Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C S gölgesi tutum sergileyen Sarkozy, artık meşhur olan "İran’ın bombası ile İran’ı bombalamak arasında seçim yapmak" gerekebileceği sözünü yineledi. Yeni arkadaşının Amerika’nın davasına olan böylesi bağlılığından "çok etkilendiğini" söyleyen Bush da dünyaya Sarkozy’nin kişiliğinde "barışa ulaşabilmek için zor kararlar almaya razı bir ortak" bulduğunu müjdeledi. Böylece, Gordon Brown’un başbakan olduğu İngiltere yavaş yavaş Chirac’ın başkanlığındaki Fransa’nın rolünü üstlenirken, Sarkozy yönetimindeki Fransa, Tony Blair’in başbakanlığındaki İngiltere gibi, ABD’nin isteği doğrultusunda harekete geçmeye en istekli müttefik konumuna yükseldi. Brown’un kabinesindeki bir bakanın sözleriyle, "bir ülkenin itibarının yok ettikleri ile ölçüldüğü" yeni dünya düzeninde, Fransa da ABD’nin yanında yerini almış gibi gözüküyor. Yine de Sarkozy ve Bush’un arasındaki yakınlaşma, bundan sonra Fransa ile ABD’nin ilişkilerinin dikensiz gül bahçesinde devam edeceği anlamına gelmiyor. Her şeyden önce, iç politikada şiddetli sendikal muhalefet ve grevlerle karşı karşıya bulunan Sarkozy’nin Fransız kamuoyunu etkileyebilme gücü tartışmalı bir hal alıyor. Ayrıca, Fransa ve ABD’nin iklim değişikliği ile mücadele gibi önemli konulardaki fikir ayrılıkları ve farklı politika uygulamaları devam ediyor. Geçen Haziran ayında, ABD’nin G8 bünyesinde katıldığı Darfur ile ilgili uluslararası konferansta alınan işbirliği kararına rağmen, Bush’un sorunun çözümünde aktif rol oynamaya yanaşmaması da uluslararası toplumda eleştiriliyor. ABD’nin bu konularda elini taşın altına koymadan Fransızların kalbini kazanmasına olanak yok. TRATEJİ 13 liği artıyor… Sarkozy ve Bush... MERKEL’İN DENGELİ DOSTLUĞU 2005 yılında başbakan olduğundan beri Angela Merkel de, özellikle Amerikan karşıtı politikalar güden Schröder ile kıyaslandığında, Avrupa’da Amerikan yanlısı tutum sergileyen devlet ve hükümet başkanları arasında yer alıyor. Nitekim Bush, Sarkozy’i uğurlamasının hemen arkasından Merkel’i ağırladı. Hiç şüphesiz, eğer ABD, BM’den İran ile ilgili bir yaptırım kararının çıkmasını istiyorsa, Güvenlik Konseyi’ni etkileyebilmek için Fransa ile birlikte mutlaka Almanya’nın da desteğine gereksinim duyacak. Bu nedenle de, görüşmenin baş gündem maddelerinden biri idi İran. Bush ayrıca Merkel’i, Rusya’nın Avrupa ve Orta Asya ile ilgili planlarından haberdar olmasını sağlayacak güvenilir bir aracı olarak görüyor. Bu da, Rusya’nın dış politika uygulamaları ile yaklaşan seçimlerini, yine bu görüşmenin tartışılan konularından biri yaptı. Bunlara ek olarak, Afganistan, Ortadoğu, Irak, Burma, iklim değişikliği ve Doha Turu da yine bu ziyaret çerçevesinde ele alındı. Merkel’in Bush’un yanında verdiği dostluk pozları, onu Amerikan yanlısı olarak etiketlemesine rağmen hiç bir zaman Sarkozy’nin maruz kaldığı alayların benzerine konu yapmadı. ABD’ye tam bir teslim olma hali sergilemek yerine dengeli bir dış politika uygulamakta olduğu inanılan Merkel’in ABD’ye verdiği desteğin Sarkozy’ninkinden daha itibarlı olduğu tartışılmaz bir gerçek. Beyaz Saray’dan Bush’a yakın kaynakların yaptığı açıklamalara göre Merkel, Bush’un en saygı duyduğu meslektaşlarının başında geliyor. Gösteriş ve "hava atma" peşinde koşmayıp, meselelerini sessiz ama etkin bir şekilde diplomatik yollardan hallediyor olması, Merkel’i Bush’un gözbebeği yapmış durumda. Bu dengeli Son dönemde İngiltere’deki dostu Blair’i kaybeden Bush, Fransa’da Sarkozy’yi, Danimarka’da Rasmusseni yeniden kazandı. Daha dengeli olmasına karşın Merkel’in de ABD’ye sıcak yaklaşımı biliniyor. Polonya’daki yeni yönetim de ABD tarafından kazanılmaya hazır. ABD’nin gölgesi Avrupa’da biraz daha uzadı… ilişkide Merkel, Sarkozy’den farklı olarak, İran konusunda önce diplomasi yollarının tüketilmesini ama gerekiyorsa BM’den sertleştirilmiş yaptırım kararlarının alınabileceğini savunuyor. Diğer bir deyişle, hem kendi pozisyonunu istediği doğrultuda şekillendiriyor hem de ABD’nin talep ettiği desteği, şartlar oluştuğunda ve zamanı geldiğinde vereceğini garanti ediyor. Ayrıca Bush’u, karbon gazı salınımını sınırlandırma konusunda gelecek sene 15 ülke ile birlikte hareket etme konusunda ikna edenlerin başında Merkel geliyor. Bu da Almanya’yı, Amerikalıların gözünde Fransa’dan daha saygın bir dost haline getiriyor. dostluğun basına yansıması sonucunda kendisi de, kaçınılmaz olarak, Amerikalı şakalarının bir hedefi haline geldi. Geçen sene içerisinde ABD’ye yaptığı ziyarette, Camp David’de Bush ile beraber, İskandinav usulü bisiklete binerken görüntülenmesine rağmen Rasmussen, o günden beri kendisine yapışıp kalan Danimarkalı Kovboy ünvanı ile anılır oldu. Bu bağlamda da Sarkozy ve Blair’in kaderini paylaşıyor gibi gözüküyor. Sonuç olarak, Avrupa’da 2003 yılında zirve yapmış olan Amerikan karşıtlığının günümüzde durulmaya başladığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu gelişme, ABD’nin yeni hedefi olarak nitelendirilen İran’ın uluslararası toplumda uyumsuz ve tehditkar bir görünüm sergiliyor olması ve ABD’yi destekleyen Avrupalı devlet ve hükümet başkanlarının sayısının artması ile açıklanabilir. Örneğin, AB içindeki en aktif ABD müttefiki olan Kaczynski hükümetinin Polonya’daki seçimleri kaybetmesinden sonra başbakan olan Donald Tusk bile, ABD’ye vize konusunda kızgın olmasına rağmen, yeniden Amerikan dostu olmak için ikna edilmeye son derece hazır. Yine de ABD’nin Avrupa’daki zaferini ilan etmeden önce, dış politika yapıcı ve uygulayıcılarının her zaman kendi kamuoylarındaki tepkilere göre hareket etmedikleri hatırlanmalıdır. Avrupa kamuoyundaki Amerikan karşıtlığı, ABD iklim değişikliği, Darfur ve Doha Turu ile ilgili dev bir adım atmadan da değişecek gibi gözükmüyor. DANİMARKALI KOVBOY Kasım ayı, ABD’nin Avrupa’da uzayan gölgesinin iyice belirginleştiği bir dönem oldu. Sarkozy ve Merkel’in yaptığı transatlantik ziyaretlerin hemen arkasından, Kopenhag’dan ABD’yi sevindiren bir haber geldi. Danimarka’daki seçimleri, ABD’nin terörle savaşının en büyük destekçilerinden biri olan Anders Fogh Rasmussen üst üste üçüncü kere kazanmış oldu. Böylece Bush, Avrupa’da bir cephede daha gücünü pekiştirdi; ABD’nin önceliklerini beş yıl boyunca gözetecek bir hükümet daha göreve başladı. ABD’den aşina olduğumuz liberal ve muhafazakar politikaların benzerlerini uygulayan Rasmussen, Bush’un Sarkozy gibi yakın, kişisel bir dostu. Bu