25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Terk edenlerin mahkumiyetL Volkan Aran ir aşkın bitişiyle, tüm "seni seviyorum"lar sahteleşiyor gözümüzde. Terk eden sevgiliyle el ele çekilmiş fotoğraflardaki gülümsemenin sahte olduğunu düşünüyor, edilen onca güzel sözün bir kandırmaca olduğuna hüküm getiriyoruz. Leyla Umar, eski eşi Refik Erduran'ın kendisine yazdığı özel mektupları da içeren "Geriye Yazılar Kaldı" romanının ardından, bu mektupları kitabına alışını açıklarken "însanlar Refik Erduran'ın harika bir kalemi olduğunu ve hissetmese bile > hissedermiş gibi inandırıcı yazdığını görmüş olsun istedim" dedi. Bir zamanlar sevileni çok mutlu ettiği için saklanmış tüm o mektupların yalan olduğu, sahteliklerinin ortaya çıktığı düşünülüyor belli ki. Belki bir aşkta yaşananları iyilik ve kötülük ölçütlerıyle değerlendiren okurlar da aynı yargıya vardı. Bu yargı, bir aşkın yaşanırkenki heyecanıyla söylendikleri için, dünyada söylenmiş en güzel sözlerini de sahte kılıyor. Böyle düşünürsek Nâzım Hikmet'in hapıste olduğu on yıl boyunca en etkileyici aşk ve hasret sözlerini yazdığı "Piraye'ye Mektuplar" da bir zaman sonra geçersiz ilan edilebilir. Oysa, Nâzım Hikmet, birbirlerınden ayrı geçen, fedakârlıklarla, ıyıliklerle, aşkla dolu onca yılın ardından, dayısının kızı Münevver'e âşık olup, Piraye Hanım'a boşanmak istediğini bıldiren o mektubu yazmış olsa bile bu, söylenmişleri sahte kılmaz. Piraye Hanım'ın, o zamansız veda mektubunu okuduğunda neler hissettiği ve ömrünün sonuna dek yaşadığı suskunlukta ne denli büyük bir acı çektiği tam olarak hiçbir zaman bilinemese de Nâzım'ı kötülemediği ve aleyhinde konuşmadığı açık. Peki, "yemyeşil bir dal kırılmış gibi" gelen bu ani bitiş, o aşkın gerçekliğini ortadan kaldınr mı? Yıllarca Piraye Hanım'a yazılan o mısralar gerçekten hissetmeyen bir kalpten gelebilir mi? Seni düşünmek güzel şey / ümitli şey /dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey... Ya da yıllarca Piraye Hanım'ın küçük ceviz sandığında saklanan ve ölümünden sonra yayımlanan o mektuplardaki içtenlik neden yalan olsun ki? "Kuzum karıcığım, bu şiirleri iyi oku. Yazdıklarımın en ustaları değilse de, en yalansızlarıdır. Seni nasıl yalansız, süssüz, sanatsız seviyorsam, bunlar da öyle..." TERK EDEN Mİ SUÇLUDUR? Bunlarda bir kandırmaca varsa insan en başta kendisini kandırdı öyleyse. Ya da Schopenhauer'in savunduğu gibi insan kendi türü tarafından bir hayallc kandırıldı. Aşka olan bu inançsızlığın, bazen bir âşığın sözlerindeki içtenliği inandırıcı bulamayışımızın nedenini aşkı ahlaki değerlerlc ölçen vıcdanımızda aramalıyız. Terk edeni kötülük yapmakla, terk edileni ve mağdur olanı ise iyilıkle eşleştirdik hep. Oysa aşkın, insanların diğer ilışkilerinde geçerli olandan farklı bir dili var. Aşkı, dostluktaki iyilikkötülük ölçütlerine göre yorumlayamayız aslında. Orneğin tedakârlık yapmak iyilik, buna karşılık vermemek kötülük gözümüzde. Ama bir aşk ilişkisinde bu boyle mı? Ya bu fedakârlıklarla yapılmak istencn, terk etmeye mcyilli bir sevgiliyi kendıne borçlu hıssettirmekse ve fedakârlıklar bu tercih biline biline yapılıyorsa? Bu karşıdakini kötü hissettirmekten başka neye yarar ki? Terk eden kendi gözünde de kötüdür üstelik. Kendisine hâlâ âşık olan bir insana artık karşılık verememenin getirdiği suçluluk duygusu, reddedilenin acısından da büyüktür kimi zaman. Üstelik bu acı paylaşılmaz da. Çünkü karşılıksız aşk yaşayan bir mağduru teselli edecek onca dost, onca şarkı, onca kader arkadaşı varken, bu aşka karşılık veremeyip "doğru" insan olamamanın ağırlığıyla ezilen "taştan" bir kalbin çok seveni olmaz. Üstelik kendi vicdanı da aynı iyilikkötülük kriterine sahip olduğundan onun sesini bastıramaz ve duyguları aklını çeldiği için kötü olduğuna inandırır kendisini. Ayrıhğın ardından "Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yâpmamıştır." dedi Nâzım Hikmet, Piraye Hanım'a. O terk edişin, kendisinin dediği gibi, yapılmış en büyük kötülük olduğu söylenebilir mi? Bu soruyu herkes kendince cevaplayacak mutlaka. Kimileri Kant'ın felsefesindeki gibi aşkı ahlaki açıdan iyi olabilsın diye duygunun değil, görevlerin bulunduğu alanda görecek ve sevginin ancak sorumluluk duygusuyla anlam kazanacağını söyleyecek. Ama öyle olsa bile insan sevme sorumlııluğundan vazgeçme hakkına da sahip olmalı. Çünkü aşkı ve sevgiyi mümkün kılan bazen yanılgı da olsa seçme özgürlüğü olduğunu bilmektir. Sevgilisinin bu özgürlüğünün farkında olan Alain de Botton, Aşk Üzerine romanında şöyle yazıyor: "... Ancak reddedilmek ne kadar talihsiz de olsa, sevmeyi özveri ve iyilikle, reddetmeyi ve kayıtsızlığı kötülükle özdeşleştirebilir miyiz gerçekten? Benim Chloe'ye olan sevgim ahlaki, onun beni reddetmesi ahlaksız mıydı? Beni reddettiği için duyduğu suçluluk, benim ona olan sevgimin özverili olduğu inancına dayanıyordu, ama eğer ona sunduğum armağan paketinin içinde bencil güdüler bulunuyorsa, o zaman Chloe ilişkiyi aynı derecede bencil güdülerle bitirmekte haklıydı. Bu açıdan bakıldığında aşkın sonu, özveriyle bencillik, ahlak ile ahlaksızlık yerine, iki temel bencil güdünün çarpışmasından kaynaklanıyor gibiydi.... Ona sürekli destek veren ve şefkat gösteren birinin ilgisini reddettiği için Chloe'yi ahlaksız buluyordum. Ama bunlan reddettiği için ahlaki açıdan suçlu muydu gerçekten? Büyük bedel ve özveriyle verdiğimiz armağan reddedildiğinde bir suçlu aranmalı belki, ama veren kişi vermekten, bizim almaktan aldığımız zevk kadar zevk almışsa, o zaman ahlaki bir dil kullanmayı gerektirecek bir durum var mı?" Belki bir gün aşkın gerçekliğini, aşkın ömrüyle ölçen vicdanımız da aşktaki duygular gibi değişime uğrayacak. Ama o zamana kadar, terk eden âşıklar belli ki mahkumıyetlerinden kurtulamayacak. Ya da en azından yazının konusu olan "terk edenler"i düşünüp şöyle de görülebılir bu resim: Bir zamanlar ülkesinde bulamadığı özgürlüğe ulaşması için kaçışında kendisine yardım eden Refik Erduran'ı şimdi Nâzım Hikmet, aşkın kotü adamı olma mahkumiyetinden kurtarıyor. Bitmiş bir aşktan geriye kalan ama içtenliği şüphe götürmez tüm o güzel sözlerin şahıtlığıyle .. • Nâzım Hikmet, Piraye'yi terk ettiği için suçlu muydu gerçekten? Bu soruya herkes kendi yanıtını verecek. Oysa aşkı, dostluktaki iyilikkötülük ölçütlerine göre yorumlamak mümkün değil... DESTEK AKBANKTAN 24. ULUSLARARASI İSTANBULFİLM FESTİVALİ SPONSORU
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear