Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 PAZAR YAZILARI 13 EYLÜL 2009 / SAYI 1225 Kitabın geleceği... ADNAN BİNYAZAR Çeşitli ülkelerden kütüphanecileri Milano’da bir araya getiren 75. Uluslararası Dünya Kütüphanecilik Kongresi’nde konuşan IFLA Başkanı Claudia Lux, dünya kitaplıklarının geleceğini dijital uygulamada, yani verileri elektronik gösteren ekran okumasında görüyor. Sözlerine, okumada dijitalleşmenin yüksek bir bütçeyle gerçekleştiğini, özellikle yeni yapıtlarda telif haklarını güvence altına almanın olanaksızlığını, ayrıca böyle kitaplıkların tüm okurların erişebileceği kamu kütüphanesi işlevini yerine getirmesi gerektiğini anımsatmadan da geçemiyor. Oysa kitabın geleceğini düşünenler, internetin daha şimdiden “bilgi çöplüğü”ne dönüştüğünü, ilk aşamada dijital alanda iyi kitaplara yer verilse de, kapitalist düzenin reklamlarla, medyatik hesaplarla nice değerli kitabın karşısına çöplük mallarını çıkaracağından kaygılıdırlar. Aynı kongrede, Lux’un görüşlerini paylaşan İtalya Kütüphaneciler Derneği Başkanı Mauro Guerrini, dijital teknikle, kitabın okura hızlı ulaştığını, yüzlerce kitaplığın, arşivlerindeki kitap ve çok sayıda belgeyi online sistemde okurlara sunduğunu belirtse de, bunun çaresizlikten doğduğunu da vurguluyor: “Kitaplıklara geniş bir soluk aldırma konusunda kurumlar üstüne düşeni yapmadıkça, bu mekânları yaşatabilmek adına Google ve benzeri arama motorlarına hoş geldin demekten başka çare yoktur.” Kongreye katılan üyelerden kimileri ise, okuma salonlarının daha aydınlık mekânlara dönüştürülmesini, kitap alıp vermede bürokratik işlemlerin en aza indirilmesini, çağdaş kitaplıklarda okuma salonlarının bir tür “bilgi etkileşim meydanı” işlevi görmesi gerektiğini öne sürüyor. “Bilgi Meydanları: Kütüphaneler ve Özgürlük” adlı kitabın yazarı Antonella Agnoli de, kitaplıklara yeni ve daha renkli mimari bir kimlik kazandırmanın okuyucu sayısını arttırdığını belirterek, şu bilgileri aktarıyor: “96 bin nüfuslu Pesaro’da San Giovanni Kütüphanesi’ne 26 bin kişi üyedir. Halkın yüzde 30’u kitaplıktan eylemli olarak yararlanıyor. Burada çağdaş bir mimari anlayışıyla yaratılan ferah ve aydınlık okuma salonları okurları mıknatıs gibi çekiyor.” Yaşadığım bir olay, halkı okumaya özendirmede ortamın ne denli etkili olduğu konusunda Agnoli’nin görüşünü doğruluyor. Ankara’ya bir gidişimde, aynı zamanda mimar Prof. Dr. Bozkurt Güvenç’i, kuruluşuna emeği geçen Japon Kültür Merkezi’nde ziyaret etmiştim. Güvenç, merkezin girişinde itişip kakışan, etrafı sese boğan kızlı erkekli gençlere baktığımı görünce, “Bak; içeriye girince öyle davranmayacaklar” dedi. Dediği de oldu; gençler içeriye adım atar atmaz, itişi kakışı bıraktılar, seslerini kıstılar... İnsanın saldırganlığı, saygı bilmez davranışları biraz da yaşadığı ortama bağlı. Kitap öldürülür, okurlar ekranlara tutsak edilirse ne olur insanlığın hali?.. Gözünüzün önüne, bizde ütopya gibi algılanan, mimari beğeniyle dekore edilmiş ışıklı okuma salonları, kahve içip söyleşilen bilgi meydanları, okunanların gösterime sunulduğu odacıklar getirin... Okumak, insan olmanın abecesidir; öyle bir yerde “insan” olunmaz da ne yapılır!.. G binyazar@gmail.com Kulüp değil futbolcu siyasidir Futbolu seven herkesin idolleştirdiği isimler vardır. Kimisi “Beckham” der, kimisi Pele’yi, Di Stefano’yu ya da Metin Oktay’ı unutamaz. Dünyaya farklı bakan, iyi bir hayatın Ferrari ya da yat satın almakla gelmeyeceğini düşünen futbolseverler içinse Cristiano Lucarelli bir kahramandır. İtalya Komünist Partisi’nin şehri Livorno’nun futbol Livorno’nun kaptanı Cristiano Lucarelli. takımının bayrağı geçen hafta Adana’daydı. HÜSEYİN ATAŞ 1. Sayfanın devamı İtalya’da “taraftar kartı” projesi gündemde. Ultra’lar (İtalyan Taraftar Grupları) fişleme operasyonu olarak gördükleri için karşı çıkıyorlar. Bazı insanları eğitmek amacıyla herkesi cezalandıramazsınız. Ben de karşıyım bu projeye. Adana Demirspor Livorno maçı sizin için nasıl bir anlam taşıyor? İki takımında mazisi birbirine benziyor. Buraya Demirspor taraftarlarını onurlandırmaya geldik. Çok sportmen ruhlu bir maç oldu. Demirspor taraftarını ve Adana’yı çok sevdim özellikle havaalanındaki karşılama çok şaşırtıcıydı. Küba ve Livorno’nun bir hazırlık maçında buluşmasını düşlediğinizi açıklamıştınız. Bu hayaliniz devam ediyor mu? Evet, hâlâ aynı hayali kuruyorum. Böyle bir maç gerçekten harika olurdu. Yeşil sahadan taşan değerler B azıları için kabak tadı vermeye başlayan bir hikâye futbol ve siyaset arasındaki ilişki ama geçen hafta Türkiye’deki bir 2. lig takımı ve İtalya’nın orta halli takımlarından biri arasında oynanan dostluk maçının çıkardığı gürültü, futbola plazma televizyonun hacminden daha geniş anlam yüklemeyenler için merak edilesi bir konuydu. Her iki takımın da taraftarları arasında yarattıkları etki saha içindeki hacimlerinden kat be kat fazlaydı, çünkü yeşil sahaya çıkarken üzerine giydikleri formaların taşıdıkları değerler köklerini stadın çok uzağında bir yerlerden alıyordu. Evet Adana Demirspor işçilerin takımıdır, Livorno ise komünistlerin. Lazio’yu faşistler destekler, St. Pauli’yi ise anarşistler. Yakın gelecekte kalıplaşacak bu futbol kültürü hakkındaki basit çıkarımlar MİLLİ TAKIM UNUTULMAZDI Milli takım kariyerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Gök mavili formayı daha fazla giymek ister miydiniz? Milli Takım’da geçirdiğim zamanlar unutulmazdı ve benim için çok özeldi. Tabi ki her futbolcu gibi milli takımımda olmayı isterim. Takip ettiğiniz Türk takımları var mı? Aslında yok ama denk gelirse Avrupa Kupası maçlarını izliyorum. İtalya’da sürekli gündemi meşgul eden Mourinho hakkında ne düşünüyorsunuz? Ben açık sözlü her insanı severim. Mourinho da fazlasıyla açık sözlü bir insan o yüzden çok sempati ile bakıyorum, beğeniyorum. Bu sezon Serie A’da kaç gol atmayı hedefliyorsunuz? En az 15 gol atacağımı umuyorum. G anadoludanfutbol.blogspot.com elbette ideolojik yandaşları derinden etkiler de, tek amacı sahaya çıkıp top koşturmak olan on bir adamın ayağında ne kadar değer bulur? Lucarelli iyi bir örnek, Livorno da öyle. Ancak bizzat Lucarelli’nin söylediği “kulüp değil taraftarlar solcu” sözü başka bir gerçeği daha işaret ediyor. “Bir futbol takımı için alınan sonuç mu önemli yoksa sahaya taşınılan değerler mi” sorusu günümüzde çok da pratik cevaplar üretebiliyor. İtalya’da taraftar kartı uygulamasıyla birlikte Livornolu taraftarlar İtalya’nın dört bir yanına Kızıl bayraklarını taşıyamayacaklarsa ya da St. Pauli birinci sınıf locaları olan stadını hizmete sokmak üzereyse ve sonuç olarak futbol böylesi değişimlere açık bir sektörse kulüplerin üzerine oturtulan değerlerin sembolik olduğu anlaşılabilir. Yine de endüstriyel futbola karşı olmak ya da taraftarlara uygulanan baskıları protesto etmek adına sergilenen ortak duruşlar nasıl futbol siyaset adına bir araç haline gelebiliyorsa bunun tam tersinin de gerçekleşebileceğini gösteriyor. G Adanalıyık, endüstriyel futbola karşıyık ylar öncesinden dostluk maçı için Adana’ya davet edilen, “gelir mi gelmez mi” denilen Serie A takımlarından Livorno davete icabet edip Şakirpaşa’nın pistine iniverdi. Türkiye’nin üç büyüklerinden birisi gelse Şakirpaşa böylesine şen olmazdı o an. Havaalanında Lazio’ya edilen küfürlerle karşılanan Livorno kafilesi “Adana’ya gelen soluğu kebapçıda alır” geleneğini gerçekleştirdi. Kebaplar hazırlanırken önlerine gelen pideleri en hızlı mideye indiren ise Inter’in Livorno’da kiralık oynayan futbolcusu Nelson Rivas oldu. Livornolu futbolculara kebabın yanında şalgam içmelerini ne kadar önerdiysek de tatmadılar. Halbuki şalgamın rengi olan bordokızıl, hem forma hem de siyasi renkleri. Stadın içinde neler yoktu ki! Adana Demirspor’un ateşli taraftarı ve Livorno taraftarının beraber söylediği Çav Bella’dan mı, yoksa Demirspor’un küçük amigosu Rafet’in 15 bin taraftara üçlü çektirdikten sonra Lucarelli’nin kucağında taraftar grubu olan Şimşekler’in huzurunda sol elle yumruk şov yapmalarından mı bahsetsek... A C M Y B C MY B 5 Ocak Stadı’nda akıllarda kalanlar oyun içinden çok tribünde yaşananlar oldu şüphesiz. Bırakın Türkiye’yi dünyada rastlanamayacak bir tabloydu Che, Filistin, Sovyet Rusya ve TKP bayraklarının açılması. Bu maç 30 yıl önce oynansaydı, bu sahneden sonra kıyamet kopardı herhalde. Düşünsenize binlerce insan Çav Bella’yı söylüyor, tribünlerde hemen her komünist ülkenin bayrağı var ve MHP’li Belediye Başkanı kalabalığı selamlıyor. Bu tarihi maça sadece 15 bin futbolsever tanıklık edebildi. Adana Demirspor ve TRT arasında son ana kadar yapılan pazarlıklardan bir sonuç çıkmadı ve böylece maç hiçbir kanaldan yayınlanamadı. TRT yetkililerine göre maçın siyasi yönlere çekilmesi kararlarında etkili olmuştu. Ancak kimi iddialara göre TRT maçı, Adana Demirspor’a para ödemeden yayınlamak istemiş, isteği “doğal olarak” kabul edilmeyince de siyaset bahanesinin ardına sığınmıştı. G