28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

uygulanabileceğini, askeri uçaklara uygulanmayacağını düzenlemektedir. Buna göre, askeri uçaklar uluslararası hava sahasında sivil uçaklar için belirlenmiş koridorlar dışında uçuş yapabilirler. Askeri uçuşlar sırasındaki uluslararası hava sahasındaki uçuş güvenliği de bu sahadaki askeri uçakların bağlı bulunduğu ülkelere ait olacaktır. Nitekim Türkiye de tezlerini söz konusu uluslararası anlaşmalara ve uygulamalara dayandırarak haklılığını savunmakta ve uçuşlarını sürdürmektedir. DOSTLUK YA DA MASAL Bölgesel anlaşmalarla ülkelere verilen ve hava trafik hizmetleri ile ilgili teknik bir sorumluluk olan FIR sorumluluğunu Yunanistan dışında egemenlik alanı olarak gören başka bir devlet bulunmuyor. Yunanistan’ın bu tavrı TürkiyeYunanistan ilişkilerini gerginleştirdiği gibi Yunan kamuoyunda da tepkilere neden oluyor. Yunan basını, Savunma Bakanlığı kaynaklarına dayanarak, Ege’de Türk savaş uçaklarını önleme faaliyetlerinin maliyetinin çok büyük rakamlara ulaştığı gerekçesiyle Ege’deki Yunan tezlerinin gözden geçirilmesi çağrısında bulunuyor. Elefteros Tipos’un haberine göre son bir yılda yalnız püskürtme operasyonları için 2 bin 458 Yunan uçağı havalanmış ve uçakların sadece yakıtları için 11 milyon Euro harcanmıştır. Anlaşılan Karamanlis hükümetini iktidara getiren "savunma harcamalarını kısma" sözü Yunanistan’da tutulamamaktadır. Nitekim 2003 verilerine göre Yunanistan’da 650 dolar olan kişi başına düşen savunma harcaması rakamlarında o günden bu güne pek bir değişiklik de olmamış (Türkiye’de 130 dolar), 2005’te 709 dolara çıkmıştır. Yunanistan hala savunma politikasını tehdidin doğudan geldiği varsayımına dayandırarak Ege için yeterli, caydırıcı ve güvenilir bir kuvveti elinde bulundurmaya gayret etmektedir. Türkiye’de ise TürkYunan kardeşliğinden hareketle gerçekçi olmayan bir dostluk masalı anlatılıyor. Esasında, eskiden beri iki toplum arasındaki karşılıklı güvensizliğe dayandırılan TürkiyeYunanistan gerginliğine Türkiye’nin Yunanistan’ınkine eşit bir katılımı bulunmuyor. Türkiye, hiçbir zaman Yunanistan’ın silahlarını kullanma yolunu seçmedi. Türkiye, ne bir terör örgütünün Yunanistan’daki faaliyetlerine katkıda bulundu ne de topraklarında terörist eğitim kampları oluşturdu. Hiçbir zaman Karamanlis’lerin soyunun Karamanoğlullarına dayandığı iddiasıyla Yunan vatandaşlarına "Hıristiyanlaştırılmış Türkler" fikrini empoze etmeye çalışmadı. Yunanistan’ın bir kısmında gözü olduğunu ilan eden "tragedya"lar yaratmadı. Yunanistan’dan etnik temizlik yöntemiyle sürülen insanların örneğin Çamerya Arnavutlarının acısını paylaştığını açıklayarak o acı dolu günleri unutmamak ve unutturmamak için anma günleri ilan etmedi. Barış antlaşmalarından sonra bile Selanik ve civarında öldürülmeye devam edilen –gerçekten de sivil olan Türkler ve adalar dâhil Yunanistan’dan sürülen Türkler için soykırım anıtları dikmedi. Yunanistan’da yeni alt kimliklerin oluşturulmasına kışkırtıcılık yapmadığı gibi Yunanistan’daki Türklerin sorunlarını kullanarak dahi komşusunu sıkıştırma eğilimine girmedi. Batı Trakya Türklerinin siyasi, dini, kültürel, ekonomik sorunlarını dünya gündemine taşıyarak Müftü seçiminin engellenmesi ya da din Türkiye, AB üyeliği gerekçesiyle, Yunanistan’ın akıl almaz ve sonu gelmez isteklerini görmezden geliyor veya sineye çekmek zorunda kalıyor. Atina Türkiye karşıtı politikalarını AB aracılığıyla adım adım yaşama geçiriyor. eğitimi veren okulların kapalı tutulması konularını tartışmalı sorun alanlarında kendi tezlerini kuvvetlendirmek için kullanmadı. Ne Yunanistan’ı kendi komşularıyla çevreleyerek kıskaca alma siyaseti güttü ne de eğitim ve basın yoluyla Yunan düşmanlığı fikrini kendini yeniler biçimde kamuoyuna sürdü. Üstelik Türkiye, Yunanistan’ın faaliyetlerini engelleyecek önlemler de almadı. C S TRATEJİ 9 güven arttırmak amacıyla tepkisini düşük seviyede göstermeyi tercih edip alttan alan hep Türkiye olmakla birlikte bu sadece bugünün hükümetine has bir tutum da değil. 1996 Ekim’inde bir Türk F16’sı Yunan Mirage2000 uçağı tarafından hava füzesi ile düşürülerek bir Türk pilot yüzbaşı şehit edildiğinde de üzerinde yeterince durulmamış, Türkiye’nin hakkı uluslararası mercilerde aranmamıştı. Terörist başı Öcalan’a verdiği destekten ötürü Suriye’ye savaş tehdidinde bulunulmuş ancak üzerinde Rum pasaportuyla yakalandığında açığa çıkan skandalın unutulmasına izin verilmişti. Yunanistan ve dava ortağı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) düşmanının düşmanını dost belleyen bir zihniyetle her zaman PKK’nın ve lideri Öcalan’ın açık destekçileri oldular. Atina civarındaki Lavrion Mülteci Kampı 1980’lerden itibaren Yunanistan’a sığınan PKK ve DHKP/C’li teröristlerin barınma ve "savaş" eğitim merkezi olmuştur. Yunanistan’ın verdiği desteği ortaya çıkaran belgelerden biri de AHİM’in 46221/99 sayılı başvuru üzerine verdiği karardır. Burada Öcalan’ın 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkarılmasından sonra Yunanistan’a sığınmak istediği, Yunan gizli servislerince önce Moskova’ya orada kabul edilmeyince tekrar Atina’ya ve buradan da daha sonra 15 Şubat 1999’da teslim alınacağı Kenya’daki Yunanistan Büyükelçiliği rezidansına yerleştirildiği açık ifadelerle yer almaktadır. Her ne kadar dönemin Dışişleri Bakanı Theodoros Pangalos’un siyasi yaşamı olayların ardından sona ermişse de dönemin Başbakanı Kostas Smitis’in Öcalan’ın saklanması konusunda herhangi bir bilgisinin olmadığını söylemek güçtür. Öte yandan, 300 sandalyeli Yunan Parlamentosu’ndan 10 Nisan 1997’de 157 milletvekilinin, 5 Kasım 1998’de de 109 milletvekilinin yaptıkları ortak açıklamayla Öcalan’ı "Kürt halkının yasal temsilcisi" olarak Yunanistan’a davet etmeleri PKK’ya verilen desteğin Yunan Parlamentosu’ndaki görüntüsüdür. Bu anlayışın izlerine Yunan basınında bugün de rastlamak mümkün. Yunanistan’dan aldığı cesaretle GKRY de yıllardır PKK’ya destek veriyor. Burada PKK için askeri kamplar oluşturulduğu, Rum subayların teröristleri eğittiği, örgütlenmenin sağlandığı hatta PKK militanlarının GKRY’den maaş aldığı zaten Türkiye tarafından biliniyordu. Beyaz Saray’ın (ABD) Ulusal Antiterör Merkezi’nden sağlanan bilgilere dayanarak yayınladığı resmi rapor da, GKRY’nin PKK için bir cennet haline geldiğini ortaya koyuyor. 23 Mayıs 2006’da basına açıklanan raporda, 1500 Kürt asıllının yaşadığı Kıbrıs adasının hem Rum kesiminde hem de (ne yazık ki) Türk kesiminde PKK’nın aktif halde çalıştığına ve adanın PKK için para, silah ve mühimmat transit merkezi olduğuna yer verilmektedir. Görülüyor ki ne PKK tehdidi bitti ne de Yunanistan veya Rum’un PKK’ya desteği. Yunanistan da eline geçen her fırsatı legal veya illegal yollardan Türkiye aleyhine kullanmaya devam ediyor. Türkiye’de ise kamuoyundan güçlü sesler yükselmedikçe belgeli ihanetler bile görmezden gelinebiliyor. Yunanistan bir intikam peşinde peki ya Türkiye’nin yetkilileri neden sessiz, neden eylemsiz? İNTİKAM PARANOYASI Yunanistan, yine Türkiye’den farklı olarak herhangi bir olayda haklılığının bulunup bulunmadığına bakmaksızın Türkiye’yi anlaşmazlık çıkarmakla suçlayarak AB’ye ve ilgili uluslararası örgütlere şikâyet etme yoluna gitmektedir. Nitekim, Türk ve Yunan savaş uçaklarının çarpışması ardından yaptığı açıklamada Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis bu konunun Türkiye’nin AB üyeliği görüşmeleri sırasında ele alınacağını dile getirmişti. Çarpışmanın bir kazadan ziyade açık bir taciz olduğunun anlaşılmış olmasına ve "it dalaşı" söz konusu olmaksızın Yunan uçağının Türk F16’sına arkadan ve alttan çarptığı belgelenmiş olmasına rağmen Başbakan aracılığıyla "komşulukla bağdaşmayan tavrını değiştirmeye" çağrılan yine Türkiye oldu. Doğrusu şu ki, ilişkileri iyileştirmek ve
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear