26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net Gelişmeler Lübnan savaşının gölgesinde kalıyor… C S TRATEJİ 23 operasyonlar sonucunda gelinen noktada Filistin’deki "sistem" yani soyut anlamdaki "devlet" fiilen işlerliğini yitirmiş ya da en iyimser ifade ile yitirmek üzere görünüyor. Filistin’de "çözülme süreci" olarak da nitelendirilen bu süreçte yaşananlarda her ne kadar en büyük pay sahibi İsrail olarak görünse de, aslına bakılırsa süreci başlatan ve krizi derinleştiren iç çekişmeler oldu. Hatırlanacağı üzere Filistin’de Hamas’ın Şubat 2006’da yapılan seçimlerden zaferle çıkması ile başlayıp, MayısHaziran aylarında doruk noktasına ulaşan iç kargaşa, El Fetih ve Hamas’ın karşılıklı olarak birbirlerinin binalarını basmalarına, hatta silahlı sokak çatışmalarına girmelerine kadar varmıştı. Tüm bunların üzerine, ABD başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin Hamas’ın "terör yöntemlerini terk etmemesi" gerekçesi ile Filistin’e yaptıkları yardımları kesmesi, Filistin’de zaten var olan ekonomik krizi derinleştirmiş; her geçen gün artan açlık ve sefalet iç kaosu körüklemişti. O rtadoğu, 2006 yazına damgasına vuran Hizbullahİsrail çatışmasıyla, haber açısından görece "ölü sezon" olarak bilinen yaz döneminde, dünya gündemini fazlası ile meşgul etti, hatta deyim yerindeyse tam anlamıyla işgal etti. İsrail’in sınırsız ve orantısız güç kullanması sonucu bini aşkın yurttaşını yitiren Lübnan yerle bir olurken, İsrail ise Hizbullah’ın kendisinden beklenmeyecek kadar etkili askeri yöntemler kullanması sonucunda Hayfa başta olmak üzere ülkenin kuzeyinde ciddi kayıplar verdi. Otuz dört gün süren şiddetli çatışmalar ile sıcak yaz günlerinde dünyanın ister istemez Lübnan’a kilitlenmesine neden olan savaş, İsrail ile Filistin arasında savaşın hemen öncesinde yaşanan krizi de bir anlamda perdelemiş oldu. Oysaki Lübnan’a odaklanan dünyanın gözünden kaçmış olsa da Lübnan’ı saran alevin dumanları ardında kalıp, gözlerden ıraklaşan Filistin’de özellikle de Gazze’de İsrail’in operasyonları hızını hiç kesmedi. İsrail, Filistinli örgütlerin 25 Haziran’da 2 askerinin öldürülmesi ve onbaşı Gilat Şalit’in kaçırılması ile sonuçlanan baskını sonrasında abluka altına aldığı Gazze’ye yönelik "yakın ilgisini" Lübnan cephesini açtıktan sonra da sürdürdü. Filistin, yeni yol ayrımında İsrail’in Lübnan’a saldırısı Gazze’ye yönelik harekatını kısmen perdeledi. OLMAYAN ‘DEVLET’İN SORUNLARI Yalnızca Temmuz ayında ‘hedef Tüm bu yaşanılanların sonucunda ise, belki de tarihte görülmemiş bir Filistin portesi çıktı sapmaları’ nedeniyle 35 çocuk karşımıza. Her şeyden önce Filistinli örgütlerin eskisi kadar sıkı bağlar olmadığı artık yaşamını yitirdi. Filistin’de Hamas ve arasında çıplak gözle bile görülebilir hale geldi. Hamas ve El Fetih arasında yaşanan El Fetih grupları arasındaki gelişmeler Özellikle çatışma, basit bir iktidar mücadelesi olarak de, henüz "bağımsız" ve "tanınmış" bir ise yeni bir yol ayrımını işaret ediyor. görülse "devlet" statüsünde olmayan, üstüne üstlük fırsatı "iyi" bir şekilde değerlendirdi demek hiç de yanlış olmaz. İsrail’in söz konusu operasyonlarında aralarında Filistin Meclis Başkanı Aziz Duveyk’in de bulunduğu, 8’i bakan, 29’u milletvekili olmak üzere toplam 64 üst düzey Hamas’lı yetkiliyi "Hamas Terör Örgütüne Mensup Olmak" suçundan gözaltına alması (Filistinlilere göre kaçırması) ve birçoğunu halen hapishanede tutması, İsrail’in gelişmeleri kendi açısından nasıl bir "fırsat"a çevirdiğinin açık bir göstergesi olsa gerek. GÖLGEDE KALAN FİLİSTİN İsrail, Lübnan’da Hizbullah ile çetin çatışmalara girerken Filistin’de de Hamas’ın kalesi olarak bilinen Gazze merkezli büyük bir "temizlik" operasyonuna girişti. Yaklaşık iki buçuk aydır, "terör yuvası" olarak görülen Gazze’deki mülteci kamplarına rutin askeri operasyonlar düzenleyen İsrail’in nihai hedefinde ise Hamas vardı. Ancak, her zaman olduğu üzere zaman zaman "küçük hedef sapmaları" nedeniyle onlarca kadın ve çocuk hayatını kaybetti. Söz konusu "hedef sapmaları" sonucunda sadece Temmuz ayında 35 Filistinli çocuğun öldüğü Gazze’ye yönelik İsrail operasyonları, bunlarla sınırlı kalmadı tabii ki. İsrail Lübnan’da "Hizbullah’ı yok etme" parolası ile giriştiği savaşa eş zamanlı olarak Filistin’de de "Hamas’ı yok etme" parolası ile Hizbullah’a karşı sarf ettiği gücünden arta kalanlarla Hamas’ın üzerine gitti. Kaldı ki Hamas, zaten iktidara geldiği günden bu yana içerisine çekildiği girdap nedeniyle Hizbullah’la kıyas kabul edemeyecek kadar zayıflamıştı. Başka bir deyişle, İsrail için belki de hiç olmadığı kadar kolay bir lokma haline gelmişti. Nitekim İsrail, tamamen Lübnan’a kayan uluslararası toplumun ilgisinden "mahrum" kalan Hamas’ı zayıflatmak adına yakaladığı YENİ YOL AYRIMI Görüldüğü üzere İsrail’in genel anlamda Filistin’e, özel anlamda ise Hamas’a karşı giriştiği Filistinli militanlar... işgal altında bulunan Filistin’in "boyundan büyük" sorunlarla boğuştuğunu gösteriyor. Zaten Filistin’in en büyük sorunu daha devlet olmadan, devlet sorunları ile uğraşması; uğraşmak durumunda kalması. Hal böyle olunca tam anlamı ile kurumsal bir devlet düzenine ulaşamadan, hali hazırda bulunan soyut devlet sistemi daha tam anlamı ile oluşmadan yıpranmaya başlıyor. Başka bir deyişle Filistin’deki "devlet" ya da "sistem", olgunlaşmadan çürümeye başlayan meyvelerin akıbetine uğruyor. Filistin, içerisinde bulunduğu kargaşadan sıyrılmayı ve "bağımsızlık" mücadelesine kaldığı yerden devam etmeyi arzulasa da ilk olarak iç hesaplaşmalarını sonuçlandırmak istiyor. Bugün gelinen noktada Filistin’de en fazla tartışılan konuların başında ise "Özerk Yönetim" kavramı geliyor. Aynı zamanda bir özeleştiri de olan söz konusu tartışmaları başlatan Hamas, Oslo Anlaşmaları ile yapılan düzenlemeleri yani "Özerk Yönetim" tanımını bağımsızlığa giden yolu tıkayan, yapısal bir sınırlandırma olarak görüyor. Filistin’de Hamas gibi düşünen çok insan var aslında. Oslo Süreci’ni ve dolayısı ile "Özerk Yönetim"i ABD prodüksiyonu olarak gören birçok Filistinli, dünyada başka emsali olmayan bu yönetim şeklinin ağızlarına çalınan bir parmak bal olduğunu düşünüyor. Velhasıl şimdilerde Filistin’de içe dönük tartışmaların başında hiç kuşkusuz "özerk yönetim" tartışmaları geliyor. Ancak Filistin içinde bulunduğu şartlarda, şayet halen "bağımsızlık" istiyorsa, öncelikle kaybetmeye başladığı ulusal birliğini yeniden güçlendirmek durumunda. Daha açık bir ifade ile Filistin gibi yarım yüzyılı aşkın süredir işgal altında yaşayan ve bağımsızlık mücadelesi veren bir toplumun iç kargaşa yaşama lüksü yok. Aksi takdirde, İsrail gibi askeri, ideolojik, siyasal ve ekonomik olarak kendisinden kat be kat güçlü bir devlete karşı ayakta kalması olanaksız hale gelir. Böyle bir durumda ise, şimdi olduğu gibi, yan yollara sapmalar başlar, dünyanın güçlü yarısı tarafından "terörist" olarak ilan edilir ve üzerlerinde yapışan bu kimlikten sonsuza kadar kurtulamazlar…
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear