Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 Yılların fotoğrafçısı Ali Öz, iki yıl boyunca Tarlabaşı’nı mesken tuttu. Yalnızca orada dolaşmadı, orada yaşadı. Kentin ve semtin maruz kaldığı “imha/iptal” sürecini belgeledi. Azerisinden Pakistanlısına, Kürtlerden Romanlara, Bingöl depreminin İstanbul’a savurduklarından midye dolmacılarına... Kahvehanelerden birahanelere, barlardan pavyonlara “kentsel dönüşüm” adı altında bir anda “buharlaşıveren” Tarlabaşı’nın suretini çıkardı. İşte bu foto belgesel de Karşı Sanat’ta sezonun ilk sergisi olarak, “Ayıp Şehir” ismiyle sergileniyor. Sergi, bu imha sürecini tüm canlılığı ile anlatıyor. Tarlabaşı bir sığınaktı! ALİ DENİZ USLU Tarlabaşı projesi nasıl başladı? Adım fotoğraf manyağına çıkmış. Hayata, yaşama dair ne bulsam fotoğraflıyorum. Rüyamda bile çalışan bir adamım. Türkiye’nin 30 yıllık toplumsal tarihini çektim bir yandan. Tarlabaşı da gönül bağımın olduğu, çok sevdiğim ve yine 30 yıl önce yaşadığım bir mekân. Toplumsal eylemleri, 1 Mayısları, IMF gösterileri, Kürt çatışmaları... Bunlar hep benim çalışma alanlarımdı. Tarlabaşı’ndaki 1987 yıkımlarını da fotoğrafladım. Sonra en son iki yıl önce kentsel dönüşüm olacağı duyumunu aldım ve yine yolum Tarlabaşı’na düştü. Başladığınızda iki yıl boyunca geceli gündüzlü orada çalışacağınızı daha doğrusu yaşayacağınızı düşünmüş müydünüz? Tutkumla yola çıktım, yok olacak bir yeri, tarihi fotoğraflamaktı derdim. Ama inanılmaz anılar, maceralarla dolu bir hayat yaşadım. Sergi de hiç kafamda yoktu. Burada devlet eliyle bir katliam yaşandı. Hem mimari hem de hayatlar yok edildi. Sembol bir bölgeydi burası. Burası aynı zamanda bir sığınaktı. Kürt göçünden gelenler burada sığınmıştı, yüzlerce binlerce mülteci buradaydı, romanlar, gayrimüslimler, RumOrtadokslar da vardı. Zorla kamulaştırıldı burası. Burayı pislikten ayıklayacaklardı güya, “pislik” insanlar da aslında gayet düzgünler hiç şüpheniz olmasın. İyi niyetle yaklaştığınızda hiçbiri size kazık atmaz. Burayı kendilerince temizleme kaygısıyla, kurban ettiler. Tabii burası büyük bir rant kapısı. Çekinceleriniz oldu mu? Başta çekincelerim oldu. İlk gece hayatına girdim. Beyoğlu pavyonlarını çekmek istemiştim yıllarca ama olmamıştı. Bazı şeyleri fotoğrafla daha kolay anlatırsınız. Ben de barlara, gece kulüplerine, marjinal hayatlara girdim. Ama şanslıydım bana inandılar, güvendiler. İnat bir adamım zaten. İki yıl orada geçirdim, beni “başkan” diye karşılarlardı. Amacım geleceğe burayı anlatabilmekti. Tarlabaşı’nın ne olduğu, nasıl bir sığınak ve kurtarılmış bölge olduğunu anlatmaktı. Ben burada dört bayram, bir yılbaşı geçirdim. On tane düğün, kına geceleri, sünnet düğünleri çektim. 30 bin kare fotoğraf var şu an elimde. Sergide ise yalnızca yüz küsur kare kullandım. Fotoğraf çekmek kolay ama seçmek imkânsız. Hepsini ben çektim ama en az on fotoğrafçı ile onları eledik. Hiç destek de almadınız sanırım. Bu iki yılı nasıl geçirdiniz? Ben yalnız çalıştım, kimse yoktu. Zaten az para ile yaşadığım için ömrüm boyunca sıkıntı olmadı. İnternetten beni buldular, herkesi buraya getirdim. Burası için onlarca belgesel, onlarca haber çıktı. Medya burayı keşfetti, burayı görünür kıldığıma inanıyorum. Ama keşke mimarlar, sosyologlar da olsaydı yanımda. Türkiye’de STK’ler yalnızca siyaset yapıyorlar, eylemde yoklar, mücadelelerde yoklar. Bu oluşumu geçim kaynaklarına dönüştürdüler. Proje yapıp, para alacaklar, tek dertleri bu. Ben burada para kazanmak bir yana sürekli para harcadım. Yalnızca gece hayatı fotoğraflamak için gittiğim mekânlarda içtiğim bir biranın maliyeti toplamda kim bilir ne kadar eder? Proje bitince taşın altına elini bir tek “Karşı Sanat” koydu. Serginin oluşmasında da Epson’dan Uğur Varlı ve Ankara Büyülü Fener Stüdyosu’nun yani İrfan Demirkol’un katkısı ile en azından baskıya para harcamadım. Basın tanıtımını da ben tek başıma yapıyorum. Tarlabaşı “ıslah” edildi, ediliyor. Şimdi bir eksiklik hissediyor olmalısınız? Buradaki insanlar bir anda kayboldu, yok oldu. Nereye gittiler? Köyü olan döndü. Kimi varoşlara sığındı, ailesi olanlar şanslarını onlarla denedi. Burada bir üretim vardı, o yok edildi. Ben ağladığım kadar eğlendim ve yaşadım burada. Hatta bir duvarda şöyle yazıyordu; “Fotoğraf çekmelere doyamadınız, Ali beyler hariç!” Bunu görünce çok mutlu olmuştum. Çünkü ben buraya yüzlerce genç arkadaşımı taşıdım, hem hayatı tanımak için hem de fotoğraf çekmeleri için ama çoğunlukla bir gün gelip ertesi gün unuttular. Ben buranın dertleriyle, sıkıntılarıyla yaşadım. Güzelliklerini gördüm. Birkaç kere tatsızlık yaşadım o kadar. Yaşadığım hiçbir şeyi unutamam ama içlerinden birini de seçmem mümkün değil. Çok yoksul insanlar yaşıyor burada. Öyle böyle değil. Çoğu zaman eve döndüğümde ağlıyordum, çünkü çaresizdim. Ama sosyal medya sayesinde buradaki kentsel yağmayı dünyaya duyurdum ve buradaki insanları sesi oldum. alidenizuslu@gmail.com ZÜLAL KALKANDELEN C M Y B C MY B Orta sınıfın şampiyonu kim? eçen hafta Kuzey Carolina’nın Charlotte kentinde Demokratik Parti Kurultayı’nı izledim. Dört gün boyunca delegelerle, parti yöneticileriyle ve Demokratik Parti ile ilgisi olmayan halktan insanlarla konuştum. Bill Clinton, Rahm Emanuel, Elizabeth Warren, Michelle Obama gibi Demokratların ileri gelenlerinin, birçok Senatör ve Temsilciler Meclisi üyesinin yaptıkları konuşmalarda ortak bir nokta vardı. Hepsi Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Mitt Romney ile Obama politikaları arasındaki farkları ortaya koyup, çok kesin hatlarla ayrılan iki ayrı Amerika’dan söz ediyordu. ben kendi alacağımı aldım, kazanan her Bunlardan birisi, “b şeye sahip olur, sen kendi başınasın” şeklinde özetledikleri, devletin sosyal harcamalarının ortadan kaldırılıp, zenginlere vergi indirimleri yapılan Romney Amerikası. Diğeri de, güçlü bir ekonominin orta sınıfı güçlendirmekten geçtiğine inanan, devletin sosyal harcamalarının, özellikle eğitim, sosyal güvenlik ve sağlık sigortası konularındaki desteğinin olabildiğince yüksek tutulduğu Obama Amerikası. Konuşmasıyla kurultayda en büyük alkışı alanlardan Harvard Hukuk Profesörü Elizabeth Warren’ın Obama Amerikası’nı Milyonerlerin de sekreterler anlatırken verdiği örnek ilginçti: “M gibi vergilerini tam ödeyecekleri bir ülke.” G Kurultayda akademisyenlerin ve siyasetçilerin söz ettiği soyut kavramların daha net açıklanabilmesi için akıllıca bir yol seçilmişti. Halkın içinden insanlar podyuma gelip, yaşadıkları deneyimleri herkesin anlayabileceği şekilde bizzat anlattılar. Ancak sonuçta bu bir partinin seçim öncesinde kararsızları etkilemeyi umarak düzenlediği bir toplantı. Kürsüde dile getirilen her şey, bu amaca yönelik olarak kurgulanıyor. Acaba gerçekler orada anlatılanlar gibi miydi? Obama gerçekten orta sınıfın şampiyonu muydu? Ben, Kuzey ve Güney Carolina Eyaletleri İşçi Koalisyonu’nun söylediklerine de baktım. Altını çizdiğim ifadeleri maddeler halinde belirteceğim. Hem Demokratik hem de Cumhuriyetçi Parti, yoksul emekçi kesimin haklarını korumak konusunda tamamen başarısızdır. Bize göre, şirketleşen bu partiler arasında biri diğerinden daha iyi değildir. (İki parti için kullanılan ortak isim “The Rebuplicrats”.) Her iki parti de Wall Street’ i kurtarmak için halkın parasını kullandı. Halkın yüzde 99’u Wall Street’in kâr hırsı ve onun neden olduğu ekonomik kriz yüzünden aşırı derecede mağdur. Bu partiler, büyük çaplı işten çıkarmalar yaşanmasına karşın, yıpranan yolları, okulları, hastaneleri, parkları vs. onarmayı kapsayan, ülke çapında bir kamu iş programı başlatmıyor. İki parti de, milyonlarca vergi mükellefinin evine yasadışı ipotek getirip el koyarak “Amerikan Rüyası”nın sona ermesine neden olan ve küçük işletmelere kredi vermeyi reddeden bankaları kurtardı. Hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar, petrol avantajı sağlamak ve Amerikan dolarının piyasa hâkimiyetini sürdürmek için Ortadoğu’da savaşları sürdürdü. Bunun için 4 trilyon dolar harcanırken Amerikan halkı giderek daha da fakirleşti. Bunlar ortadayken Kongre’nin çalışmalarına olan desteğin yüzde 10’un altına inmesine şaşmamalı. İşçi Koalisyonu haklı. Obama, Romney’nin politikalarına göre orta sınıfı biraz daha fazla önemsiyor görünebilir ya da öyle olabilir ama belli ki o sınıfın şampiyonu değil. Paranın politikayı parmağında oynattığı bir ülkede, Wall Street kodamanlarıyla dirsek temasını sürdürüp, bir yandan da yalnızca halkın çıkarlarını savunduğunu iddia etmek, tam bir oksimoron. kzulal@yahoo.com www.zulalkalkandelen.com