05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

ALEKSANDROS PAPADİAMANTİS’TEN ‘DÜŞKÜN DERVİŞ’ ‘Benim hayatımdır bir başkasının hayatı’* 1851’de bir Yunan adasında doğmuş ve 1911’de ölmüş Yunan yazar Aleksandros Papadiamantis’in Düşkün Derviş** adlı öykü derlemesini (Ari Çokona’nın güzel çevirisiyle) okudum. Kitabı okuduğunuz zaman uygar bir toplum olmanın yolu tek tek insanların ilkel güdülerini, ilkel bencilliklerini “dizginlemeyi” bilmelerinden geçer, izleğinin kitapta çeşitli kılıklarda karşınıza çıktığını göreceksiniz. Birini dolandırmak isterken birden kendini tutan, dürüst davranan insanlar ya da başkasının hayatını altüst etme hakkını kendinde görmeyen genç delikanlılar anlatılıyor öykülerde. Ari Çokona, tarih boyunca iç içe yaşamış iki komşu dil topluluğunun birinin dilinden ötekine çeviri yaptığı ve ikisinin de dilini ve kültürünü iyi bildiği için şanslı elbette ama bunun dışında çevirinin nasıl bir işlem olduğunu da bilir görünüyor. İki farklı dil topluluğu arasındaki yakınlığın yalnızca coğrafyayla sınırlı kalmadığı, kültür alanını da kapsadığı gerçeğini yansıtmayı, öykülerin yazıldığı tarihsel dönemi ve iki dil topluluğu arasındaki kültürel yakınlığa “sadık” kalmayı önemsemiş. leniyor, “Annenle babana mı ÜLKER İNCE gitmek istiyordun, gülüm” di- ye soruyor (“gülüm” sözcüğü İKİ DRAHOMA ÖYKÜSÜ! ne güzel). “Çok iyi yapmışsın. Bulgaristan’da doğmuş, ço- Bekle ben de geleyim”. cukluğunda ailesiyle birlikte Birden gerilim düşüyor, Yunanistan’a (Gümülcine’ye) hatta ortada gerilim diye bir göç etmiş ve orada büyümüş şey kalmıyor. Monahaki san- olan annem Gümülcine’de ilk ki hiç öfkelenmemiş gibi ol- gençlik yıllarında yakın ar- gun ve anlayışlı davranarak kadaşı olan Yunan komşusu herkesi şaşırtıyor. Bunca ko- Elizabeth’ten çok söz ederdi. valamaca bunun için miydi? Nedense en çok da onun, “Ce- mile, sizde ne iyi, drahoma yok” ‘AŞK VE YİĞİTLİK’ sözünden. E, bizde de çeyiz di- Olay örgüsü bu öyküdekine ye bir şey vardır, ama bildiğim çok benzeyen “Aşk ve Yiğit- kadarıyla hiçbir aile çeyizi dert lik” adlı bir başka öykü daha etmez, bir kızı çeyizine baka- var kitapta. rak istemeye gitmez ya da is- Kendinden çok yaşlı ama temekten vazgeçmez. zengin bir adamla, rızası alın- Annem bir kızın (evlenir- madan evlendirilen ve çeyizi ken kocasına götürmek zo- olmayan yoksul bir genç kı- runda olduğu para ya da mülk zın öyküsü bu da. Yine daha anlamında) drahoma vermek önce sözünü ettiğim öyküde- zorunda olmasının ne anlama geldiğini, drahoma verme Kız yanıtlıyor, “Çıktı, hem de bir sürü! Ne sandın ki gibi o kıza aşık, denizci bir delikanlı var köyde. geleneğinin toplumsal içermelerinin nerelere varabilece- Delikanlı kendisine sabah erkenden taşıyacağı söylenen sen?... Ama bildiğin gibi, yoksul kızlar çiçek sever gibi ğini bilir miydi, bilmem? yükün o sevdiği kızın kendisi, kocası ve annesiyle birlik- sevilir. Koklandıktan sonra, solmak üzere bir kenara atı- Ama benim için “drahoma” sözcüğü artık bir söz- te çeyizi olduğunu öğrenince neye uğradığını şaşırıyor. lırlar. Benim çeyizim yoktu, düğün dernekle evlenilecek Kızı sonsuza kadar elinden kaçırmamak için bir şeyler cükten oluşmuyor çünkü 1851’de bir Yunan adasın- ya da kaçırılıp gizlice nikâh kıyıldıktan sonra babasının da doğmuş ve 1911’de ölmüş Yunan yazar Aleksandros yapması gerektiğini düşünüyor. İlk tepkisi, sandalı batır- kaçınılmaz olarak yüklü çeyizini vermesi beklenecek bir ma planları yapmak oluyor, böylece kızın kocasıyla anne- Papadiamantis’in Düşkün Derviş** adlı öykü derlemesi- kız değildim. Bu yüzden Barba Monahaki’den başka tali- sini denizin dibine gönderecek, kendisi kıza sahip olacaktır. ni (Ari Çokona’nın güzel çevirisiyle) okudum. bim çıkmadı. Ona da şükür!” Siz okur olarak denizcinin bu planı uygulamasını bek- Kitaptaki iki drahoma öyküsünü okuyunca şaşırdım. Yoksul kızların acı yazgısını dile getiren kadının bu ler, her şeyin planlandığı gibi yürüyüp yürüyemeyeceğini “Nasıl olur da toplumlar zaten haksız olan bir düzene ye- sözleri okurun yüreğine diken gibi batıyor. Sanki bunlar merak ederken öykü birden şu sözlerle sona eriyor: “De- ni haksızlıklar ekleyen bazı gelenekler oluştururlar” diye. drahoma diye bir gelenek bulunduğu için böyle oluyor- likanlı tutkusunu dizginledi, sakinleşti … ve aşkında yiğit- “Sıla Özlemi” adlı öyküde bir kadın var, 20 yaşınday- muş gibi bir duyguya kapılıyor okur ilk anda ama biraz lik gösterdi… Zavallıcık gitsin kocasıyla yaşasın, dedi!” ken kendinden çok yaşlı, hatta kendi babasının yaşıtı olan daha düşünülürse drahoma olmasaydı da o genç kız için ve babasının arkadaşı olarak evlerine girip çıkan dul bir her şeyin daha iyi olma olasılığı pek yoktu. BEKLENMEDİK SON! adamla evlendirilmiş. Katı ve tutucu bir köy toplumunda hayat gelenekler- Hiç beklemediğiniz, belki hiç öngörülemeyecek bir son Adam kızı alıp kendi köyünün bulunduğu adanın ya- le yürür çünkü. Bireyler ancak eğitimle, bilgi ve bece- bu ve sözünü ettiğim iki son arasında şaşırtıcı bir benzer- kınında bulunan bir adaya getirmiş ve zamanının çoğunu ri sahibi olarak, meslek edinerek, dünya bilgisi edinerek lik var. Sayısız biçimde bitebilirdi bu öyküler. kahvede arkadaşlarıyla geçiriyor, eve pek uğradığı yok, o yazgıyı bozabilirler. Yoksa o genç kız gibi insanlara Pekiyi, niçin böyle bitti? Özellikle ikincisinin sonundaki o genç gelin de hep yalnız, sık sık balkona oturup uzun “Ona da şükür” demek kalır. “dizginledi” sözcüğünün anlamı ne, yazar niçin bu sözcüğü uzun karşı tepelere, köyünün bulunduğu adaya bakıyor. kullandı? Benim yorumuma göre, okura söz konusu sonla- 6 KÜREĞE KARŞI 2 KÜREK! Köyünü özlüyor. Ya da, bana göre, köyünü özlediği- rın kilidini açacak bir anahtar vermek istediği için kullandı. Komşunun oğluyla birlikte genç gelinin kaçtığı haberi ni sanıyor, aslında özleminin kökeninde yatan şey bence Kendini dizginlemek, tutmak. Bunlar uygar insanın ya- kocasına hemen ulaştırılır, bütün köye de yayılır. Bunun yazgısının ağırlığının sıkıntısından kurtulmak isteği. Ba- pabileceği şeylerdir. Mağara adamının kendini tutabile- üzerine kaçakları yakalamak üzere altı kürekli bir sandal- şına gelen evliliğin öncesine dönmek isteği. ceğini düşünebilir misiniz? la kocası ve arkadaşları peşlerine düşerler. Ne tutması, tam tersine kendi güdülerinden başka bir şey YOKSUL KIZLARIN ACI YAZGISI! Bir kovalamaca başlar ama güçlü ile güçsüz arasında yoktur onun için: Karnı acıkınca yiyecek arar, bulur, yer, Kadın kocasının yine eve gelmediği, kahvede arkadaş- bir kovalamacadır bu: Altı küreğe karşı iki kürek. Kadın- susayınca su içer. Dünyada yalnızca kendisi ve kendisinin larıyla zaman geçirdiği bir gece, aşağıya kumsala inmiş la aşığının yakalanmaları neredeyse kesindir. istekleri vardır. “İnsancıllık dürtüsü” diye bir şey tanımaz. olan yan komşunun 18 yaşındaki oğlunu bir sandalın ba- Kovalayanların onları yakaladıkları zaman ne yapacak- şında görünce birden bir karar verip aşağı inerek oğlana ları da aşağı yukarı bellidir. Monahaki karısını geri ala- ÇAĞDAŞ VE UYGAR İNSANIN GERÇEKLİĞİ “Gel biraz dolaşalım” diyor. cak, genç delikanlı belki temiz bir dayak yiyecek, köylü- Çağdaş ve uygar insanın gerçekliğinde var olan şey- Kıza fena halde tutkun olan yan komşunun oğlu, genç ler o günden sonra büyük bir olasılıkla oğlana ırz düşma- ler, insanın dünyada tek başına yaşamadığı, yalnızca ken- di isteklerini karşılamak için yaşayamayacağı, dünyada gelinle birlikte sandalla dolaşırlarken, o genç ve güzel kı- nı, kadına da hafif kadın gözüyle bakacaklar. za bakıp merak ederek soruyor, “Barba Monahaki ile ev- Ama böyle olmuyor. Monahaki’nin altı kürekli sandalı o başka insanların da var olduğu, hepsinin de farklı istekle- rinin bulunabileceği bilinci onda yoktur. Sözünü ettiğim lenmeden önce seni isteyen kimse çıkmadı mı?” diye. iki kürekli sandala yetişince Monahaki karısına adıyla ses- >> 4 20 Haziran 2024
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear