ve bütünleşmiş bir Avrupa’dan yana olmadıklarını’’ ifade ediyor (New York Times, 09/03). Fransız Başbakanı Villepin, son zamanlarda sık sık ‘‘ekonomik yurtseverlik’’ten söz ediyor: AB ülkeleri içinde ulusalcı refleks giderek güçleniyor. Geçen haftalarda, ekonomik birlik süreci motoru da Fransa, İspanya, Polonya gibi ülkelerde başlayan, yabancı sermayenin ülkenin güçlü tekellerini, özellikle enerji ve metalurji sektörünü ele geçirmesini engellemeye yönelik girişimlerin etkisiyle teklemeye başladı. Fransa’nın Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden Dominic Moisi de bu gelişmeler karşısında ‘‘Paris’ten Varşova’ya Avrupa hükümetleri, Avrupa Birliği’nin çözülmesinden başka hiçbir anlama gelmeyen bir süreçte adım adım ilerliyorlar’’ diyor (Financial Times, 06/03). TASARIM SERT HAVALARA UYGUN DEĞİLDİ Ortak para sistemine geçiş sırasındaki tartışmalarda, birlik sürecinin olumlu ekonomik koşulların ikliminde, küreselleşme rüzgârını arkasına alarak ilerlediğini, ancak bu ‘‘uçağın’’ tasarımının sert hava koşullarına uygun olmadığını savunmuştuk. Avrupa Merkez Bankası’nın, sermaye birikim hızları, ekonomik yapıları, sektörler arası dengeleri birbirlerinden çok farklı ülkelerin tümüne tek bir para politikası ve faiz oranları uygulaması ciddi sorunlar yaratacaktı. Sanırım şimdi bir süredir o noktadayız. Geçen hafta OECD, Avrupa Birliği ekonomilerinde ihracata dayalı büyümenin yılın ilk yarısında hızlanacağını, ancak potansiyelin altında kalma Danimarka’da yayımlanan karikatürler Türkiye’de de protesto edildi. ELÇİN POYRAZLAR B RÜKSEL Karikatür krizi ‘‘uygarlıklar çatışması’’ tezini doğruluyor mu? Brüksel Özgür Üniversitesi (ULB) Profesörü Robert Anciaux’ya göre bir çatışma varsa, bu çatışma küreselleşen liberal dünya ile sistemin kendisini dışladığını hissedenler arasında yaşanıyor. İslam dünyasının sosyopolitik tarihi üzerine uzman Anciaux, İslam dünyasının Batı’ya karşıtlığının da daha çok yoksul üçüncü dünya ile küreselleşmiş, gelişmiş, varsıl dünya arasındaki bölünmenin yansıması olarak görülmesi gerektiğini söylüyor. Anciaux, Hamas’a zaman tanınması gerektiğini belirtti. Anciaux, Cumhuriyet’e konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu. İslam dünyası ve Batı arasında yaşanan karikatür krizi, Samuel Huntington’un uygarlıklar çatışması tezini gündeme getirdi. Bu kriz Huntington’un tezini sizce ne derece doğruluyor? Uluslararası ilişkilerin olağan gelişiminde Huntington’un tanımladığı gibi di nin dikey bir biçimde uygarlıkları ayıracağı ve çatışmaya sürükleyeceği yönünde nesnel bir unsur bulunmuyor. Bugün dünyada uygarlık çatışması olarak gösterebileceğimiz ayrışma, liberal küreselleşen dünya ile bu sistem tarafından kendilerini dışlanmış hissedenler arasında olduğu gerçeğidir. Ben bu çatışmanın Huntington’un söz ettiği gibi din temelinde gerçekleşeceği tezine katılmıyorum. Eylül 2001’den bu yana Huntington’un tezine destek veren kamuoyunu manipüle etme gücüne sahip kişiler, İslam dünyası ve Batı arasındaki bu bölünmeyi yapılandırmakla meşguller. ‘MÜSLÜMANLAR AYNI ÇİZGİDE DEĞİL’ Tüm Müslümanların aynı çizgide olduğunu söyleyemeyiz ancak, İslam dünyasının da Batı’ya karşı harekete geçtiği gerçeğini yadsıyamayız. 2001 saldırılarılarından bu yana İslam dünyasına din temel alınarak ‘‘terörist’’ damgası yapıştırıldı. Bu tutum, tehlikelerinin yanı sıra büyük hatalar da içeriyor. Örneğin cihat kavramının İslamda dört farklı okuması, yorumu var ‘BATI’NIN BİLGİSİZLİĞİ Bugün dikkat çekilmesi gereken nokta, dünyada üçüncü dünya ve gelişmiş dünya arasındaki bölünmenin çok açık bir biçimde ortada olduğu gerçeğidir. Batı’nın dayattığı güvensiz bir düzende iki kutup arasındaki çatışmayı haklı çıkarmak için İslami hareket dine üstün bir meşrulaştırma vurgusu yapmaktadır. Ancak gerçekte bu yoksul üçüncü dünyanın varsıl dünyaya karşıtlığından başka bir şey değil. Batı’nın İslama yaklaşımında hatalar var diyebilir miyiz? Batı’da ötekini tanımadaki bilgisizlik, önyargılara neden oluyor. Büyük bir yanlış yapılarak öteki Batı’nın değerlerine bir tehdit olarak sunuluyor. Batı’nın savunduğu değerler, ötekinin değerleriyle uyuşmaz kabul edilerek Batı kendi egemenliğini ya da üstünlüğünü kendi içinde doğrulamış oluyor. Öncelikle ötekinin analizi yapay hatta yanlış bilgilere dayanıyor. Batı İslam dünyasının farklılıkları konusunda bilgisiz. Müslümanların karikatürlere tepkilerine bakılarak bugün Batı dünyasında İslam şiddet dinidir şeklinde genelleştirilmeye gidiliyor. ‘Hamas’a zaman tanınmalı’ Brüksel Özgür Üniversitesi Profesörü Robert Anciaux “Bugün dünyada uygarlık çatışması olarak gösterebileceğimiz ayrışma, liberal küreselleşen dünya ile bu sistem tarafından kendilerini dışlanmış hissedenler arasında olduğu gerçeğidir” dedi. S on Filistin seçimlerinde AB’nin bölgeye gönderdiği gözlemcilerden biri olarak görev yaptınız... Seçimlere yönelik görüşleriniz neler? Filistin’de seçimler demokratik bir biçimde gerçekleşti. Eğer demokratik olmasaydı sonuç başka türlü olurdu. Filistin halkı El Fetih’in yolsuzluk ve kötü yönetiminin yanı sıra AB’ye de tepki gösterdi bu seçimlerde. Seçimlerden bir gün önce AB Konseyi Genel Sekreteri Javier Solana’nın bölgede mali yardım almaya devam etmek istiyorlarsa nasıl oy vermeleri gerektiği yönündeki konuşması seçimlerde Hamas’ın oylarını yükseltti. Sonuçta El Fetih’i başarısız yönetiminden dolayı cezalan dıran halk, Hamas’tan yana seçim yaptı. AB bu noktadan sonra Hamas’a en az bir yıl zaman tanımalı, mali yardımı sürdürmeli ve İsrail’e ödün verme konusunda baskı yapmalı. Hamas’ın açıklamalarına Batı dünyası tepkiyle yaklaşıyor, ancak iktidara gelmiş bir grubun siyasi bir ortamda daha gerçekçi olacağı tahminini yürütebiliriz. AB’nin Filistin’e mali desteğini kesmesi durumunda bölgede İran gibi başka ülkeler Hamas’a yardım etmeye dünden razı. HAMAS AB’NİN TERÖR LİSTESİNDE AB’nin terörist listesinde bulunan Hamas’a zaman tanıması siyasi bir ikilem oluşturmuyor mu? İsrail’in ilk iki başbakanının eski terö rist olduğunu unutmayalım. Bir ülkede halkların talepleri politikayı şekillendirebilir. Hamas bugün AB’nin terör listesinde bulunuyorsa, bunun arkasında ABD ve İsrail’in taleplerinin yer aldığını söyleyebiliriz. Siyasette etiketlerle başlamanın büyük sakıncaları var. Ancak Hamas şiddeti bırakır ve daha barışçıl bir siyaset güderse, terörist etiketinden kurtulması da mümkün. Bölgede barış olacak mı, bunu şu an bilemiyorum. AB Hamas’a iki ay gibi bir süre verdi. Bu oldukça saçma. Hamas’a işbaşına geldikten sonra zaman tanınmalı. Öte yandan Arapİsrail çatışmasının Avrupa’nın neden olduğu bir çatışma olduğunu unutmayalım. Avrupa kendi antisemitist sorunundan Arapİsrail sorununu yaratarak kurtulma yoluna gitti. ‘Karikatürün zamanlaması çok kötü’ A vrupa, karikatürleri ifade ve basın özgürlüğüne sığınarak savundu. Bu konudaki görüşleriniz neler? 20. yüzyıl içinde Müslümanlar başarısızlıklar, tatminsizlikler, aşağılanmalar yaşadılar. Bu karikatüler Müslümanlar tarafından Batı’nın İslam uygarlığının içinde doğal olarak fanatizm yer aldığına yönelik görüşünü yeniden vurgulayan bir hareket olarak algılandı. Genel olarak tüm Müslüman Araplar bu karikatürlerle kendilerinin hedef alındığını düşündüler. Eğer Batı’nın egemen ve ötekinden sakınan tutumu olmasaydı bu kadar tehlikeli tepkiler de olmayacaktı. Karikatürlere yönelik tepkilerin düzeyinden Batı’nın da İslam dünyasının karikatürleştirilmiş resminde sorumluluk payı olduğunu söylemeliyiz. Öncelikle bu karikatürlerin zamanlaması çok kötü. Tam da İslam dünyasıyla Batı arasındaki bölünmenin keskinleştiği bir döneme denk geldi. Gazetecilerin karikatürlerin Müslüman Arapları kışkırtacağını bilmeleri gerekirdi. Ancak bunu bilmek, ifade özgürlüğünü kısıtlamak için bir neden olabilir mi? Ben buna hayır yanıtını verirdim. Çünkü bugün Batı dünyası neoliberal bir devletin varlığıyla farklı sosyal projelerin eşiğinde belirsizlik süreci yaşıyor. Değişimin yaşandığı ve çeşitli toplumsal projelerin kendi aralarında savaştıkları bu ortamda ifade özgürlüğü hiç olmadığı kadar büyük bir ihtiyaç haline geliyor. Eğer ifade özgürlüğünü burada kısıtlarsak Doğu’da gelişmesi gereken eleştiri özgürlüğünü de engellemiş oluruz. Öte yandan bu karikatürlerin yayımlanması dünyada iki kutbun karşıtlığına da tehlikeli bir vurgu yapıyor. Bu noktada gazete, televizyon ya da radyo yöneticilerine önemli bir sorumluluk düşüyor. ’ENTEGRASYONU BALTALAR’ Bu karikatürler Avrupa’daki Müslümanların entegrasyonu sürecini baltalar mı? Kesinlikle. Dikkat çekmeye çalıştığım noktalardan biri de bu. Çünkü bu karikatürler Müslüman olmayan kamuoyunun tüm Müslümanların terörist olduğu yönündeki görüşüne katkıda bulunuyor. Bu da buraya göçmen olarak gelen Müslüman toplumların yerel halkla entegrasyonlarını engelleyebilir.