26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

S KADIN PARMAĞI ARAY1N Dişi cinsin temsilcileri Hitchcock'un filmlcrinde cylem içinde çok değerli ajanlar olarak gözc çarparlar. Fizik aşkm kıyısından geçilirse de öpücük çok güçlü bir arzunun simgesi rolilnü oynar. Hitchcock öpüşme jestlerini çok sıkı kurallara bağlamıştır. Eğer profilden gösterilmişse kadın ya casus ya da ihanet içindedir. (Eva Marie Saint (îizli Teşkilal (Noı th By Northvvest) filminde Cary Grant'ı vagonda öper) Cepheden gösterilmişse âşıktıı (Grace Kelly'nin Arka Pencere'de ilk görünilşü), arkadan görünürse ya kararsızlrk içindedir yada terk edilecektir. SÜT BARDAKLARINI İZLEYİN ölüm Korkusu'nda (Vertigo) boğulmaktan kurtardığı Kim Novak'a James Stewart'ın önerdiği gibi, siz de siU bardaklarını izleyin. Ama Stevvart, ona yalnızca kahve ikram edecektir. Alfred Hitchcock'ta süt, tutkularin güçlü bir dışavurum aracidır. Canvcrici özcllikleri, dokusu sütü bir cinsellik simgesi yapar. 39. Basamak'taki (Tlıe 39 Steps) kaı ş111k 1 bir cinsel arzunun simgesi olarak süt 1 bardakları, Arka Pencere'de şortlu dansözün süt şişcsi, Yaşamak İstiyoruz'da Tallulah Bankhead'in annelik arzusunun göstergesi biberon... vdemenin kurah YÜKSEKLİKLERİ İYİ GÖZLEYİN Hitchcock'un deıin sıkıntılarınclan biri yükseklik korkusııdur. Doğrıı lanmamış bir iddiaya göre Hitchcock çpcuk ken lunaparkta bindiği bir dönme dolabın bo/.ulması ve kendisinin uzun süre havacla kalmasından çok korkmuş ve elkilenmiş. üıı olay Hitchcock'un sonu ölüınlc bitcıı yükseklik sahneleri yaratmaya yöncllecektir: Rushınore Tepesinden düşiişle (Cîizli Tcşkilat'ta) ya da bütünüyle bu konuyu işleyen t'ilmi ölüm korkusu izlerle birlikte çıktığımız yolcııluğun son durağına geldik. I Ama bu gelişimiz pek de kolay olmadı. fstanburdan yola çıkıp başlıca Avrupa kentlerinden geçtik. Geçtik, ama bir Akdenizli şairin dediği gibi, "Yedi deryalar geçsen / Bulaınazsın yeni bir ülke." Biz dc dokuz Avrupa kentini geride bırakıp yolculuğumuzun son durağı New York'a ulaştık. Okyanus üzerinde sekiz saatlik bir uçak yolculuğundan sonra yeni bir kıtaya, gökdelenleriyle ünlü Amerika'nm New York kentine ayak bastık. Göçmenlerin kurduğu bir kent New York. Ve bütün dünya sanki burada buluşmuş gibi. Sabaha dek durmak dinlenmek bilmeden işleyen metroda diller birbirine karışıyor. İnsanlar, mahalleler de öyle. Manhattan sözcüğü pek bir şey anlatmıyor gerçekte. Çin Mahallesi, Küçük Italya, Küçük Yunanistan ve birbirini dikey kesen sokaklarla caddeler. Bir de insanın üzerine yıkılacakmış gibi duran gökdelenler. Manhattan dedikleıi bu işte. New York'a geldiğimde yapış yapış bir sıcak vardı. Nedense, ünlü Bruoklyn Koprüsü'nün yapımında bogulan işçileri düşünüyordum. Içlerine hava sıkıştırılmış çelik kaf'eslerde yalnızdılar. Sııyun dibinde yapayalnız. Su değil, yüksck basınçtı onları boğan Otel odasında Korkıı New York ağzı kadar inanılınazdı. Vantuz gibi yapıştı teninıe, gövdemi derinliğine çekti. Çelik köprüleri, uzun, upuzun caddeleriyle sardı her yanımı. Severken boğdu beni. İşte New York izlenimlerim. Oldukça öznel izlenimler. Ama insan Okyanus'un öte yakasına geçince ister istemez bir korkuya kapılıyor. Ne de olsa Akdenizli bir toplumuz. Akdeniz, hatta Avrupa, bir bakıma ana karnı sayılır bizler için. öznel coğrafyamızda, ana karnının sıcaklığı ve güven verici yakınhğıyla birlikte yaşarız. Oysa New York'a gelmek, benim gibi bir Akdenizli yazar için ana karnının dışına düşmekti. Korkumun nedenlerinden birisi de buydu sanırım. New York dünyanın en büyük kentlerinden biri. Aynı zamanda da en korkuncu. Gökdelenler ve terkedilrniş evler bir arada. Uzun, dikey caddeler, yangın merdivenleri ve durmadan bir şey yiyen insanlar. Bunca sözü edilen Amerikan rüyasına uygun bir kent değil bence. Ama ağır beton yığınlarıyla insanı ezip geçiyor. Kaç gün oldu bu yolculuğa çıkalı? Kaç gün oldu geceyi mi koyalıyorum yoksa gündüzü mü, belli değil. New York Kennedy Huvaalanı'nda sıcak yapış yapı^tı. Uzun süre pisıte bekledik, dünyanın öbür ucuna kalkan dev Boeing'le Ntw York 'un ünlü Manhattan ve Broklyn köprüleri. yordunı. Olanca yüküyle ü/enınc çöküyoıdu kent. Çelik kafesimin içinde yalnı/lıkıan ve Türkçesizlikten boğuluyordunı. New York'ıa böyle tedirpin ve korku içinde geçıi günlerim. Oysa heı gün sokaklann kalabalığında, Ccntral Park'ın scrinlik vermeycn ağaçlarının altındaydıın. Yanım sıra yükselen isli, yüksek duvarlar boyunca yürüyor, caddelcıi dikey kesen sokaklaıdıı dolaşıyordum. Boş arvalardan da tieciiAim olııyoıdu, karıııca yııvasını ıiKİıiiiıı çarvkudun da. Ü/eriııı de gııukçc daıalıyoıdıı gokyü/ii. S;ı tıcılar bagırıpçağırıyor, Chevroletler, Desoto ve Fordlar hızla geçip gidiyorlardı yanımdan. Bu kentte otomobiller de insanlar kadar reııkli, onlar gibi aceleciydiler. Ve ambülanslaı la polis arabalarının sirenleri durmak bilmiyordu. VVall Streel'de bankalar serindi, ama sincapların sıçrayacak gücü kalmamıştı VVashinglon Square'de. Chinatowu'da hiç tngilizce bilmeyen yUz yaşında kadınlar vardı. Gece Brodway'da ışıklar yandığında, Empire State Buüding'in farı, kuşlar gelip çarpmasın diye söndürülürkcn bir taksiye atlayıp otelimc dönüyordum. Günler cadde ve sokak nuınaraları gibi birbirine eklenerek geçip gitti böylece. Soluk aidırmadı bana New York. VOIaşe Gate'in bir mahzeninde dinlediğım zenci şarkıcının rin kuyruğunda. Sonra Okyanus'un üzerinde gün ağarır gibi oldu. Gökyüzünün uçuk maviyc dönüşmesi çok süımedi ama. Bulula giıiııce yine geceye döndilk. Paıis Charles de Cîaulle Havaalanı'na indiğimizde sabahiı. Karanlık, gündoğumundan habersiz bir sabalı. Taksiyle neoıı ışıklı caddelcrden geçliııı. Arabalar farlarını yakmışlardı. Kente girince tenha sokaklara saptık. Ağaçlı, serin bıılvarlardan doğru Seiııe kıyısına. Rıhımılar, köpıüler... ktfprüler. Bulana durula akan yeşil su. Sonra Orly'de beni bekleyen Istan bul uçağı. Oıialık biraz ağarır gibi oldu. ama buluıa girince yine soldıı göğün nıavisi. Sabaha karşı Okyanus'ıı geçcrken dııyduğum gerilim sürüyordu. Isianbul'u, yıllardır göımediğim, ama Paris'te bir köşeyi döner ya da bir sokakta yürurken ansı/ın kaışıma çıkan deni/iyle, gece Figuieı sokağındaki cviıude uykuya vannadan önee kursun kııbbeleri, minareleri, surları ve gemileriyle bana na/ yapan, kendini ne tü ıniiyle veren ne de peşinıi bırakan sevgilim Istanbııl'ıı yıllar sonra gerçekten görmenin heyecaııııuı dayanamayacağıını düşüıulüm. Uyumusııuı. Llyandığtııulu, Hisar'daki evimi/de, beni sabırla bekleyen anaeığıının di/.i dibinde buldum kendimi. Ve ariık döndüğümii, bu ke/ geıçekten döndüğünıü anlaJıııı. GÖZÜNÜZÜ ÜSTATDAN AY1RMAY1N Hitcluock'un filmlerinde boygöslermcsi, yapım sırasında " H i l c h " ilc yapımcılar arasındaki gerilimi açığa vuruyor. Birçok lanıklıkiaıı aıılaşılıyor ki Hitchcock'un yapımcılaıia ara.sı iyi ise bir dış mekân salınesincle yer alıyordu; bir iç ınekâıı sahni'sinde görıınmesi ise yapımcılarla ilişkilorinin t'ırtmalı oldııpunun işareıi anlamma geliyoıdu. Film ya/ aylarında çekildiğinde dış mekân sahnclcrinde rol alclı. 19
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear