Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
20 Gözde KILIÇ YAŞIN TUSAM Balkan Araştırmaları Masası gyasin@tusam.net ozan Antlaşması’ndaki "mütekabiliyet" ilkesi, Yunanistan ve Türkiye’nin tanınacak haklar bakımından karşılıklılık gözetilecek azınlıklarının sorunlarının da nitelik ve nicelik yönünden karşılıklı olduğu izlenimi yaratır. Devletlerin kendi vatandaşlarının haklarını ve statüsünü düzenlerken bir başka devletteki soydaşlarının durumunu pusula gibi kullanması yakışık almayacaksa da "devlet"in ortaya çıktığı dönemden itibaren aksi yöndeki ideal ortamın yaygınlaştırılamadığını not düşmek gerekir. 1648 Vestefalya Anlaşması’nda devletlerin, dindaşlarını onların kendi devletleriyle olan çatışmalarında desteklememeyi taahhüt etmesinde olduğu gibi çağlar boyunca dindaş ve özellikle de soydaşlar bakımından "karşılıklılık" yapılan anlaşmalarda aranmıştır. Bu ilkenin özellikle kriz dönemlerinde kullanılması da doğası gereğidir. Karşılıklılık ibaresinin o ülkedeki diğer vatandaşlardan ayrı tutulması sonucunu doğurması bakımından azınlıkların durumunu kimi zaman güçleştirdiği ve o azınlığa has sorunların bütünlüklü olarak ele alınmasını engellediği bir gerçekse de aksi durumun azınlığı asimilasyon politikalarına karşı savunmasız bıraktığı yine yerinde bir tespittir. Azınlıklar, özellikle "öteki"nin uzantısı olarak görüldüğü pek çok durumda yok edilme tehdidi algılarlar ve çoğunlukla da bu algılama doğrudur. Azınlık hakları konusunda uluslararası düzeydeki anlaşmalara rağmen bu çağda bile uluslararası koruyucu anlaşmalardansa bu anlaşmaları azınlıkların vatandaşı oldukları devletlere mümkün olduğunca yüksek sesle hatırlatılmasıyla gerçek korunma sağlanabilir. Anlaşılıyor ki azınlıkların haklarını korumak ve çağdaş uluslararası anlaşmalara uyulmasını sağlamak için anahtar kelime bunu sürekli gündemde tutacak bir "koruyucu"dur. Yunanistan’daki Türk azınlık ile Türk azınlığa hakları tanınmıyor C S TRATEJİ edinemeyeceklerine karar vermesi ve bundan sonraki uygulamalara ilişkindir. Aynı konu başlığı altında 2005 İlerleme Raporu’nda da yer aldığı üzere Türkiye, azınlıkların kendi vakıflarını yönetmede müdahale ile karşılaşmaları nedeniyle eleştiriliyor. Yunanistan’da ise Türk azınlığın kendi vakıflarını idare etme gibi bir şansları dahi bulunmuyor. Türk vakıfları valiler tarafından atananlar tarafından yönetiliyor. Yunanistan’daki azınlık vakıflarının taşınmaz mal edinmelerinin imkânsız olduğu da biliniyor. Öte yandan, Türkiye vakıf gelirlerinden stopaj dışında vergi almazken Yunanistan’da vakıflar anayasal eşitliğe aykırı olarak farklı oranlarda vergiye tabi ve bu oran Türk vakıfları için yüzde 41(1) olarak uygulanıyor. Batı Trakya meselesinin 10 Ocak 2007 tarihinde TBMM’de görüşüleceğinin açıklanmasından hemen sonra Karamanlis Hükümeti, azınlık vakıflarının 100 Milyon Euro’yu aşan birikmiş borçlarını silmeyi gündemine aldı. Ekonomi Bakanı Alogoskufis ve İçişleri Bakanı Pavlopulos'un önünde dosya olarak duruyor.(2) Ne var ki vakıfların yönetiminin azınlığa devri mümkün görünmüyor. L Batı Trakya’da Bizans oyunları Lozan Barış Antlaşması’nda yer alan "karşılıklılık" esası Yunanistan ve Türkiye’nin azınlıklara yaklaşımında DİN GÖREVLİSİ İHTİYACI Doğrudan Rum azınlığın değilse bile aynı ilkeleri benimsemesini Lozan’a göre "azınlığın dini vazifelerini getirebilmesi için" Türkiye’de öngörürken, Atina hükümetle Albaylar yerine kalmasına izin verilmiş herhangi bir ibadet yeri statüsünde olan Patrikhane’nin en Cuntası yönetiminden bu yana önemli sorunlarından birisi de Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasına ilişkindir. asimilasyon politikası uyguluyor. Burada sorunu yaratan ise okulun açılıp konusu değil açılması Seçilmiş müftülerin atanmasına izin açılmaması durumunda okulun tabi olacağı kurallara Patrikhane’nin sadece dini eğitim verilmediği gibi, adının içinde Türk ilişkindir. vermesi gereken bir kurumun, devletin denetimi altında faaliyet göstermesini kabul geçen vakıfların kurulması da etmemesi ve okula yabancı uyruklu öğrenci ve öğretmen(3) alınmasını ön koşul olarak engelleniyor. diretmesi nedeniyle Ruhban Okulu’nu Türkiye’deki Rum azınlık söz konusu olduğunda hakların savunulması bakımından yaşanan eşitsizlik, sorunların çeşitliliği ve bunların kapsamı bakımından daha da açık yaşanmaktadır. Bu anlamda karşılıklılık ilkesi dikkate alındığında Yunanistan ve Türkiye’nin azınlıklarının kimisi benzer görünen sorunlar bakımından dahi Yunanistan’daki Türkler çok daha ağır şartları göğüslemek durumunda kalıyorlar. Hâlbuki çeyrek asırdır Avrupa Birliği üyesi olan ve hatta AB kültür ve kimliğinin temelini oluşturduğu kabul edilen Helen mirasına sahip çıkan Yunanistan’ın Avrupalı vatandaşlarına, sürekli olarak AB’den uyarı alan Türkiye’ye göre çok daha iyi şartlar sunmuş olması beklenirdi. Türkiye hiç değilse kendisini bağlı saydığı uluslararası antlaşmaya uygun davranırken, Yunanistan’ın imzaladığı ikili antlaşmaları ve katıldığı uluslararası antlaşmaları tamamen ihlal etmesi ve kimisini ise yok sayması, birisi AB içinde diğeri yıllardır AB kapısında olan iki ülkenin Avrupa kültürüne uyumu konusunu tartışılır kılar. Yunanistan’ın varlığını bile kabul etmediği ancak uluslararası kuruluşlarca da "azınlık" addedilen topluluklar bir yana "Müslüman Azınlık" olarak nitelendirdiği Batı Trakya Türkleri en temel insan haklarından dahi yoksun yaşamışlardı. Şimdi de durum çok farklı değil. açabilecek uygun yasal prosedür bulunamamaktadır. Batı Trakya’da bulunan 300 kadar camii için de din görevlisi ihtiyacı var ancak bunları yetiştirecek medreseler 1967’den beri kapalı tutuluyor. Müslümanlığın lideri olmak ya da hilafeti canlandırmak gibi bir niyeti bulunmayan Batı Trakya Türklerinin ek ya da ön şart ileri sürmeksizin sadece kendi din adamı ihtiyaçlarını karşılayabilmek için dile getirdikleri talepleri gerçek bir sosyal ihtiyaca karşılık geliyor fakat muhatap bulamıyor. Bütün dünya Ortodokslarına açık olması talep edilen ruhban okulu ihtiyacı ile evrensellik iddiası bulunmayan Batı Trakya Türklerinin din görevlisi ihtiyacını karşılayacak okullara duyulan ihtiyaç kıyaslanamayacak durumdadır. KİMLİK SORUNU Konu başlıkları itibariyle Yunanistan ve Türkiye’deki azınlıkların benzerlik gösteren bu iki ana sorunu haricinde Batı Trakya Türklerinin çok daha ve ciddi yaşamsal önem taşıyan bir dizi sıkıntısı daha var. Sorunların tamamı aynı sonuca götürüyorsa da en önemlisi "kimlik" sorunu. Batı Trakya, Türkleri Yunan resmi makamlarınca "Müslüman Yunanlılar" olarak tanımlanıyor. Bu konudaki ısrarını Lozan Antlaşmasında geçen ifadeye dayandırıyor olsa da 1950’lere kadar böylesi bir politika uygulamıyordu ve Yunan belgelerinde de Türk azınlık kavramı kullanılıyordu. En başına gidilirse Türk Yunan karma komisyonları tarafından dağıtılan etabli belgelerinde "Müslüman" değil "Türk" ibaresi bulunuyor. Lozan’daki terminolojinin Osmanlı VAKIFLAR Karamanlis Türkiye’deki azınlıkların öne çıkan en önemli sıkıntıları 1974 yılında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1936 beyannamesini esas alarak bu tarihten sonra cemaat vakıflarının taşınmaz mal