Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
unutulmazlar arasına katar. Cevahir’i ların akışında yaşananlardan taşı-
tüm geçmişiyle (s. 147) anlatırken de nan duygular / burukluklar…
“küçük kız”ın dünyasına bakışı gene Füruzan’ın anlatı dünyası-
aynı buruklukları taşır bize. na yansıyan bu özellikler aslında
Cevahir bunu Sarı Kâmil’e anlatır: onu McCullers’a yakınlaştırıyor.
“Evet, bizim kasabanın şosesinde yü- Ondaki duygululuk hali, izlek çe-
rümüştüm akşama dek. Yemek do- şitliliği, buruk / kırılgan / ezgin in-
labını kilitliyordu analığım. Sandığım sanların dünyasına yolculuk öy-
üstünde aç oturuyordum okutmadı- kücülüğümüzde yeni bir duyarlı-
lık alanı açmada etkindir. Kırılgan
lar da beni. Evlen dediler on üçün-
deydim. Babam bahçelere, çapaya, ezik insan… Ötelenmiş hayatların
içinden çıkıp gelirken yaşama tu-
tutmalığa giderdi. Analığım mutfakta
tunma çabaları ve kendilerini ol-
ilenirdi her gün…” (s. 147)
durma dertleri…
Onunla ilk rastlaşma gününden
bekleyişe, bırakıp gidişe, taşralılığı-
YAŞAMDAN İZLER / SESLER
nın soluk yüzüne sığınışına, acısıy-
/ RENKLER
la baş başa kalışına dönük ayrıntıla-
Füruzan anlatı evreninde öz-
rı anlatmadaki ustalığı Füruzan’ı öy-
yaşamsal izlere sıklıkla rastlanır.
küde apayrı bir yere taşır.
Ama bu kendi öyküsünü anlat-
mak olarak algılanmamalı.
YENİ BİR ÖYKÜ OKURU
Onun yaşamının kırılma nok-
KAZANDIRDI!
taları / tanıklıkları / çocukluk za-
“Ah…Güzel İstanbul” benzer-
manı, anne-kız yaşamı, babasız-
siz bir öyküdür. Genelev yaşamın-
lığı ilk akla gelen izlek ivmeleridir.
dan anlatılan kesitler... Bağlanma tutkusu... Yaşa- ğıdır burası. İzmir’deki ise toprak ağalığından tüc-
Füruzan’ın anlatıcı sesi melezdir; dağınık, çoğul, kar-
ma umutla bağlanış... Bekleyiş (Sarı Kâmil gelecek carlığa geçmiş birinin konağıdır. Bu iki öykü, bir ba-
maşıktır. Zaman zaman yalınlaşsa da bir anlatı kuru-
diye)... Duygu ağırlığı... Tükeniş... Ve dönüş… Füru-
kıma, toplum / dönem, iki kent (İstanbul-İzmir) yüz-
cunun / kurmaca ustasının titizliği, bilgisi gözlenmez.
zan, bu üç kitaplık çıkışıyla okurun yüzünü “öykü”ye leşmesidir de. Yıkım (İstanbul), kurtuluş / kuruluş
Tahsin Yücel’in şu belirlemesi, Füruzan anlatıcılı-
döndürmüştür. Öyle ki, yeni bir öykü okuru kazan-
(İzmir)… Sanırım Füruzan anlatıcılığında bu iki öy-
ğının rengine / sesine bakmamız için bir ipucu ola-
dırdığını bile söyleyebiliriz.
küsündeki bakışı / yansıttığı gerçeklikler, önem / in-
bilir diye düşünüyorum:
san gerçekliği başlı başına irdelenmeye açıktır.
FÜRUZAN ANLATISININ YENİ “ÇAĞ”I:
“İlk bakışta şaşırtıcı biçimde. Öyle ya, Füruzan gö-
“GÜL MEVSİMİDİR”
DEĞİŞİMDEN DÖNÜŞÜME rülmedik, olağanüstü olaylar anlatmaz bize, karşı-
“Gül Mevsimidir” ise Füruzan anlatısının ye-
mıza olağanüstü, görülmedik kişiler de çıkarmaz;
Flannery O’Connery öyküsünü tanıdıktan sonra, şu
ni bir “çağ”ını muştular bize: Roman. Ama bu-
soruyu sormuşumdur: Bu ayarda bir (kadın) öykücü- tam tersine, bir zamanlar gözde deyimiyle ‘küçük
nun için beklemek gerekecektir bir süre. Bu “uzun
insanlar’ın küçük serüvenlerini anlatır. Anlatımı de
müz var mı? İlk aklıma gelen Füruzan olmuştur. Kuş-
öykü”sünde Füruzan, roman dokusuna sinip işlene-
öyle her tümcenin bir serüven olduğu Flaubert anla-
kusuz O’Connery öyküsü Füruzan’ın çok ötesindedir.
bilecek bir konuyu öykü ekseninde tutar.
tımı değildir; Füruzan alçacık bir sesle ve yalnız size
Bir Raymond Carver öyküsünün, Vüs’at O. Bener öy-
“Ben-anlatıcı”nın dünyasından ağıp gelenlerle ku-
anlatır öyküsünü.
küsünün çok ötesinde olduğu gibi.
rulanlar, seçilen / anlatılan ortam / yer / mekân (İz-
Öte yandan, kendine özgü bir uyumu, kendine
Böyle bir karşılaştırma yapmak ne ölçüde doğ-
mir), yaşananların izleri… Ve anlatıcının iç konuş-
özgü bir örgüsü bulunan, inişsiz çıkışsız, dingin ve
ru? Gene de şunu soruyor insan; eğer Füruzan,
ması / anlatımının seyrinde karşımıza çıkanlar...
kesintisiz bir biçimde anlatır anlatacağını, öyle ki
O’Connery öyküsünü tanımış olsaydı nasıl yazardı?
Bir İzmir öyküsüdür “Gül Mevsimidir”. Belki de ya-
zaman zaman, öykü tek bir cümleden oluşmuş gi-
Toplumun ruhu, insanın karakteristik özellikle-
zılmış en iyi öykülerden biri: “İzmir’deki, pencereleri
bi bir duyguya kapılırsınız. Bir de her Füruzan öykü-
ri, yaşanan zamanın ekonomik gerçekliğinin kişi-
ağaçlarla kapanmış konağın, öğle üstlerinde bile in-
sünde derin bir insan gerçeğinin eklemlenişine tanık
ler üzerindeki etkisi / davranış özellikleri, birbirleriy-
sanı kıpır kıpır eden sıcağını unutabilir miyim?” (s. 13)
olursunuz.” (***)
le iletişim biçimleri O’Connery öyküsünde öylesine
Anılardaki İzmir, hatırlanan İzmir, yaşanan İzmir…
Kuşkusuz iki romanı Kırk Yedi’liler (1974), Berlin’in
belirgin, öne çıkıyor ki; salt bir “anlatı” okumuyor,
O bensel anlatıma yansıyan duygu dolu gerçeklik…
Nar Çiçeği (1988) ve gezi / röportajları (Yeni Konuk-
bir “hakikat”le yüzleşiyorsunuz.
Ve kendini betimleme: “Ben yetmişimi bitireli bir yıl ol-
lar (1977), Evsahipleri (1981), Balkan Yolcusu (1994)
Haksızlık etmeden söyleyeyim ki; Füruzan öykü-
muştu. Ellerimin üstü mor damarlarla kaplıydı. Gözle- apayrı bir kıyıdan değerlendirilmelidir. Onun, insanın
sünde benzer durumlara / özelliklere rastlarız. Ama
rimin akıyla rengi, karışıp gitmişti. Boynum hemen iki
yaratıcı yanına olan inancı, yaşadıkça hayatı kucak-
bir duru / ş / bakış ürküntüsü vardır onda gene de
omuzlarımın arasında gömük başlıyor ve bitiyordu…” layan yaşama sevinci her bir satırına sinmiştir.
O’Connery’e göre.
Mesaadet Hanım’ın kendine, yaşlılığına bakışı; ha-
Yazıya ve hayata inancını pekiştiren şu sözleriyle
Örneğin Füruzan’da grotesk bir öykü bulamazsı-
tırlayan belleği… Ve o dünyadan yitenler / kalanlar... anmak isterim Füruzan’ı burada:
nız. Ama toplumsal çevre / insan yaşamındaki dra-
Füruzan, bir anlatıcı olarak öyküleme biçimine zaman
“Ben kentimde gözütok insanlar, cömert insan-
matik yan ilişkisi; anne-kızın durumu / duruşundaki
/ mekân bakışıyla yeni boyutlar katar bu öyküsüyle. lar tanıdım. Açgözlü değildiler. Türkiye’de hâlâ öyle
acı-çatışma hali öne çıkar hemen.
birilerinin olduğuna inanıyorum. Bu ülkenin öyle in-
Sanki Füruzan bu yanıyla, Mehmet H. Doğan’ın çok
“HARAÇ”
sanları da var. Bizim belki yakınımızda değiller, gör-
“Haraç” ise (Parasız Yatılı) bütünleyici bir öykü- önceleri dikkat çektiği, gene bir başka Amerikalı ya-
müyoruz. Yine de varlar, biliyorum…”
n
dür. Bir “ön öykü” de denebilir. İstanbul’da bir ko- zar Carson McCullers’ın öykü / anlatı dünyasına daha
yakındır. “Küçük insan”, taşra, kent ekseninde savru-
nak… Servet, burada hizmetçi olarak çalışır. Onun (*) Parasız Yatılı, Füruzan, Bilgi Yayınevi, 196 s.
anlatımı üzerine kurulur öykü. Anlatıcı ses, “Gül lan hayatlar… Sevgi arayışı… Karşılaşmalardan do- (**) Füruzan Diye Bir Öykü, YKY, 414 s., 2020.
Mevsimidir”e çok yakındır. Bir eski bürokrat kona- ğan bağlanış-kopuş, geçmişin izleri…Durağan hayat- (***) a.g.y.
6 29 Şubat 2024
LÜTFİ ÖZGÜNAYDIN