01 Temmuz 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

18 Mart 2011 Cuma 350 15 be gün tüketmesine ve katletmesine tepki vermek amacıyla ağaçları organik bir form olarak tercih etmiş, metafora dönüştürmüş eserlerinde. Renkçi anlayışı ile yokoluşu, resimlerinde görsel bir şölen halinde sunmayı tercih etmiş. Bilindik formlar dışında kurgulanmış inorganik biçimler, yaşam alanlarımızın dışında hayatın korunaklı alanlarına bir gönderme niteliğinde. Sergi, 30 Mart’a değin görülebilir. (438 86 70) SERGi Galeri Soyut, bu kez Mehmet Ali Doğan’ın eserlerini sanatseverlerle buluşturuyor. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden 1995 yılında mezun olan genç bir sanatçı Doğan. “Anadolu Uygarlıkları Çeşitlemeler” serisinin ardından, doğaya ve çevreye duyarlılığı nedeni ile “Sınırlanmış Alanlar” konseptinde resimler yaptı bu sergisi için. İnsanoğlunun, oksijen kaynağı olan ağaçları gün GÖRÜNÜM A. Celal BİNZET Akkaya ve Yarar’dan İzlenimler CUMHURiYET ANKARA’NIN SEÇ TiKLERi Tiyatroseverler, İstanbul Devlet Tiyatrosu, Şakir Gürzümar’ın yönettiği “Ölüleri Gömün” adlı oyunla başkente konuk oluyor. Irwin Shaw’ın yazdığı oyun pek çok soruyu gündeme getiriyor. “Dünyanın her tarafında sürüp giden savaşların birinde vurulan askerler gömülmeyi reddederek mezarlarından kalksalar ve savaşı durdurmaya çalışsalar neler olurdu? Ordu, hükümet, silah tüccarları, politikacılar, işadamları, din adamları, medya ve sıradan insanlar bu alışılmadık ve inanılması güç isyana nasıl tepki verirlerdi?” DT’nin tanımıyla “Ölüleri Gömün”, “iç savaşların her an gölgesini hissettiren bir coğrafyada yaşayan bizler için gündemimizin tam da ekseninde oturan ürkütücü, düşündürücü ve kışkırtıcı bir oyun.” Oyun, bugün saat 20.00’de, yarın saat 15.00 ve 20.00’de, pazar günü de saat 15.00’te, Akün Sahnesi’nde izlenebilecek. (427 19 71) TİYATRO BALE B SÖYLEŞİ Son zamanların gündemden düşmeyen olayları, Mısır, Tunus, Libya’daki halk ayaklanmaları. Nâzım Hikmet Kültür Merkezi Ankara da bu konuyu masaya yatırıyor. Merkezde yarın saat 16.30’da gerçek leştiril ecek “Arap Coğra fyasında Neler Oluyor?” başlıklı söyleşiye, Fatih Yaslı ve Nurettin Abacıoğlu konuşmacı olarak katılıyor. Söyleşi merkezdeki Piraya Kafe’de yapılacak. (417 56 59) Baleseverler müjde. Ankara Devlet Opera ve Balesi, Victor Hugo’nun 1831 yılında yayımlanan ve Fransa’da krallık döneminin karanlık günlerinden kesitler sunan romanı “Notre Dame’nin Kamburu” adlı eseri baleye uyarladı. Bugün dünya klasiklerinin başyapıtı olarak da bilinen eserin koreografisi ve librettosu (eser metni) Armağan Davran ve Volkan Ersoy’a ait. Eserin başkarakteri kabul edilen Quasimodo’yu, ülkemizi yurtdışında da başarıyla temsil eden, pek çok dans yarışmasında dereceleri olan Serhat Güdül canlandırıyor. Ankara Devlet Opera ve Balesi yönetimi bu yapıtla bale sanatını her yaştan insana sevdirebileceğini belirtiyor. Eser, sezon sonuna dek Opera Sahnesi’nde izlenebilecek. (324 68 01) Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Bu kaydı çok iyi saklayın, aman ha!” diye vasiyet ettiği kayıttaki ses, dünyaca ünlü şairimiz Nâzım Hikmet’e ait. 1960’ların teknolojisi bir makara bantta tam 50 yıl bekledikten sonra Nâzım ülkesine, sesiyle de olsa dönüyor. Nâzım’ın kendi sesinden şiir dinlemek isteyenler için vazgeçilmez bir eser, Yapı Kredi Yayınları ile Türkiye İş Bankası Yayınları’nca ortaklaşa yeni basılan “Nâzım HikmetBüyük İnsanlık” adlı kitap. Kitabın kapağını açar açmaz Nâzım’ın, annesi Celile Hanım tarafından yapılmış portresiyle karşılaşıyor okuyucu. O portrenin hemen altında da bir CD bulunuyor. Bu CD, Nâzım’ın sesinden şiirleri aslında. Kitapta, “Vera’ya”, “Beyazıt Meydanı’ndaki Ölü”, “İlk Roma Akşamım” gibi şiirler de yer alıyor. Eserin fiyatı 14 TL. KİTAP irbiri ardına açılan sergiler Ankara’nın zorlu kış günlerine bir ölçüde olsun sıcaklık getirdi. İzleyenler için güç de olsa sanatçıların en yeni yapıtlarıyla yüz yüze gelmek, söz konusu zorluğun aşılmasında büyük bir itici neden oldu. Nurettin Akkaya, Gözde Sanat Galerisi’ndeki sergisiyle bu kapsam içinde düşünülmesi gereken ilk adlardan birisidir. Gazi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nü bitirdiği 1991 yılından günümüze değin açtığı sergiler ve karma etkinliklerle adından söz ettiren sanatçı, figüre getirdiği yorumuyla dikkatleri üzerine toplamıştır. Katıldığı yarışmalı sergilerden aldığı birçok ödül, bu ilginin boşuna kazanılmadığının en önemli kanıtı sayılabilir. Ağırlıklı olarak turuncu kahverengi armonisi üzerine kurulu düzenlemelerinde deformatif anlayışla ele alınmış figürlerin ortaya konduğu gözlenir. Bu figürlerin, yaşam alanının içinde yer almaktan çok, kurgulanma yoluyla betimlenmiş bir düzenleme olduğunu kolaylıkla anlayabiliyoruz. Anlaşılabilirlik durumu, yalnızca biçimsel anlamla sınırlı olup, ondan öteye kişiliğin açığa çıkmasında herhangi bir ipucu vermekten oldukça uzak. Bir başka deyişle izleyici tuvalde, yalnızca lekeleme yoluyla oluşturulmuş gölge kimlikleri görüyor. Belirgin kişilikler yerine, renklerle kurgulanmış figürlerin dinamizmini yansıtan hareketler var karşımızda artık. Sanıyorum, Akkaya resminin çözüm noktası tam da bu noktada durmada. Figür karşısında kazanılmış rahat fırça vuruşlarıyla oluşturulan düzenlemeler, sanatçının kişiliğini açığa vuran biçem özelliği olarak gösterilebilir. * Ayşegül Yarar da Gazi kökenli bir sanatçı. Resim Bölümü’nü bitirdiği 1986 yılından günümüze değin açtığı sergilerle adından söz ettiren Yarar, kendine çıkış noktası olarak insan bedenini seçmiştir. Ancak bu yönelmede ele alınan tema, salt kendi olmaktan öte, düşünsel anlamların yüklendiği bir varlık boyutuna dönüştürülmektedir. Kimi kez tarihsel ve mitolojik söylemlerin ışığında yan anlamlarla desteklenmiş daha üst bir kimlikle betimlemeye çalışmakta sanatçı figürlerini. Beden, kendi olmaktan çok, adı geçen bilgi alanlarının odağındaki bir nesne olarak düşünülmekte ve ele alınmakta. Sanatçının resimlerinde söz konusu içeriği destekleyici anlamda çözümleme endişelerinin varlığı duyumsanır. Bu nedenle çoğu zaman anlatımda yeğlediği bakış açısının, insanı tarihsel sürecin bir parçası şeklinde düşünmeye zorladığı dikkatlerden kaçmıyor değil. Düzenlemelerde yer yer karşımıza çıkan eski uygarlıklara ilişkin motiflerin varlığını söz konusu yargının en büyük kanıtı saymak gerekiyor. Yine ayrıca, düşünsel boyuttaki bu anlamı kuvvetlendirmek anlamında, daha evrensel bir yapıya göndermede bulunmak istendiği görülebiliyor. Nedir o evrensellik anlayışı diye sorulduğunda, akla gelen ilk açıklama, figürlerin çıplak olma durumudur. Günümüz Türkiyesi’nde artık netameli bir konu niteliğini kazanmış olan bu anlayışın, geçmişte sanatçımıza birtakım sorunlar yaşattığı henüz belleklerden silinmiş değil. Krişna Sanat Galerisi’ndeki “İçimizdeki Kalabalıklar” adını taşıyan ve geçmiş uygarlıkların motifleriyle birlikte düşünülmüş insan odaklı düzenlemeleri bu bilgiler ışığında izlenmeli.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear