01 Ocak 2025 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

söz hakkı veriyor. Ulusal düzeyde bir bakanlık kurulmasının gereğini dile getiren Sarkozy, AB düzeyinde de vize işlemleri ve bilgi ağından sorumlu tek bir AB büyükelçiliği yaratma girişimi başlatmak istiyor. AB büyükelçiliği fikrinin yanı sıra Sarkozy’nin üye ülkelerle bir de "göç paktı" imzalama isteği var. Ancak göç ve göçmen konusunda bu kadar katı ve dışlayıcı bir tutum sergileyen bir politikacının, AB içindeki sosyal demokrat liderlerin tam desteğini alması olası değil. Nitekim İspanya’nın sosyalist başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero, Sarkozy’nin AB vizyonunu kendilerinin paylaşmadığını açıkça dile getirdi. C S TRATEJİ 11 "sıkıntılarınızı ulusal düzeyde çözün" çağrılarına rağmen Fransa açmazlarını, AB politikalarını değiştirme yolu ile giderme konusunda ısrarcı oldu. Sarkozy’nin başkan seçilmesi ile birlikte de bu tutumun değişeceği ve AB kurumlarına, üyelerine ve serbest piyasa gerçeğine daha bağlı bir Fransa’nın ortaya çıkacağı çok fazla beklenmiyor. Nitekim "küreselleşmenin kurbanı değil aktörü olmalıyız" diyen Fransa’nın bu yeni başkanı da "daha korumacı bir Avrupa" baskısı ile geldi ve işe Komisyon’dan, AB dışı firmaların şirket almasına karşı çıkılmasını ve Hindistan ve Çin’e karşı daha korumacı politikalar güdülmesini talep ederek başlayacak. Korumacılığın artırılmasının yanı sıra Sarkozy, parasal birliğin kriterlerinin yani İstikrar ve Büyüme Paktı’nın yeniden belirlenmesini istiyor. Avro kriterlerinin AB ekonomilerinde insanî ve sosyal boyutların ihmal edilmesine neden olduğunu; büyüme, iş yaratma, sanayi stratejileri oluşturma ve "çıkarların korunması" konularında da köstek olduğunu dile getiren Sarkozy, "Avrupa’yı eyleme geçmek için kurduk acı çekmek için değil" diyor. Komisyon’un hoşuna gitmeyeceği açık olan bu taleplerin yanı sıra yeni Fransa başkanı, bir de dönüşümlü dönem başkanlığı yerine sabit başkanlık için adım atılmasını, AB Dışişleri Bakanlığını kurmak için anayasanın yürürlüğe girmesinin beklenilmemesini, İran’ın nükleer programına yönelik daha sert bir tutum benimsenmesini başkanlık kampanyasının bir parçası yaptı. Bu ve benzeri uygulamaları ABD’nin etkisi altında kalarak talep ettiği düşünülen Sarkozy için esprili bir şekilde "AB ve Fransa için Washington’a doğrudan uçuş" deniyor. UFUKTA GREV VAR! Sarkozy’nin başkanlığı ile Fransa’da yeni bir dönemin başlayacağına hiç şüphe yok. Her şeyden önce, politik yaşamına Charles de Gaulle döneminden sonra başlamış olan ilk başkan olarak yeni nesil politikacıları temsil ediyor. Kapsamlı ve kalıcı değişiklik sözü vermiş yeni nesil bir başkanın verdiği bu sözü tutmaya nereden başlayacağı da ayrıca merak konusu. Beklentiler gerçekleşir ve Haziran’da bir UMP hükümeti kurulursa Sarkozy, Bayrou’nun deyimiyle tam bir "kral başkan" olacak. Gücüne güç katabilmek için de ekonomik canlanma ve büyüme vaatlerini mutlaka gerçekleştirmesi gerekiyor. Ayrıca işsizlikle mücadele, özellikle gençler için yeni işlerin yaratılması, vergi indirimine gidilmesi, bir eğitim reformu yapılması ve araştırmageliştirmeye bütçede daha fazla pay ayrılması gibi konular da sırada bekliyor. Değişim sözünün gereğini yapacağının teminatını veren Sarkozy, bunun karşılığında Fransızlardan "çalışma, otorite, ahlak, saygı ve erdem" gibi değerleri yeniden hatırlamalarını ve bunun gereğini yerine getirmelerini istiyor. Bu bağlamda, Fransızların katma değer yaratacak şekilde ve haftada 35 saatten fazla çalışmaları önem kazanıyor. Sosyalistlerin üzerinde ısrar ettiği bir konu olan "haftada 35 saat çalışma" ilkesine karşı olmadığını belirten Sarkozy, "ancak daha fazla çalışmak isteyen de çalışabilmeli" diyerek emek piyasasında yaratmak istediği verimli çalışma ortamı ve yeni çalışma anlayışının ilk işaretlerini veriyor. Buna göre işçileri haftada 35 saatten fazla çalışan firma ve fabrikalar kendilerine özel vergi indirimlerinden yararlanabilecekler. Bununla birlikte, yeni çalışma ortamı ve anlayışını destekleyecek ve Eylül’de uygulamaya sokulacak bir yasa ile de sendikal haklarda, greve gitme hakkını kısıtlayacak yeni ayarlamalar yapılacak. Yeni Fransa Başkanı’nın önünde parlamento seçimleri, çözülmesi gereken göçmen sorunu, AB Anayasası ve Türkiye’nin birlikle ilişkileri gibi sorunlar bulunuyor. Önümüzdeki dönemde göçmenler, AB ve Türkiye ‘Sarkozy’li Fransa’yı bire bir anlama fırsatı bulacaklar. Özellikle ulaşım işçilerini etkileyecek bu yasanın gündeme gelmesi ile birlikte Fransa’yı felç edecek grevler bekleniyor. Chirac’ın başkanlığının ilk yılı da, kamu işçilerinin emekli maaşında yapılması düşünülen indirim nedeniyle grevlerin gölgesinde geçmişti. O zaman grevlerin bekleniyor olmasında olağanüstü bir taraf yok. Ancak Sarkozy’yi seleflerinden ayıracak nokta, grevler karşısında geri adım atıp atmayacağı olacak. Geçen sene boyunca Fransız emek piyasası ile ilgili değerlendirmelere, "politikacılar grevlere karşı dayanıklılık göstermeden değişikliğin gerçekleşemeyeceği" düşüncesi damgasını vurmuş ve Fransa’nın bir Margaret Thatcher’a gereksinim duyduğu defalarca vurgulanmıştı. Bu başkanlık seçimi sonrasında beklenen demirden kişinin gelip gelmediğini Eylül ayında göreceğiz. VE TÜRKİYE... Sarkozy’nin başkanlık kampanyasındaki diğer bir baskın unsur da, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı yaptığı çıkış oldu. AB’nin 27 üyeden oluştuğunu, veto hakkına rağmen tek başına bir üye ülkenin bir aday ülkenin katılım sürecine bu kadar müdahale edemeyeceği ve bir ülkede yapılan seçimlerde düşman olmayan ve kazanılmış hakları bulunan diğer bir ülkenin seçim malzemesi yapılmasının en hafifinden politik nezaketsizlik olduğunu unutan Sarkozy, Türkiye’nin yerinin "diğer Müslüman ülkelere ağabeylik yapacağı bir Akdeniz Birliği" olduğunu söyledi. Türkiye’nin uluslararası platformda üstleneceği rolün, söz hakkının bulunmadığı bir ortamda, bu şekilde Paris’te belirlenmesinin Türkiye için kabul edilebilir bir durum olmadığı açık. Aynı şekilde diğer AB üyeleri ve başta Komisyon olmak üzere AB kurumları için de katılım sürecinin birileri tarafından esir alınıp yapboz tahtasına dönüştürülmesi tepki duyulacak bir girişim. Nitekim AB içinden itiraz sesleri gelmeye başladı. Yine de Sarkozy’nin bu dışlayıcı tutumunun nedenini anlamaya çalışırsak, son 23 yılda Avrupa’daki Türkiye algılamasında yaşanan kayda değer kötüleşmenin etkisinin büyük olduğunu görürüz. Bu algılamanın tekrar iyileştirilebilmesi için de Türkiye’nin kendi seçimlerini beklemesi gerekiyor. AB’YE YANSIMALARI Başkan seçildiği kesinleştikten sonra yaptığı konuşmada Sarkozy "bu akşam Fransa, Avrupa’ya geri döndü" diyerek başkanlığının AB’ye de mutlaka önemli yansımaları olacağının haberini verdi. Aslında AB içinde uzun süredir eriyen, toplam Avrupa ihracatı içindeki payı küçülen ve avro bölgesindeki en yüksek işsizlik oranlarından birine sahip olan Fransa’da AB politikalarına ve kurumlarına yönelik bir içerleme hakim. Fransız seçmenin sorunları politikacılar tarafından, Avrupa Merkez Bankası’nın büyümeyi ve iş yaratmayı dışlayan uygulamaları, avro kuru, AB bürokrasisi ve "ultraliberalliğin simgesi" olarak algılanan AB Komisyonu’nun hatası olarak gösterildi. Bu nedenle de AB Komisyonu’nun üye ülkelere yaptığı
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear