Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C S Yazar: Thomas P. M. Barnett Çeviri: Volkan Yalçıntoklu 1001 Kitap yayınları, nisan 2006, 507 sayfa TRATEJİ 23 S T R A T E J İ K İ T A P L I Ğ I Pentagon’un Yeni Haritası 2 Harekat Planı A BD Savunma Bakanlığı’nda, Özel Hareket Komutanlığı’nda ve Birleşik Kuvvetler Komutanlığı’nda danışmanlık görevini yürüten Thomas P.M. Barnett, "Pentagon'un Yeni Haritası: 21. Yüzyılda Savaş ve Barış adlı yapıtıyla ABD’nin 21. yüzyıl stratejisini nedenleri ve olası sonuçları ile açık bir şekilde ortaya koymuştu. Bu stratejide Türkiye’yi küreselleşmenin "Entegre Olmamış Boşluğu" içerisinde tanımlayan ve küresel ekonomiyle en az bağlantılı ve bu yüzden de kitlesel şiddet ve çatışma riskine en açık ülkeler grubu içine dahil eden Barnett, bu ilk kitabının devamı niteliğinde olan ‘Pentagon'un Yeni Haritası 2 'Harekat Planı Yaratmaya Değer Bir Gelecek'i kısa bir süre önce yayımladı. Barnett, bu yeni kitabında serinin ilk kitabında ortaya koyduğu projenin uygulama aşamasını "Harekat Planı" olarak adlandırmış ve söz konusu planı ayrıntıları ile anlatmış. Yazar, ilk bölümünden başlayarak okuyucuyu devamlı surette bir "savaşbarış" ikilemi içerisine düşürüyor. Okuyucunun kafasını bulandıran bu ikilem kitabın sonuna doğru iyice ağırlaşıyor. Yazar bu ikilemin yanı sıra kitap boyunca bağlantısız olarak nitelediği ülkelerin neden olduğu küresel boşluk alanlarının daraltılması gerektiğine sık sık vurgu yapıyor ve bu ülkelerin bağlantısızlığa bir son vermesi gerektiği üzerinde önemle duruyor. Küreselleşmenin önünde hiçbir şeyin duramayacağını ve küreselleşmeye yani yazarın deyimi ile "Merkez"e direnen boşluğun (Bağlantısız ülkeleri kastediyor) eninde sonunda küreselleşmek ve sisteme dahil olmak zorunda olduklarını belirtiyor. Yazar "merkez" olarak adlandırdığı bölgeleri ve ülkeleri ise şöyle sıralıyor; Kuzey Amerika, Avrupa, "eski" ve "yeni" Rusya, Japonya, Güney Kore, Çin, Hindistan, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika, Arjantin, Brezilya ve Şili. ABD’nin kimi zaman çeşitli danışman, akademisyen ya da gazeteciyazarlara yazdırdığı kitaplarla ortaya koymak istediği doktrinleri, stratejileri dünyaya sivil bir şekilde duyurduğunu Zbigniew Brzezinski’nin Büyük Satranç Tahtası’nda; Samuel P. Hungtington’un Medeniyetler Çatışması’nda ve Francis Fukuyama’nın Tarihin Sonu ve Son İnsan adlı yapıtlarında görmüştük. Pentagon’un Yeni Haritası ile birlikte bu yeni kitap da bu bağlamda ABD’nin OrtadoğuAvrasya ekseninde yürüttüğü "21. Yüzyıl Stratejisi"nin doktrinler bütünü olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle kitabı "bu gözle" okumak özellikle satır aralarına dikkat etmek gerekiyor. Söz konusu strateji bağlamında Türkiye’ye ayrı bir önem atfeden ve Türkçe baskıya ayrıca bir önsöz yazan yazarın Türkiye ile ilgili şu sözleri oldukça düşündürücü: "Bush Yönetimi'nin Büyük Patlama stratejisi, Ortadoğu üzerinde uygulanmaya devam ederken, Türkiye dışında başka hiçbir ülke böyle büyük bir tehlike ya da fırsat ile karşı karşıya değil, çünkü başka hiçbir ülke, İslam dünyasına modernliğin, çoğulculuğun içerik bakımından İslami olan bir ülkede nasıl gelişebileceğini göstererek daha yapıcı veya yıkıcı bir rol oynayamaz. Türklerin bu öncü rolü isteyip istemedikleri pek önem taşımıyor çünkü tarih, bu rolü onların önüne koydu." Hastanın Başucunda Kırk Gün Balkan Acıları Yazar: Stephane Lauzanne Kastaş Yayınları, 138 Sayfa alkan Savaşları, hem Türk tarihi, hem de Türk ulusal benliği üzerinde, diğer savaşlarla kıyaslanmayacak bir öneme sahiptir. Bu savaşların, Osmanlı’dan kısa süre önce ayrılan devletlere karşı verildiği ve Osmanlı’nın, savaştan önce "en fazla iki ayda Sofya’yı ve Belgrad’ı almayı" hedeflediği düşünülürse, bütün Rumeli’yi bir aydan kısa sürede Balkan devletlerine kaptırmanın yaratığı şok, daha iyi anlaşılır. Öte yandan, yüzlerce yıldan beri Rumeli’de yaşayan ve burasını vatan bilen milyonlarca kişi, evini, yurdunu ve malını bırakıp canını kurtarma derdiyle İstanbul yolunu tutacaktır. Bunu başaramayan yüz binlerce kişiyi ise, Osmanlı egemenliğinden yeni çıkmanın hıncını yaşayan Balkan komitacılarının elinde, ölümden beter felaketler beklemektedir. B Fransız savaş muhabiri Stephane Lauzanne’in, "Balkan AcılarıHastanın Başucunda Kırk Gün" adlı kitabı, Birinci Balkan Savaşı sırasında İstanbul ve Doğu Trakya’daki anılarını içeriyor. Yazar, Osmanlı’nın dört Balkan devletine savaş ilan ettiği günlerde İstanbul’a gelir ve Bulgar ordusunun İstanbul’un yanı başındaki Çatalca’ya dayandığı, ancak Türklerin son bir gayretle Bulgar ordusunu püskürterek İstanbul’u kurtardıkları günlerde de ülkesine geri döner. Lauzanne, yukarıda bahsettiğimiz, başlangıçtaki fetih beklentisi ile sonrasında karşılaşılan ağır bozgun arasındaki orantısızlıktan kaynaklanan toplumsal şoku, çok çarpıcı örneklerle resmetmiş. Bunun dışında, savaş muhabirlerinin ülkelerine gönderdikleri telgrafların sıkı bir sansüre tabi olduğunu görüyoruz. Sözgelimi telgrafhanedeki sansür memurları, "bir asker kaza sonucunda öldü" ifadesini bile fazla "sakıncalı" bularak, bunun yerine "kaza, askerin ölümüne neden oldu" diye yazılmasını isterler. Gelgelelim, İngiltere ve Fransa’nın, gerçek tabloyu Bulgar tarafındaki savaş muhabirlerinden öğrenmelerinin de ötesinde, çoğu zaman cephe ile bağlantısı kesilen Osmanlı Devleti bile, kendi birliklerinin bozgununu İngiltere ve Fransa aracılığıyla öğrenebilecektir! Bağlantı kopukluğu, sadece başkent ile cephe arasında da değildir. Osmanlı Doğu Ordusu’nun (bugünkü Doğu ve Batı Trakya’yı Bulgarlara karşı korumakla görevli ordu) komutanı, Malkara yakınlarında bir köyde mahsur kalmıştır ve ordusundan haber alamamaktadır. İngiliz gazeteci Smith Barlett, kendisini bulduğunda, Paşa, açlıktan ölmek üzeredir ve Barlett’in yanında getirdiği konserveler sayesinde ölümden kurtulur! Bu ve buna benzer sayısız örnek, Balkan Savaşları’nda ordunun çürümüşlük derecesini gözler önüne seriyor. Hemen belirtelim, yazar, her ne kadar "Türk yanlısı" bir üsluba sahip olsa da, Bulgarların zaferinden, kendisine pay çıkarmayı da ihmal etmiyor. Zira Bulgar ordusunu eğitenler Fransız, Osmanlı Ordusu’nu eğitenler ise, Fransızların can düşmanı olan ve iki sene içinde savaşa tutuşacakları Almanlardır. Osmanlı basını, savaşın ilk zamanlarında sürekli zafer haberleri verirken, göçmenlerin İstanbul’a doluşmaya başlaması ve Bulgarların Çatalca’ya yaklaşması üzerine, felaketi uygun bir dille açıklamaya karar verirler. Osmanlı hükümeti, ordunun ölüm kalım savaşı olan Lüleburgaz muharebesinin ağır bir bozgunla sonuçlanması üzerine, "savaşta şansın kimden yana olacağı, hiç belli olmaz. Kaybedince mateme kapılmak gereksizdir. Ordumuz, Çatalca’ya çekilmek suretiyle kendisini daha iyi savunmayı planlamaktadır", diyerek söz sanatının nadide(!) örneklerinden birini sergiler. Osmanlı’nın çöküş dönemini ve askeri ve sivil bürokrasinin biçare durumunu, yetersizliklerini çarpıcı örneklerle anlatan bu kitabı, baştan sona, bir solukta okuyacağınızı düşünüyoruz. STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI