Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
12 C S EKONOMİK BAKIŞ TRATEJİ Tartışmalar ve ayrılıklar Küreselleşme AB’nin Cemile Akça ATAÇ TUSAM Avrupa Araştırmaları Masası caatac@tusam.net Önemli günler, törenler veya "Zirve" dediğimiz AB Konseyi toplantılarında AB ülkelerinin devlet ve hükümet başkanları ile AB Komisyonu yetkilileri, "Güçlü Avrupa" ülküsüne mutlaka vurgu yaparlar. Genişleme dahil bütün AB politikaları ile varılması amaçlanan nihai hedef, barış içinde yaşayan ve etrafına barış getiren, sosyal, ekonomik, politik ve askerî bakımdan tam anlamıyla güçlü bir Avrupa’dır. Ne var ki son yıllarda bu ülkü, sadece politikacı ve bürokratların ezberinde yer alan sıradan bir ayrıntıya indirgenmiş, anlamsızlaşmış ve AB vatandaşlarını heyecanlandırmaz bir durumda. Hiç şüphesiz, 21. yüzyılın başında Avrupa’yı pembe rüyasından uyandıran ve Avrupalıyı, geleceğinden endişe eden, karamsar bir ruh haline sokan en önemli etken küreselleşme oldu. Rekabet gücü zayıflayan, araştırmageliştirme ve eğitim uygulamaları eskiyen, bilim ve teknoloji için çok zor fon ayırabilen, sınırları içindeki işsiz sayısı 90 milyona çıkan, önlem alınmazsa 2030 yılında enerjide dışa bağımlılığı yüzde 70’e çıkacak olan ve Ortak Dış ve Güvenlik Politikası’nı bir türlü etkinleştiremeyen AB, "küresel güç" yarışında geride kaldığı gibi küreselleşmenin ağır yükünün altında da bunalmaya başladı. Buna ek olarak, kendi vatandaşlarının güvenini kaybetti ve azımsanmayacak bir grubun Avrupa Projesi’ni "sorunların çözümü" olarak değil de "sorunun kendisi" olarak görmesine neden oldu. Özellikle anayasa ve bütçe krizlerinden sonra "Güçlü Avrupa" acı bir şaka halini almışken fatura büyük ölçüde genişlemeye çıkarıldı. 2004 yılındaki son genişlemenin, Avrupa’nın küreselleşmenin olumsuz etkileriyle mücadele etme kapasitesini büyük ölçüde azalttığı ortadayken "AB genişlemeye devam etsin" diyenlerin sayısında büyük düşüş yaşandı. Ö Eurobarometer’in geçtiğimiz günlerde açıkladığı anket sonuçlarına göre, AB’nin Bulgaristan ve Romanya da dahil olmak üzere hiç bir aday ülkeyi tam üye olarak almaması gerektiğini düşünen Almanların oranı yüzde 60’ı aşmış durumda. Nitekim AB Komisyonu, 2007 yılında tam üye olması öngörülen Bulgaristan ve Romanya’ya artık yakması gereken yeşil ışıkları yakmakta son derece isteksiz davranıyor. AB politikaları, uzun zamandır küreselleşmenin gölgesinde şekilleniyor ve liderler artık, tabanlarından gelen "AB genişlemesin!" veya "Ulusal ekonomi korunsun!" gibi küreselleşme mağduru seslere kulak tıkayamıyorlar. Üstelik üye ülkeler, sadece dışarıdan gelen değil kendi aralarındaki rekabete karşı da tahammülsüz. Fransız hükümetinin, Fransız firması SUEZ’in İtalyan ENEL tarafından satın alınmasını engellemesinin yankıları hâlâ sürüyor. AB’nin üzerinde yükseldiği ilkelerle çelişse de üye ülkeler varolma güdüsüyle ulusal pazarlarını koruma altına alma eğilimi gösteriyorlar. Ulusal çıkarların ön planda tutulmaya başlanmasının bir başka göstergesi de Avro Bölgesi’nin genişlemesi konusunda sergilenen isteksizlik olarak göze çarpıyor. Slovenya’nın gelecek yıl Avro’ya geçme, ekonomisinin sonunda bunu kaldıramayacak olma ve "eski" üyelerin ekonomilerine fazladan yük binmesi ihtimali, genişleme yorgunu AB 15’in (son genişleme öncesi üye ülkeler) uykusunu kaçırıyor. Böylece küreselleşme, AB’nin varolma nedenlerini temelden sarsıyor, üye ülkelerin tam anlamıyla bütünleşmesini engelliyor ve heterojen politika uygulamalarını artırıyor. Uluslarüstü bir oluşumda, ulusalcı ve hatta zaman zaman milliyetçi söylemler kaçınılmaz bir şekilde baskın çıkıyor. Fransa ve İspanya gibi "eskiler"in bu yöndeki davranışlarından cesaret alan bazı "yeniler" Küresel yarışa birlik içinde girmeyi deneyen Avrupa, birçok alanda başarısız sınav veriyor. Avrupa ekonomisi küreselleşme karşısında ciddi şekilde zorlanıyor. Çin ve Vietnam mallarına kota uygulaması gündeme geliyor. Yeni iş alanı yaratılamıyor, rekabette zorlanılıyor. de serbest piyasa ekonomisine "bağlılık yemini" ederek girdikleri bu oluşumda "korumacılığın" yollarını arıyorlar. Örneğin Polonya, yeni bir üye ülke olduğuna bakmadan, özellikle sosyal ve istihdam politikalarında devlet müdahalesine daha çok yer veren uygulamalara geçti. Aslında, AB’nin temel ilkelerinin bu şekilde yeni üyelerce de dinamitlenmesi, eski üyelerin benzer davranışlarının göz ardı edilmesine ve yeni üyelerin, tarım sektörü, bölgesel ve sosyal eşitsizlikler ile altyapı yatırımları için, bütçeden talep ettikleri büyük miktarların iyiden iyiye göze batmasına neden oluyor. Ayrıca genişlemenin, AB içindeki farklı uygulamaları artıracağı ve AB’nin vatandaşlarının gözündeki geçerliliğini ve etkinliğini zedeleyeceği görüşü de ağırlık kazanıyor. AB 15 içinde küreselleşmeye karşı olan tepki, yavaş yavaş AB’ye ve AB’nin genişlemesine yönelik bir tepkiye dönüşüyor. "Küreselleşmeyi seviyoruz" diyen Estonya, AB içindeki en düşük GSYİH’lerden birine sahip. Yine aynı şekilde durumundan memnun gözüken Slovakya’da ise işsizlik oranı yüzde 18. Yeni üye ülkeler biliyorlar ki, küreselleşme ile mücadelenin bütün ağırlığı AB 15’in sırtında ve acı ilacı önce onların yutması gerekiyor. Elbette ki bu durum, Fransa, Almanya ve İtalya gibi küreselleşmeden en çok bunalan ülkelerin vatandaşlarının gözünden kaçmıyor. Yeniler ve eskiler arasında düşmanlık tohumları böylece atılıyor. Üstelik İngiltere, İrlanda ve İsveç haricinde AB 15 ülkeleri, emek piyasalarını henüz yeni gelen 10 ülkenin işçilerine açmadı. Bu durum gerçekleştiğinde düşmanlık hislerinin daha belirginleşeceğini tahmin etmek yanlış olmaz. Geçtiğimiz yılın sonunda AB’nin en liberal ülkelerinden İsveç’te, Litvanyalı işçiler aleyhine yapılan gösteriler bu tahmini destekleyecek bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. AB’nin bir ticaret devi olduğu ve gelişmekte olan ülkelerin pazarlarına Merkel, ülkesinin enerji ihtiyacını gidermek için Putin’le Sibirya’da görüştü.