23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

adlandırılmaktan kurtulamadı Gordon Brown ne yazık ki. Galler ve İskoçya’ya daha fazla özerklik tanıyan ve Kuzey İrlanda’daki barış sürecinin bir anlamda mimarı olan Tony Blair, başarılı sayılabilecek politikaları ile hatırlanmıyor ne yazık ki. 3 Mayıs’ta İskoçya ve Galler’de yapılan yerel seçimler ve İngiltere konsey seçimlerinde her ne kadar Blair, İşçi Partisi’nin "bozguna" uğramadığını söylese de, elli yıldır galip geldiği İskoçya’da bir farkla da olsa İskoçya Milliyetçi Partisi (NSP) karşısında yenilgiye uğradı. NSP’nin karizmatik lideri Alex Salmond’un, İskoçya için adeta bir referandum niteliği taşıdığına inandığı seçimleri kazanması durumunda en geç 2010 yılına kadar İskoçya’nın bağımsızlık referandumuna gitmesi için çalışacağını açıklaması, İskoçya’da Slovakya tartışmalarını alevlendirdi. Öte yandan Kuzey İrlanda’da eskinin düşmanları Protestan Demokrat Birlik Partisi ile Katolik İrlanda Cumhuriyet Ordusu’nun (IRA) siyasi kanadı olarak görülen Sinn Fein’in nihayet ortak bir hükümet kurmaları ile beliren barış süreci, Blair döneminin en büyük siyasi başarısı. Birlik yanlısı İngiliz kökenli Protestanların desteklediği yeminli Katolik karşıtı 81 yaşındaki Ian Paisley ile İrlanda ile bütünleşmekten yana olan IRA’nın eski lideri 56 yaşındaki Martin McGuinness arasında "kendini doğrudan yönetme" sürecinde atılan bu büyük adım, İrlanda tarihinde dönüm noktası olarak görülüyor. 1998’de imzalanan, sık sık kesintiye uğrayan "Hayırlı Cuma" anlaşmasının Kuzey İrlanda’da 2003 yılında yapılan parlamento seçimleri ile yeniden canlandırılması, Blair’in zorlamalarıyla gerçekleştirilebilmişti. Sinn Fein ile uzlaşmaz tutumu nedeniyle Dr. NO lakabı ile tanınan Ian Paisley Mayıs ayında başbakan olarak göreve gelirken Tony Blair’e de takıldı. İrlanda problemini siyasi gündeminin en önemli konularından biri olarak gören Blair için Paisley, "54 yaşında genç bir adam görevden gidiyor ve burada 80'lik ben göreve geliyor" diyerek on yıllık iktidarı boyunca birçok başarı ile birlikte devasa hatalara da imza atmış olan Tony’ye veda etti. C S TRATEJİ 17 AB’ci liderlerinden biri olarak görülüyor. Hatırlanacağı üzere İngiltere’nin avroya geçmeyi reddetme kararının ardında Tony Blair değil, Maliye Bakanı Gordon Brown vardı. Tony Blair, İngiltere’nin dış politikasını, yumuşak ve sert gücün birleşimine dayalı stratejik bir dış politika olarak değerlendiriyor. Taliban rejiminin yok edilmesinden Saddam’ın devrilmesine, Kosova’dan Sierra Leone’ye uluslararası müdahalelerin gerçekleştirildiği sert güç; Afrika’daki yoksulluğun önlenmesi ile Afrika ülkelerinin borçlarının tamamının silinmesi ve iklim değişikliği ile mücadelede kullanılan yumuşak güç, İngiltere gibi "küçük bir coğrafi alana" sahip bir ülkenin "ittifaklar yoluyla ağırlığını ve etkisini artırması" gerekliliğinin zorunlulukları olarak görülüyor anlaşılan. "Blairizm" demek güç olsa da Blair’in izlediği siyasi tutumun dış politikadaki adı "liberal müdahalecilik". Guardian gazetesi yazarı Timothy Gardon Ash, uluslararası toplum doktrininden temel alan "liberal müdahalecilik" anlayışının, küreselleşen dünyada ilerici İngiltere fikrine dayandırıldığını söylüyor. Bu yüzden ne Sierra Leone’de ne de Irak’ta olanlardan suçluluk duyuyor. Buna karşın en az altmış bin kişinin öldüğü ve kırk binin de ülkesini terk etmek zorunda kaldığı Irak savaşının en büyük sorumlulardan biri Blair şüphesiz. İngiliz Independent gazetesinin yaptığı yoruma göre İkinci Dünya Savaşı’ndan beri İngiltere’nin dış politikadaki en büyük hatası Irak savaşına girmek oldu. Irak’ın yükü omuzlarında siyaset sahnesinden ayrılmaya hazırlanıyor Blair. Ayrılış konuşmasından itibaren elinde kalan elli günlük sürede G–8 toplantısına ve AB Liderler Zirvesine katılacak olan Blair’in siyasi yaşamı başladığı yerde Sedgefield kasabasında bitti. Onun için "görev yaptığı sürede müthiş başarılara ve devasa başarısızlıklara imza atan" başka biri daha önce hiç olmamıştı yorumları yapılıyor şimdi. Yapılan kamuoyu yoklamalarında İngilizlerin yüzde 69’u Blair’in tek siyasi mirasının Irak olduğunu söylerken yalnızca yüzde 6’sı Kuzey İrlanda’daki barış sürecini onun siyasi bir başarısı olarak görüyor maalesef. İngiliz Daily Telegraph gazetesi, "büyük bir siyasi şovmen ama ortalama devlet adamı" başlığıyla manşete taşıdığı Gordon Brown ile Yeni İşçi Partisi’nin sonunun hazırlandığı görüşünde. Blair’in ayrılış konuşmasından sonra İşçi Partisi liderliği için kampanyasına resmen başlayan Brown’un İngiltere’ye nasıl bir yön çizmek istediğini İngilizler nihayet işitebilecek. Blair’in karizmasının ağırlığını hisseden Brown, İngilizlerin gözünde "sevecen" bir lider olma peşinde. İşçi Partisi’nden gelen tüm eleştirileri de bundan böyle tek başına göğüslemek zorunda. Blair, Irak savaşının ağır bilânçosunu bırakıyor Brown’a. Kuzey İrlanda’da nihayet Katoliklerle Protestanlar ortak bir hükümette buluştu. Bu Blair’in, halkın yüzde 6’sı üzerinde iyi izlenimlerine bırakmasına yol açtı. Buna karşın halkın yüzde 60’ı Blair’in mirasının Irak olduğunu savunuyor. Ağır bilançoyu ise Maliye Bakanı Brown almaya hazırlanıyor. mahkumun sınır dışı edilmeden salıverilmesinden Lordlar Kamarası’nda "bağış karşılığı unvan" skandalına kadar pek çok olayın yaşandığı dönemin başbakanı olarak tarih sayfalarında yerini alan Blair’in tek siyasi mirası, Irak olarak hatırlanıyor. İngiliz Independent gazetesi, 11 Mayıs’ta kapak sayfasına şöyle bir manşet düşmüş: "Tony Blair, Başbakan, 1997–2007, miras: Irak". Yine ABD’nin yanında Irak’ı işgal etme kararı verdiği için ABD’nin "fino köpeği" olmakla suçlanan Blair için Irak, başbakanlık döneminin "trajik mezar taşı". Blair, "elimi vicdanıma koyduğumda" diyerek on yıl boyunca yaptıklarının, doğru olduğuna inandığı şeyler olduğunu söylerken yaptıklarından pişman değildi. Böyle bir ifade yoktu konuşmasında ne yazık ki. Aksine Blair, Guardian gazetesinden Timothy Garton Ash’e verdiği röportajında "İngiltere’nin Avrupa’nın lideri olduğunu" söylüyor. Her ne kadar İngiltere, daha derin entegrasyon idealine şüpheyle yaklaşan ülkelerin başında gelse de Blair, İngiltere’nin en ‘İNANDIĞIM ŞEYLERİ YAPTIM’ Blair’in, seçim kasabası Sedgefield’da on yıllık iktidarını değerlendirdiği konuşmasının özü yukarıdaki bu cümle. 1997 yılında Muhafazakârlara karşı kazandığı ilk seçim zaferinden Galler Prensesi Diana’nın şüpheli ölümüne, Kuzey İrlanda barış sürecinin temeli "Hayırlı Cuma" anlaşmasından Kosova’ya müdahaleye, İngiltere’yi asgari ücret sistemi ile tanıştırmasından ABD ile kurulan ölümcül dostluğa, binden fazla yabancı uyruklu
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear