Catalog
                    Publication
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Years
                    
                    
                
                    Our Subscribers Can Login And Read Original Page
                    I Want To Register And Read The Whole Archive
                    I Want To Buy The Page
                
            
                (9 NİSAN 1821 / 31 AĞUSTOS 1867)
‘Kötülük Çiçekleri’ ve kederli simyacı 
Charles Baudelaire!
Korku öykülerini andıran bir evrendir Kötülük Çiçekleri’nde (Çeviren: Sait Maden / Türkiye İş Bankası 
Kültür Yayınları) okuduğumuz ve bunun Baudelaire’i çocukluğundan beri boğan bunalım ve can 
sıkıntısının eseri olduğunu yazarın mektuplarından biliyoruz.
Ne kadar ideale ulaşmak istese de Baudelaire başarısız olduğunu ve yarı yolda kaldığını itiraf 
eder. Şairin sonuçta mutsuz bir simyacı olduğu fikrini işleyen “Acının simyası” adlı metinde 
simyanın çamuru altına dönüştürme ilkesi tersine çevrilir. “Altını demire dönüştürüyorum/ Ve 
cenneti cehenneme”.  Kendini “Simyacıların en kederlisi” olarak gördüğü Midas’la ilişkilendirir. 
Ölüm fikri ve şiirin sonundaki durgunluk, mutsuzluğun doruk noktasını simgeler ve yıllar sonra 
genç dâhi Rimbaud’nun kendisinden “O ilk kahin, şairlerin kralı ve gerçek bir Tanrıydı” diye söz 
edeceği Baudelaire Kötülük Çiçekleri’nde, şiirden şiire “yaşlı bir berduş gibi çamurlarda”
                                                    süründükten sonra, son çare olarak gördüğü ölüme doğru yol alır. 
odaklanmayı bırakmaktır: böylece 
LE FIGARO, ŞİDDETLE ELEŞTİRİR!
genel yargıya göre çirkin, şekilsiz ve 
Charles Baudelaire (9 Nisan 1821 / 31 
hatta iğrenç sayılabilecek yeni 
Ağustos 1867) 1857’nin temmuz ayında 
güzellik türleri ortaya çıkar. 
Kötülük Çiçekleri’ni (Çeviren: Sait Maden 
/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) 
DÜŞLEDİĞİ İDEAL 
yayımlar. Bir ay sonra Le Figaro gazetesi 
Daha çok 
YAŞAMDA ŞİİR, 
kitabı şiddetle eleştirir: 
KÖTÜLÜKTEN ÇİÇEKLER 
“İğrençlikle alçaklık yan yana, 
yazamadığına ve projelerini sürekli 
YARATMA SANATIDIR!
tiksindirici olanla adilik birleşmiş (…) 
ertelediğine üzülür. Bir yandan da kendini 
Kötülük Çiçekleri’nin ikinci baskısı 
cinler, ceninler, şeytanlar, hastalıklar, 
avutmak için, Hipokrata gönderme yaparak 
için yazdığı bir sonsöz taslağında, 
kediler ve haşaratın kol gezdiği böyle 
bunun bütün sanatçıların kaderi olduğunu düşünür: 
Baudelaire, Paris’e hitaben “Sen bana 
bir derleme görülmemiştir. Bu kitap 
“Sanat uzun, hayat kısadır”.
çamurunu verdin ve ben onu altına 
aklın bütün sapıklıklarına, kalbin tüm 
dönüştürdüm” diyerek bu deneyimi 
çürümüşlüklerine açık bir hastanedir; ACININ SİMYASI!
vurgular. Bu nedenle yapıtına bir 
onları iyileştirmek için olsa hadi neyse, 
Ne kadar ideale ulaşmak istese de Baudelaire 
oksimoron olan Kötülük Çiçekleri 
ama bunların tedavisi mümkün değildir.” başarısız olduğunu ve yarı yolda kaldığını itiraf eder. 
başlığını koymuştur: Düşlediği ideal 
Gerçekten de korku öykülerini 
Şairin sonuçta mutsuz bir simyacı olduğu fikrini işleyen 
yaşamda şiir, kötülükten çiçekler 
andıran bir evrendir Kötülük 
“Acının simyası” adlı metinde simyanın çamuru altına 
yaratma sanatıdır.
Çiçekleri’nde okuduğumuz ve bunun dönüştürme ilkesi tersine çevrilir. “Altını demire 
Bu fikri simgesel olarak ortaya koyan 
Baudelaire’i çocukluğundan beri boğan 
dönüştürüyorum/ Ve cenneti cehenneme.” 
“Güneş” adlı şiirde Paris’in varoşlarında 
bunalım ve can sıkıntısının eseri olduğunu yazarın Bilim, mutluluk, güzellik çamura dönüşür, çünkü acı 
açan güneşin ne tür etkiler yarattığını anlatırken, şehvet ve 
mektuplarından biliyoruz.
şiirsel simya deneyiminin kaçınılmaz sonucudur. 
ahlaksızlıkla ilişkilendirdiği sefaleti betimler. 
Dünyadan kaçmak için sığındığı edebiyat onu düş 
Bu nedenle şair kendini “Simyacıların en 
Bu semtlerde haraplığını kolayca hayal edebileceğimiz 
kırıklığına uğratır zira karakterine tam olarak uyan, kederlisi” olarak gördüğü Midas’la ilişkilendirir. 
“viraneler” vardır ve yoksulluktan kaçınılmaz olarak 
tutkuyla okuyabileceği bir yapıt bulamaz: “Okumayı 
Yunan mitolojisinde Dionysos’tan dokunduğu her 
ahlaki sefalet doğar: 
öğrendiğimden beri henüz tamamen sevdiğim, baştan şeyi altına dönüştürme armağanını alan Kral Midas, 
Bu döküntü binalar “gizli şehvetin barınakları”, yani 
sona sevebileceğim bir kitap bulamadım. Bu yüzden yediği yiyecekler bile altına dönüştüğünde, bu 
sefahat ve fuhuş yuvalarıdır. Yoksulluk gözler önünde 
artık okumuyorum.” 
tanrısal armağanın aslında ölümcül bir yeti olduğunu 
ama şehvet ve suç hep kepenklerin arkasındadır. 
Tabii ki yine de okumaya ve okuduklarını eleştirmeye ayrımsamıştır. 
Şair güneşin eylemine dikkat çeker. Önce öfkeli 
devam eder ama bu muğlak duygudan kendini asla 
Dolayısıyla Baudelaire bize sanatın kendisine bahşettiği 
bir tanrıya benzetilen güneş daha sonra “Kentin ve 
kurtaramaz. 26 yaşında yazdığı bir mektupta “sürekli simya yeteneğinin uğursuz bir güç olduğunu bildirir. Aynı 
tarlaların, damların ve buğdayların üzerine” vuran 
bir sıkıntının neden olduğu sürekli bir aylaklıktan” zamanda, şiirin simgesi olan liri icat eden ve Apollon’a 
evrensel bir güce, şefkatli bir babaya dönüşür: 
muzdarip olduğunu ilan eder. sunan haberci tanrı Hermes’e de gönderme yapar. 
Hem uyandırır (solucanlar ve güller uyanır, hasatlar 
İÇİNİ SIZLATAN ACI SIR!
BAUDELAIRE İÇİN ÖLÜM!
büyür ve olgunlaşır, yürek çiçek açar) hem de besler: 
Kötülük Çiçekleri’nde bu ruh halinin şiire dönüşmüş Evet, şiirsel deha Hermes’ten alınmıştır ama “meçhul 
“Beyinleri ve kovanları balla doldurur.”
olması pek de şaşılacak bir şey olmasa gerektir. bir Hermes”tir bu: Şiirin büyüsü bu yüzden kıyıcı bir 
Şiirin sonunda güneşin neyi simgelediği ortaya çıkar; 
“Önceki yaşam” adlı şiirinin son dizesinde şöyle bir güce dönüşerek şairi bunalıma sürükler. 
amacı “gizli şehvetleri” açığa çıkarmak değil, “en adi 
ifadeye rastlarız: “Benim içimi sızlatan acı sır”. “Hep ürkütmüşsündür beni” der Baudelaire Hermes’e 
şeylerin kaderini” yüceltmek, bütün hatları donmuş 
Peki nedir bu sır? Şiirde bir yanıt bulamayız. 
ve sonunda kendini “göksel kıyılarda büyük lahitler” 
olan kadim bir evrene devinim ve dönüşüm getirmektir. 
Ama şairin neden bir açıklama getirme ihtiyacını inşa ederken hayal eder. 
Bir simyacı gibi betimlenen güneş şairin kendisinden 
hissetmediğini de kitabın ilerleyen bölümlerinde Ölüm fikri ve şiirin sonundaki durgunluk, 
başkası değildir.
karşımıza çıkan başka bir şiiri okuyarak anlarız: mutsuzluğun doruk noktasını simgeler ve yıllar sonra 
DÜŞLEDİĞİ YETENEK ŞAİRİ LANETLİ 
“Yaşamak bir musibettir: herkesin bildiği bir sırdır bu.” genç dahi Rimbaud’nun kendisinden “O ilk kahin, 
Bu duyguyla başa çıkmanın bir tek yolu vardır. O da KILAN VE TAŞIMASI ZOR BİR YÜKTÜR!
şairlerin kralı ve gerçek bir tanrıydı” diye söz edeceği 
Ama Baudelaire’in düşlediği bu yetenek aslında şairi 
şairin tıpkı bir simyacı gibi yavan gerçekliği yücelterek ideal Baudelaire, Kötülük Çiçekleri’nde şiirden şiire “yaşlı 
lanetli kılan ve taşıması zor bir yüktür, zira eyleme 
bir dünyaya ulaşmak için sarfedeceği gayretlerden geçer. bir berduş gibi çamurlarda” süründükten sonra, son 
Özellikle ortaçağda maddeyi mükemmelleştirmek geçirilmesi kolay değildir. çare olarak gördüğü ölüme doğru yol alır. 
için, saf olmayanı saflaştırma sanatı kabul edilen “Düşman” adlı şiirinde “Ey tembel keşiş!” diye Zira bu dünyada bulamayacağını anladığı bir düşün 
simya, Baudelaire’in gözünde çirkinlik, kötülük ve seslenir Baudelaire kendine, “Kederli sefaletimin peşinde koşan Baudelaire için ölüm, insan yolculuğunun 
mutsuzluğun şiirsel yollardan güzelliğe dönüştürülmesi canlı tablosunu ellerimin işi ve gözlerimin aşkı haline temel amacı, tek kesin kurtuluş, ideal yaşama ulaşmanın 
anlamına gelir. Amaç klasik güzellik kavramına getirmeyi ne zaman öğreneceğim?” belki de tek olasılığıdır. 
n
6 31 Ağustos 2023
Çizim: TULLIO PERICOLI
            
    
