25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

R PAZAR 10 26/7/07 16:08 Page 1 PAZAR EKİ 10 CMYK 10 PAZAR SÖYLEŞİLERİ 29 TEMMUZ 2007 / SAYI 1114 Başlık sizi şaşırtmasın, aranan rasgele bir ev değil, genç kızlar için ayrı bir sığınma evi Anday’ın zaman şiirleri Ataol Behramoğlu irkaç hafta önceki bir toplantıda konuşurken sabahları güne (felsefe, kuram vb. türünden kitapların yanı sıra) bilimsel konularda (özellikle de fizik alanında) okumalarla başladığımı söylediğimde izleyiciler arasında şaşıranlar olmuştu. Şiirin bilimle ne gibi bir ilişiği olabilir? Şu ara, yine sabahın erken saatlerinde ve günün ilk işi olarak Werner Heisenberg’in “Parça ve Bütün”ünü okuyorum… Kuramsal fiziğe katkıları nedeniyle (1932’de, 31 yaşında) Nobel Fizik Ödülü verilen Alman bilimcisi, bu özyaşamsal anlatıda, bilim insanı kimliğinin yanı sıra (müzik başta olmak üzere) sanata olan duyarlılığıyla da çıkıyor okur karşısına. Bu yazıda amacım (başlıktan da anlaşılacağı gibi ve sonraki bir yazıya ertelemek üzere) Heisenberg’in kitabını anlatmak değil. Fakat, Münih’te bir konferansını izlediği (1922’de Nobel Fizik Ödülü’nü almış olan) Danimarkalı büyük atom fizikçisi Niels Bohr’un, o sırada henüz öğrenimini sürdürmekte olan genç Heisenberg’e (“atom imgeleri”ne ilişkin bir sorusuna karşılık olarak) söylediklerini burada yinelemek isterim: “Bu imgeler diye cevap verdi Bohr, deneylerden elde edilmiş ya da herhangi bir teorik tahminden yola çıkılarak bulunmamıştır. Bu imgelerin, atomların yapısını, klasik fiziğin dilinin elverdiği ölçüde iyi betimlediğini umut ediyorum. Burada dilin şiirde olduğu gibi kullanıldığı hakkında aydınlanmış olmanız gerekir. Çünkü şiirde konu somut olarak anlatılmaz. Aksine, dinleyicinin bilincinde imgeler uyandırılır ve düşünsel bağlar üretilir...” Yukarıdaki alıntıda geçen “imge” ve “düşünsel bağ” kavramları üzerinde sayfalarca yazılabilir... Yine belki daha sonra üzerinde durmak üzere, Bohr’un bu sözlerinde, bilimsel tasarımla sanatsal (şiirsel) tasarımın “dil”le ilişkilerindeki bir yakınlığın vurgulanmakta oluşunun altını çizmekle yetiniyorum… Sanatsal tasarımın bilimsel tasarıma, bilimsel kavramların sanatsal yaratı alanına olanaklar Melih Cevdet Anday... kazandırması çok doğaldır… Bizim şiirimizde Melih Cevdet Anday’ın bu alanda özel (ve ayrıcalıklı) bir yeri olduğunu düşünüyorum. Akılla duyarlılığın kesiştiği bir yerde yazıyor şiirini Melih Cevdet Anday. (Tıpkı Dağlarca gibi o da) lirik olmadığı yerde (lirizmin karşıtı) didaktizme de yakın değildir… Onun şiirine tek başına ne aklın ne duygunun şiiri denebilir. Çıkış noktası çoğu kez, (akıl önde gelse de) akılla duygunun kesiştiği bir yerdir. Anday’ın zaman kavramına ilişkin şiirleri bizim şiirimizde benzersiz bir yere sahiptir. Tıpkı bir felsefeci, bir bilim insanı gibi bu kavramla ilgilidir Anday… Fakat kavramı dile getirişinde bilim insanı ya da felsefeci değil, şairdir. Kavram, imge olarak dile getirilmiştir… “Zaman” kavramını, “yaşam” ve “ölüm” kavramlarından ayrı düşünebilir miyiz? Nedir bu “zaman” dediğimiz şey? Mutlak mı, görece midir? Zaman göreceyse eğer, yaşamın ve ölümün de görece oldukları ileri sürülemez mi? İşte, her biri kendi alanlarında kalsalar da, bilimin felsefe ve şiirle, şiirin felsefe ve bilimle karşılaşıp karıştıkları yerler… Anday’ın, denebilir ki 1970’lerden başlayarak yaşamının son dönemlerine kadar ürünlerinde başlıca şiirsel izleklerdir zaman, yaşam, ölüm kavramları… Bunlardan, “Zamanlar” adını taşıyanla bitirelim bu haftaki Pazar yazısını… “Hepsini gördüm ayrı ayrı/Kuşların zamanı tunç rengindedir/Tanrılardır taşın zamanı/Denizin zamanı ölür dirilir/…/Göğü tanıyamadım, yok ki/Sahipsiz zamanlarla doldurmuşlar/Ama ordan iner o eski/Ölümsüz sevdaların zamanı kar/…/ Ve havlamayan dev köpekleriyle/İnsanın zamanı…Olmayan/Ama hayalet bir yasemin gibi kokan,/Toprağımız eşelendikçe.” olarak kullanılacak. Genç Kız Sığınma Evi Derneği’nin geliştirdiği bu proje için desteğe ihtiyaç var. Kadın sığınma evleri var ya diyorsanız, bu B çözümden çok hayal kırıklığının yolunu göstermek. Çünkü çoğu zaman deneyimlere tanıklık hayallerin önünü tıkıyor… Rüçhan Akcan Selim İki katlı, müstakil bir ev aranıyor!.. enüz proje aşamasında bir girişim. Genç Kız Sığınma Evi Derneği çatısı altında hayata geçirilmeye çalışılan proje, genç kadınlar ile görece yaşı ileri kadınların, benzer sorunlar yaşasalar da farklı ruhsal yapıları olduğu ve bu nedenle bir arada yaşamalarının doğru olmayacağı tezine dayanıyor. Proje koordinatörü Uğur İlhan. İlhan’la genç kızların karşılaştıkları sorunlar ile projenin ayrıntılarını konuştuk. Neden “genç kız”lara özel bir sığınma evi? Bu proje kadın sığınma evleri çatısı altında yaşama geçemez miydi? Genç bir kızın, herhangi bir kadın sığınma evinde barınması hayallerini yok eder. Nitekim Avrupa’da genç kız sığınma evleri ile kadın sığınma evleri ayrıdır ve hemen hemen aynı dönemlerde kurulmuşlardır. Yani, Türkiye için konuşursak, en az 25 yıllık bir gecikme var bizim projemizde… Ayrıca, genç kız sığınma evlerinin işlevi H içselleştirilirse ve sayıları artırılırsa, kadın sığınma evlerine yapılan müracaatlarda önemli ölçüde azalma olacaktır. Bu fikir nasıl doğdu? 90’lı yıllardan bu yana hayalimdi bu proje. Kadın Sığınma Evleri girişimi içinde aktif olarak yer aldığım yıllardı. Gençlerin hep kendilerini bir köşeye çektiklerini, daha umutsuz olduklarını fark etmiştim. Hatta o dönemde kendi evimde birkaç genç kızı barındırdım. Fakat bu, bireysel çabaların ötesine varmalıydı. Bir proje oluşturdum ve toplu mailler attım insanlara. Projeye gönül verecekleri buldum. 2006 Temmuz’unda da Genç Kız Sığınma Evi Derneği’ni kurduk. Başvuru kriterleriniz neler? 1825 yaş aralığındaki gençlerin başvurularını değerlendiriyoruz. Duruma göre üst sınırımızı biraz esnetebiliyoruz. 18 yaş altı için önümüzde yasal engeller var. Reşit olmayan insanın bize başvurması, bizim de ona yardımcı olmamız yasal değil, ama onlara da dolaylı desteklerimiz oluyor. Yetiştirme yurtlarında barınan kızlarımızın, 18 yaşını doldurduklarında yurtlar ile ilişkileri kesiliyor. Okuyorlarsa 20 yaşına kadar barınmaya devam ediyorlar. İlişiği kesilen gençlerin çoğunun bir vasfı yok. Kendi yaşamlarını idame etme şansları da. Bunun psikolojik güçlükleri de aşikâr. Etrafta potansiyel tacizciler kol geziyor... 18 yaşını bitirmiş, hâlâ babasından cinsel taciz gören, hatta gebe kalan, zorla babası tarafından satılan bir kızımız var. İki ay sonra da babasının sattığı adam tarafından satılan… Çok vahim hikâyeler bunlar. Bu durumda olan kızlarımıza kapımız açık. Elbette, türlü baskıya uğrayan, töre cinayetlerine kurban olma korkusu taşıyan kızlarımıza da… Genelde bu tür yapılara maddi imkânı elvermeyen, görece formasyonu zayıf insanların başvurduğu önyargısı var. Bu doğru mu ve size yapılan başvurularda belirli bir profil var mı? Kadın sığınma evlerine başvuranların çoğu için bu doğru. Bize yapılan başvurularda, sanılanın aksine bir durum, sıra dışı örnekler var. Mesela, Koç Üniversitesi’nde okuyan bir kızımız var. Anadili gibi İngilizce biliyor. 5 ayrı dil bilen ve babasından şiddet ve cinsel taciz gören bir başka kızımız var. Ekonomik bağımsızlığını kazanamamış, henüz eğitimini sürdüren, ama formasyonu sağlam genç kızlar da bize ihtiyaç duyuyor. HERKESİN YAPABİLECEĞİ BİR ŞEY VAR Düşündüklerinizi hayata geçirmek için halihazırda ne gibi girişimleriniz var? Gençlerin hem meslek edinmelerini hem de gelir elde etmelerini sağlayacak projelere öncelik veriyoruz. Bu amaçla, ilk etapta hayata geçecek projelerimiz kuaförlük ve çömlekçilik meslek kursları. Özel mesleki eğitim kurumlarıyla da anlaşmalarımız var. Bu sayede sağladığımız olanakları çeşitlendirebiliyoruz. Okuyan ve muhtaç durumda olan kızlarımız için burs projemiz var. Bu amaçla internette bir havuz oluşturacağız… Projenin hayata geçmesi için ilk etapta nelere ihtiyaç duyuluyor? Öncelikle, acil olarak bir barınağa ihtiyacımız var. İdeal olanı iki katlı, müstakil bir yer. Şişli, Beşiktaş ve Beyoğlu belediyeleri nezdinde girişimlerimiz oldu. Ancak, üç belediye de bunu belediye hizmetleri içinde görmediler. Halbuki AB, belediyelere kadın veya genç kız sığınma evi açmayı şart koştu… Bunun dışında, bir genç kızın ihtiyacı olan, bir evde bulunması gereken her şeye ihtiyacımız var. Yani, herkesin yapabileceği bir şey var, ama en güzeli arkamızda bir resmi kurumun olması. Hedefimiz İstanbul’da üç ayrı sığınma evi kurmak. Kadıköy, Avcılar ve Beşiktaş/Taksim civarında. Bilgi ve yardım için: www.geckizsiginmaevi.org Garanti Bankası/Ahmediye Üsküdar Şubesi YTL: 6299893 Uğur İlhan... Deneme yanılma yöntemi Aylin Kotil eçtiğimiz yaşam tarzı genelde yaşadığımız tercihlerin sonucudur. Zaten hayat da sürekli bir tercih oyunu değil midir? Çocukluğumuzdan itibaren ya tercihler yaparız ya da tercihler yapmaya zorlanırız. Yaşımız ilerledikçe daha çok kendi tercihlerimizi uygularız. Ancak çevre ve bazı klişelerin hayatımızı etkilemesine izin veriyorsak, daha doğrusu buralardan besleniyorsak, istemediğimiz tercihleri de yapabiliyoruz demektir. Bazen de sırf düzen bozulmasın, sıkıntıya düşmeyeyim diyerek ortalama yollar tutturuyoruz. Hem özel hayatımızda hem de toplumsal yaşamda… Türk insanı yorgun… Yıllardır her seçim sonrası duyduğu kemer sıkma politikalarından, vaatlerden, kavgalardan, onu anlayamayan yönetenlerden yorgun düşmüş durumda. Bu S ataolb@cumhuriyet.com.tr Sevgili okur dostlara: 25 Ağustos tarihlerinde MilasÖren’de Melih Cevdet Anday Günleri’nde buluşuyoruz… Tatilinizin rotasını o tarihlerde MilasÖren’e kırmanızı öneririm… Bu arada sizlerden azıcık dinlenme, yazı ve düşünce biriktirme izni istiyorum… A. B. öyle bir yorgunluk ki, sakin limanlarda gemisinden çıkacak hali kalmamış durumda. Bu kadar yorgun olan bir topluluğa “Belki dalgalarla boğuşacaksın ama fırtına sonu dingin açık denizlerde yol alma şansın olacak, oysa şimdi limana kısılıp kalacaksın” demenin faydası olur mu? Olmaz tabii, olmadı da. Krediler çoktan bitmişti, limitler çoktan aşılmıştı. Artık o kadar duyarsız bir noktaya gelinmişti ki, istenen tek şey sakinlikti. Tıpkı özel hayatlarında da çok yorulan insanlar gibi… Bazen hayat sizi öyle bir yorar ki, sakinlik en büyük lüksünüz olur. Hatta hoşlanmadığınız yalnızlık da… Onun peşinden gider, onu ararsınız. Nelere mal olacağını hiç hesaba katmaz; yalnızlık, sakinlik ve huzur ararsınız. Tıpkı bu seçimde olduğu gibi. Halk yorgundu, bıkkındı. Yorgunluğun verdiği elini kaldıramama hali sandıklara yansıdı. Ne için? Kanımca istedikleri tek şey huzurdu. Bedeli ne olursa olsun. Yorulmuşluğun getirdiği çaresizlik ve bilinmezliklerle... Çünkü enerji ve güç alacak birileri karşılarında hiç olmadı, o ışığı hiç görmediler. Durgun, yenik ve çaresizdiler… Bazen aldığımız kararlardan pek çok ders çıkarabiliriz. Çünkü deneyimle öğrenme daha etkili oluyor insan hayatında. Ümit ediyorum ki, bu yeni dönem en azından hepimiz için bir öğrenme süreci olsun… İyi pazarlar. aylin@kotilsarigul.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear