22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

2 STUTTGART 13 EYLÜL 2009 / SAYI 1225 MÜNİH Balet Thomas: Fındıkkıran’dan sedef düğmelere AHMET ARPAD R engârenk bir dükkân. Kumaşlar her cinsten, desenli, düz, parlak. İnciler, boncuklar, ışıl ışıl. Bordürler, şeritler, kalınlı inceli kumaş, deri kemerler. Ve düğmeler çekmecelerde, raflarda, camlar arkasında. Yüzlerce değil, binlerce. Tahta, taş, kumaş, maden, inci, sedef düğmeler. Çoğu el işçiliği, yabancı malı. Çin’den İtalya’ya düğmeler. Buraya gelip de, hoşuna giden düğmeyi bulamadan, eli boş dönen yok. Çünkü eski balet Thomas’ın bundan beş yıl önce Stuttgart’ın göbeğinde açtığı “Altın Düğme” dükkânında düğmenin envai çeşidi var! 2003 yılına kadar Stuttgart Devlet Balesi’nin ünlü solistlerinden biriydi. Altı yaşında başladığı bale yaşamında Stuttgart’ta doruğa ulaşmıştı. Bale müdürü Reid Anderson döneminde “Fındıkkıran”, “Kuğu Gölü”, “Romeo ve Jülyet”, “Onegin” gibi eserlerde birlikte sahneye çıktığı Türk balet İbrahim Önal bugün Berlin’de hâlâ sahnede. Ünlü Meriç Sümen’in öğrencisi Önal sanatının doruğuna Almanya’da erişti. Thomas’a gelince, o yaşı otuza yaklaştığında: “Bale beni bırakmadan, ben onu bırakayım,” diyerek sahneden ayrılıp, balet arkadaşı Friedemann ile ortak bu kumaşdüğme dükkânını açtı. O böyle yapmakla ne ününü, ne de sağlığını yitirdi. “Bale sanatçıları ömür boyu dans edemez,” diyen Thomas’ın çok şikâyet ettiği bir şey var. Ömrünü bu sanata adamış çoğu genç balet sağlık nedenleriyle sahneden çekilince kendini bir boşlukta, hatta karanlık bir kuyunun dibinde buluyor. İngiltere’de, Birleşik Amerika’da, Hollanda’da bu sanatçılara destek veren, bale sonrası zor dönemi atlatmalarını, günlük yaşama alışmalarını sağlayan kuruluşlar var. Daha ilkokul öncesinden başlayarak yirmi küsur yıl gecegündüz sadece bale için yaşamış, hemen hemen hiç özel yaşamı olmamış gençlerin bildikleri tek şey bale. Başka meslekleri yok, çoğu otuz yaşında emekli! Başkaları mesleğe atılırken onlar meslekten çekiliyor. “Ne yapacağını bilmediği için otuzundan sonra hâlâ baleye devam eden sağlığını riske sokar,” diyor Thomas. Balerinlerde ilk sağlık sorunu ayaklarda başlıyor, erkeklerde ise, balerinlerini havaya kaldırdıkları için sırt sorun yaratıyor. Thomas cesurdu, girişkendi, şanslıydı da. Artık sadece düğme ile incik boncuk satmıyor, son iki yıldır moda da yapıyor. Çok değişik gelinliklerle tuvaletleri yeğleyen kadınlar kumaşlarını “Altın Düğme”de seçiyor. Modelini Thomas’ın çizdiği bu değerli giysiler onun terzilerince dikiliyor. İkinci mesleğinde başarılı olmasının nedenlerinden biri de bale yaptığı yıllardan kalma tanışları, seyircileri. Onlar şimdi Thomas’ın en sadık müşterileri! “Altın Düğme”ye İstanbul’dan getirdiğim şık Nişantaşı gömleğinin ucuz görünümlü düğmelerini değiştirmek için uğramıştım. Ayaküstü sohbetin ardından, çıkardığı kutuları karıştırdım ve sonunda önerdiği koyu sedef düğmelerde karar kıldım. Beni kapıya kadar uğurladı. Aynı anda kucağında minnacık köpeği ile içeri giren varlıklı bir kadını hürmetle selamladı. Thomas gözleriyle gülen bir insan... G www.ahmetarpad.de Kriz ünlü moda devini de çökertti EROL ÖZKAN ünih’in çok ünlü ve lüks mağazalarının sıralandığı Theatiner Cadddesi bugünlerde tıklım tıklım... Kaldırım kahvelerini dolduran çok şık Münihlilerin bir arada olduğu bu meşhur caddenin barlarında hafta sonlarında yer bulmanın imkânı yok! Artık vitrinlere yansıyan sonbaharın çizgileri ve renkleri kim ne derse desin, eylül hüzünlerini yansıtıyor şimdiden insanlara... Bir taraftan kötü giden havalar diğer taraftan ekonomik krizin yarattığı şaşkınlık anlatılır gibi değil. İşte bu sözünü ettiğim caddenin tam ortasında ise çarpıcı vitrinleriyle modaya düşkün hanımların rüyalarını renklendiren Münih’in ünlü moda devi, lüks moda şirketi “Escada” da iflas ettioralardan çıkmayanların şaşkınlığını sormayın! Yahu nasıl batar koskoca Escada, diyen diyene!.. Escada aslında dehşet bir markaydı. 1976 yılında İsveç kökenli eski bir manken olan Margeretha Ley ve işadamı Wolfgang Ley tarafından kurulmuştu. Kadınlara yönelik lüks ürünler üreten Escada’nın kreasyonlarını Lady Diana dünya çapında tanıtmıştı... 1980’li yıllarda Jill Sander’den sonra Almanya’da 2. büyük moda markası haline gelen Escada, Kim Bassenger’den Demi Moore’a kadar pek çok ünlünün tercihi idi.. Peki nasıl oldu da böylesine ünlü bir marka bir anda çöktü! Anlatayım efendim. 1992’de Margeretha Ley’in kanserden ölümü ile önce büyük bir “şok”a girdi Escada... Kuruluşu halen benim de oturduğum mahalledeki Klenze Caddesi’nde başlayan bu renkli macera kocası Wolfgang’ın başarısız idaresiyle 2006 yılına dek sürdü... 2007 yılını 70.3 milyon Avro zararla kapatan firmanın başına Hugo Boss’un uyanık eski patronu Bruno Saeler getirilse de, şirket tepetaklak oldu ve bu 14 Ağustos’ta resmen iflası istendi! Tabii bu arada piyasada 92 milyon Avro batıran Escada’nın, toplam100 milyon Avro borç takmasına ne diyeceksiniz? Merkezi Münih’te olan şirketin 200 butiği şu günlerde satışa çıkarıldı. Ve 2 bin 200 dolayında çalışanı kapı önüne kondu!.. Evet kriz hiçbir şey dinlemiyor ve öyle teğet filan da geçmiyor... Ayrıca Almanya’nın ünlü mağazalar zinciri “Hertie”ler de kapandı. Bu arada bünyesinde “Karstadt” ve “Quelle” gibi dev kuruluşları barındıran Arcandor Holding’de bir milyar dolar hissesi bulunan milyarder iş kadını Madeleine Schikedanz’ı da zor günler bekliyor? Bunalım ve kriz artık her yerde var... İnsanlar işyerlerini kaybetmekten korkuyorlar.. Olay bu! Kısacası eylül hüzünlerle geldi bu yıl. Yağmur altında elimde şemsiye Theatiner Caddesi’nde volta atıyorum.. Lüks vitrinleri teftiş edip Escada’nın önünde duruyorum.. İflas etmiş bir dükkânın hüznü okunuyor camlardan.. Cebimde minicik parfüm şişesinde bitmiş Escada’nın son damlaları... İşte bu tür can sıkıntılarından sıyrılmanın yolu bir sinemaya girmekten geçer... Şu sıralarda sinemalarda Fransız yönetmen Anne Fontaine’nin “Coco Chanel”i oynuyor. Yakında bizde de gösterime girecek bu filmi kaçırmayın! Filmi izlerken Escada’nın öyküsü aklımdan çıkmıyor.. Pırıltılı bir geçmişten geriye kalan çizgiler... Ve eylül yağmurlarıyla bir pazarı daha geride bırakıyorum... İyi pazarlar... G erolozkan66@hotmail.com M ZÜRİH Zarif bir aksesuvar mı, yoksa hayat kurtarıcı mı? REMZİ GÖKDAĞ ürih’in en ünlü caddesi Bahnhofstrasse akşam saatlerine hazırlanıyor. Cadde her zamanki gibi telaşsız bir kalabalığı ağırlıyor. Hava karardıktan sonra birden ıssızlaşan caddede alışveriş için birkaç saatimiz daha var. Cüzdanı kabarık Zürihliler birazdan kapanacak mağazaların içinde dengeli bir zarafetle dolaşıyor. Burası yabancıların da uğrak yeri. Ellerindeki alışveriş listeleriyle, trafiğe kapalı caddenin kaldırımları arasında mekik dokuyorlar. Z Dünyaca ünlü markaların gösterişli mağazalarını barındıran Bahnhofstrasse’yi kesen sokaklar, hediyelik eşya mağazalarıyla da ünlü. Mağazaların hiç eksik olmayan potansiyel bir kalabalığı var. Turistler İsviçre gezisinden geriye kalabilecek anlamlı bir hediyenin peşinde. Kaliteli hediyelik eşyaların merkezi de diyebiliriz Zürih’e. Mağazalardaki ürünlerin tamamına yakını İsviçre malı. “Made in China” etiketli ürün satmadıkları için kendileriyle gurur duyuyorlar. İsviçre’ye gelip Çin’de üretilen bir saati hediyelik eşya niyetine almayı da zaten kimse aklından geçirmiyor. Turistler genellikle saat ve çikolataların bulunduğu alanlarda daha fazla zaman harcıyor. Kimi saatlerin üstündeki imzayı okumaya çalışıyor, kimi çikolataların ambalajlarını inceliyor. Saat, İsviçre’den alınabilecek en kaliteli hediyelik eşyalardan. Ancak fiyatları malum. Çikolata ise ağızda bıraktığı mükemmel tadın dışında kalıcı bir seçim değil. Bavula girdiği şekliyle çıkması da mümkün olmuyor. Bu durumda bir ürün daha öne çıkıyor. Sevdiklerine bu ülkeyi en iyi anlatan bir hediye bulmaya çalışan turistlerin hayatını kurtaran bir ürün... Hayat kurtarma lafını Afrika’nın yeşilleri... Afrika’da doğal hayatı koruma amaçlı hareketeler artıyor. Kenya Doğal Yaşam Servisi de gerçek boyutlardaki aslan heykelini Nairobi’deki genel merkezinde sergileyerek ziyaretçileri hızla soyu tükenen aslanlar hakkında duyarlı olmaya çağırıyor. mecazi anlamda kullanmıyorum. Çoğu zaman gerçekten hayat kurtarıyor. Saat ve çikolatayla birlikte bu ülkeyle bütünleşen İsviçre çakısından bahsediyorum. İsviçre’nin adı kadar ünlü çakıları her zaman alışveriş listelerinin zirvesinde. Yerliler kadar turistlerin de gözdesi olan çakılarının sergilendiği reyonların önü gün boyu kalabalık. İsviçrelilerin Schweizer Offiziersmesser dediği, yabancıların Swiss Army Knife olarak tanıdığı çakılar aynı zamanda ülkenin gururla sunduğu bir mükemmellik, kalite ve titizliğin de simgesi. Her İsviçrelinin bir İsviçre ordu çakısı bulunuyor. Kadın, erkek, yaşlı, genç fark etmiyor. Çakı taşımak İsviçrelilerin geleneksel bir alışkanlığı. Tren istasyonunda beklerken çakısının törpüsüyle tırnaklarını şekillendiren kadınlara rastlama ihtimali yüksek. Cep telefonlarını bu çakılarla tamir etmeye çalışanlar da sıkça gördüğüm manzaralardan. Kamplarda, dağların zirvelerine yaptığım yolculuklarda karşılaştığım çakılı İsviçrelilerin sayısı ise bir hayli fazla. Son zamanlarda taşınabilir bellek adapte edilen çakılar teknolojiyle de kaynaşmışa benziyor. Hayat kurtaran çakılar, dünya üzerinde yapılan pek çok keşfin de vazgeçilmezi. Uzay mekiğini tamire çıkan astronotların bile yanlarından ayırmadıkları bu ürün zor anlarımda bugüne kadar beni de hiç hayal kırıklığına uğratmadı. Son olarak geçen akşam ATM makinesine sıkışan kredi kartımı kurtarma operasyonumda bana verdiği destekten sonra bir kez daha gözüme girdi. Zarif bir aksesuvar mı, yoksa hayat kurtarıcı mı, siz karar verin ama 125 yıldır üretilen bu çakıların sahiplerini yarı yolda bıraktığını bugüne dek hiç duymadım. G remgok@gmail.com PARİS Fransa’da Türkiye Mevsimi’ne “antik” taş... UĞUR HÜKÜM “Siz siz olun Türkiye’de turistik eşya satan butiklerden ‘taş’ satın almayın. ‘Antik’ çıkabilir! Sonra Domanick Murugan gibi Türk hapishanelerine düşersiniz...” Fransa’nın en büyük televizyon kanalı TF1’in, en eski ve popüler haber sunucusu JeanPierre Pernault 28 Ağustos saat 13.00 haberlerinde bıyık altından bir gülümsemeyle iki buçuk dakikalık bir röportajı böyle lanse ediyordu. 5 Mayıs’tan beri Antalya’da tutuklu, otomobil tamircisi Murugan’ın eşi, çocukları sevinç gözyaşları döküyor; üstlerinde “AidezDomanick Murugan’a Yardım Edin” yazılı siyah tişörtlü yakınları, arkadaşları televizyon kameraları, fotoğrafçıların önünde Talibanların pençesinden rehine kurtarmış edasıyla poz veriyorlardı. Milyonlarca Fransız günlerdir “zavallı” Murugan’ın Türk polisi ve adaletinin nasıl kurbanı(!) olduğunu izliyordu. Mauritius adası kökenli 40 yaşındaki Fransalı Murugan, 37 yıldır yaşadığı Fransa’daki, bayram tatilleri bol Mayıs (4 ayrı gün) ayından yararlanıp eşi ve dört çocuğuyla ucuz tatil cenneti Antalya’da bir hafta geçirmeye gelir. Turizm altyapısı kurmayı “67 Yıldızlı(?) Otel” inşa etmek sanan çoğu turistik ülkede sokaklarda dolaşan seyyar satıcılardan 20 Avro’ya, her gittiği yerde yaptığı gibi, salondaki büfesine koymak üzere hatıra bir “Antik taş” satın alır. Ne bilsin Türk gümrüğü ve adli bürokrasisinin bu denli “zehir hafiye” olduğunu veya aldığı taş anı parçasının gerçekten “Antik” mi olup olmadığını? Ne her köşe başında bir uzman arkeolog oturuyor, ne de Türk havaalanlarına indiğinde, “Türkiye’de 10 sene hapse mahkum olmak istiyorsanız sokaklardan, dükkânlardan ‘Antik Taş’ satın alın!” diye bir tavsiye levhası var. 2 Mayıs’ta Fransa’ya dönerken gözaltına alınan Murugan’ın serbest bırakılması 28 Ağustos akşamı, “Saat 8” haberlerinin baş manşetiydi. On milyonlarca Fransız bol gözyaşılı röportajlar eşliğinde “Tarihi eşya kaçakçısı ‘zanlının’, Türk hapishanesinde intiharı düşünecek kadar şiddet, hakaret ve tehdit aldığını; özgürlüğün ne demek olduğunu anladığını” izledi (*). “Murugan’ın serbest bırakılması için Nicolas Sarkozy’nin müdahalesine teşekkür” de olayın krem şantisiydi. Fransa’da 1 Temmuz’dan beri 400’ün üzerinde faaliyeti sergilenen, sahnelenen “Türkiye Mevsimi” bir kez bile, değil 8 haberlerinde başlık, konu bile edilmemişti. Türk gümrüğü, polisi ve adaleti ve de sayın pek yetkili makamlar “görevini” yerine getirmiş olmanın huzuruyla, gerçeklere sırtını çevirip rahat uykusuna devam edebilir. Sen ülkene 50 milyon turist getirecekmişsin; güzelim insanların paralandığı, akıllı ve kültürlü bir avuç Fransızın yararlandığı, “Türkiye Mevsimi” faaliyetlerinden sonra “Türkiye’ye Fransa’dan 1 milyon turist gelmesi” bekleniyormuş. Tanınmış haber sunucusu Pernault 28 Ağustos haber bültenini, kinayeli bir gülümsemeyle noktalıyordu: “Herhalde (Murugan) bir daha Türkiye’de turizme pek heveslenmez!” G ugur.hukum@gmail.com .......................................................................... * Arzu eden Fransızca bilenler Google’da “Murugan TF1 veya F2, F3” yazıp haber ve röportaj videolarından söylediklerimizi ayrıntılarıyla izleyebilirler. C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear