27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

29 EKİM 2014 Çarşamba Cumhuriyetimizin 91. Yılı 23 Atatürk, CHP 4. Büyük kurultayında (9 Mayıs 1935). sorunlarının yeniden hortlatılmasıdır. Unutmamak gerekir ki bünyesinde değişik din ve mezhepleri barındıran bir toplumda, öteki din ve mezhepleri baskı altına almadan din hüviyetli bir devlet yönetimi sürdürülemez. Doğruluğu pek çok kez kanıtlanmış bu sosyolojik gerçek karşısında, başında “ılımlı” nitelemesi de olsa, İslam referanslı bir Cumhuriyetin demokratik bir cumhuriyet olma olasılığı yoktur. Kaldı ki, “ılımlı” nitelemesi “terörizme” başvurmayan, “piyasa” ekonomisine inanan anlamında bir yakıştırmadır. Aslolan “İslami” devlettir, dinin devlet ideolojisi haline gelmesidir. Böylece, dinin “üst kimlik” haline gelmesiyle, farklı inançta olanlar “alt kimlik” olarak görülür. Bu zorunlu bir ötekileştirmedir. Ötekileştirilmiş toplumlarda, demokrasiden söz edilemez. Çünkü böyle bir toplumda bireyler toplumun eşit bireyi değildir, yurttaşlık düzeyine erişememiştir. Burada bir gerçeği açık seçik saptamak gerekiyor. Yeni bir devletin kurucu felsefesi olan Cumhuriyetin otopsi masasına yatırılıp didiklenmesinin tek bir nedeni var; bir başka Cumhuriyeti, bir siyasal İslam Cumhuriyetini onun yerine oturtabilmek. Cumhuriyete mal edilen bütün kötülükler, “yeni cumhuriyetin” gerekçesi olarak düşünülüyor. Toplumu mezhep, din, etnik köken farklılıkları doğrultusunda ayrıştırarak, Cumhuriyetle sorunu olanları bir cephede toplayıp, Cumhuriyetin maddi ve manevi birikimlerini yok etme seferberliğinin başkaca bir açıklaması olamaz. Cumhuriyet karşıtlarınca, eski Cumhuriyetin siyasal ömrünü tamamladığının, yerine yeni cumhuriyetin inşasının gerekliliğinin, içeride ve dışarıda yüksek sesle dillendirilmeye başlanması bu seferberliğin bir parçasıdır. CIA’nın Ortadoğu masası şefi Graham Fuller’in Yeni Türkiye Cumhuriyeti kitabı bu yeni Cumhuriyetçilerin başucu kitabı olmuştur. Bu doğrultuda yoğunlaşan çabalar sonuçlarını kısa sürede vermeye başlamıştır. PEW Araştırma Merkezi’nin araştırmasına göre 2002’de, Türkiye’de halkın yüzde73’ü “dinin kişisel bir şey olduğu, devlet politikasından ayrı tutulması gerektiği”ne inanırken, 2007’de bu oran yüzde 55’e düşmüştür. 2002 yılında AKP iktidarı öncesinde Türkiye’de halkın yüzde 45’i İslamın siyasette önemli bir rol oynadığını söylerken bu oran Temmuz 2014’te yüzde 69’a çıkmıştır. Toplumların modern tarihine baktığımız zaman görürüz ki, her çağın bir özelliği vardır: 18. yüzyıla akıl çağı denmişti. 21. Yüzyıla ise yeni orta çağ deniyor. AKP ideolojisiyle, programıyla ve icraatıyla yeni orta çağın bir siyasal hareketidir. Öyle olduğu için de AKP çevreleri, 2011 seçimlerini “yüzyılın seçimi” olarak nitelendirmiştir ve yapmayı hedefledikleri yeni anayasanın da bu nedenle “yüzyılın anayasası” olacağını söylemektedirler. İnşa edilmek istenen yeni cumhuriyette toplum Demokrasi ve laikliğin tadına varmış bir toplumu, hedeflediği uygarlık dünyasından kopararak yeni ortaçağın karanlığına sürüklemeye çalışmak tarihin ilerleyişini kavramamış olmak demektir. cemaatlere, tarikatlara bölünecek, birey “özgür yurttaş” olmak yerine, bu cemaat ve tarikatların “uysal”, “bağımlı müridi” olacaktır. Soğuk Savaşın sona ermesi, Fukuyama’nın deyimiyle, “insanlığın ideolojik evriminin sonu”, “tarihin sonu” demekti. Yeni küresel hegemonya politikalarının bir başka yönlendiricisi, Huntington’a göre ise, “ideolojilerin sonlanmasına” karşın, “tarihin sonu” gelmemişti. Tarih, “uygarlıklar çatışması” temelinde ilerleyecekti. Uygarlığın temelini dinler oluşturuyordu. Küreselleşen dünyada, başat çatışma da Hıristiyanlıkla İslamlık arasındaydı. O nedenle İslamiyet, köktencilikten arındırılıp, küreselleşmeye eklemlenerek, uysallaştırılmalıydı. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bu temellere dayandırılmış, Tayyip Erdoğan da, bu projede “eş başkanlıkla” görevlendirilmişti. Buna bağlı olarak, Hantington, “Türkiye’nin Kemalizmi terk etmesi, İslam dünyasına geri dönmesi gerektiği” vurgusunu da unutmamıştı. Bu ideolojik temellendirmelerden sonra Türkiye ve Malezya, İslam dünyasına, “ılımlı İslam demokrasisinin örneği” olarak sunuldu. Ne var ki, İslamın monolitik bir din olduğu varsayımına dayanan Batı’nın geleneksel yaklaşımı, bölgenin yeni koşullarında geçerliğini büyük ölçüde yitirmiş bulunuyor. Sünni İslamcılığın karşısında Şii İslamcılığın de giderek güç kazanmakta olduğu görülüyor. Bugünün koşullarında, geleceğe dönük olarak sorun, Cumhuriyetin hayatiyetini nasıl koruyacağı sorunudur. Cumhuriyetin mevzilerine giderek yoğunluk kazanarak yapılan saldırılara karşı direnişin çetin geçeceğini, yaşanılan günler göstermektedir. Cumhuriyete karşı saldırı kendine üç hedef seçmiştir: Ulus devlet, laiklik ve bu ikisini kaynaştıran Kemalizm. Demokratik ve laik Cumhuriyet yerine kurulması hedeflenen yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin, nasıl bir cumhuriyet olacağı Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından şöyle ifadesini buluyor: “Standartlara uyan değil, standart belirleyen ülkelerden biri olacağız. Eskiden de böyleydik. Farklı inanç gruplarının gerekirse, kendi yargılamasını yapmasının mirasçılarıyız. İnşallah gelecekte, yine böyle öncü bir rol üstleneceğiz.” Bugün İslam dünyasının gönüllü koruyuculuğuna soyunan Türkiye, iki yüz yıldır rotasını çevirdiği Batı yönünü değiştirerek, Ortadoğu’nun geleneksel bir İslam ülkesi kimliğiyle “Yeni Osmanlıcılık” oynuyor. Emperyalist güçler, Birinci Paylaşım Savaşında, Türkiye’ye pan Turanizm ve pan İslamizm rolleri vererek kendi sömürgeci özlemlerini gerçekleştirmek istemişlerdi. Bugün de küresel güç odaklarının taşeronluğunu yapanlar, Cumhuriyeti demokratik laik kimliğinden kopararak Ortadoğu, Afrika ve Asya’daki çıkar savaşlarının yeni Osmanlıcı aktörü haline getirmek istiyorlar. Hiçbir toplumsal olgu tarihsel kökeninden soyutlanarak irdelenemez. Türkiye Cumhuriyeti’nin, tarihsel geçmişi yadsınarak, nesnel koşulları olmayan, yapay yakıştırmalarla ekseninden saptırılacağını beklemek gerçeklikle bağdaşmaz. Çünkü Cumhuriyet sadece ülkeyi çağın maddi dünyasına taşımamış, aynı zamanda toplumu çağdaşlaştırmıştır. Tarihçi Feroz Ahmad, siyaset bilimci Hişam Şarabi’nin Neopatriyarşi kavramını kullanarak Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri gibi ülkelerin maddi koşullar açısından çağdaşlaştığını ama siyasal ve toplumsal yapıları ile “patriyarşik” ya da çağdaşlık öncesi toplumlar olarak kaldıklarını söylüyor. Cumhuriyet, bilgide ve gerçeklik arayışında mit ve inanç yerine mantık ve akla dayanması ve kanıta dayalı analitik yaklaşımı temel alması; yönetimde saltanat ve hilafet yerine demokratik olması; toplumsal yapıda sülale/aşiret/mezhep yerine ulusa dayanması ve en önemlisi de siyasette, moral otoritede, sosyal imtiyazlarda, mülkiyetin denetiminde ve ailede erkeğin egemenliği yerine kadını eşit yurttaş olarak tanıması ile tam da bu patriyarşiden kopuştur. Bugün yapılmak istenen ise neoliberal piyasalaşma ekseninde “çağdaşlaşma”yı sürdürerek toplumu “çağdışına”, demokratik ve laik hukuk devletinin ortadan kaldırıldığı, kadının özgür birey olmaktan çıkarıldığı yeni ortaçağa sürüklemektir . Ancak demokrasi ve laikliğin tadına varmış bir toplumu, hedeflediği uygarlık dünyasından kopararak yeni ortaçağın karanlığına sürüklemeye çalışmak tarihin ilerleyişini kavramamış olmak demektir. Uzak coğrafyalarda değil, uzak geçmişlerde değil, daha dün, bu topraklarda zamanın tohumlarından ayrık otlarını, zehirli sarmaşıkları ayıkladık. Sevr’i yırttık, Düyunu Umumiye’yi defettik. Ümmet yerine eşit ve özgür yurttaşlardan oluşan bir toplum yarattık. Doğunun hasta adamından bağımsız, demokratik bir cumhuriyet yaratmayı başarabilen bir toplum olarak daha güzel bir dünyaya, daha iyi bir yaşama, barışa, kardeşliğe inancımızı kaybetmeden yürüyoruz, yürüyeceğiz. Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun. *CHP Genel Başkan Yardımcısı
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear