27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

CUMHURİYET DERG Coşkun Aral/Kutmandu, Nepal 1990. P* işi değil gibi geliyorinsana. Televizyonda dakikalar boyunca süren, üstelik yüzlerce metrelik filmlerin en çarpıcı görüntülerinden derlenmiş, sözle ve müzikle desteklenmiş bir anlatımakarşı tek bir kare ileçıkmak... Veinsanların ilgisini çekebilmek ve duyurmak ıstediğini sözsüz, müziksizduyurabilmek... Coşkun Aralkendindenemin.kısakonuşuyor; "Fotoğraf kalıcıdır" diyor. O hâlâ iyi bir fotoğrafın, yani fotoğrafçının deklanşöre bastığı andaki heyecanını, duygulannı, o anı algılamasını,oanınöncesihakkındabildiklerini izleyene duyuran, o anı ve sonrasını onun beyninde tekrar ve tekrar kurgulatabilen fotoğrafların, tıpkı o Vietnam fotoğrafl gibi yıllar sonra bilehatırlanabileceğineinanıyor. Ara Güler için fotoğraf hiç silinmeyen birbellek. Önceleri pek anlam ifade etmeyen buaçıklamalar Ara Güler ve Coşkun Aral'ın fotoğrafl arınabakmaya başlayınca birden sizin için deanlaşılırhale geliyor. Fotoğraflar yaratıcılanna ihanet etmiyor, sözden çok dahaaçıklayıcıoluyor. Işte Aral'ın içinde piştiği Beyrut savaşı. Sonra Filipinler.Afganistan.Dahayakınzamanlar, Irak Azerbaycan, Bosna, Ruanda... Bir tek kare sizi bir anda onlarca yıl geriye götürebiliyor. Artık hiç hatırlayamayacağınızı sandığınız bir tarihi önünüze seri veriyor. O kareaklınızdayerediyor. Fotoğraf sadece çekildiği an değil aradan geçenyıllarlabirlikte kendi tarihinideoluşturabıliyor. Bugünyenianlamlarkazanabiliyor;sizeyenişeylerdüşündürebiliyor. Tıpkı o Vietnam fotoğrafının çekildiği an halka uygulanan şiddetin çarpıcı birbelgesi olması özclliğinin daha sonraki yıllarda Amerika'ya karşı doğan tepkilerle birlikte hatırlanması, özgürlük ve adalet isteğinin simgesi haline dönüşmesi, bugün ise fotoğraftakicellatınağzındançıkansözlerle.onca yıl sonra, sizi savaşa ve şiddete karşı yeniden bir muhasebe yapmaya zorlaması gibi... İnanmayabiliriz Coşkun Aral'ın fotoğraflannın arasında doğrudan savaş anını, onun sıcaklığını duyuran, açık bir şiddet içeren görüntüler çok az. Çoğunluğu savaş sırasında sivil halkın yaşadıkları ve savaştan kalanlarla ilgili. Hemen hepsi insanın kendisini insanın bakışlarını üzerlerinde kilitleyen görüntüler. AraGüler'in fotoğrafl anndagördüğünüz banş içinde gülen, ağlayan, düşünen, tasalanan, çalışan, ibadet eden, seven, sevişen, yemek yiyen, yani o sıradan hayatlann o sıradan insanlan, yani sizler, yani bizler, bir kare sonra, Coşkun Aral'ın bir fotoğrafında savaşın ayrım yapmayan şiddetinin altında ezilen, hayatta kalabilmek için inanılmaz çabalar gösteren ve bu çabasında başarıl ı olamayan yine sıradan insanlar, yani sizler, yani bizler haline dönüşüyor. O hiç de yabancısı olmadığımız öykünün böyleanlatılması.dahadoğrusu böylegösterilmcsinekadaralışmışolursakolalım savaşın doğrudan insanıhedefalan şiddetini.yıkıcılığını, yokediciliğıni duyurabiliyor. Insanıderindenetkileyebiliyor. Aynı öykülerin hemen aynı biçimde önünüzdetekrarlanmasıkarşısındabiraçıklama bulmaktazorlanıyorsunuz. Yaşandığı sırada bir savaş gerekçesi olarak ilan edilen ve çoğu zaman o insanlan da savaşın gerekliğine inandıran.desteklerinin alınmasını sağlayan nedenlerin zaman içinde, genellikle.geçerliğini ve önemini yitirmiş olduğunu görüyorsunuz. Insanların nasıl olup da böylesine hayaller,yalanlaruğrunabirbirlerineböylesine acı çektirebildiklerine şaşıyorsunuz. Çok bilinen bir açıklama hemen beyninizde kımıldıyor; "Şiddet insanın doğasında var. Insanenbüyükyıkıcıvevahşidir."Gündelik hayatın her noktasına sızan, her an her yerde karşınızaçıkankabalık,vurdumduymazlık, acımasızlık ve şiddet aklınıza gelince, ister istemez, bir de savaş olsa bu insanlar neler yaparlar, diye düşünüyorsunuz. Aklınıza gelenler sizi ürkütüyor. Neysedahaileriyegitmeden Ara Güler' in fotoğrafları yetişiyor imdadıntza; bu gülen, ağlayan, kendi hallerinde yaşayanlar da aynı insanlar değil mi?Onlar savaşçılartarafındancepheyesürülüpkırdırılan kurbanlar değil mi?Kuşkusuz oyalanlaro savaşların gerçek nedenlerini gizliyordu. Aklınıza hemen "savaşların gerçek nedenlerinin ekonomik olduğu" açıklaması geliyor. "Doğru",diyorsunuz. Amabuaçıklamanın, tek başına, savaşları kaçınılmazhale getirdiğini, insanlan savaşı reddetmek ve savaşa direnmek sorumluluğundan kurtardığını da farkediyorsunuz. O insanlar neden kurban olmayı kabul edebiliyorlar?Neden savaşı seçiyorlar?Onların desteği savaşı mümkün kılmıyor mu? Onlar istemese savaş olabilirmi? Birbiripeşisırasorularçakıyorbeyninizde."lnandınlıyoruz"... Ve bir kere savaş başlayınca insanın içindekicanavaruyanıyor... Inandırılamazmıyız, diye düşünüyorsunuz. Peki nasıl olacak bu? Daha dün bayrak diken fatih "gazetecilerin" kasıla kasıla konuşabildiği bir ülkede yaşadığınızı, savaş histerisinetutulmuşbasını, televizyonu hatırlıyorsunuz ve biraz uçtuğunuzu farkediyorsunuz. Amagerçeklerdünyasına ayak basmadan önce bir soru, her şeye rağmen.aklınızdakıvranıpduruyor; "Onlar istemese savaş çıkabilir miydi?" Ara Güler'inve Coşkun Aral'ınher fotoğrafı bir kere daha soruyor sanki bizlere: "sen istemezsen ben istemezsem nasıl çıkar savaş?"... Ve hepimiz iyi biliyoruz ki savaşın mantığı bir kez hakim olduktan sonra bu sorulann pek anlamı kalmıyor. Galibaşimdi düşünmenintamsırası...^ Kimilerince çoktan silinip yok olduğu sanılar büyüleyici Robert De Niro yeteneği, Martin Scorcese'nin "Casino"su ve Michael Mann'ın "Heat" inde, yeniden soluk alıyor. Kızgın boğa yeniden atakta obert De Niro, gözlerini Al Paci no'ya dikmiş. Pacino'nun gözler de, onu izliyor. Michael Mann'ıı son filmi, "Heat"in en göz alıcı sahnelerinden biri. Filmde, De Niro bir banki soyguncusu, Pacino iseonuyakalamaklagörevlendirilmişbirpolis. Pacino,oradanoray; koşuştururken, bir yandan da merkezle haberleşiyor. De Niro ise, yalnızca oturuyor Sahne geliştikçe, bu durgunluk giderek ağırlık kazanıyor. De Niro, kısık, tekdüze bir seslekonuşuyor. Gözbebeklennde,bellibelirsii birpanltı... Sahne noktalandığında, izleyicinin tüm ilgisi De Niro'nun üzerınde. Güçsüz bir gangsteri eşsiz bir rahatlıkk canlandırdığı ve oy un gücünün ayırdına, ancak filmin sonunda varılabilen "Heat" filmi De Niro'nun eskiformuna yeniden kavuştuğununsomut bir kanıtı.Zira, Martin Scorcese'nin "Casino"su ve "Heat" filminin çekiminden önceki on yıl, kendi kuşağının en çok aranan yıldızı Robert De Niro için, oldukça utanç verici bir dönem sayılıyor. "Falling Ir Love" (1984), "Stanley And Iris" (1989). "Backdraft" (1991)ve Mary Shelley'nin "Frankenstein"gibi filmlerdede, DeNirosıradanlıktan kıl payı kurtuldu. Gerçi arada. "Goodfel 1 as" gibi ufacık panltılar da yaşandı. Amagenelde.budönemdeki filmlerinbaşansızlığı, De Niro'nun acı öyküsünün bir yansıması oldu. "Casino" ve "Heat" filmlerinin böylesine çarpıcı biretkiyara tması, bir bakımaDe Niro'nun bu acıklı geçmiş döneminden kaynaklanıyor. Her iki filmde de De Niro, kimilerince çoktan silinip yok olduğu sanılanyeteneğinisergiliyor. De Niro'nun büyüleyici yeteneğinin bir ara nasıl olup da yok olduğu ve şimdi nasıl yeniden soluk bulduğunu kavrayabilmek için, onun yeteneğinin tartışmasız eşsiz olduğu yıllara, yani en az bir on yı I gerileregitmekgerekiyor. De Niro, ilk gösterime girdikleri an klasikler arasınagirenfilmlerle birlikte ün kazanıyor. "Mcan Streets", "The Godfather II", "Taxi Driver" ve "The Deer Hunter" bu fimlerden yanızca 70'li yıllarda çevrilenler. Da Ara Güler/Bangladeş 1992.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear