Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
R PAZAR 5 26/7/07 16:02 Page 1 PAZAR EKİ 5 CMYK 29 TEMMUZ 2007 / SAYI 1114 5 Emine Ceylan’ın ilk hikâyesi “Mısır FOTOĞRAFÇI VE YAZAR EMİNE CEYLAN: Sevinç doğadadır... Şükran Yücel sta bir fotoğrafçı olarak tanınan Emine Ceylan’ın “Kasaba”ya esin veren öyküsünün de içinde yer aldığı "Kış Yolculuğu" adlı öykü kitabı geçen günlerde Norgunk Yayınları’ndan çıktı. Bugüne kadar sekiz kişisel sergi gerçekleştiren Emine Ceylan’ın fotoğrafta kendine özgü bir tarzı var. Öyle ki, imzasını görmeden de “bu bir Emine Ceylan fotoğrafı” diyebilirsiniz. Yayınlanmış üç fotoğraf kitabı olan Emine Ceylan ilk öykü kitabında, fotoğraftaki kendine özgü çizgisini öykülerine de yansıtmış. Öykülerde Emine Ceylan’ın fotoğraflarını da görebiliyoruz. Sinemanın, fotoğrafın ve edebiyatın buluştuğu öyküler, okuru keyifli bir yolculuğa çıkartıyor. Tarlası”, kardeşi Nuri Bilge Ceylan’ın “Kasaba” filmine esin vermişti. Mısır tarlasında hayatı keşfeden iki kardeşin öyküsü “Kasaba” filmiyle bütün dünyayı dolaştı. Fotoğrafçı Emine Ceylan, öykülerini “Kış Yolculuğu”nda kitap haline Emine Ceylan’ın otoportre çalışması... U Uzun yıllarımı verdiğim fotoğrafta kendime ait bir dünya kurduğumu düşünüyorum. Bugüne dek dünyayı hep görsel olarak algıladım. Ayrıntıları, doğadaki irili ufaklı nesneleri, insanları, suretleri, mekânları hep bu dünyanın hizmetine sundum. Öyle ki, biz, fotoğraflarım ve ben, bir büyük aile olduk, birbirimizin içinde eridik. Artık bir duyguyu, vermek istediğim bir mesajı görsel olarak nasıl gerçekleştireceğimi iyi biliyorum. Ama dediğiniz gibi yine de fotoğrafın dili bazen yeterli olmuyor. Edebiyatın gücü çok daha fazla. Özellikle “Mısır Tarlası”nda Çehov tadı hissediliyor. Sizi en çok etkileyen yazar diyebilir miyiz? En sevdiğim yazar Çehov’dur. Aziz Nesin’in dediği gibi o ustaların ustasıdır gerçekten. Ve ben yıllardır onun öyküleriyle hayatıma anlam kattım. Hâlâ da öyle. Biraz da bu öykülere olan büyük hayranlığın etkisiyle, acaba ben de kendi dünyamı, göz getirdi. Sinemayla ilişkiniz nasıl? Senaryo yazmayı düşünüyor musunuz? Sinemayı çok seviyorum. Bütün sanatları bünyesinde barındıran günümüzün sanatı. İyi bir izleyici olduğumu söyleyebilirim. Tabii biraz kendine dönük birisi olduğum için, bir başkasının hayata geçireceği film için çalışmak şu an için çok cazip değil. Ama gelecekte belki olabilir. Öykülerinizde sinematografik bir anlatım da göze çarpıyor. mekânları, insanları ve durumları gözümüzün önünde film gibi canlandırıyorsunuz. Bu fotoğrafçılığınızdan kaynaklanan bir özellik olabilir mi? Biraz önce bahsettiğim gibi yıllarca fotoğrafla ilgilenmemin ve sinema sanatına da çok yakın olmanın bir sonucu olabilir. Başka türlüsü de elimden gelmiyor. Mekânların, insanların göz önünde canlanması istediğim bir şey ayrıca. O geceyi ölümsüz kılma isteği.. Geçtiğimiz günlerde kasabayı ve mekânları tekrar ziyaret ettim. Öylesine melankolik göründü ki hepsi bana. Kimsesiz mezarlar, yıkık dökük kaderine terkedilmiş mekânlar ve o zavallı Mısır Tarlası! Öyküleri yazılmış, fotoğrafları çekilmiş, filmi yapılmış... Sanki görevlerini yerine getirmişler ve onları saran sonsuz boşlukla bütünleşmiş, kaybolmuşlardı. Bu hikâyede ve film olarak “Kasaba”da (sonra Mayıs Sıkıntısı’nda) doğaya özlem hissediliyor. Siz kentdoğa karşıtlığında nerede duruyorsunuz? Belki bütün çocukluğumun doğayla haşır neşir geçtiği için, belki tüm yaşananlardan sonra gerçek sevinç için, belirsizliklerle dolu gelecek hayali doğada geçirdiğim o yıllarda saklı olduğu için, belki yaratıcı gizlerimle doğada yüz yüze geldiğim için, belki acılarımı dindirdiği için, belki sonsuzluktaki yerimi hissedebilmek için bilmiyorum, ben hep ıssız doğaya ihtiyaç duydum. Bazen fotoğrafı bahane ettim, bazen gezginliği. Gençliğim oradan oraya savrulmalarla geçti. Sanki şimdi sadece topladıklarımı değerlendirmek için kentte bulunuyorum gibi geliyor bana. Öykünüz film olduğunda neler hissettiniz? Elbette mutlu oldum. Ama benim için olayın gerçekliğini öykü yansıtıyor. Film de kendi diliyle, yan elemanlarıyla kendi gerçekliği içinde çok güzel. Öykü yazmaya ne zaman, nasıl başladınız? 89 yıl önce diş hekimliği yapmakta olduğum muayenehanemi kapattıktan sonra yazmaya başladım. Zaten muayenehanemi de fotoğraf ve yazı gibi sanatsal işlere daha çok odaklanmak için kapatmıştım. Tam gün eve kapanıp yazı denemelerine giriştim. Hem okuyor, hem de yazmaya çalışıyordum. Mısır Tarlası’nı yazarken kardeşim (Nuri Bilge Ceylan) gördü ve film yapmaya karar verdi. Önce onu tamamladım. “Kasaba” filme çekileli 9 yıl oldu. Kitap haline getirmek için neden bu kadar beklediniz? Bu, tamamen benim kararım. Hiçbir yayınevine vermedim yazdıklarımı. Önce kendim beğenmeliydim. Yeterince iyi bulmadım yazdıklarımı. Ayrıca yayımlanmasının da çok önemi yoktu benim için. Bunun için çaba göstermek zaten yapıma aykırı. Uzun aralar vererek üzerlerinde tekrar tekrar çalıştım. Kısmet bugüneymiş. Fotoğrafla öykü sizde nasıl kesişiyor? Öykü yazma isteğinizde biraz da fotoğrafta görünmeyeni anlatma arzusu mu rol oynadı? lemlerimi, bakışımı yazıyla anlatabilir miyim düşüncesiyle yazmaya başladım. Kendimi sınamak istedim. Sanırım fotoğraflarımı bilenler öyküleri okursa aynı dünyayı bulacaklar. Dünyayı algılayış biçimimin görsel ve yazınsal ifadeleri.. Onları boşluğa bıraktım, kimi benzer ruhlarda karşılık bulacağını ümit ederek.. ANLAMSIZLIK DUYGUSU Öykü kişileriniz yaşayan kişiler gibi. Çevrenizde gözlemlediğiniz kişileri anlatmayı mı tercih ettiniz? Bu öykülerde gerçek kişilerden hareket ettim. Elbette yazar yola çıktığı insanlarla, mekânlarla istediği gibi oynayabilir, değiştirebilir. Bunların pek önemi yok, önemli olan sonuçtur. Ben gerçekçi, klasik öykü anlayışından yanayım. Öykünün de kendi gerçeği var sonuçta. İyi bildiğim şeylerden yola çıkmak doğru geliyor bana. “Kış Yolculuğu”nda hem hüzün, hem de yaşama tutkusu ve sevinci var. Sizin için hikâye anlatmak, biraz da gelip geçen yaşamın anlamını aramayı mı ifade ediyor? Hayata melankolik ve hüzünlü bir bakışım var. Ruhuma egemen olan en önemli duygu anlamsızlık. Gelip geçen zamanın anlamını değil, anlamsızlık duygusuyla baş edebilmeyi ifade ediyor, varlıklara bir anlam katma çabasını ifade ediyor. Allah’tan küçük küçük sevinçler, ufak mutluluklar var yaşadığımız. Bütün bunların dışında güçlü bir yaşama tutkusu da var. Gelecek umut olmalı... her zaman! Fotoğraf ve öyküde yeni projeleriniz var mı? Kasım ya da aralıkta şimdilik ismini “kimsesiz” olarak düşündüğüm bir fotoğraf sergim var. Nisan ayında kardeşimle (Nuri Bilge Ceylan) ortak açacağımız bir sergimiz var. Ve öykü taslakları… Kâğıt üzerinde dirilmeyi bekleyen hayatlar, beni bekliyor masamda. KASABA’NIN ESİN KAYNAĞI... “Kasaba”ya esin veren öykünüz “Mısır Tarlası” N. B. Ceylan’la ikinizin çocukluğunu anlatıyor. Bu öykü Proust gibi kaybolmuş zamanı yakalama arzusundan mı doğdu? Biraz öyle, biraz da bütün çocukluğumun geçtiği kasabaya, hayallerimde geniş yer tutan mekânlara (ıssız cuma, hapishane v.s) ve insanlara saygı duruşu aynı zamanda. İyice uzaklaşan çocukluğuma, solan anılarıma, toprağın altına girmiş kahramanlarıma ve öyküyü yazarken capcanlı gözümün önüne gelen o geceye, ateşin çıtırtısına karışan konuşmalara bir özlem.. O yaşananların silinip gitmesine gönlümün razı olmaması.. Emine, Nuri Bilge ve Fatma Ceylan...