26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 Brezilya ve Polonya örneği olumlu işaretler vermiyor C S TRATEJİ Ekonomide dengeler kritikleşiyor Aybike KOCA TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Araştırmaları Masası akoca@tusam.net etrol fiyatlarındaki artışın enerji maliyetlerini artırması ile başlayan, ABD’nin faiz artırımına karar vermesi sonucu ulusal paradan kaçış ile devam eden ve politik sorunların körüklediği sürece, kimilerince gecikmiş, kimilerince abartılı bulunan müdahale, Merkez Bankası’ndan (MB) geldi. Beş yıldan bu yana faiz artırımına gitmeyen ve faiz indirimi konusunda tecrübe kazanan eski yönetimin aksine MB’nin çiçeği burnunda Başkanı Durmuş Yılmaz ve ekibi, ekonomistlerin deyimiyle "cesur" bir olaya imza attı. Kısa vadeli faiz oranlarında beklentilerin üzerinde gerçekleşen yüzde 1,75 puanlık artışla MB, pek çok ekonomiste göre bağımsızlığını ispatlamış oldu. Analistler dalgalanmalardan yara alan MB’nin, faiz artırımı kararıyla kaybolan/azalan kredibilitesini geri kazandığını düşünüyor. P Küresel sistemin kurbanlarının öncüsü olarak görülen Türkiye’de ‘dalgalanmayan dalgalı kur’ rejimi bulunuyor. Ulusal gelirinin yüzde 30’unu yatırım ve ara malı ithalatına ayıran, ulusal gelirinin yarısı kadar dış borcu olan Türkiye’de döviz kuru yaşamsal önem taşıyor. öncelikli hedeflerinin ve ekonomide daha ciddi sorunların var olduğunu ispatlamıştır. Buna karşın faiz artırımı döviz kurlarındaki artışı yavaşyatmaya yetmedi. Başkan Yılmaz, dövize de müdahale ederek sermaye çıkışı sürecine hizmet etmekten kurtulamamıştır. olacağı ve bunun ekonomiyi durgunlaştıracağı normal seyirde beklenen bir durum. Zaten yüksek (!) büyüme oranına karşın yüksek enflasyonu yani stagflasyon durumunu yaşayan Türkiye’nin enflasyonu azaltmaya çalışırken büyümeyi de yavaşlatacağı ve bu aşamada işsizliğin de artacağını düşünmek hatalı bir yaklaşım olmayacaktır. Faiz artırımının ekonomiyi 23 ay rahat ettireceği varsayımı altında, bu zaman diliminden sonra oluşabilecek ilişkiyi tahmin etmek zor olmayacaktır. Nitekim ulusal paranın değerindeki düşüşten avantaj sağlayan ihracat kesiminin bu durumu uzun sürmeyecektir. Enflasyonun artış trendi durdurulamadığı takdirde ki önümüzdeki 23 ay daha enflasyon oranının yüksek çıkacağı tahmin ediliyorfaizlerde ikinci bir artırımın olup olmayacağı ya da dövize yeniden müdahale gibi "daha cesur" bir davranışta bulunulup bulunulmayacağı şimdilik belirsizliğini koruyor. SÜREÇ NASIL BAŞLADI? Dış piyasalarda oluşan konjonktürü ve küresel dalgalanmayı bir kenara bırakırsak, sermaye çıkışına sebep olan ortamın iç piyasalardan kaynaklandığını söyleyebiliriz. Gazetecilerin, "Enflasyonun artma eğiliminde olması durumunda ne yapacaksınız?" sorusuna Yılmaz’ın verdiği "O zaman faizleri artırırız" yanıtından sonraki gün Türkiye’den en az 34 milyar dolar yabancı sermayenin çıktığı tahmin ediliyor. Yılmaz, verdiği yanıtın ardından görevi devraldığı vekil başkan Erdem Başçı ile göz göze geldiğinde, talihsiz bir açıklama yaptığını fark ettiyse de açıklamasından geri dönemedi ve sermaye çıkışının yaşanabileceği o günden belli oldu. Dolayısıyla Yılmaz’ın da belirttiği gibi faiz artırımı kararı bir günde ya da bir haftada verilmemişti. Ancak Başkanın açıklamalarının faiz artırım kararını çabuklaştırdığı, küresel etkilerin bu aşamada ikinci sırada yer aldığı söylenebilir. Bu aşamada MB gibi bir kurumdan gelen her açıklamanın yerli/yabancı tüm sermayedarlar tarafından dikkatle izlendiği düşünülerek Yılmaz’ın çok dikkatli konuşması ve "açık vermemesi" gerektiği anlaşılıyor. Aksi takdirde yapılan açıklamalar, "olağanüstü" toplantıların düzenlenmesine ve ciddi kararların hızla alınmasına sebep olabiliyor. Böylece zaten çok hassas olan piyasalar sarsılabiliyor. DÜNYADAKİ ÖRNEKLER Her ne kadar Türkiye’de dalgalı kur hakim olsa ve uzun zamandır otomatik dengeye terk edilen piyasalar, dalgalanmamaya çalışsa da MB’nin faiz artırımı haberiyle daha da hareketlendi. Beklentinin üzerinde gerçekleşen yüzde 1,75 puanlık faiz artırımının ya da kimilerince "faiz şoku" olarak adlandırılan müdahalenin, enflasyonla mücadelede gerekli ama yeterli olmadığı görüşünden hareket edilecek olursa, kararların her ne kadar orta vadeye göre alındığı söylense de, faiz artırımının kısa vadeli bir çözüm olduğu görünüyor. Böyle bir durum da faizlerin artmaya devam edip etmeyeceği sorusunu akıllara getiriyor. Nitekim faiz artırımının sürekli olamayacağı, sürekli olduğu takdirde ekonominin yavaşlama eğilimine girerek enflasyonu artıracağı biliniyor. Bu durumdan en çok etkilenecek kesim ise halk olarak gösteriliyor. Bu sebeple kısa vadede ekonominin yavaşlama sürecine girmesi ve bu sayede kurların dengeye çekilmesi istenirken, zamanlamanın büyük öneme sahip olduğu görünüyor. Aksi takdirde ABD’de yaşanan faiz artırımına karşın enflasyonun hala beklentilerin üzerinde olması gibi Türkiye’de de istenmeyen bir durumla karşılaşılabilir. Aynı şekilde Brezilya ve Polonya’nın da faiz artırımı sonucu artan enflasyonu durduramamaları ve ancak yüzde 20’lere yaklaşan oranları koruyabildikleri dikkate alındığında sürecin çok hassas dengeler üzerinde seyredeceği unutulmamalıdır. Faiz artırımının beklendiği ve bunun dövize müdahale olarak algılanacağı bir ortamda yüzde 1,75 gibi yüksek bir artırım, direkt olarak dövize müdahale olarak algılanmamalıdır. Aksine bu müdahaleyle ekonomideki gidişatın aslında hiç de iyi olmadığının bazı yetkililerce fark edildiği ortaya çıkmıştır. MB bu müdahaleyle, döviz kurundan daha HÜKÜMETMB İLİŞKİSİ Faiz artırım sürecine kadar yaşanan gelişmeler birbiriyle ilişkili bir şekilde analiz edilecek olursa, hükümet ile MB arasındaki iplerin bir gerilip bir gevşediği gözden kaçmıyor. Hükümetin "bağımsız" açıklamaları sonucu MB, 24 Mayıs 2006 tarihli basın duyurusu ile kur rejiminin hükümet ile birlikte belirlendiğini ancak bu rejim altında uygulanan kur politikasının doğrudan MB’nin yetki ve sorumluluğu altında bulunduğunu hatırlatmak durumunda kalmıştı. Bu hatırlatmaya açıkça olmasa da "sitem" eden iktidar üyeleri, yine de MB Başkanı’nın kararlarının arkasında oldukları mesajını vermeyi ihmal etmediler. Yılmaz da İzmir’de katıldığı konferansta iktidarın ekonomi politikalarını överek başladığı konuşmasında bu jeste karşılık verdi. Böyle bir ilişkinin bağımlılık olarak algılanacağı, dolayısıyla ilişkilerin uyum çerçevesinde ele alınıp, sınırlandırılması gerektiği konusunda gerekli hassasiyetin gösterilmesi bekleniyor. Bunlara ek olarak enflasyon verilerinde yılsonu beklentilerinin değişmediğinin açıklanmasına karşın, hedefin 2 puan yukarı çekilmesi, enflasyondaki yükselme gerek faiz artırımına yol açan temel unsur gerekse gelecekteki para politikalarının belirleyicisi olarak lanse ediliyor. Küresel sistemin kurbanlarının öncüsü olarak nitelenen Türkiye için bu gelişmeler şaşırtıcı olmamalıdır. Çünkü "dalgalanmayan bir dalgalı kur"un hakim olduğu Türkiye’de, en ufak bir dalgalanma sonucu oluşan denge(sizlik), iç piyasalardaki sorunlar yumağının bir sonucudur. Bu dalgalanmanın etkilerini minimuma indirmek için yapılan girişimlerde döviz kurunun ihmal edilmemesi gerekiyor. Çünkü Türkiye gibi milli gelirinin yaklaşık yüzde 30’unu yatırım ve ara malı ithalatına ayıran, milli gelirinin yarısı kadar dış borca sahip olan ve bankalara büyük miktarda döviz borcu olan bir ülkede, döviz kurunun istikrarı büyük önem taşıyor. FAİZLERİN ETKİSİ Hükümet yetkililerinden beklenmedik bir destek alan faizlere müdahale, aslında piyasaların test ettiği söylenen MB Başkanının da güven kazanmasını sağladı. Buna karşın enflasyonbüyüme arasındaki ilişkinin daha fazla ön plana çıkacağı bir döneme girildiği gerçeğini unutmamak gerekir. Bu "cesur" adımla enflasyonun aşağı çekilmesi amaçlansa da bu trendin devam etmesi halinde ekonominin yavaşlayacağı ve dolayısıyla büyümenin bu durumdan olumsuz etkileneceği bekleniyor. Faiz artırım kararının iç talepte daralmaya sebep Durmuş Yılmaz
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear