25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 14 ŞUBAT 2010 / SAYI 1247 ZÜLAL KALKANDELEN Türkiye’nin de kadın müzesi olacak... ESRA AÇIKGÖZ ünyada kadın müzelerinin sayısı hızla artıyor. Kadın sanatçılar, kadın hakları için mücadele vermiş kadınlar, kadın ve kölelik, yerel kadın durumları, kentlerde kadınlara ayrılan yerler, kadınlık halleri; kısacası kadınlarla ilgili her alana dair bir müze var. Kadın müzeleri üzerine Almanya’da Museum Frauenkultur RegionalInternational’da çalışan Meral Akkent, Leyla Gencer Müzesi’yle, mayısta Türkiye’nin de bir kadın anı müzesi olacağını hatırlatıyor. Aslında bu sadece bir başlangıç. Belki böylece, ileride Türkiye’de kadının yerini gösteren, kadın hakları savunucularını tanıtan ya da kadınların sorunlarını gözler önüne seren müzelerin de önü açılır. Kadın müzesi Türkiye için çok aşina değil. Dünyada kadın müzelerinin çıkışı ne zaman, nasıl gerçekleşiyor? Kadın müzesi tarihi 50’lerde başlıyor. Bu tarihi yazan müze sayısı ise 51. İran, İsveç, Belçika ve Almanya’da kurulma aşamasında yedi müze bulunuyor. Buna rağmen hâlâ, “Neden kadın müzesine gerek var?“, “Bu müzede kadınlar mı sergilenecek?” gibi ender olarak merak, çoğunlukla küçümseme, alay gibi tavırları içeren sorularla karşılaşılıyor. Birçok kadın müzesi ikinci ya da üçüncü nesil kadın tarafından yönetilse de, kurucularının karşılaştığı önyargılar ile şimdiki yöneticilerinin karşılaştıkları arasında fazla fark yok. 2009’da bile The National Gallery’deki 2300 tablodan sadece dördü bir kadın sanatçının imzasını taşıyor ve dünyanın en çok ziyaret edilen müzesi Louvre’daki 35 bin tablo arasında birçok nü kadın resmi olmasına karşın, tek bir kadın ressamın bile eseri yok. 1960 ve 80’lerdeki yoğun kadın hareketlerine rağmen, kadın sanatçılar hâlâ göz ardı ediliyor. Müzelerde, sanatçı kadınların eserleri ancak dikkatli bir aramayla bulunabiliyor. Yani, sanatın belleği halen erkek. Kadın meta değil! G eçen hafta bir cinayet haberiyle sarsıldık. Duymayanlar için hatırlatayım. Aralık ayında polise yapılan bir ihbar sonucunda, Adıyaman Kahta’da bir evin bahçesindeki kümese gömülü bir ceset bulunmuştu. Polis ekipleri, toprağı 2 metre kazınca, bir süre önce ailesi tarafından kaybolduğu bildirilen 16 yaşındaki Medine Memi’ye ait cesetle karşılaştı. Boynunda bir eşarp, elleri bağlı, oturur vaziyette bir ceset... Olay üzerine, kızın dedesi ve babası tutuklandı. Bu haber, gazete ve televizyonlarda yer aldı; ama ilk anda Türkiye’nin çalkantılı gündeminde ön sıralarda yer bulamadı kendisine. Çünkü birtakım iddialarla birbirlerini suçlayan gazeteciler, çok yoğundu. “Sen darbecisin!”, “Sen yandaşsın!”, “Sen döneksin!” lafları havada uçuşuyordu. Ancak birkaç gün sonra Hürriyet olayı manşetine taşıdı. Siyasetçilerse, çok ateşli bir hafta geçirdi. Yıllar önce olmuş bir olayı bugün kullanmak için saklayan iktidar, yine mağdur rolüne soyundu. “Peygamber” lafı üzerine Meclis’te yumruklar konuştu. Bu arada benim aklım Medine’de kaldı. Biliyorum ki, onun gibi yüzlerce Medine var bu ülkede... Her yıl Türkiye’de 200’den fazla töre ve namus cinayeti işleniyor. Genç kızlar, kadınlar birer mal gibi kullanılıyor, direnen olursa da ortadan kaldırılıyor... Bakın, Medine tavuk kümesine gömülmeden önce neler olmuş? Hiç okula gitmemiş Medine, tarikatçı babası ve dedesi tarafından sürekli şiddet görmüş. Bir defasında yine dayak yüzünden polise şikâyetçi olmuş. Yakınlarının anlattığına göre, eve gelen polisler, buldukları ruhsatsız tabancaya el koymuş. Dede ve baba, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış. Ancak kısa bir süre sonra, Medine, yine dayak iddiasıyla polisin kapısını çalmış. Bunu duyan dede ile baba, sürekli polise gitmesine tepki gösterip kızı tartaklamış. Bu sırada Medine, başını duvara çarpıp ölmüş. Bunun üzerine panikleyen aile, bahçedeki kümesin altına açtığı çukura kızı gömmüş. Yapılan Adli Tıp incelemesinde, Medine’nin midesinde ve ciğerlerinde toprak bulundu. Bu demek oluyor ki, zavallı kızcağız canlı canlı gömülmüş! *** Ben, bu tür cinayetlerin artık neredeyse alışıldığı bir Türkiye için tarifsiz bir üzüntü duyuyorum. Okuduğum günden beri gece uykularımı kaçıran bu haberin ülkem adına nasıl büyük bir utanç olduğunu izliyorum... Bütün dünya basınında şu başlıkla çıktı bu haber: “Turkish Girl Buried Alive for Talking to Boys”... Yani Türk kızı, erkeklerle konuştuğu için diri diri gömüldü... Siz istediğiniz kadar yüz binlerce dolar harcayıp moda haftası açılışına Meg Ryan’ı getirin, istediğiniz kadar İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti oldu diye sevinin, bu tür haberler duyuldukça, insanların aklındaki Türkiye imajı bellidir... Onları bırakın; kendimizle yüzleşelim. Sizin aklınızdaki Türkiye imajı nasıl? Gerçekten, lüks alışveriş merkezlerine, güzel mekânlara, defilelere bakıp, “Ya biz çok medenileştik” mi diyorsunuz? Bana sorarsanız, töre ve namus cinayetlerinin yaşandığı bir ülke, uygar olamaz... O nedenle yetkililere diyorum ki; mesainizi türbanı kamusal alanlara sokmak için harcayacağınıza ya da kadına durmadan üç çocuk doğurmasını öğütleyeceğinize, onları sosyal, kültürel ve ekonomik hayata katacak daha büyük adımlar atın! Başbakan olarak sigara kampanyasına verdiğiniz destek gibi, her gittiğiniz yerde bu konuya da değinin. Siyasetçiler, sivil toplum önderleri, gazeteciler, kadının bir meta olmadığını anlatın bu halka! Anlatın ki, kadın katliamı son bulsun... G www.zulalkalkandelen.com / kzulal@yahoo.com Türkiye için yeni olsa da kadın müzelerinin tarihi 1950’lere dayanıyor. 51 kadın müzesi, bellek yaratmak, kadın kültürlerini korumak, yaşamlarını görünür kılmak için çalışıyor. Leyla Gencer Müzesi ile Türkiye de ilk kadın müzesine kavuşacak. Meral Akkent D KADINA DAİR BELLEK YARATMAK Kadın müzeleri sadece sanatçı kadınları ya da eserlerini tanıtmıyor, kadının gündelik hayatından tutun da şehirlerdeki sokaklara verilen kadın isimlerinin azlığına kadar pek çok konuyla ilgileniyor... Kadınlar, 1980’lerden başlayarak müzelerdeki görünürlüklerini sağlamak amacıyla stratejiler geliştirmeye başladı. Ancak bu hareket sadece “sanat ve kadın“ bağlamında kalmadı. Etnolojik, arkeolojik, tarihsel, politik içerikli kadın müzeleri kuruldu. Neden bir kadın müzesine gerek var? Bunu, üç kavramla açıklayabiliriz: İhtiyaç, mecburiyet, özgürlük. İhtiyaç, çünkü 1970’lerdeki feminist kadın hareketi, kadın araştırmalarında disiplinlerarası araştırmaların yolunu da açtı. Bu ortamda kadın müzeleri fikri de gelişmeye başladı. Kadın müzeleri, disiplinler arası çalışma sonuçlarının daha geniş çevrelerle, kamuyla paylaşılacağı bir yer olabilirdi ve oldular. Mecburiyet, çünkü feminist kadın hareketinin tartışma konuları, geleneksel müzelerde kadınların kendilerini bulamadıkları gerçeğini The Women Museum. ABD’deki Cowgirl Museum and Hall of Fame. ortaya çıkardı. Öyleyse kadının özne olacağı bir mekânın yaratılması gerekliydi. Özgürlük, çünkü kadın hareketinin devinimi yeni vizyonları, yaratıcı enerjiyi, yeni projeleri de beraberinde getirerek çeşitliliğin dayanılmaz çekiciliğine giden geniş yolu açtı. Peki kadın müzeleri nasıl bir açılım sağladı? Geleneksel müzelerin içeriğini zenginleştirdi, tarihe, sanata yeni açılardan bakmayı talep etti, özendirdi. Şartların zorlamasıyla da olsa mobil müze, mekânsız müze, sanal müzeler gibi alternatif tasarımlarla müzecilik anlayışına yeni soluklar getirdi. Taraf olunarak yapılan araştırmalar, koleksiyonlar ve analizlerin baz alındığı sergilerle, geçmişin kadın kültürlerini unutturmamak, günümüzdeki kadın yaşamını görünür kılmak amaçlanıyor. Dünya kadın müzeleri hem cinslerarası ayrımcılığa karşı strateji geliştirme mekânları olduğu, hem de kadınlar arasında var olan önyargıları tartışmaya açarak, kadınların birbirlerine alışılmışın dışında bakabilmelerine olanak sağladığından, kadının insan haklarına saygının somut hale dönüşmesine katkıda bulunuyor. Kadınlar için bellek ve bilinç oluşturuyor. Dünyadaki sosyal değişimlerin aynası olarak ortaya çıkan kadın müzeleri, “geriye doğru bakarak” yaptıkları çalışmalar ile bugünün kadın politikalarını etkileyen roller oynuyor. Mesela? Kadın müzelerinin etkilerini iki gelişme çok iyi gösteriyor. İlk defa ABD’de bir devlet müzesi Brooklyn Museum tarafından “feminist” kelimesi 2002’de kullanılıyor ve Brooklyn Museum, kendi çatısı altında feminist bir sanat merkezi açıyor: Elizabeth A. Sackler Center for Feminist Art. 2009’da Paris’te Centre Pompidou’da dünyadaki diğer önemli müzeleri düşündürecek bir sergi açılıyor. İngiltere’de sanat tarihi ve kadın araştırmaları eğitimi alan Camille Morineau, Centre Pompidou’da küratör olduktan sonra, koleksiyonlardaki kadın sanatçıların oranını arttırarak, dört yılda yüzde 17’ye çıkarıyor. 2425 Mayıs’ta Buenos Aires’de yapılacak 3. Uluslararası Kadın Müzeleri Kongresi’ne Türkiye’den de katılım olacağını umuyorum. Çünkü öykülerinin unutulmamasını umduğumuz çok ilkler, yaşamımızda önemli olan, esinlendirmek istediğimiz çok isimler, geçmişten çıkaracağımız çok dersler, koruyacak çok anılarımız, geleceğe yatırım yapmak için çok nedenimiz ve sınırlar ötesi ortaklıklar kuracak çok konumuz var. G C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear