Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
YUNUS NADİ ARMAĞANI K O N Ü O V : K A D I N Ü Üçüncülük ödülü Süheyla Acar Kalyoncu: 'Yazardan büyük laf beklenir' Kalyoncu, 1958 dogumlu. 1983'te ODTÜ Ekonomi Bölıimu 'nden mezun nidu. Boğaziçi Üniversitesı Ekonumi Bölümü'nden master dersleri aldı. Bir reklanı firması adınu tumtını metinleri yuzdı, duha sonra bir özel şirkelte ekonomik araştırma uzmanı olurak çuliilı. Yaşamım halen senaryo yazarı olurak sürduruyor. 1988'de Cumhurıyel Cazvlesi'nin Yunus Nudı adına düzenlediği senaryo yafışmasında ve 1989 Milliyet Gazelesi'nin Abdi tpekçe adına düzenlediği film öyküsü yarışmasında mansıyonla ödüllendiritdi. Tazmaya, 1980'li yılların başında "Yaşadığımız toplumun ansızın içine girdiği suskunluk ortamında" başlayan Süheyla Acar Kalyoncu'ya göre yazı, yarımyamalak sürdürülebilecek harcıâlem ilişkilerden bıri olmayı kabul etmıyor ve çoğu kez yazı, yazan kişinin yaşamının tam ortasına gelıp oturuveriyor. Süheyla Acar Kalyoncu'yla yaptığımız söyleşı şöyle Öykünüz, ülkenln siyasi olay örgüsü içlndeki doğmamış çocuk lle anne arasındaki ilişkiyi ele alıyor. "Kadın"ı anlatmak Için bu konuyu seçmenizin nedeni? "Bir Çocuğa Gerçek" 1987 yılında yazılmış bir öykü. Bu yarışma içın yazılmış bir öykü değıl Ama, yaşadığımız toplumun yakın geçmışı ıçınde cınsıyetı "kadın" olan insanın örfemlı bir gerçeğıni yansıttığım duşunuyorum Bu yaklaşım, elbette kadının yaşadığı gerçeğın diğer boyutlarını yadsımıyor. Yanı, kadınerkek çelişkısı düzeyınde yaşanan boyutlarını... Öyküde anlatılan sosyalpolıtik ortam ve bu ortamın yarattığı ınsana ozgu dramları, yaşadığımız toplumun yakın geçmışınde yaşadık. Bu ınsanlar bizım hep yambaşımızda oldular. Alt kartaki komşumuz, sınıf arkadaşımız, kardeşimız, annemiz/babamız oldu Ya da bu dramı yaşayan doğrudan kendimız idık. O açıdan ben, yaşadığımız toplumun, öyküde anlatılan kadının acısını etınde kanında, canında bıriktlrdığine ınanıyorum. Öyküyü, doğmamış bir çocuktan anlatma fikri nasıl doğdu? Bızım toplumumuzda yazarlardan, her zaman çok güzel ve çok büyük laflar etmelerı beklenir Bu çok büyük ve çok guzel laflar da genellıkle çok önemlı konulara ılışkındır Oykümde bir çocuğu konuşturmayı belkı de bıraz bu tavra tepkı olarak yeğledım Yazmak, yaşamınızda ne olçüde yer alıyor? Yazmaya, 198O'lı yılların başında, yaşadığımız toplumun ansızın ıçıne gırdiğı suskunluk ortamında, bir ölçüde de söz bitmesln dıye başladım Gelışımın en önemli dürtüsünün diyalog olduğunu duşunuyordum ve diyaloğu üretecek butun koşullar ortadan kalkmıştı. Böylesı bir ortamda yazı, klşısel olarak sözu çoğaltabıleceğımız neredeyse tek araç halıne gelıyor Suskunluğun otorıte olduğu ortamlarda bir tur kaçamak söyleşi zemını bu elbette . Yazının, böylesı kaçamak zevklerı vermesının otesınde başlıbaşına bir uğraş olduğu gerçeğı de genellikle daha sonra ortayaçıkıyor... Birsüre sonra anlıyorsunuz kı yazı, varoluşunuzun biçemi halıne gelıvermış. Yazı, yarımyamalak sürdürülebilecek harcıâlem ılışkılerden bırı olmayı kabul etmıyor yaşamınızda Bir Çocuğa Gerçek nnem az sonra gelir. O gelincc ben hep aynı ağacın arkasına saklanınm. Nereyc saklandığımı, beni nerede bulacağını hcr zaman bilir; bugüne dek hiç yanılmamıştır. Bu küçücük çocuk parkını daha ben annemin karnındayken, ikimiz birlikte keşfettik. O zaman annemle babam bu sokağa yeni taşınmışlardı. Apar topar taşınmışlardı. Ben an nenıin karnında henüz üç ayhktım. Bu apar topar taşınma olayına kadar annemin her zaman neşeli, her zaman güleryüzlü bir kadın olduğunu söylerler. Ben o günlerin ancak sonuna yetişebildim. Üslclik çok da küçüktüm. Annemin o güleryüzlu, neşeli halini hiç bilmiyorum. Ama, kopuk bir iki anıyla da olsa, taşınmamızdan hemen önceki günlerde, yalnız annemin değil, babamın da çok kaygılı olduğunu anımsıyorum. Altı yıl önceydi. Daha gün ışımamıştı. Al( kattaki komşunun Universiteye giden oğlu telaşla kapımızı çalıp, babama hemen radyoyu açmasını söyledi. Babamın ardından annem de uyandı. Radyodan art arda çalan marşları, marşların arasında hep aynı şeyleri söyleyen uzun bir açıklamayı dinlcdiler. Bu arada babam banyo sobasında, kütüphancdcn çıkardığı bazı kitap ve kâğıtları sabaha dek yaktı. Babamın kaygılı yüzünü böyle anımsıyorum. O gün akşama dek annemle babam sokağa çıkmadılar. Kimse çıkmadı. Annem gün boyunca, evin içinde hiçbir yerc sığamadı. Arka balkondan öıı pencereye, durmaksızın gidip geldi. Pencerenin önünde elini karnına, tam benim üzerime koydu ve uzun uzun boş sokağa bakıp durdu. Annemin kaygılı yüzünü de böyle anımsıyorum. Bir hafta içinde o evden aynldık. Yeni taşın A dığımız evde annemle babam gerçekten çok zor günler geçirdiler. Her şeyden önce, yeterince paraları yoktu. O yıllarda babam, adına 'sendika' denilen bir yerde çalışıyordu. Hiç dışarı çıkmadıkları o günden sonra bir daha işe gitmedi. Annem ise bir gazetede muhabirdi. Babamla aralarında geçen konuşmalardan, çalıştığı gazetenin o günden hemen sonra kapatıldığım biliyordum. Anladığım kadarıyla ikisi de işsiz ve parasız kalmıstı. O günlerde çoğunlukla evde oturuyor, gerekmedikçc dışarı çıkmamaya çalışıyorlardı. Geceleri ikisini de uyku tutmazdı. Sık sık irkilerek uyandıklarını, karaıılığın içinde apartmandan gelen ayak seslerini dinlediklerini anımsıyorum. Kapılardan biri açılıp da ayak sesleri tümüyle kesilinceye dek başlarım yeniden yastığa koymazlardı. Bir gece, apartmandan gelen ayak sesleri kesılmedi. Merdivcnleri bizim kata kadar çıkıp tam kapının önünde durdu. Babam, kapının çalınmasını beklemeden aceleyle giyinmeye başladı. Üç kişiydiler, anneme dokunmadılar, ama bütün evi altüst cttikten sonra, kütüphanedcki bazı kitapları ve babamı alıp götürdüler. O zaman ben annemin karnında yedi aylık olmuştum. Babamın gidişinden sonraki günlerde annem eskisi kadar evde duramaz oldu. Kendini sık sık dışarı atıp sokaklarda uzun yürüyüşlere başladı. lşte o günlerin birinde, birlikte bu çocuk parkını keşfettik. Annem de, ben de burayı çok sevmiştik. O zaman parkta bu kadar çok bank yoktu. Annem evden çıkıp yavaş yavaş buraya dek yürür, parktaki banka oturup çocukları seyrcderdi. Bu arada, elini, artık iyice büyümüş olan karnına koyar, benimle söyleşirdi. Bubamın yokluğuyla başlayan yalnızlık günlerini en iyi benimle söyleşerek doldurabiliyordu. Aslıııda bu söylcşidc bana düşen, yalnızca susup dinlemekti; ama halimden hiç de şikâyetçi değildim, aıınemi dinlemeyi öyle seviyordum kü... O günlerde bana hep babamı anlatırdı. Neredeyse bir ay olmuştu, ondan hiçbir haber alamamıştık. Annemin kaygı içinde yemekten içmekten kesilmiş halini, geceleri bir iki saat olsun uyuyabilmek için nasıl çırpındığını gördükçe çok üzülüyordum. Parkta oturup uzun uzun söyleştiğimiz günlerden biriydi. Akşam olmak üzereydi. Annem, iyice ağırlaşan bedeniyle yavaş yavaş yürüyerek eve döndu. Bizim sokağın başına geldiğimizde, az ileride duran arabayı ikimiz de aynı anda gördük. Annemin kalp atışlarının ansızın hızlandığını duydum. Olduğu yerde donup kaldı. O sırada, arabadan inen sivil giyimli iki kişi hızlı adımlarla anneme doğru yürümeye başladı. Onlann öyle dosdoğru üstümüze geldiklerini gördüğümde korktum, gerçekten çok korktum. Annemin elinden tutup, onu alıp uzaklara, çok uzaklara kaçırmak gcçti aklımdan. Ama adamlar çoktan yanımıza gelmişlerdi. Hiçbir yere kaçamadık. Sonraki günler... Annem de ben de o kötü günleri düşünmek bile istemiyoruz. Karanlıktı. O günlcri hep kopkoyu bir karanlıkla aııını sıyorum. Annemin gözlerinin bağlı olmadığı saatlerde; o küçücük, karanhk yerde, ara sıra da olsa söyleşmeyi unutmadık, Acılarımızın biraz olsun durulduğu, yapayalnız kaldığımız saatlerdi. Canım yanıyordu, annemin canı yandlkça benim de canım yanıyordu. Yine dc hiç ağlamadım. Annemin karanhğı dolduran çığlık larını hâlâ unutamıyorum. Ama o da hiç ağlamadı. O kopkoyu karanlığa girisinıizden, içinde annem gibi birçok kadının bulunduğu odaya geçişimize dek kaç gün geçti, bilmiyorum. Bana uzun, çok uzun geliyor. Karanlığın son günlerinde, ikimiz de çok kötü bir durumdaydık. Ben annemi yitirmemek için var gücümle ona tutunmaya çalışıyordum. Annem de sımsıkı tutuyordu beni. Koğuşa geçtiğimizde artık dayanacak gücüm kalmamıştı. Annem durumu fark etti; kanamaları giderek artmaya başlamıştı. Birkaç gün, sesini çıkarnıadan, dayanılmaz acılarla kıvranarak yattı. Bir gece, kâbus yüklü uykularının arasına girip ondan ayrılacağımı haber vermek zorunda kaldım. Daha sabaha çok vardı, acılar içinde doğurdu beni. Sesim soluğum çıkmıyordu pek, yine de annem beni koynuna aldığında onun kokusunu birazcık da olsa duyabildim. Sabaha karsı, gıın ışırken birbirimizi yitirdik. Karanlığa girişimizden sonra annem ilk kez o gece ağladı. O gece koğuştaki butün kadınlar annemle birlikte ağladılar. Hâlâ burada, aynı evde oturuyorlar. Annem o koğuşta bir yıl kaldıktan sonra eve döndu. Babam daha geç, çok daha geç dönebildi. Dört yılı buldu sanıyoruın. Bir araya geldikten sonra, kısa sürede eski düzenlcrini kurdular. Annem, daha babam dönmeden öncc bir gazetede çalışmaya başlamıştı. Çalıştığı gazetenin hâlâ kapatılmamış olmasına çok seviniyor. Babam önce bir süre işsiz kaldı. Şimdi, o da yeni çıkmaya başlayan bir dergide çalışıyor. tkisi de u eski, kötü günlere kıyasla çok iyi görünuyor lar. Çok çalışıyorlar, yoruluyorlar; yine de ga liba bayağı ınutlular. O sıkıntılı, yalnız gunle 35