Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C S güçlü bir bağ olmadan sadece ortak düşman ekseninde gerçekleştiği var sayılan bu yakınlaşma, İsrail için ikinci bir Hizbullah yani gizli öznesi İran olan ikinci bir karabasan anlamına geliyor. Değinmeden geçmek olmaz, bölgede İran’dan hoşlanmayan birçok Arap ülkesi bulunuyor. Bunların başında da Suudi Arabistan, Ürdün, Körfez Ülkeleri ve Lübnan geliyor. Ancak buradaki çok ince bir ayrıntıya dikkat etmek gerekiyor. Adı geçen ülkelerin yönetimleri İran’dan hoşlanmıyor. Toplamda söz konusu ülkelerin halkları Şii olsun ya da olmasın büyük oranda İran’a sempati duyuyor. Farklı sebeplerle İran’ın güçlenmesinden son derece tehlike sinyalleri algılayan söz konusu ülkelerin (yönetimlerin) ABD’nin kadim Arap dostları olduğunu ve İran’a karşı her ne olursa olsun ABD ile birlikte hareket edeceklerini söylemeye bile gerek yok. TRATEJİ 13 ı Filistin ve Lübnan’a da sıçradı… kapsamaya başlıyor karmaşanın olduğu her yerde de ABD… İkinci ve üçüncü ayaklarda ise Lübnan ve Filistin bulunuyor. Ana hedef ise Lübnan ve Filistin’in Iraklaştırılması, kendi deyimleri ile "Irakizasyon"u. Filistin için zemin zaten hazır. Birbirine dayanamayan, zaten ideolojik olarak tamamen zıt tellerden çalan iki grup Hamas ve El Fetih’i el altından körükle, birine Amerikancı, birine İrancı yaftasını yapıştırıp ortamı biraz daha ger, ekonomik ambargo ile de fitili ateşle ve karşınızda Iraklaşma yolunda ilerleyen bir Filistin! İç çatışmanın üzerine yoğun bir de İsrail operasyonu ekleyin işte size Irak’ın ruh ikizi bir Filistin! Görüldüğü üzere Filistin için çok fazla çaba harcamaya gerek bile kalmadı. Hatta İsrail böylece bir taşla iki kuş birden vurmuş oldu. Uzun süredir devam eden siyasi krizleri psikolojik olarak yansıtmak, kamuoyunun dikkatini başka yöne çekmek, halkın hükümete, orduya, istihbarat teşkilatlarına karşı sarsılan güvenini yeniden tesis etmek için İsrail’e gerekli olan şiddetli bir Filistin operasyonuydu. Nitekim Gazze/ Hamas bunun için biçilmiş bir kaftandı. Olaylar tam da böyle oldu ve Filistin’de planlar şimdilik işlemeye başladı. Ancak Lübnan için aynı şeyleri söylemek oldukça zor. Çünkü Lübnan’daki İran hem tam anlamı ile bir İran, yani Hamas gibi arada sadece ortaklık değil düpedüz bir "bir olma" durumu söz konusu, hem de emsallerine nazaran çok daha dişli. Öyle ki Güney Lübnan’ı İsrail’e dar eden ve 2000 yılında büyük bir hezimet ile İsrail’in Lübnan’dan çekilmesine neden olan; 2006 yazında da aynı duyguyu, hatta belki de çok daha yoğun bir şekilde İsrail’e yaşatan, Lübnan’ın devlet içinde devleti, olmayan ordusuna alternatifi olan Hizbullah’tan söz ediyoruz. Hal böyle olunca da uygulanan stratejiler de, kullanılan yöntemler de değişiyor. Çünkü Lübnan her ne kadar karış(tırıl)maya son derece uygun bir siyasi ve toplumsal zemine sahip olsa da ne Irak kadar başı boş, ne de Filistin kadar güçsüz. Her şeyden önce değişen oranlarda her daim Ortadoğu’nun kilit isimlerinden biri olmuş olan Suriye’nin Lübnan’daki varlığı, planların önünü tıkıyordu. Ancak Şubat 2005’te gerçekleştirilen Hariri Suikastı ve ardından gelişen süreçte bu "sorun" da ortadan kaldırıldı ve dünya kamuoyunun baskılarına fazla direnemeyen Suriye, Lübnan’daki 30 yıllık Irak’taki çatışmanın mağdurları... HER YOL TAHRAN’A ÇIKIYOR Yaydığı tehlike sinyallerinin farkında olan İran ise ABD ve İsrail gibi iki güç karşısında kazandığı psikolojik zaferlerle biraz da haklı olarak kendisini dev aynasında görmeye başladı. Hatta öyle ki bazen "şımarık bir çocuk edası ile" dünyaya meydan okuyan, son derece kibirli açıklamalar yapmaktan ve dolayısıyla düşmanı tahrik etmekten geri kalmayan bir İran var karşımızda. Kontrolsüzce güçlenen, güçlendikçe de kontrolden çıkmaya başlayan bir İran… Böylesine bir İran, böylesine bir Ortadoğu resmine daha fazla tahammül etmek istemeyen ABD ve İsrail, İran’ı zayıflatmak, İran’ın bölgedeki etkisini kırmak için kolları sıvadılar. Bunun için de Soğuk Savaş’ın meşhur yöntemlerinden birine "çevreleme stratejisine" başvurmaya yani İran nerde güçlü ise orayı karıştırmayı, kimin üzerinde etkili ise onu zayıflatmayı ve böylece İran’ın bir ahtapot misali Ortadoğu’ya yayılmış olan kollarını kesmeye karar verdiler. Planın ilk ayağı tabii ki Irak’tı. Irak için 2007 başında çıkarılan ek asker kararına, geçen günlerde Amerikan kongresinden geçen 120 milyon dolarlık ek bütçenin de eklenmesi ile görece bir çözüm sağlanmış oldu. Başka bir deyişle daha fazla asker, daha fazla para, daha fazla şiddet, daha fazla karmaşa ve ‘Lübnan’daki İran’ olarak kabul edilen, Hizbullah’ı savaşarak yenemeyen ABDİsrail ikilisi, yeni planlarını bu ülkede uygulamaya koyuyor. ABD’nin bu ülkede önümüzdeki dönem bir askeri üs kurması hem İran’ı rahatsız edebilir hem de İsrail’e kuzeyden bir koruma anlamına gelebilir. varlığına son verdi. Aradaki kara kedi Suriye de ortadan kalktıktan sonra sıra yönetimi değiştirmeye geldi ve "Yasemin Devrimi" adı verilen son derece yapay bir halk hareketi ile Lübnan yönetimi de ABD’ye yakın isimlerden oluşturuldu. Ancak, Lübnan’da devlet ve hükümet yapısı anayasal olarak belli gruplar arasında bölüştürülmüş olduğu için tam anlamı ile bir temizlik yapılamadı. O halde sakıncalı Lübnanlılardan kurtulmak için başka yollar denenmeliydi. Zira Lübnan ve Hizbullah İran’ı çevreleme stratejisinin nirengi noktasıydı. Bunun için de önce İsrailHizbullah Savaşı, ardından da günümüze kadar uzanan iç savaş senaryoları yürürlüğe konuldu. Ancak en son Nehr’ul Barid Filistin Mülteci Kampı’nda patlak veren çatışmalar Lübnan’daki olayları ve ABDİsrail’in İran planlarını çok farklı boyutlara taşıdı. Söz konusu kampta konuşlanmış olan Radikal İslamcı, El Kaide yanlısı Fetih’ül İslam adlı Sünni örgüt ile Lübnan ordusunun ki varlığı ile yokluğunun bir olduğu İsrailHizbullah Savaşı’nda ayan beyan ortaya çıkmıştı, çatıştığı haberlerinin gelmesi kafalarda büyük soru işaretleri oluşturdu. Aynı kaynaklarda Fetih’ül İslam’ın Suriye destekli olduğu ve çatışmalarda Suriye parmağı olduğu haberleri de büyük puntolarla yer aldı. Oysa ki Suriye geçen yıllarda onlarca Fetih’ül İslam üyesini yargılamış ve mahkum etmişti. Yani aralarının pek de iyi olduğu söylenemezdi. Diğer yandan Fetih’ül İslam gibi bir örgütün Lübnan içerisinde Hizbullah’a alternatif olabilecek, Lübnan’ın ŞiiSünni eksenli bir Filistin’deki İsrail operasyonları...