Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 İnsan hakları ihlalleri ve terörle mücadelenin başarısı tartışılıyor… C S TRATEJİ İngiltere Savunma Bakanı John Reid İngiltere’nin terör ikilemi Cemile Akça ATAÇ TUSAM Avrupa Araştırmaları Masası caatac@tusam.net İ ngiltere Savunma Bakanı John Reid geçen hafta Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü’nde (RUSI), uluslararası toplumun üzerinde yükseldiği değerlere inanan ve Irak’ın işgalinden beri bu değerlerin birer birer çiğnenip bir kenara atılmasını kederle izleyenleri bir kere daha endişelendirecek bir konuşma yaptı. 1950 yılında yürürlüğe giren ve savaş sırasında sivillerin haklarının korunmasını amaçlayan Cenevre Sözleşmesi’nin, "denizaşırı görevlerde terörle mücadele eden İngiliz askerlerini kısıtladığını" , "etkin ve anında müdahaleyi olanaksız hale getirdiğini" dile getiren Reid, Sözleşme’de "radikal değişiklikler" yapılmasını önerdi. Bu bağlamda, Bush yönetiminin yakın zamanda Amerikan Yüksek Mahkemesi’nde dile getirilecek olan benzer görüşüne de destek vermiş olan Reid, İngiliz basını ve hukukçuları tarafından İran’a yapılacak olası bir müdahaleyi meşru bir zemine oturtmaya çalışmakla suçlandı. Ne var ki, 2006 yılının başından beri yaptığı her konuşmada bu konudan söz eden ve değişiklik talebine giderek daha kuvvetli vurgu yapan Bakan, bu tür kamuoyu yoklamalarına devam edecek gibi gözüküyor. Cenevre Sözleşmesi’nin değiştirilmesine yönelik ABD ve İngiltere tarafından yürütülecek bir kampanya da böylece başlatılmış olacak. Cenevre Sözleşmesi, insanlığın her koşulda "insanca muamele" konusunda elde ettiği çok önemli ve vazgeçilmez ortak bir başarısıdır. Ancak, uluslararası hukukun dünyayı saran yeni terör dalgası ile mücadele etmekte yetersiz kaldığı ve kimi zaman terör tehdidi ile karşı karşıya olan devletlerin elini kolunu bağladığı da artık yadsınamaz bir gerçek halini almış durumda. Normatif politikanın tartışıldığı platformlarda uluslararası hukukun yeniden gözden geçirilmesi ve terörle etkin mücadeleye izin verecek şekilde değiştirilmesi zaten, uzun zamandan beri tartışılan bir konuydu. Teröre karşı savaşmak zorunda kalan devletlerin, bu savaşta nasıl hareket edecekleri çok taraflı anlaşmalar tarafından ayrıntılı bir şekilde belirlenmiş ve devletlerin bu kurallara uyup uymadığı uluslararası toplumun sıkı gözetimi altında bulunuyor. Buna karşılık, devletlerin karşısında bulunan "terörist güç" ise uluslararası anlaşmaların tarif ettiği "düşman" tanımına uymuyor ve hiçbir kısıtlama ve denetleme kriterini kabul etmiyor. Durum böyle iken, mevcut yasal düzenin yetersizliğinden söz etmek, terörle savaşta uluslararası hukuk kurallarının yavaşlattığı devletlerin, hareketlerinde her anlamda özgür olan devlet dışı aktörlerin karşısındaki dezavantajını gidermek istemek ve sert mücadeleye izin verecek yeni yasal düzenlemeler yapmak kulağa o kadar da kötü gelmeyebilir. Ne var ki bu aynı zamanda, insanlığın İkinci Dünya Savaşı’ndan beri bireyin temel haklarının güvence altında olması adına kendi eli ile diktiklerini yine kendi eliyle sökmesi anlamına da gelecektir. Ayrıca böyle yapılması çağrısı, yıllardır kendilerini uluslararası hukuk kurallarına uymaktan muaf gören ABD ve İngiltere’den geldiği için de, durup iki kere düşünmek gerekiyor. Ancak Reid, "söylediklerime itiraz etmeden önce dinleyin" diyor. Terörün "21. yüzyılın savaşı" olduğunu söyleyen İngiliz Bakan bu savaşın, "20. yüzyıldan kalma kurallarla" kazanılamayacağını savunuyor. Cenevre ve İnsan Hakları Sözleşmeleri yazılıp, devletler tarafından imzalandığında, bugün eriştiği boyutta bir terör kesinlikle öngörülmemişti. Bu bağlamda devletlerin silahlı mücadeleleri, BM’nin gözetiminde ve "Koruma Sorumluluğu" çerçevesinde, bireyi ve haklarını gözetecek şekilde hukuk kuralları ve ahlak prensipleri ile kısıtlandı. Ocak ayından beri yaptığı konuşmalarda bu noktalara özellikle değinen Reid, savaşın artık aynı normlarla eşit derecede kısıtlanmış iki devlet arasında gerçekleşmediğini ve düşmanın Cenevre Sözleşmesi’nde tanımlandığı gibi "farklı renkte farklı işaretler taşıyan üniformalar" giymeyip "kot pantolon ve sırt çantası" ile siviller arasında dolaştığını belirtiyor. Cenevre Sözleşmesi, uluslararası hukuk kurallarınca eşit derecede kısıtlanmış güçler arasında gerçekleşecek bir savaş varsayımına dayanırken teröre değinmiyor. Terörle Savaş sırasında sivillerin haklarının korunmasını amaçlayan Cenevre Sözleşmeleri’nin günümüze uyarlanması önerisi, İngiltere’de tartışmalara neden oldu. Savunma Bakanı Reid’in bu yöndeki sözleri, medya ve hukukçulardan yoğun tepki aldı. mücadele, devletlerin sorgulama, tutuklama ve silah kullanma haklarının kısıtlandığı, devlet dışı aktörlerin ise hedeflerini her hangi bir zamanda ve her hangi bir yöntemle serbestçe vurabildikleri bir savaş anlamına geliyor. Bu görüş dâhilinde sözlerini sürdüren Reid, "demokratik güçler için hayatı zorlaştıran" son derece "barbar bir terörizme karşı" insan hakları ve Avrupa hukuku tarafından ellerinin kollarının bağlandığını sürekli yineliyor. Tahmin edileceği üzere Reid, benzer düşünceleri her dile getirişinde kendi ülkesinde büyük tepkiler alıyor. Kimse uluslararası anlaşmalardan politikacılar kadar çabuk vazgeçmek niyetinde değil. Nitekim RUSI’deki konuşmanın basında yer bulmasının ardından Guardian’daki köşesinden Bakan’a yanıt veren Jonathan Freedland, "iyi bir metnin içinde her olasılık için uygun bir çözüm bulunur" diyerek Cenevre Sözleşmesi’ni savundu. İngiltere’nin uluslararası hukuka uyma konusunda sicilinin bozuk olması, Reid’in sözlerinin genel olarak İngiliz hükümetinin İran’a yönelik girişimler için zemin yoklaması olarak nitelendirildi. Oxford Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler bölümü profesörlerinden olan Sir Adam Roberts’a göre, "Koalisyon güçlerinin Afganistan ve Irak’ta karşılaştığı sorunlar" Reid’in sözlerinin aksine"temel normlara göre hareket etmeyi başaramadıkları için" ortaya çıktı. Sözlerine "Eğer terörle mücadelede yeni uluslararası kurallar aranacaksa bu, mevcut kuralların yeterli olmadığından değil, koalisyon güçleri tarafından güvenilmez hale getirildiğinden olacaktır" şeklinde sürdüren Roberts, Reid’in ancak bu anlamda haklı bulunabileceğini düşünüyor. İngiltere’nin uluslararası üne sahip hukukçusu Philippe Sands ise, koalisyon güçleri eğer "savaşın değil de hukukun dili ile konuşursa" şu anda desteklerini esirgeyen ülkelerin işbirliği önerebileceklerini belirtiyor. Sonuç olarak politikacı olmayan İngilizler, uluslararası hukukun her daim onurlandırılması gerektiğini savunuyorlar. Böylesine hassas bir konuda sözlerinin yanlış anlaşıldığını düşünen Reid, Guardian Gazetesi’ne gönderdiği düzeltme yazısında "uluslararası hukukun çağdaşlaştırılması gerek" derken "dışına çıkalım" demek istemediğinin altını özellikle çizdi. Sadece, teröristlerin temel özgürlükleri kötüye kullanırken, yani masum insanların yaşama özgürlüğünü gasp edip kendi konuşma özgürlüklerini İngiliz devleti aleyhine kullanmak için medyayı kötü emellerine alet ederken, ne kadar serbest olduklarına dikkat çekmeyi amaçladığını ifade etti. Teröristlerin bu serbestliğine karşılık, İngiliz askerlerinin her hareketinin sıkı bir şekilde uluslararası gözetimde tutulduğu ve bu da yetmezmiş gibi, para canlısı avukatların, uluslararası mahkemelerden kazanacakları tazminatın vaadiyle kandırabileceği kurban arayışında olduğu bir savaştan söz edildiğini tekrarlıyor Reid. Aynı zamanda mevcut şartlar altında bu savaşı kazanmanın çok zor olduğunu da… Terörle mücadelenin bedelsiz olmadığı, bu tartışmaları izleyen herkesin önüne kesin bir gerçek olarak çıkıyor. Ancak, ödenecek bedelin ne olacağı konusunda uluslararası toplumda fikir ayrılıkları devam etmekte. Bu hususta ortak bir karara varılmasındaki güçlük, terörle uluslararası seviyede onay görmüş etkin bir yöntemle ortak mücadele edilmesini de güçleştirmektedir. Bu aşamada, devletlerin isterlerse kendi iç hukuklarıyla en doğru mücadele yöntemini belirleyebilecekleri görüşü yeniden ağırlık kazanıyor. Profesör Jeffrey Jowell, teröristlerin böylece "savaşçı" yerine "suçlu" muamelesi görerek ulusal ceza yasalarına göre yargılanabileceklerini belirtiyor.