Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 14 ŞUBAT 2010 / SAYI 1247 Çağla Şikel, Emre Altuğ: Bir kalpte iki kişi “Bir kalpte iki kişi oluyormuş, ben bebekten sonra bunu anladım” diyor Emre Altuğ. Çağla Şikel, “Kuzey’den başka bir şey düşünemiyorum, hâlâ çok heyecanlıyım” diye destekliyor eşini. Onlar Türkiye’nin en çok konuşulan çiftlerinden biri. Henüz üç aylık bebeklerinin heyecanını yaşıyorlar. Aşklarını taze tutmak gibi bir çabaları yok ama bunu başarıyorlar. Emek verilmiş bir aşk onlarınki. Şiddetten zaman zaman sarsılmış da olsa, zamanla temellerini toprağa sağlam atmayı başarmış bir aşk. SİNEM DÖNMEZ Çağla ŞikelEmre Altuğ çifti evliliğin aşkı öldürmediğinin kanıtı. Hâlâ el ele, göz göze oturuyor, ikinci aşkları bebeklerinden bahsederlerken gözlerinin içi parlıyor ikisinin de. İlişkilerini sağlam bir temele oturtmak için belli ki çok emek vermişler, çok kavga etmişler, belki kırmışlar birbirlerini. Ama yıllar ve yaşadıkları onları olgunlaştırmış. Şimdi bu emeklerinin karşılığını kendi deyimleriyle huzurlu bir evlilikten alıyorlar. Altuğ çiftiyle Sevgililer Günü için buluştuk, aşklarını ve minik Kuzey’i konuştuk. Her şeyden önce bebeğin hayatınızı nasıl etkilediğinden başlayalım. Çağla Şikel: Çok enteresan şeyler yaşıyoruz aslında. Hamilelik dönemi ve doğum da dahil. Tarif edilmesi zor bir mutluluk yaşatıyor bize. Emre‘yle birbirimizin gözünün içine bakıp “biz ne yaptık böyle, bu nasıl bir mucize” diyoruz. Bazen cümle bile kuramıyoruz. Müthiş bir şey. Ancak yaşayan anlayabilir. Bu mutluluğun tarifi yok. Emre Altuğ: Önce bu bebeği biz yapmış olamayız diyoruz, sonra hemen sahiplenme başlıyor. İkimizde de bir şımarıklık var. Biz hâlâ o büyü içindeyiz açıkçası. Normal, galiba daha üç ay oldu sadece... E. Altuğ: Daha üç ay, evet. Gittikçe büyüyen, güzelleşen bir şey var ortada. Gittikçe çoğalıyor. İşin hayret boyutu da gittikçe büyüyor. Bebekler her gün büyür gibi gelir bana, siz de öyle hissediyor musunuz? E. Altuğ: İki uyku arasında bile büyüdüğünü hissediyoruz. Her an başka bir değişim gösteriyor. Ç. Şikel: İşten gelince, “Büyümüş kaçırmışım” diyorum. İki kişiyken üç kişi oldunuz bir anda... E. Altuğ: Hep sorarlardı bana. Aslında 10 yıldır bu sorulara maruz kalıyorum. Sorulma nedeni haber çıkartmaktır, tartışma yaratmaktır, “bir kalpte 2 kişi olur mu?” Bugüne dek yanıtım hep “hayır”dı. Ama oluyormuş. Zaman ayırmanız kolay oluyor mu? Çağla Hanım siz hemen çalışmaya başlayınca hepimiz çok şaşırdık. Ç. Şikel: Aslında çıkmayı düşünmüyordum. Ama belki daha iyi oldu. Çok kısa bir süre ara vermiş oldum. Herkes çok şaşırdı ama benim için anormal bir durum değil. Tabii ki heyecanlandım. Ama bu farklı, çünkü artık Kuzey’in heyecanı var. E. Altuğ: Ben Kuzey doğduktan yarım saat sonra sahneye çıktım. Hatta doktor söz verdi, “ben seni oyuna yetiştireceğim” diye. Akşam ne oynadım, bilmiyorum. Arkadaşlara çabuk oynayalım da gideyim diyordum. Fakat ilk televizyon programımda Kuzey beni evden izliyormuş gibi hissettim. Daha etrafına bile bakamayan bir bebek için sorumluluk hissediyorsunuz; garip bir his. Konuğum Kubat’tı, hatta “İyi ki Kubat var, doğru düzgün bir ses dinleyecek çocuk” dedim, Çağla’yı da anlayabiliyorum o yüzde. 3 kişilik aşk işte, onu da düşünmek zorundasınız. ÇAĞLA’YA HAYRANLIĞIM ARTTI Bir dönem bir takım röportajlardan sonra çok konuşuldunuz. Sizi nasıl etkiledi bu süreç? E. Altuğ: Biraz benim açık yürekli olmamdan ve lafımın tartısı olmamasından kaynaklandı. Bunun arkasında durabilen bir kadın olarak Çağla, her seferinde ona olan hayranlığımı arttırdı. Benim söylediğim laf üzerine bana fırça atmayan, ama arkasında durabilen bir kadın olarak içimdeki duyguları daha da besledi. Bunu bilerek, bir sınav olarak yapmadım. Bu benim tarzım, tavrım. Bir şey anlatmaya çalışıyorum, o laflarımı anlayanlar da oldu, başka yerlerinden anlayanlar da. İkinizle de ayrı ayrı röportajlar yapılıyor. Birbirinizle ilgili düşüncelerinizi röportajlardan okudunuz. E. Altuğ: Bilerek yapıyoruz bunu. Kavga ediyoruz ve medya üzerinden mesaj yolluyoruz. Kullandık bunu biz. Ben bir şey söylüyorum, Çağla iki gün sonra bana yanıt veriyor. Nesimi’den dörtlük söylüyorduk birbirimize röportajlardan. Hiçbir röportajda birbirimize direkt ve kırıcı bir şey söylemedik. Birbirimize kırıcı olduk ama medya üzerinden yapmadık bunu. Bizim aşkımızı ayakta tutan şey aşkımızın şiddeti demişsiniz. Ne oldu şimdi, sakinleştiniz mi? Ç. Şikel: Bunu korumak gibi bir çabamız yok. Aman aşkımızı koruyalım, aman heyecanımız baki olsun gibi bir çabamız yok bizim. Hatta ben en son Emre’ye olan aşkımın bitmesinden korkmuyorum dedim. Geriye çok güzel şeyler kalacak bana, bu aşk, bu heyecan bitse bile. Bizi çok daha uzun yıllar besleyecek sevgimiz, saygımız ve dostluğumuz olacak. Endişem yok. E. Altuğ: Benim aşk tanımım daha farklı Çağla’dan. Benim için aşkın bitmesi diye bir şey yok. Anlardır benim için aşk. Bunun yerini sevgiye bırakması falan, benim için söz konusu değil. Doğru tanımlar değil. Baştan beri sevgidir, ilk başta şehvet vardır. O şehveti aşk zannederiz biz. G Çağla Hanım siz “Artık hayata dair başka endişelerim var” demişsiniz. Peki nasıl endişeler bunlar? Daha önce neler endişelendiriyordu sizi, ne değişti? Ç. Şikel: Benim endişelerim yoktu aslında. Çok rahat bir insanımdır. Kucağımda o varsa merdivenden dualar okuyarak iniyorum şimdi. Çok da rahatsız oluyorum. Hiç öyle endişeli, abuk sabuk korkuları olan bir insan değilim. Şimdi kendim bunu yapıyorum ama son derece hızlı bir biçimde de kurtulmaya çalışıyorum. İkinizin de kulvarı farklı. Emre Bey, kendini müzikle ifade edebildiği için şanslı. Peki sizin açınızdan nasıl durum? Ç. Şikel: Ben resim yapıyorum. Çok seviyorum aslında resim yapmayı. Beni çok rahatlatıyor. Kendimi ifade etme ihtiyacı hissetmiyorum çünkü ben her anımı yaşıyorum. Sıkıntı yapan, kendini yiyen bir tip değilimdir. Canım sıkkınsa, programda dahi olsam hemen söylüyorum. Emre Altuğ: “Şimdi herkes birbirinin ciğerini biliyor, bu rahatlık bambaşka.” KUZEY’E DE ŞARKI YOLDA İkiniz de televizyon programı yapıyorsunuz şimdi. Çağla Hanım siz başka bir şey düşünüyor musunuz? Ç. Şikel: Yok canım mümkün değil. Arada kıramadığım defilelere çıkıyorum. Oyunculuk çok daha fazla vakit alıyor, hiç düşünmüyorum. Sabah programı benim için biçilmiş kaftan. Emre Bey, yeni albüm var mı ufukta? E. Altuğ: Albüm için çalışıyorum. İçime sindiği anı bekliyorum. Gecikti ama çok şey olunca gecikiyor. Dizilere girmedim bu yıl bilerek. Müziğe yoğunlaşmak istedim. Oğlunuza şarkı yaptınız mı? E. Altuğ: Yazıyorum ama olmuyor. Sanırım bu kadar yoğunken zor olacak. Ç. Şikel: Niye bana yoğun değil miydin? E. Altuğ: Bitti artık sana karşı hislerim. (Gülüyor) Hatırlarsan kavgalıydık. Daha iyi oluyor o zaman. Aynı şey değil, sana karşı da en yoğunken yazamadım, daha sonra sakinleştiğimde, dışardan bakabildiğimde yazabildim. Şu anda dizginleri tutup tutamamak gibi, dizginlerinden boşalmış bir at gibi bu. O heyecanlı, şehvetli dönem yerini huzura bırakıyor. Ama bebek için dizgin falan yok. G E. Altuğ: Benim de aklımdan geçti. Ya bir gün şiddetli bir kavga edersek, gider programda anlatır mı diye düşünmüyor değilim. Ç. Şikel: Emre’yle kavga ettim demem ama etkileniyorum. Bugün mesela çok yorgunum. Genelde çok mutlu, enerjik ve keyifliyimdir. Akşam 19.30’da uyuyorum. Başka şansım yok. İş olunca zor bir şey haline geliyor. Ama Kuzey’i emzirmek en büyük zevkim. Bu arada birazdan emzireceğim haberiniz olsun. (Gülüyor) Hayatla ilgili kesin kararlarınız varmış. Şu yaşımda evleneceğim, bu yaşımda çocuğum olacak gibi. Ç. Şikel: Çok istediğim her şey başıma geliyor benim. E. Altuğ: Ben kullanıldım mı şimdi yani? Ç. Şikel: Sen zaten belliydin. Çok istediğim her şey olur. Genç anne olmak istiyordum. Emre’yle tanışmadan önce de çok istiyordum. Anneme çok hayranımdır, o da genç yaşta anne olmuş. Annem 53 yaşında, ben 31 yaşındayım. Bu hesabıma göre 28 yaşında evlensem, 29 yaşımda çocuğum olsa diyordum. Tabii Emre’yle olacağını tahmin etmiyordum. Ama birlikte olmaya başladıktan sonra hemen onunla evleneceğimi anladım. Hatta hiç anlaşamazken karar vermiştim onunla evleneceğime. E nasıl oluyor bu? His mi sadece? Ç. Şikel: Bunu hissettirecek de bir şey yoktu ortada. E. Altuğ: Çok didişiyorduk, zıtlaşıyorduk. Sebebi birbirimizi itmeye çalışmaktı. Daha doğrusu kendimize karşımızdakini kabul ettiremedik. Ç. Şikel: Zor bir şey yani. Ne gerek var, birbirimizi yıpratmayalım, nasılsa olmayacak diye düşünüyorduk. E. Altuğ: Aynı sektörün içindesin ve bunu becerebilenlerin örneği de çok az. Birbirine ciddiyetli bakan örneği de çok fazla yok. Daha geçen gün konuştuk Çağla’yla, ne enteresan kaygılarımız varmış birbirimizle ilgili diye. Şimdi herkes birbirinin ciğerini biliyor, bu rahatlık bam başka. Ama ikimiz de beş yıl öncesinde, tanıştığımız dönemdeki gibi değiliz. Ç. Şikel: Birbirimizle ilgili hiçbir şey bilmiyormuşuz. 45 yıl önce film izlerken falan yan gözle ona bakıyorum, hiç tanımadığın, bilmediğin, belki sadece tipini beğendiğin bir adam. O aşkı yaşatıyor sana ama bu kim bilmiyorsun, tanımıyorsun. Sana zarar verebilir, seni üzebilir, bilmeden sen o heyecanı kabul ediyorsun. Ama beş yıl sonra geldiğin noktada onu o kadar iyi tanıyorsun ki, heyecan biraz azalıyor. Geriye huzur kalıyor. O her şeyden önemli. E. Altuğ: Bulunduğumuz konum dolayısıyla biraz daha korumacı, paranoyak davranıyorsun. Ben kitleneceğiz birbirimize ve daha da kötü olacak diye korkuyordum. Ç. Şikel: Benimle evlenmekten mi korkuyordun? E. Altuğ: Her şeyden korkuyordum, evlenmek değil sadece. Hastalıklı bir hale gelecek ilişki, onlardan korkuyorsun, böyle huzurlu bir evlilikten korkmuyorsun tabii. Peki ne değişti? Nikâhta keramet var diye değil herhalde? Ç. Şikel: Karar aldıktan sonra değişti. Şiddetin nedeni çok önemli. Birbirimize karşı değil, kendi içimizde yaşadığımız şeyde şiddet vardı. İçimizdeki problemleri çözmeye başladık, bazı şeyleri bir kenara bıraktık, sonra evlenmeye karar verdik. Yorulduk bence kavga etmekten. E. Altuğ: Kavga edecek bir şey de kalmadı. Çok tatsız tuzsuz şimdi. (gülüyor) Ne kavga ediyoruz ne bir şey. Ç. Şikel: Nankör işte! E. Altuğ: Kuzey büyüyüp sorun çıkartsın da bir, “sen çok yüz veriyorsun”, “sen şımarttınlar” başlar. Ç. Şikel: Emziriyorum, öpüyor, kıskanıyor musun diyor bana şimdiden. E. Altuğ: Kıskanmıyorum, sen kıskanıyorsun. Ç. Şikel: Valla ancak biberon verirsin sen Kuzey’e kusura bakma. (Gülüyor) G C M Y B C MY B