Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C S Aybike KOCA TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Araştırmaları Masası akoca@tusam.net 005 yılından geriye yüksek büyüme, işsizlik ve cari açık oranı ile düşük enflasyon ve GSMH (Gayri Safi Milli Hasıla) oranı kaldı. Bu oranlardaki kararsızlık ve ihtiyatsızlık, içerde güvenini kaybeden hükümetin dışarıda güven arayışına gitmesine ve bu amaçla 2005 yılında yabancı sermayeyi ülkeye çekmeye çalışmasına neden oldu. Yüksek büyüme oranlarıyla övünen hükümet için önemli olan uzun yıllardır kötü seyreden bir kaç makro ekonomik verinin iyiye dönmesiydi. Şüphesiz büyüme oranı ya da enflasyon oranındaki iyileşme göz ardı edilemez. Ancak "işsizlik oranı nasıl olsa düşüyor" diye bir istihdam politikasının belirlenmemiş olması, yüzde 10’a yaklaşan işsizliği, 2006’da da körükleyeceğe benziyor. 2005 yılının Türkiye ekonomisi için dönüm noktası olduğu yorumlarının yapıldığı şu günlerde Türkiye’de, yeni hedeflere ulaşılıp ulaşılamayacağının muhasebesi yapılıyor. 40 yıl öncesindeki enflasyon verilerine ulaşıldığı ancak nedense bunu vatandaşın hissetmediği düşünüldüğünde tablonun göründüğü kadar pembe olmadığı ortaya çıkıyor. TRATEJİ 7 Türk ekonomisindeki olumlu ve olumsuz veriler İşsizlik önlenemiyor CARİ AÇIK SORUNU 2006 yılına 20 milyar doların üzerinde cari açık ve 40 milyar dolar civarında dış açıkla girdik. Gelişmekte olan ülkelerde rastlanan bir durum olan cari açık ve dış ticaret açığı için her ne kadar 2006 yılında düzeleceğine dair yorumlar yapılsa da ekonomik konjonktür tam tersini gösteriyor. Cari açık probleminin kriz yaratabileceği görüşüne karşı bunun spekülatif bir söylem olduğunu söyleyenler ve 2006’da açıkla ilgili sorunun giderileceğini düşünenler için spekülatif olarak adlandırılan tehlikeli verinin ulusal paranın değerlenmesiyle yakından ilgili olduğunu hatırlatmakta fayda var. Economist Intelligence Unit’in yayımladığı raporda Türk Lirası’nın 2006’da değer kaybedeceği belirtilse de, uygulanan yanlış para politikaları sonucu ulusal paranın son iki yılda çok değerlendiği ve bu politikaların devamı halinde değerlenmenin 2006’da da süreceği aşikardır. Yeni Türk Lirası’na (YTL) geçişle birlikte bu değerlenme biraz daha arttı. Öyle ki ulusal paranın "aşırı" değerli olduğu yorumları yapılmaya başlandı bile. Ancak eğer ulusal para söylendiği gibi "aşırı" değerli olsaydı bu sadece cari açığı değil yabancı yatırımları da olumsuz etkilerdi. Bunun aksine yabancı sermayenin en çok ilgilendiği ülkelerden biri 2005 yılında Türkiye oldu. Ulusal para "henüz" aşırı değerli olmamasına karşın "ulusal paranın aşırı değerlenmesi" tehdidi ile karşı karşıya olmadığımızı düşünmek de hata olacaktır. 2006 yılında YTL ’deki değerlenme devam ederse ithalat cazip hale gelecek, bu durum da cari açık ve dış ticaret açığı üzerindeki baskıyı artıracaktır. İhracatın ithalattan daha hızlı artması, üretici değil ithalatçı olma fikrini güçlendirmekte, üretimden kaçış beraberinde istihdam sorununu ortaya çıkarmaktadır. Bunlara ek olarak, Hazine Müsteşarlığı’nın yaptığı açıklamaya göre 2006’da 35 milyar dolar dış borç ödeyecek olan Türkiye’nin açıklarını borçla kapatması da pek mümkün olmayacak. 2 ması. Düşük çıkan (gösterilen) tüketici fiyatları enflasyon sepetinde, tüketicinin satın aldığı zorunlu malların bulunmaması aslında işin gerçek yüzünü ortaya çıkarıyor. Artan kira harcamalarının bu sepete dahil edilmemesi sorunun sac ayaklarından sadece biri. Kişi başına gelirin 5 bin doları aşacağı söylenen 2006 yılı için bu hesaplamaların daha gerçekçi olması, tahminlerin ve gerçekleşen değerlerin birbirini tutması açısından şart gözüküyor. Düşük enflasyon oranlarının yani genel fiyat düzeyindeki müthiş (!) düşüşün tüketiciye yansıması için 2006 yılında bir politika değişikliğinin yaşanması kaçınılmaz görünüyor. ARAP SERMAYESİ 1990’ların başından beri görülmeyen bir artışla 70 doları bulan petrol fiyatlarının beklenmeyen yükselişi, 2005 yılında Türk ekonomisini olumsuz etkiledi. Buna karşın petrolün yada Arapların ifadesiyle "kara yağmur"un fiyatındaki yükseliş, Türkiye’ye Arap sermayesi olarak döndü. Bu da petrol fiyatlarındaki artışın Türkiye’yi de olumlu etkileyebileceği yorumlarının yapılmasına sebep oldu. Ancak Arap sermayesinin yeni bir yatırım yapmadığı, varolan tesislerin başına gelmek suretiyle "işletmecilik" yaptığı dikkate alınırsa, bu sermayenin bir gün işletmelerini devredeceğini de düşünmek gerekir. Böyle bir durumun ortaya çıkması halinde yüksek petrol fiyatları sonucu zenginleşen Arap ülkeleri, paralarını yatıracak başka bir kasa bulacaklardır. Dolayısıyla Türk ekonomisi yüksek petrol fiyatlarının bir avantajı olarak görülen Arap kazançlarına veda edecektir. Arap sermayesinin petrol fiyatlarındaki düşüşle çekiciliğini kaybedeceği gerçeği, Türkiye’nin özelleştirme politikalarına ciddiyetle yaklaşmasını gerektirir. Kara yağmurun ucuzlaması, Türkiye’deki pek çok sektörde istihdam değişikliğine yol açabilecektir. Bu sebeple özelleştirilen kuruluşu devralan şirkete/konsorsiyuma yatırım yapma zorunluluğunun getirilmesi, özelleştirmenin sebep olabileceği işsizliği önlemeye yeterli olacaktır. Türkiye’nin 2006’da dünyanın 17. büyük ekonomisi olacağı tahmin ediliyor. Uluslararası Para Fonu (IMF) verileri ve Türkiye’nin hedefleri, 2005 yılında büyüme merdiveninde iki basamak birden atlayan ekonominin bu hızla devam edeceğini gösteriyor. Kişi başına düşen milli gelirde 2004 yılına nazaran artış olsa da dünyadaki genel refah seviyesinin daha fazla artması, Türkiye’nin kişi başına gelir sıralamasında gerilemesine sebep oldu. Buna karşın 2006 yılı için hedeflenen 5 bin doların üzerinde kişi başına gelir gerçekleşirse, 2004 yılındaki seviyeye tekrar kavuşacağız. Hal böyle olunca 2006 yılının sıra dışı bir yıl olması mümkün gözükmüyor. 2006’da dünya ekonomisindeki gidişat Türkiye ekonomisini daha çok etkileyecek gibi görünüyor. BÜYÜME VE İŞSİZLİK 2005 yılında yüzde 6’ya yaklaşan ekonomik büyümede 2006 hedefi yüzde 5 olarak belirlendi. Gelişmekte olan ülkelerin sanayileşmiş ülkelerden daha hızlı büyüdüğü ve sanayileşmeye devam ettikleri her yıl büyüme oranlarını azalan oranda artırdıkları düşünüldüğünde, büyüme çizgisi istikrarlı görünüyor. Çünkü hedeflenen büyüme çizgisinde ilerleyebilmek yani sürdürülebilir büyümeyi sağlayabilmek gelişmekte olan her ülkenin hayalidir. İktisatta beş yıl sürekli büyüme sağlayan ülkenin sürdürülebilir büyümeyi yakaladığı Geçtiğimiz yıl ifade edilir. Türkiye de 2006 yılında hedeflenen büyüme şüphesiz Türk oranını tutarsa teorik olarak ekonomisinde sürdürülebilir büyümeyi iyiye giden bazı sağlamış olacak. Peki sürdümakro ekonomik rülebilir bir büyüme sağlaveriler bulunuyor. nırken istihdamın da aynı Ancak tablonun şekilde sürdürülebilir olması gerekmez mi? pembe Türkiye sürdürülebilir büyüolmadığını meden çok istikrarlı büyüme ortaya koyan yaşamaktadır. Büyüme ile eş zamanlı olarak istihdamveriler de da artış sağlanamazsa, sürbulunuyor. bir büyümeden Enflasyonda 40 dürülebilir söz edilemez. Türkiye’deki yıl öncesinin büyümenin üretimden kaynaklanmaması, tüketim harrakamlarına camalarındaki artışa bağlı dönülmesine gerçekleşmesi, Türkikarşın, gerileme olarak ye’nin sürdürülebilir büyüsokağa meyi yakalayamayacağını yansımıyor. göstermektedir. En azından 2006’da da yüzde 10’lara varan işsizlik oranıyla karşılaşılması durumunda Türkiye’de büyümenin sürdürülebilirliğinden söz edilemeyecektir. ENFLASYONUN YANSIMASI 2005 yılının diğer bir başarısı da enflasyon oranlarında görülen tarihi rakamlardı. Görülen düşük enflasyon rakamları 40 yılın ardından tekrar yüzde 56’ları gördü. 2006 yılı için Merkez Bankası tarafından yüzde 5 olarak belirlenen enflasyon oranı, Türkiye’nin artık hiper enflasyon bir yana iki haneli enflasyon oranını dahi görmeyeceğini düşündürüyor. Bu iyi tabloya karşın Economist dergisi, Türkiye’deki enflasyonun 2006’da yüzde 10’lara çıkabileceğine dair belirlemelerde bulunuyor. Bunlar bir yana enflasyonda önemli olan Aralık ayı itibariyle yüzde 7.72 olarak tespit edilen oranın vatandaş tarafından hissedilmemesi, hatta enflasyon oranı doğrultusunda zam alan çalışanların eline daha az para geçmesi. Yani vatandaşın satın alma gücünde artış olmadığı gibi, azalmanın söz konusu ol