26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

(9 NİSAN 1821 / 31 AĞUSTOS 1867) ‘Kötülük Çiçekleri’ ve kederli simyacı Charles Baudelaire! Korku öykülerini andıran bir evrendir Kötülük Çiçekleri’nde (Çeviren: Sait Maden / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) okuduğumuz ve bunun Baudelaire’i çocukluğundan beri boğan bunalım ve can sıkıntısının eseri olduğunu yazarın mektuplarından biliyoruz. Ne kadar ideale ulaşmak istese de Baudelaire başarısız olduğunu ve yarı yolda kaldığını itiraf eder. Şairin sonuçta mutsuz bir simyacı olduğu fikrini işleyen “Acının simyası” adlı metinde simyanın çamuru altına dönüştürme ilkesi tersine çevrilir. “Altını demire dönüştürüyorum/ Ve cenneti cehenneme”. Kendini “Simyacıların en kederlisi” olarak gördüğü Midas’la ilişkilendirir. Ölüm fikri ve şiirin sonundaki durgunluk, mutsuzluğun doruk noktasını simgeler ve yıllar sonra genç dâhi Rimbaud’nun kendisinden “O ilk kahin, şairlerin kralı ve gerçek bir Tanrıydı” diye söz edeceği Baudelaire Kötülük Çiçekleri’nde, şiirden şiire “yaşlı bir berduş gibi çamurlarda” süründükten sonra, son çare olarak gördüğü ölüme doğru yol alır. odaklanmayı bırakmaktır: böylece LE FIGARO, ŞİDDETLE ELEŞTİRİR! genel yargıya göre çirkin, şekilsiz ve Charles Baudelaire (9 Nisan 1821 / 31 hatta iğrenç sayılabilecek yeni Ağustos 1867) 1857’nin temmuz ayında güzellik türleri ortaya çıkar. Kötülük Çiçekleri’ni (Çeviren: Sait Maden / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) DÜŞLEDİĞİ İDEAL yayımlar. Bir ay sonra Le Figaro gazetesi Daha çok YAŞAMDA ŞİİR, kitabı şiddetle eleştirir: KÖTÜLÜKTEN ÇİÇEKLER “İğrençlikle alçaklık yan yana, yazamadığına ve projelerini sürekli YARATMA SANATIDIR! tiksindirici olanla adilik birleşmiş (…) ertelediğine üzülür. Bir yandan da kendini Kötülük Çiçekleri’nin ikinci baskısı cinler, ceninler, şeytanlar, hastalıklar, avutmak için, Hipokrata gönderme yaparak için yazdığı bir sonsöz taslağında, kediler ve haşaratın kol gezdiği böyle bunun bütün sanatçıların kaderi olduğunu düşünür: Baudelaire, Paris’e hitaben “Sen bana bir derleme görülmemiştir. Bu kitap “Sanat uzun, hayat kısadır”. çamurunu verdin ve ben onu altına aklın bütün sapıklıklarına, kalbin tüm dönüştürdüm” diyerek bu deneyimi çürümüşlüklerine açık bir hastanedir; ACININ SİMYASI! vurgular. Bu nedenle yapıtına bir onları iyileştirmek için olsa hadi neyse, Ne kadar ideale ulaşmak istese de Baudelaire oksimoron olan Kötülük Çiçekleri ama bunların tedavisi mümkün değildir.” başarısız olduğunu ve yarı yolda kaldığını itiraf eder. başlığını koymuştur: Düşlediği ideal Gerçekten de korku öykülerini Şairin sonuçta mutsuz bir simyacı olduğu fikrini işleyen yaşamda şiir, kötülükten çiçekler andıran bir evrendir Kötülük “Acının simyası” adlı metinde simyanın çamuru altına yaratma sanatıdır. Çiçekleri’nde okuduğumuz ve bunun dönüştürme ilkesi tersine çevrilir. “Altını demire Bu fikri simgesel olarak ortaya koyan Baudelaire’i çocukluğundan beri boğan dönüştürüyorum/ Ve cenneti cehenneme.” “Güneş” adlı şiirde Paris’in varoşlarında bunalım ve can sıkıntısının eseri olduğunu yazarın Bilim, mutluluk, güzellik çamura dönüşür, çünkü acı açan güneşin ne tür etkiler yarattığını anlatırken, şehvet ve mektuplarından biliyoruz. şiirsel simya deneyiminin kaçınılmaz sonucudur. ahlaksızlıkla ilişkilendirdiği sefaleti betimler. Dünyadan kaçmak için sığındığı edebiyat onu düş Bu nedenle şair kendini “Simyacıların en Bu semtlerde haraplığını kolayca hayal edebileceğimiz kırıklığına uğratır zira karakterine tam olarak uyan, kederlisi” olarak gördüğü Midas’la ilişkilendirir. “viraneler” vardır ve yoksulluktan kaçınılmaz olarak tutkuyla okuyabileceği bir yapıt bulamaz: “Okumayı Yunan mitolojisinde Dionysos’tan dokunduğu her ahlaki sefalet doğar: öğrendiğimden beri henüz tamamen sevdiğim, baştan şeyi altına dönüştürme armağanını alan Kral Midas, Bu döküntü binalar “gizli şehvetin barınakları”, yani sona sevebileceğim bir kitap bulamadım. Bu yüzden yediği yiyecekler bile altına dönüştüğünde, bu sefahat ve fuhuş yuvalarıdır. Yoksulluk gözler önünde artık okumuyorum.” tanrısal armağanın aslında ölümcül bir yeti olduğunu ama şehvet ve suç hep kepenklerin arkasındadır. Tabii ki yine de okumaya ve okuduklarını eleştirmeye ayrımsamıştır. Şair güneşin eylemine dikkat çeker. Önce öfkeli devam eder ama bu muğlak duygudan kendini asla Dolayısıyla Baudelaire bize sanatın kendisine bahşettiği bir tanrıya benzetilen güneş daha sonra “Kentin ve kurtaramaz. 26 yaşında yazdığı bir mektupta “sürekli simya yeteneğinin uğursuz bir güç olduğunu bildirir. Aynı tarlaların, damların ve buğdayların üzerine” vuran bir sıkıntının neden olduğu sürekli bir aylaklıktan” zamanda, şiirin simgesi olan liri icat eden ve Apollon’a evrensel bir güce, şefkatli bir babaya dönüşür: muzdarip olduğunu ilan eder. sunan haberci tanrı Hermes’e de gönderme yapar. Hem uyandırır (solucanlar ve güller uyanır, hasatlar İÇİNİ SIZLATAN ACI SIR! BAUDELAIRE İÇİN ÖLÜM! büyür ve olgunlaşır, yürek çiçek açar) hem de besler: Kötülük Çiçekleri’nde bu ruh halinin şiire dönüşmüş Evet, şiirsel deha Hermes’ten alınmıştır ama “meçhul “Beyinleri ve kovanları balla doldurur.” olması pek de şaşılacak bir şey olmasa gerektir. bir Hermes”tir bu: Şiirin büyüsü bu yüzden kıyıcı bir Şiirin sonunda güneşin neyi simgelediği ortaya çıkar; “Önceki yaşam” adlı şiirinin son dizesinde şöyle bir güce dönüşerek şairi bunalıma sürükler. amacı “gizli şehvetleri” açığa çıkarmak değil, “en adi ifadeye rastlarız: “Benim içimi sızlatan acı sır”. “Hep ürkütmüşsündür beni” der Baudelaire Hermes’e şeylerin kaderini” yüceltmek, bütün hatları donmuş Peki nedir bu sır? Şiirde bir yanıt bulamayız. ve sonunda kendini “göksel kıyılarda büyük lahitler” olan kadim bir evrene devinim ve dönüşüm getirmektir. Ama şairin neden bir açıklama getirme ihtiyacını inşa ederken hayal eder. Bir simyacı gibi betimlenen güneş şairin kendisinden hissetmediğini de kitabın ilerleyen bölümlerinde Ölüm fikri ve şiirin sonundaki durgunluk, başkası değildir. karşımıza çıkan başka bir şiiri okuyarak anlarız: mutsuzluğun doruk noktasını simgeler ve yıllar sonra DÜŞLEDİĞİ YETENEK ŞAİRİ LANETLİ “Yaşamak bir musibettir: herkesin bildiği bir sırdır bu.” genç dahi Rimbaud’nun kendisinden “O ilk kahin, Bu duyguyla başa çıkmanın bir tek yolu vardır. O da KILAN VE TAŞIMASI ZOR BİR YÜKTÜR! şairlerin kralı ve gerçek bir tanrıydı” diye söz edeceği Ama Baudelaire’in düşlediği bu yetenek aslında şairi şairin tıpkı bir simyacı gibi yavan gerçekliği yücelterek ideal Baudelaire, Kötülük Çiçekleri’nde şiirden şiire “yaşlı lanetli kılan ve taşıması zor bir yüktür, zira eyleme bir dünyaya ulaşmak için sarfedeceği gayretlerden geçer. bir berduş gibi çamurlarda” süründükten sonra, son Özellikle ortaçağda maddeyi mükemmelleştirmek geçirilmesi kolay değildir. çare olarak gördüğü ölüme doğru yol alır. için, saf olmayanı saflaştırma sanatı kabul edilen “Düşman” adlı şiirinde “Ey tembel keşiş!” diye Zira bu dünyada bulamayacağını anladığı bir düşün simya, Baudelaire’in gözünde çirkinlik, kötülük ve seslenir Baudelaire kendine, “Kederli sefaletimin peşinde koşan Baudelaire için ölüm, insan yolculuğunun mutsuzluğun şiirsel yollardan güzelliğe dönüştürülmesi canlı tablosunu ellerimin işi ve gözlerimin aşkı haline temel amacı, tek kesin kurtuluş, ideal yaşama ulaşmanın anlamına gelir. Amaç klasik güzellik kavramına getirmeyi ne zaman öğreneceğim?” belki de tek olasılığıdır. n 6 31 Ağustos 2023 Çizim: TULLIO PERICOLI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear