Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
18 GÜNCEL C haberlerin devamı 17 MART 2006 CUMA Büyükanıt’a tam destek ? Baştarafı 1. Sayfada Sezer, gazetecilerin Özkök’le görüşmesine ilişkin ısrarlı soruları üzerine, ‘‘Gerektiğinde görüşüyoruz. Gerektiğinde yine görüşürüz’’ demekle yetindi. Sezer, ‘‘İddianameyi hukukçu gözüyle nasıl değerlendiriyorsunuz’’ sorusu üzerine, ‘‘İddianame ne diyeyim? Mahkemesi değerlendirir’’ yanıtını verdi. Sezer, askerliğini 19631964’te Kara Harp Okulu’nda yaptığını belirterek ‘‘Ben de Harbiyeli sayılırım. Yedek subaylığımın öğrencilik kısmını Polatlı’da geri kalan kısmını Harbiye’de yaptım’’ diye konuştu. Bunun üzerine Özkök, ‘‘O zaman Harbiye’den 5 değil, 6 cumhurbaşkanı çıkmış diyebiliriz değil mi efendim’’ dedi. Sezer de ‘‘Ben zaten Taşkesen Paşa konuşmasında 5 cumhurbaşkanı değiyince bir sayı arttırdım’’ diye karşılık verdi. Kokteylde, Özkök ise gazetecilerle sohbet etti. Özkök’ün verdiği yanıtlar şöyle: Sayın Cumhurbaşkanı ile görüşmenizde, herhangi bir talebiniz oldu mu? Hayır olmadı. Sayın Cumhurbaşkanı bizim üstümüzdür. Değerlendirmelerimizi ve sıkıntılarımızı aktardık. Başbakan’dan bir istekte bulunduz mu? No comment. Şemdinli iddianamesi size ulaştı mı? Evet ulaştı. İkinci başkanı mız ve adli müşavirimiz durumu değerlendiriyor. İnceleme sonunda bana bir rapor verilecek. Ben de bu rapordan sonra soruşturma açılıp açılmamasına karar vereceğim. Orada sadece Büyükanıt değil, pek çok komutanın adı geçiyor. Tabii ki değerlendirmeyi ona göre yapacağız. Şemdinli ile ilgili Genelkurmay’dan bir açıklama beklendi.... Yaptık ya... O sanki bilgilendirme gibiydi... İlle de sert olması, pat küt olması gerekmez. Biz birinci sınıf bir ülkeyiz. Bu tür ülkelerde masada ışık olur, bilgiler olur. Biz de öyle yaptık. Böylesi konularda biz masaya beynimizi koyarız. Konuyu MGK’ye getirecek misiniz? Çok somut soru soruyorsunuz. Bu olaylar Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı’nı engellemek için mi ortaya kondu? Bu soruyu duymamış olayım. Anlaşamadığınız bir konu var mı? Evet, o Fenerbahçeli, ben Beşiktaşlıyım. Anlaşamadığımız tek konu bu. Ancak terfisinin engellendiği konuşuluyor... Büyükanıt şimdi daha büyük anıt oldu. Büyükanıt’ın engellenmesi gibi bir şey yok. Biz onunla öğrenciliğimizden beri arkadaşız. TSK’DE GELENEKLERE UYULUR Özkök, gazetecilerin sorularını yanıtlarken eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Doğan Güreş araya girdi ve ‘‘Komutanım sizi kurtarmaya geldim’’ dedi. Özkök de Güreş’e teşekkür ederek kendisiyle bir süre yürüdü. Özkök kısa süre sonra tekrar gazetecilerin bulunduğu tarafa gelerek şunları söyledi: ‘‘Türk Silahlı Kuvvetleri’nde geleneklerin, teamüllerin dışına çıkılmaz. Bu çok çok az olmuştur. Büyükanıt şimdi daha büyük anıt olmuştur.’’ Büyükanıt gazetecilerin ‘‘Efendim, komutanı dinlerken biraz kızardınız galiba’’ sözleri üzerine, ‘‘Evet biraz kızardım ama şimdi komutanı bulmam lazım’’ diyerek oradan ayrıldı. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK Hazırolda! içinde giderek büyüdüğü AKP savlanan muhalefetten Kızılcahamam’da önemli çıkışlar bekleyenler parti kurucu yönetiminde görevli bir hanımın beklenmedik çıkışıyla yetinmek zorunda kaldılar. Parti grubunda sözlü çıkışlar yapan, asıl adresi Başbakan olan mektubu Maliye Bakanı’na gönderen sayıları bir elin parmaklarından da az parti içi muhalefet, Kızılcahamam’da sessiz kalmayı yeğledi. Muhalif kanadın Kızılcahamam’daki değerlendirme toplantılarında başta Maliye Bakanı Unakıtan’ı, doğrudan eleştirmeye cesaret edemedikleri RTE’yi topa tutacakları varsayılıyordu. AKP kurucularından Fatma Ünsal, toplantıya ‘‘bu Meclis’in cumhurbaşkanını seçmesinin şık olmayacağını’’ söyledikten sonra Çankaya Köşkü ateşiyle yanıp tutuşan RTE’nin savunduğu görüşün tam tersi bir öneri getirirken; ‘‘Seçime gidelim, gelen parlamento cumhurbaşkanını seçsin’’ demeseydi... ...Medyamızla siyaset kulisleri konuşacak, tartışılacak konu bulacaklar mıydı? Tam takır kuru bakır toplantılar. RTE söyledi, 350 milletvekili dinledi. Ne oldu? RTE, cumhurbaşkanını seçme hakkının ‘‘bu Meclis’e’’ ait olduğunu söyledi. Elbette böyle diyecekti. Gidip de gelmemek, Çankaya’yı düşlerde görmek olasılığı var. 350 oyu yakalamış, Çankaya’ya çıkmanın kapısını aralamışken; yok demokrasiymiş, yok cumhurbaşkanını bu Meclis’in seçmesi şık olmazmış, yok yukarıya çıkanlar pişman olmuşlarmış. Bu söylemler RTE’ye fasa fiso! ??? Çankaya’ya çıktıklarına pişman olanlar kim? Özal ile Demirel. Palavra! Hâlâ Özal’ın cumhurbaşkanlığını bırakıp fiili siyasete döneceğinden, Anavatan’ı bir yana bırakıp yeni bir parti ile iktidar arayacağından söz edilir. Acaba rahmetlinin ve eşinin yaşantıları, oğullarının, kızının renkli yaşamları dillerde dolaşır, başında bulunduğu ANAP’ın yerel seçimlerde oyu yüzde 22’lere düşmüşken yeni bir partiyle yeni baştan tek başına iktidar yakalayabilir miydi? Geçelim. Ya da Demirel pişman, öyle mi? Hadi canım sen de! Üç yıl yanında bulundum; bir gün olsun pişmanlığını sergileyen ne bir sözünü işittim, ne de davranışına tanık oldum. Üstelik Demirel; Başbakan Ecevit’in beş yıl daha Çankaya’da kalmasını içeren önerisini (ünlü beş+beş formülünü) istemem ama yan cebime at diye karşıladı. Uzun zaman ve hâlâ cumhurbaşkanını halkın seçmesini istedi. Çankaya seçimi halka gitseydi Özal da yok ipi göğüsleyeceğine inanıyordu ve inandığı içindir ki; yüzünü görmek istemediği Fethullah Gülen’den tutun da oylamaya etkili hemen her söz sahibi çevreye (sık sık savunduğu öneri bir gün tutar da cumhurbaşkanını halk seçerse diye) gülücükler dağıttı. Fakat... Fakat Meclis Demirel’in beş yıl daha cumhurbaşkanı kalmasını sindiremediği için formülü ret etti. 9’uncu da tıpış tıpış Güniz Sokak’taki üçte biri kendine ait evine döndü. Şimdi gündemde kalmak uğruna eski günlerin anılarıyla günümüzün siyasal gelişmelerine yön vermeye çalışıyor. ??? Yadsınamaz gerçek ortada: Halkımız Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’e gösterdiği güveni, ilgiyi ve desteği ne Özal’a ne de Demirel’e gösterdi. Cumhurbaşkanlığı koltuğu görününce her ikisinin partilerini, hükümetlerini, çözüm bekleyen sorunları, ‘‘Böyyük Türkiye’’ idealini yüzüstü bırakıp Çankaya’ya kaçtıkları hâlâ konuşuluyor. RTE’nin cumhurbaşkanlığına karşı çıkanlar nedense bu gerçekleri anımsamıyorlar. Gözünü Çankaya’ya dikmiş, yoksulluğun, yolsuzluğun, işsizliğin artmasına yaptığı hizmetlerle göğsü kabarmış, karnı içerde... RTE, Mayıs 2007’yi hazırolda bekliyor. Kamuoyu Yoklamaları! ’nin yarı ya da tam resmi AKP yayın organı diyebileceğimiz Yeni Şafak da ‘‘Recep Bey’e özel’’ kamuoyu yoklaması yayımladığına göre, bu işlerin planlandığı biçimine ilişkin değerlendirmelerimizi paylaşmak kaçınılmaz hale geldi! Bize öyle geliyor ki, bir parti ya da kurum kendine uygun bir kamuoyu araştırma şirketi seçiyor. Masaya oturuyorlar. Kamuoyu araştırmasının nasıl sonuçlanması gerektiğini tartışıyorlar: Efendim nasıl bir araştırma sonucu istersiniz? ‘‘Şöyle ucundan bir muhalefet, kıyısından da ötekiler olsun. Biz tartışmasız birinci görünelim...’’ Rahatlıkla yaparız efendim, bunun yanına başka dolgu malzemesi ister misiniz? ‘‘Evet isteriz... Biz şimdi tartışmasız birinciyiz ya... Diyelim ki sistem değişti, başkanlık sistemi geldi. O zaman da halkımızın bizim liderimizi seçmeye kararlı olduğunu gösterin...’’ Kolay efendim onu da yaparız. Başka var mı? ‘‘Var... Bizim lider tartışmasız birinci ya... Hani olur da, başka seçenek arayan olursa, onların da liderimizin etafındaki kişilerden birini tercih ettiğini gösterin...’’ Yani sizin genel başkanınızın alternatifi onun yardımcılarından biri olsun, öyle mi? ‘‘Evet, aynen öyle... Araya çeşit olarak farklı isimler de serpiştirin...’’ ??? AKP’li kardeşlerimiz erken seçim yapılmasını istemiyor. Bunun sözünün dahi edilmesine bozuluyorlar. Ama, kendi yayın organlarında, yarın seçim olsa biz yüzde 42 ile yine geliyoruz, diyorlar. AKP’yi yüzde 17 ile CHP, yüzde 10.6 ile MHP izliyor. DYP barajın hemen altında. ANAP dibin hemen üstünde. Saadet Partisi de yüzde 2.5’larda çırpınıyor... Arkadaşlar, cumhurbaşkanlığı seçimini de şirkete sordurmuşlar. Halkımızın yüzde 19.9’u Erdoğan demiş, yüzde 12.7’si, yasalara göre yeniden seçilme durumu olmadığı halde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer demiş, 3. sırada yüzde 10.7 ile Bülent Arınç geliyor. Yöneltiler sorulara göre cumhurbaşkanının halktan biri olmasını isteyenler yüzde 0.8’miş. En büyük dilimi ise yüzde 26.5 ile fikrim yok diyenler oluşturuyor. Demek ki yeni cumhurbaşkanı Fikrim Yok bey olacak! Türkiye başkanlık sistemine giderse başkan kim olsun sorusuna halkımız yüzde 23’le Erdoğan, yüzde 5’le Gül demiş, yüzde 47.3’ün de fikri yok. Yani olası başkan da Fikrim Yok bey! Ee, böyle kamuoyu yoklamasına da Fikrim Yok beyefendi yakışır! Kısa bir süre önce yayımlanan anketlerde de AKP’nin oyu yüzde 30 dolayındaydı. İki anket arasında baraj yüksekliği kadar fark var! ??? Öyle anlaşılıyor ki AKP doğrudan halka gidemediği için kendisine yakın bir şirkete gitti, ‘‘Benim için bir yoklama yapıp getirin’’ dedi. Son dönemde biz de değişik kentlerde, toplumun değişik kesimleriyle doğrudan görüşüyoruz. Özellikle kırsal kesimde ‘‘Ben oyumu AKP’ye vereceğim’’ diyen bir kişiyle karşılaşmadık. Yoksa bu AKP’ye oy verecekler faili meçhul mü? AKP’nin iktidara geldiği günlerdeki AB rüzgârı yok... AKP’ye yer yer yüzde 50’nin üzerinde oy veren Anadolu kentleri kan ağlıyor...İşsizlik devam ediyor, gelir dağılımındaki uçurumda değişiklik yok... Son hamam toplantısı da gösteriyor ki bütün bunlar karşısında AKP’nin gündemi şu: Kendini korumak... Hilmi Özkök: Büyükanıt’la tek anlaşamadığım konunu ‘FenerbahçeBeşiktaş’. Ordu Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü dağıttığı kitapçıkta öğrencileri şeytanla korkuttu Hutbe gibi sigara broşürü FIRAT KOZOK ANKARA Ordu Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nce ‘‘Yeşilay Haftası’’ nedeniyle kentteki okullara dağıtılan broşürde, içki ve sigaranın zararları dini ifadelerle anlatıldı. İçki ve sigaranın ‘‘haram’’ olduğu belirtilen broşürde, ‘‘Şeytanın insanlara karşı en büyük silahı içki, sigara, uyuşturucu maddeler ve kumardır’’ denildi. İçkinin ‘‘soy sağlığını bozduğu’’ ve ‘‘tımarhanelik ettiği’’ savunulan broşürde, öğrencilerden ‘‘kıyas metoduyla sigaranın İslami hükmünü vermeleri’’ istendi. Ordu Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü, Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gönderdiği yazıda, 17 Mart arasında kutlanan Yeşilay Haftası nedeniyle hazırlanan broşürün merkez okullarda, rehber öğretmenler öncülüğünde dağıtılmasını istedi. Milli Eğitim Müdürlüğü ise, ‘‘Dikkat! Neslimizi Kurtaralım’’ başlıklı broşürü kentteki ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarında dağıttı. İçki ve sigaranın zararlarının ‘‘haram’’, ‘‘günah’’, ‘‘şeytan’’ gibi dini sıfatlarla anlatıldığı broşürde ayrıca, ilginç benzetmeler yapıldı. Broşürde geçen bazı cümleler şöyle: Sigara içen kadınlar, içmeyenlerden 10 yaş fazla ihtiyarlamaktadır. Vücuda zararlı maddeleri almak haram. Sigara vücuda zararlıdır, sigara israftır. Kıyas metoduyla sigaranın İslami hükmünü siz veriniz. Sigara içen kadınlarda kısırlık on kat fazladır. İçki soy sağlığını bozar. Adam öldürmek büyük günahtır oysa, Türkiye’de yılda 25 bin kişi başkalarının içtikleri sigara dumanı nedeniyle ölmektedir. İçki içenlerin delirip tımarhaneye gitme ihtimalleri daha fazladır. İçki ve sigara erkekliğin baş düşmanı. Sigara dumanının solunmadığı, içki bardağının tokuşmadığı, uyuşturucunun alınmadığı sağlıklı ve tatlı sohbetlerde bulununuz. Şeytanın insanlara karşı en büyük silahı, içki, sigara, uyuşturucu maddeler ve kumardır. DİNÇER: MİSTİK BROŞÜR Broşürü değerlendiren EğitimSen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer, ‘‘Yazılanlar fazla abartılı. Dini ifadelerle broşüre mistik bir hava verilmiş’’ dedi. Kimsenin içki ve sigaranın zararlarının anlatılmasına karşı çıkmayacağını vurgulayan Dinçer, ‘‘Ancak, böyle hutbe gibi bir broşürle de bu yapılmamalı. Okullarda zaten öğretmenlerce sigara ve içkinin zararları bilimsel yöntemlerle anlatılıyor. Ancak, bu broşür kamu kurumlarında gelinen noktayı göstermesi açısından önemlidir. Çocuklar, bilimsel yöntemler yerine şeytanla korkutularak eğitilmeye çalışılıyor’’ diye konuştu. UŞAK’TA TÜRBANLI DOKTOR ‘Zorunlu’ soruşturma TAŞKIN ÖZLER UŞAK Uşak’ta Danıştay kararlarına karşın görevi başında türban takan Fatih Mahallesi İbrahim Keycek Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi Başhekim Vekili Dr. Fatma Nur Bozok hakkında idari soruşturma başlatıldı. İl Sağlık Müdürü Ali Taşçı, türbanlı fotoğrafları çekenlerin ‘‘kimliğinin henüz belirlenemediğini’’ açıkladı. Bozok’un görev başındayken türbanlı görüntüleri bazı ulusal gazetelerde yer almış, sağlık ocağındaki diğer personelden bir bölümünün de türban taktıkları öne sürülmüştü. Söz konusu haberlerde, Bozok’un hacca gidene dek başını örtmediği ancak hac dönüşü kapandığı yorumları yapılmıştı. Uşak İl Sağlık Müdürü Dr. Ali Taşcı, gelişmeler üzerine yaptığı açıklamada şunları söyledi: ‘‘Yaptığımız ön soruşturma sonucunda adı geçen sağlık ocağı başhekimi Fatma Nur Bozok’un Sağlık Bakanlığı tarafından görevli olarak Suudi Arabistan’a hacca gönderildiği, 6 Şubat 2006’da geri döndüğü anlaşılmıştır. On gün izinli iken uğradığı sağlık ocağında, kimliği henüz belirlenemeyen kişilerince cep telefonuyla çekilen fotoğraflar basına verilmiş. Kılık kıyafet yönetmeliğine göre bu olay hakkında hemen soruşturma açtırdık ve iki müfettiş görevlendirdik.’’ Miloşeviç’in ölümü ? Baştarafı 1. Sayfada Miloşeviç’in kanında ortaya çıkardığı bulguları başlığa taşıyarak gelişmeleri duyurdu. Telegraaf gazetesi, ‘‘Miloşeviç’in kanında öldürücü ilaç karışımı’’; Algemeen Dagblad, ‘‘Miloşeviç’in sağlığı sistematik olarak yok edildi’’ başlıklarını kullandı. ‘‘Yanlış ilaç kullanımının Moskova’ya gitmek için bilerek yapılmış olabileceği’’ iddiasına yer veren gazeteler, ‘‘hapishaneye bu ilaçların ya da uyuşturucu sokulmasının çok güç olmadığını’’ yazdılar. NRC Handelsblad gazetesinin, ‘‘Mahkemenin inanılırlığı tehlikede’’ başlığıyla verdiği bir başka haberde, ‘‘Miloşeviç’in hücresinde ölü bulunmasının, mahkemenin gelecekteki olası yargılamalara olan güveni sarstığı ve diğer iki savaş suçlusu, Ratko Mladiç ile Radovan Karadziç’in Lahey’e teslim edilmesi şansını iyice azalttığı’’ görüşü ifade edildi. ‘Babam öldürüldü’ Dış Haberler Servisi Eski Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloşeviç’in oğlu Marko Miloşeviç, babasının öldürüldüğünü söyledi. Marko Miloşeviç, AP’ye yaptığı açıklamada, ‘‘Babam ölmedi, öldürüldü. Bu bir cinayet’’ dedi. 4 Rus doktorun da Marko Miloşeviç ile birlikte Lahey’e gittiği belirtildi. Miloşeviç babasının cenazesini Moskova’ya götürmeyi planladığını söyledi. Moskova Valisi Yuri Luzhkov’un, Slobodan Miloşeviç’in Rusya’nın başkentine gömülmesine onay verdiğini belirten Marko Miloşeviç, babasını Moskova’ya gömmekten başka seçeneklerinin olmadığını kaydetti. Oğul Miloşeviç, SırbistanKaradağ yetkililerinin de törenin Moskova’da olmasını istediklerini söyledi ve Miloşeviç’in Belgrad’da toprağa verilmemesini sağlamak için resmi veya resmi olmayan yollardan tehditlerde bulunduğunu savundu. Slobodan Miloşeviç’in eşi Mira Markoviç için Sırbistan’daki tutuklama emrinin askıya alındığı belirtildi. Cumhuriyet’e beş ödül ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇYD) tarafından geleneksel olarak verilen yılın başarılı gazetecileri ödüllerinin sahipleri belli oldu. Gazetemiz Ankara Bürosu muhabirlerinden İlhan Taşcı, ‘‘Akaryakıt kaçakçılığında özel istihbarat örgütü’’ konulu haberiyle yazılı haber dalında; İskenderun muhabirimiz Akın Bodur da ‘‘Irak işgaline İskenderun’dan lojistik destek sağlanması’’ haberiyle, Samandağ muhabirimiz Şahiye Say, ‘‘Çevre, İnsanlık ve Ötesi’’ başlıklı makalesi, röportaj dalında Batman muhabirimiz Arif Arslan ‘‘Bizler Amerikalı Kürtleriz’’ başlıklı röportajı, haber dalında da Ordu muhabirimiz Erdoğan Erişen ‘‘Kaçak tesise devlet koruması’’ konulu haberi ile aldı. ‘Talat Paşa Harekâtı’ Almanya yasakladı Berlin’de yapılması planlanan ve ‘‘Talat Paşa Harekâtı’’ olarak nitelendirilen, ‘‘sözde Ermeni soykırımı’’ iddialarına karşı düzenlenecek olan miting ve yürüyüşe Berlin polisi, olaylar çıkabileceği savıyla izin vermeyeceğini açıkladı. ? Baştarafı 1. Sayfada Bölgemizin ve ülkemizin içinde bulunduğu ortam yeterince buhran yaratabilecek sorunlarla doludur. Ancak Türkiye’deki iktidarın tutum ve davranışları ayrıca dikkate değer. Yaşadığımız olayın hassas noktalarından biri devlet yönetiminde ve askersivil ilişkilerinde odaklanmıştır. Bugün aklı başında ve sağduyu sahibi bir kişi, Türkiye’de Güven ve Huzur?.. AKP Hükümeti ile Ordu arasındaki ilişkilerin normal içerik taşıdığını söyleyemez. Zaten normal bir demokraside ana muhalefet lideri, siyasal iktidarın Ordu’ya karşı darbesinden söz edemez. ? Ancak bu sorunun anlam ve önemi sıradan bir laik sivil iktidar ve asker arasındaki ilişkiyle sınırlanmıyor. Türkiye’de askersivil ilişkisi, AKP iktidarı döneminde, laiklikdincilik çelişkisinin dışında düşünülemeyecek bir kapsama oturmuştur. Eğer bir Ordu laikliğin bekçisi sayılıyorsa, üstelik ülkedeki iktidar ‘‘takıyyeci’’ kuşkusunu üstünde taşıyorsa, bilinmelidir ki o ülkenin demokratları dik katli olmak zorundadırlar. Hele Ortadoğu’ya Amerika’dan yansıyan sesler Türkiye’ye ‘Ilımlı İslam Devleti Modeli’ni öngörüyorlarsa, ciddi bir durum var demektir. AKP Hükümeti’nin ilk görevi, anayasal meşruluk dışına taşan dincilik tartışmalarını silmek için ülkede laikliğin teminatı olduğu yolundaki güveni kamuoyunda yaratmak olmalıdır. C