26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

C S Ü P E R L İ G ’ İ N A R D I N D A N Ticarileşme futbolu batağa çekiyor Süper Lig’de dengesiz ve haksız rekabet TUĞRUL AKŞAR Süper Lig’de daha tamamlandı.Kırana geçen bir ligi geride bırakırken, futbol kalitesi olarak beklenenin çok gerisinde bir sezon izledik. Şüphesiz ki oynanan futbolun kalitesini belirleyen temel faktörlerden birisi, dışsal ögeler diye nitelendirebileceğimiz maddi koşullar. S ü p e r Lig’de başta üçbüyükler olm a k üzere çoğu kulübümüz borca dayalı bir büyüme modeliyle faaliyetlerini finanse ediyor. Çoğu kulübün gelir yapısı, naklen yayın gelirleri havuzundan gelecek gelirler ile devletin Toto, Loto, İddaa gibi şans oyunlarından bloke edeceği kaynaklara bağlı. Bu nedenle de çoğu Süper Lig kulübü borç batağında yüzüyor. Bu durumun kaçınılmaz sonucu olarak ta karşımıza giderleri karşılamakta yetersiz kalan bir gelir yapısı (açık bütçe uygulaması) ve bu aradaki farkın borçla finanse edilmesi durumu çıkıyor. Dengesiz ve haksız rekabetin pratikteki en somut örneği olarak karşımıza mevcut mali yapılar ve transfer bütçeleri çıkıyor. Daha lig başlamadan üçbüyüklerin transfere ayırdıkları bütçenin büyüklüğü ile ligde mücadele eden diğer futbol takımlarının transfer bütçeleri arasında uçurumlar bulunuyor... Bu sezon transfere Beşiktaş 24, Fenerbahçe 16, Galatasaray da 7 milyon dolar harcamış. 200405 sezonunda Süper Lig transfer harcamaları toplamı ise 95.5 milyon dolar civarında gerçekleşmiş. Üç takımın transfer bütçesi Süper Lig transfer bütçesinin yüzde kırkdördüne karşılık geliyor. Hal böyle olunca Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray her sezona mutlak şampiyonluk amacıyla çıkıyor. Bu takımlarımızı biraz Trabzonspor zorluyor o kadar. Aslında her yıl Süper Lig’in kaderi daha başlamadan belli. Yani her yıl yüzde otuzüç olasılıkla şampiyonun belli olduğu bir lige sahibiz. Kısacası Süper Lig’de amansız bir dengesiz ve haksız rekabet mevcut. Yine Süper Lig’de şampiyonluğu tekelinde bulunduran üçbüyüklerin 2005 itibariyle bütçe büyüklükleri ve toplam borçlarına baktığımızda: Galatasaray’ın 2009 yılına kadar ödeyeceği net borç bakiyesinin 148 milyon dolar, bütçe büyüklüğünün ise 78 milyon dolara ulaştığını; Beşiktaş’ın 2005 yılı itibariyle konsolide net borç bakiyesinin 48 milyon dolar, bütçe büyüklüğünün ise 25 milyon dolara ulaştığını; Fenerbahçe’nin toplam net borç bakiyesinin ise 63 milyon 215 bin 768 dolar’a ulaşırken, bütçesinin 96 milyon dolar olarak kabul edildiğini görüyoruz. Üç büyüklerin dışında diğer kulüplerimizden Trabzonspor’un halka arz gelirleri ile borçlarını tasfiye ettiğini, Gençlerbirliği ile Gaziantepspor’un nakit fazlasına sahip olduklarını; bunun dışındaki hemen hemen tüm kulüplerimizin ciddi borç baskısı altında Süper Lig’de mücadele ettiklerini biliyoruz. Ancak, bu üç takımımızın da sahip oldukları bütçe büyüklükleri bakımından, Üç büyükler ile rekabet etmelerinin kolay olmadığını burada tekrarlayalım. Mevcut mali yapıları ve bütçeleri ile diğer kulüplere karşı haksız ve dengesiz rekabeti devam ettirerek, üç büyüklere karşı sesini çıkartamayan ve bu konuda bir aksiyom almayan futbol idaresi, aslında Türk Futbolunda rekabetin giderek ölmesine seyirci kalırken, futbolumuzun kalıcı başarısızlığına da davetiye çıkartıyor. Süper Lig’deki bu oligopolistik tekelci yapı, bir yandan rekabetçi dengenin büyük ve güçlüler lehine bozulmasına neden olurken; diğer yandan da futbol kalitesinin giderek düşmesine ve Avrupa’yla rekabette geride kalınmasına yol açıyor. Bu olumsuzluklar içinde her yıl şampiyon ve başaltı takımların sezon öncesi üç aşağı beş yukarı belli olması; Süper Lig’de üçbüyüklerin dışında başka bir şampiyonun çıkmasının önünü kesiyor, diğer kulüplerimizin vizyonlarını daraltıyor. Ligimizde rekabeti giderek öldüren bu sağlıksız yapı, diğer yandan ‘şike ve teşvik primi’ gibi futbol dışı uygulamaların varlıklarını sürdürebilecekleri hastalıklı bir oluşuma da zemin hazırlamış oluyor. D o ç . D r. K U T L U M E R İ H Futbol Ekonomisi Stratejik Araştırma Merkezi (FESAM) Günümüzde futbolun dev bir eğlence ve heyecan sektörü haline dönüştüğü artık herkesçe kabul ediliyor. Futbol aşırı şekilde bir ticari olay haline dönüştü de ticarileşmenin artması yanında başka ciddi sorunların da ortaya çıkmasına neden oluyor. Aşırı ticarileşme ve şirketleşme asırlık kulüplerin medya kuruluşları için satın alınıp ticari amaçlara göre yönlendirilmesi tehlikesini de doğuruyor. Bu da futbolun temel değerlerine oldukça aykırı bir gelişme. Bazı liglerde aynı kuruluşun birden fazla futbol takımına sahip olması ahlaki ve hukuki sorunlara yol açıyor. Aslında gerek Türk gerekse yabancı kulüplerin transfer uygulamaları bu aşırı harcamaların sanki kasıtlı olarak tercih edildiği görünümünü veriyor. Rasyonel olmayan bir şekilde borçlanan kulüplerin ise, uzun yıllarda birikmiş olan değerli taşınmaz aktifleri bir anlamda kulüp finansör yöneticilerinin ipoteği altına giriyor. Futbol kulüplerinin halka açılmasından bu yana ülke federasyonları ve dünya futbolunu yöneten kuruluşlar, artık futbolu boğmaya başladığı gözlenen ticarileşme ile nasıl başa çıkacaklarını belirleyen bir plan geliştiremediler. Futbolun ekonomik potansiyellerinin bilincine varan kulüpler daha fazla para ve daha fazla serbestlik istiyorlar fakat bunun sonuçları konusunda net bir görüşleri yok. Futboldan para kazanılabileceğini gören medya kuruluşları da bu tür gelişimleri destekliyorlar. Bütün bu gelişmelerin ve zorlamaların gerçekten futbolun yararına olup olmadığı çok açık değil. Takımlarının peşinde ülkeleri dolaşan taraftarların, giderek artan trafik ve giderek artan bilet fiyatları nedeniyle bu gelişmelerden çok mutlu oldukları söylenemez. Çok popüler olan Şampiyonlar Ligi karşılaşmaları bile görünür bir şekilde seyirci kaybediyor ve giderek boş statlara oynanır hale geliyor. Bu gelişmenin dramatik yönü futbolun batağa doğru sürüklenmesinin, federasyonlar, kulüp yöneticileri, futbolcular ve taraftarlar dahil kimsenin umurunda olmaması. Ancak futbol da bütün ekonomik sektörler gibi belirli kurallara göre yaşayabilir ve ticarileşmenin futbolu yüzdürmeye yetmeyeceği çok acı bir şekilde öğrenilecek. Dünyadaki futbol kuruluşları kendi ulusal federasyonlarının, U E F A nın ve dünya futbolunu yöneten FIFA’ n ı n otoritesi altında çalışırlar. Bu kuruluşlara taraftarların, oyuncuların, antrenörlerin ve yöneticilerini katkı sağlaması hemen hemen olanaksızdır. Aslında futbolun temel kurtuluşu ticari sektörler için rasyonel gibi görülmeyen modeller futbol sektörü için geçerli olabilecektir. Alternatif modelleri ticari modellere göre değerlendirmemek g e re k e c e k t i r. Kulüp yönetiminde taraftarların da katılımı ve ortaklığı bu tür alternatiflerden biri olabilir. Futbol kulüplerinin şirketleşmesi iddia edilenin aksine kulüplere kaynak yaratmak değil kulüp kaynaklarının kolaylıkla sektör dışına aktarılabilmesine olanak sağlamak için tasarlanmaktadır. Borç batağında çırpınan kulüplerin kar gösterip temettü dağıtmalarını anlamak ve açıklamak ise olanaksızdır. Günümüzde futbol sektörü bir yol ayrımına gelmiştir. Bir yol medya kuruluşları ile ortak paydada buluşaraka futbolu pırıltılı bir gösteri sektörü haline dönüştürmek ve kulüplerin sportif, sosyal ve kültürel rollerinin azalmasına yol açmak, diğeri ise kulüpler ile taraftarlar arasındaki bağları güçlendirmek ve futbolu daha sağlam sosyal temeller üzerine oturtmaktır. Yapılması gereken, ikinci yol için gerekli yapının nasıl olacağı ve uygulanacağı konusunda modeller oluşturmaktır. 13
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear