28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Doç. Dr. Yaşar HACISALİHOĞLU İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi hacisalihoglu@jeopolitik.org Lübnan’a asker gönderme tartışmaları ve ülkelerin yaklaşımı… C S TRATEJİ 5 yasaklamasına rağmen uluslararası hukuku çiğneyerek bu çabaya yönelmesi her şeyi açıkça ifade etmiyor mu? TÜRKİYE’NİN YERİ Fransa için belli olan bu soruların yanıtları, Türkiye için de belli midir? Türkiye’nin neden Lübnan’a asker göndermesi isteniyor? Türkiye kimden yanadır? İşgalciler mi bize yakındır işgale direnenler mi? Bölgeye yönelik kendi çıkarları doğrultusunda yeni haritalar üretenler, ülkeleri bölerek yeni Ortadoğu atlası yaratmaya çalışanlar mı Türkiye’nin dostudur, tüm bu oyunlara başkaldıranlar mı? Vatanlarını savunanlar, sömürüyü, ezilmeyi, boyunduruk altına girmeyi reddedenler mi daha çağdaştır, çıkarları uğruna başka ülkelerin topraklarında çoluk çocuk demeden sivil halkın üzerine misket bombalarını bırakanlar mı? Atatürk’ün Türkiye’si hangi çağdaşlıktan yanadır? "Bağımsızlık benim karakterimdir" diyen bir liderin ülkesine hangisi yakışmaktadır? Türkiye ateşkes kararının İsrail lehine çıktığını bilmemekte midir? Gerektiğinde silah kullanılacağı ve namlunun işgale direnenlere karşı olacağının farkında değil midir? Mehmetçik kim için ne uğruna göğsünü siper edecektir? Lübnan’da vatan savunması mı yapacaktır? Yoksa Soros’ mu haklıdır? Mehmetçik "ihraç ürünü müdür"? Mızrak ucumudur? Türkiye "ithal tehdit algılamasına" mı uğramıştır? İsrail’in güvenliği kendi güvenliğinden öncelikli midir? Türkiye’nin Lübnan’a asker göndermesini ısrarla destekleyen ülkeler neden Türkiye’nin PKK terörüne karşı verdiği mücadeleyi desteklememektedir? Ne yaşadığını, nasıl yaşadığını ve neden yaşadığını bilinç düzeyine kazımayanlar için tarih tekerrür etmeye mahkumdur. O halde Türkiye’yi Türkiye’den yönetmenin artık zamanı gelmemiş midir? T ürkiye için yeni bir süreç yapılandırılıyor. Ortadoğu’ya yönelik Irak işgalinin uzantısı olan emperyalist çıkarlar, Türkiye’yi yeniden bir kıskacın içine almaya çalışıyor. Tıpkı Irak işgali öncesi tezkere sürecinde yaşananlar yeniden gündeme geliyor. Adeta film başa sarılmışçasına aynı yaklaşımlar, aynı aktörler ve aynı piyonlar yine sahne almış durumda. Senaryonun özünde de, amaçladıklarında da sapma yok. Yani yine herkes rolünün ve görevinin sorumluluğuyla davranıyor. Mehmetçiğe mızrak ucu rol verilmeye çalışılıyor, Soros’un "en önemli ihraç ürününüz Mehmetçik’tir" sözünü yaşama geçirmeye gayret edenlerin oyunları tezgahlanıyor. Köşe yazarları önceden ayarlanıyor, gazete manşetleri önceden tasarlanıyor, tüm dünyanın barışı sağlamak için bizi beklediği en ulvi sözcüklerle pazarlanıyor. Aslında "şeytan bir günah daha işletecektir ama yine işe o günahı kutsallık zırhına sarmakla başlıyor". Bir BM düşününki İsrail’in çoluk çocuk demeden, hak hukuk tanımadan, doğrudan sivil halkı hedef alan saldırıları karşısında 34 gün ateş kes kararı alamamış, Lübnan topraklarında kendi askerinin İsrail tarafından öldürülmesini dahi kınayamamıştır. Nedeni de çok açıktır. Uluslararası hukukun gücü değil, güçlünün hukuku BM‘ye egemendir. Bu haliyle de BM’nin uluslar arası niteliği tartışmalıdır. Şimdi de aynı BM’nin kimliği altında adına "Barış Gücü" (UNIFIL) denilen bir yapının Lübnan topraklarına barış götüreceği söylenmektedir. Bu karar ve UNIFIL, ABDİsrail çizgisinde yapılandırılmaya çalışılan Büyük Ortadoğu Projesinin bir parçası olmaya mahkumdur. Siz bakmayın ABD karşıtı olarak gösterilen Fransa’nın katılımına. Özünde eski sömürge topraklarına yine geçmişin gözüyle yaklaşan Fransa’nın ABD merkezli yapılanma arasında yer edinmeye çalışması kimseyi şaşırtmamalı. Emperyalist özünü ve buna dayalı reflekslerini köreltmemiş olanlar için paylaşım mücadelesi esastır. Fransa’nın Lübnan’da asker bulundurma ve ateşkes kararının oluşumunda aktif rol üstlenme çabası, ABDİngiltere ikilisine rağmen Ortadoğu paylaşımında geriye düşmeme eğiliminin ürünüdür. Ayrıca Fransa, ucunun kendisine de dokunabileceği antiemperyalist nitelik taşıyan direniş çizgisinden çok İsrail’in açtığı işgal düzeni kulvarına daha yatkındır. Türkiye, yeniden bölgesel kıskaçta Türkiye, Lübnan’a asker gönderilmesi istemi ile birlikte yeni iç ve dış tartışmaların odağına yerleşti. ABDİsrail ve Fransa’nın yaklaşımları tamamen kendi çıkarlarını yansıtıyor. Türk hükümeti ise, sergilediği tutumla tarihsel yaklaşımdan sapıyor. imkanlarından yararlanma hesabını ortaya koymuyor mu? Yoksa o da ABD gibi askeri yöntemlerle demokrasi ve insan hakları savunuculuğuna mı soyunuyor? Fransa’nın; 1959 ve 1960 anlaşmaları açıkça Kıbrıs adasında garantör ülkeler dışında asker bulundurmayı ve askeri amaçlı kullanılmasını SÖMÜRGEDEN YARARLANMA ARAYIŞI Sonuç olarak Fransa’nın Ortadoğu’ya bakışının ABDİngiltere çizgisinden farklı olduğu düşünülemez. Farklılık Fransa’nın çıkarlarıdır. Nitekim emperyalist hevesler zemininde aynı bakış açılarını birçok konuda görmek mümkündür. Örneğin Fransa; ABD ve İngiltere’den farklı olarak bölgenin gerçek demokrasiyi yani öncelikle ekonomik yaşamda geniş halk kitlelerinin çıkarlarını koruyan, bölge kaynaklarını bölge halklarının refahı ve mutluluğu için kullanılmasını mı istemektedir? Aynı şekilde Fransa; bölgenin hiçbir şekilde ve hiçbir sömürgeci güç tarafından boyunduruk altına alınmamasını mı hedeflemektedir? Yoksa Fransa; İslam’ı terörle anarak, İslam coğrafyasında yeni askeri müdahaleleri ve giderek işgalleri meşrulaştırma çabasına mı karşıdır? Topraklarında yabancı güçleri istemeyen, işgallere canı, kanı pahasına direnenlerden mi yanadır? Fransa için bu soruların cevapları bellidir. Üstelik bu cevaplar çok da örtülü de değildir. Örneğin Fransa’nın Güney Kıbrıs’ta üs edinme çabası, Fransa’nın kimden yana veya neyin hesapları içinde olduğunu göstermektedir. Bu çaba açıkça yeni Ortadoğu zemininde sömürge Türk Zırhlı Birliği’nden bir görünüm...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear