25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 ızılcık hoşafı taneleriyle bildiğimiz hoşaf olarak yenildiği gibi suyu buz gibi şerbet veya kızılcık suyu gibi de içilebiliyor. Bol buz ile servis yaparsanız içine biraz votka ekleyip muhteşem bir son yaz içkisi yaratabilirsiniz. Bu hoşafı farklı kılan içine koku vermesi için konan fesleğen ve mersin yaprağı. Elbette reyhan, biberiye, pembe karabiber taneleri gibi lezzetlerle kendi lezzetinizi de yaratabilirsiniz. Yudum yudum tadına varırken size yazdan kalan Akdeniz güneşi ve sarp dağların serin esintisini aynı anda hissetirecektir. İster hoşaf, ister meyve suyu, ister içki yerine servis yapın, içine birkaç yaprak fesleğen veya mor reyhan sallandırmayı unutmayın! 23 EYLÜL 2012 / SAYI 1383 Erken açan ergen rgen, feslikan, mersin... Bu üçü olmadan olmaz! Hızla not alırken şaşırıyorum. Bu üç kelime kâğıt üstünde somutlaşırken bile bana gerçeküstü bir bileşim gibi geliyor. Sanki tarihin bilinmez zamanlarından kalan, mitolojik çağrışımları olan tatların ucunu yakalamışım gibi hissediyorum. Tekrar soruyorum.. Ergen, yani kızılcık değil mi? Kadınlar birbirine bakıyor, yanılmamış olmak için... Kızılcık kelimesi onlar için biraz yabancı, eğreti duruyor. Gençlerden biri atılıyor: “He bildin, biz ona burada ergen deriz!” Ergen, namı diğer kızılcık, en erken çiçek açan AYLİN bitkilerden biri. Erken çiçek ÖNEY TAN açmasına geç ergenleşen bir meyve ama ‘ergen’ isminin kökeni muhtemelen Anadolu’da çoğu kez anıldığı kiren, kiran gibi yöresel adlara dayanıyor. Bu yerel adlar kızılcığın Latincesi Cornus mas ile benzeşiyor. Kızılcık Anadolu’nun en eski meyvelerinde biri. Aşılı ağaçlarda küçük bir hurma iriliğine ulaşabilenleri olduğu gibi dağlarda minnacık yabani yetişenleri de var. Anadolu’da hem şifa niyetine, Feslikanlı ergen hoşafı K 1 kg ergen (kızılcık), 4 lt su, 2 bardak şeker, Birkaç dal feslikan (fesleğen), 12 mersin dalı veya bir avuç mersin yaprağı (aktarlarda bulabilirsiniz) Kızılcığı fazla zedelemeden yıkayın ve süzün. Su ile tencereye koyun. Fesleğen ve mersin dallarını ekleyin ve kaynamaya bırakın. Kızılcıklar hafif yumuşayıp yarılınca şekeri ekleyin ve altını kapatın. Fesleğen ve mersin dallarını çıkarıp atın. Kavanozlara koyup sıcak sıcak ağzını kapayın. Soğuyunca buzdolabına alın ve soğuk saklayın. Hoşaf doldurduğunuz kavanozları kaynayan suda pastorize ederseniz uzun süre oda sıcaklığında konserve gibi de saklayabilirsiniz. E hem mayhoş buruk lezzeti için bolca kullanılan kızılcık şerbetten çorbaya pek çok yerde kullanılıyor. Bir zamanlar Topkapı Sarayında helvahaneye alınan kuru meyveler içinde “kızılcıki huşk” yani kızılcık kurusu da bulunuyormuş. Malum kızılcıktan reçel, marmelat veya eski usul murabba yapmak pek güzel oluyor. Şerbeti, şurubu, suyu, hoşafı da rengi ve tatlı buruk tadıyla hem gözleri, hem damakları şenlendiriyor. Burdur’un dağlarında, Batı Toroslar’ın İskender tepesine nazır Sagalassos antik kentinin devamı niteliğinde olan Ağlasun ilçesindeyiz. Genci yaşlısı Ağlasunlu kadınlardan yerel yemekleri, yöresel yiyecekleri, geleneklerini dinliyorum. Ergen hikâyesi de kalemime ilk takılanlardan. Anlatılanlar sık sık beni bir zaman tüneline sokuyor. Güneyde, Antalya ve civarında Toroslar'da fesleğene feslikan deniyor. Mersin ise tipik bir Akdeniz bitkisi. Piyasada yaban mersini diye satılan mor yemişlerle alakası bile yok. Beyaz veya koyu mor meyveleri olan bitki halk tababetinde kullanılıyor. Cenazelerde kefen üstüne birkaç dal mersin koymak, cenazeyi mersin dalları ve dağ kekiği konmuş su ile yıkamak hâlâ yaşayan Toros geleneklerinden. Mersin yaprağı kurusu dövülüp eleniyor, talk pudrası gibi bebeklerin pişiklerine, isilik olmasın diye çocukların kasıklarına, koltuk altlarına ve boyunlarına sürülüyor. Bir zamanlar, özellikle miladın ilk üç yüz yılında Akdeniz iklimi özellikleri gösteren Ağlasun’da mersin bitkisi de yetişirmiş. Yaşlı hanımlar bugün Ağlasun’da mersin yetişmediğini söylüyor. Ama bitkinin gıdaları ve mideyi koruyan antiseptik özelliğinden vazgeçememiş olacaklar ki, mersini hâlâ aşağı rakımdaki köylerden getirtiyorlar. Yumrutaş ve Harmancık taraflarında yetişen mersin, Ağlasun hoşaflarına “eskinki” tadı veriyor. Ağlasunlular çok âlem... Bir zamanlar burada yaşamış Romalılara “Eskinki adamlar” diyorlar. Sagalassos harabeleri ise çoğu kez “Bodrum” olarak anılıyor. Ağlasun düğünlerinin olmazsa olmaz yemeği etli nohut. Anadolu’nun her yerinde olan düğün keşkeği burada bilinmiyor bile. Nohut Antik dönemden beri yetişen bir Anadolu bakliyatı. Tam yaşını bilemeyen, tahminen 93 yaşında olduğu söylenen Zeynep Tunç anlatıyor: “Yukarı Bodrum’un orada yetişen nohut iyidir, helva gibi olur, tez pişer, aşağınınki taş gibidir, bir şeye benzemez!”. Zeynep ninenin kastettiği Yukarı Bodrum tam da Sagalassos Antik kenti... Ağlasun düğünlerinde nohut yemeğine bulgur pilavı ve hoşaf eşlik ediyor. Buraların kızıl evli denilen ve muhtemelen tarihi “eskinki” Romalılardan da eskiye uzanan bir buğdayı var. Eskinki nohut, eskinki buğdaydan bulgur ve eskinki mersin dallarıyla tatlandırılmış ergen hoşafı beni eskinki Romalıların sofrasına doğru uçuruyor, tarihi bir lezzet yolculuğuna çıkarıyor. Kimbilir belki erken çiçek açan ergen, insanoğlunun en erken yemişlerinden biriydi. Avcı atalarımız ile toplayıcı ninelerimiz Torosların dağ lezzetlerini pek “eskinki” zamanlarda çoktan keşfetmişlerdi... aylinoneytan@yahoo.com Fotoğraf Metro Gastro dergisinden alınmıştır. Fotoğrafçı: CAN ÜNAL ADNAN BİNYAZAR Hangi barış! T ürkülerle, şarkılarla sokaklarda barış çığlıkları atmak, kitlede ancak gerilimi azaltıyor, meydanlar boşalınca terör cinayetleri, tecavüzler, hırsızlıklar, kapkaçlar, aldatmacalar her günkü yoğunluğunda sürüp gidiyor. Esra Açıkgöz’ün Cumhuriyet Pazar ekinde (02.09.2012) “Gelin hep birlikte ‘barış’ı öğrenelim” başlığı altında Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Havva Kök’le yaptığı söyleşide, sorun’un bilimsel temellerine inilerek barışa umut ışığı yakılıyor. Açıkgöz’ün sorularını yanıtlayan Kök, üniversitede, yurtdışından pek çok kişinin başvurusuyla bir “Barış ve Çatışma Çalışmaları Yüksek Lisans Programı” uygulayımına geçilerek Cumhuriyet tarihinde ilk defa öğrenci ve öğretici çoğunluğu yurtdışındaki yabancılardan oluşan bir program geliştirildiğini belirtiyor. Öğretim üyeleri arasında, bu işi bildiklerine inandıkları Johan Galtung ve dünyaca tanınan Norman Finkelstein gibi uzmanlar konuk olarak katılıp konferanslar vereceklermiş. Türkiye, son altmış yılın darlıklarına çözüm aşamasında dost yüzlü nice düşmanlarla karşılaştı! 1950’lerin sonlarında Anadolu’yu bir anda köylere kadar saran “Barış Gönüllüleri” uygulamasını yaşayanlar, içinde “yabancı” sözcüğü geçen girişimleri görünce ilk anda duraksıyor. Sormadan edemiyorum: Neden kendimizle yetinmeyi bilmiyoruz? Barışı sağlama girişimlerinde yurtdışından gelen yabancı çoğunluğu bize ne katacak? Başta AB, ABD, Türkiye’de barışı sağlama yerine savaş kışkırtıcılığı yapmıyor mu? Gittikçe karmaşıklaşan sorunların ele alınacağını vurgulayan Kök’ün şu sözleri, eylemsel girişimler açısından yine de önemli: “Her gün onlarca insanımızın ölüm haberini aldığımız, komşumuz Suriye’nin bizi de derinden etkileyen iç savaşa sürüklenmesini izlerken barış çalışmalarına belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda bu programı başlatıyoruz.” Açıkgöz’ün, “Bu çatışma ortamının Türkiye halkı üzerinde yarattığı sosyal tahribat nedir?” sorusunu şöyle yanıtlıyor Kök: “Çatışma ortamı korkuyu besler, korku da şiddeti yeniden ve artırarak doğurur. Bunun sonucu toplumda güvensizlik, gelecek hakkında umutsuzluk ve bunun başka bir sonucu olan ayrışma ve ötekileştirme tutumudur.” Kök’ün öne çıkardığı korkunun tedirginliğe yol açması, her yaştaki insanımızın da sorunu. Nasıl olur da hemen çözülüverecek sorunlar; Türkiye’de bir anda cadı kazanına dönüşüp yeni düşmanlıklar yaratıyor? Havva Kök, söyleşisinin bir yerinde “Barış eğitimle tesis edilemez ama barış sürecinin oluşumu bilimsel olarak analiz edilebilir ve öğrenilebilir. Süreci teşhis ederseniz ne yapacağınızı ve daha da önemlisi neler yapmanız gerektiğini öğrenirsiniz,” diyor. Kök, barışın “eğitimle tesis edilemeyeceği” görüşünde ise de toplumda her türlü gelişmeyi, kişiyi bilgiyle donatarak bilinçli aydınlar yetiştirmeyi öngören uygulamalara ortam yarattığına göre, beyinlere barış duygusunun yerleştirilmesinde eğitimin en etkili araç olduğu tartışılmaz. Ülkemizde akan kan, eğitimsizliğin sonucu değil mi? Yoksa iyi bir eğitimden geçmiş kişi, trafikte yol vermedi diye silahına sarılır mı, tecavüz ettiği kadının canına kıyar mı? Bu ilkelliklere Batı toplumlarından çok bizde rastlanması eğitimsizliğin ötesinde bir nedene bağlanamaz. Coşkuyla başlatılan bu girişim umarım uygulama alanı bulur. Ama yaratıcı kılma, üreticilik, buluşlar yapma yolunda geliştirilmesi gereken kemikleri daha sertleşmemiş beyinlerin, “zikir” odalarına tutsak edilmek istendiği çağdışı eğitim uygulamalarının başlatıldığı bir ortamda hangi barışı kimlerle, nasıl gerçekleştireceğiz? binyazar@gmail.com Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir / Yerel süreli yayın cumdergi@cumhuriyet.com.tr / twitter.com/cumdergi C M Y B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74 / 75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear